Kilit nokta Rusya değil Çin; Batı bir dünya savaşına mı hazırlanıyor?

ABD, Hamas'ın 7 Ekim saldırısının arkasında sadece İran'ın değil Rusya'nın da parmağı olduğunu düşünüyor. Çin şimdilik Batı’nın Rusya ve İran’la baş edip edemeyeceğini dikkatle izliyor. Alman Savunma Bakanı da "Avrupa'da bir savaş tehdidi olabileceği fikrine alışmalıyız." diyor.

ÖMER MURAT 01 Kasım 2023 GÖRÜŞ

Batı’nın büyük bir savaşa hazırlandığını gösteren güçlü işaretler var. Washington, İsrail söz konusu olduğunda uluslararası politikasında uyguladığı çifte standartların gözler önüne serilmesine yol açarak kendisini dünyâda çok zor durumda bırakan Hamas’ın 7 Ekim saldırısının arkasında sadece İran’ın değil Rusya’nın da parmağı olduğunu düşünüyor.

ABD’li emekli General Ben Hodges’in Alman kamu kanalı ZDF’nin 29 Ekim’deki ana haber bültenine katılarak yaptığı değerlendirme dikkat çekiciydi. Hodges ABD’nin Irak ve Afganistan operasyonlarına katılmış, hatta Türkiye’de NATO kara kuvvetleri komutanlığı, son olarak da 2015-2018 yılları arasında Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı gibi kritik görevler yürütmüş bir isim.

Hodges “Rusya’nın en yakın müttefiki Çin değil İran’dır. Hamas’ın saldırı kararı da kesinlikle İran’ın desteği ve Kremlin’in onayıyla alınmıştır.” diyor. Hodges’a göre İran bundan sonra nasıl tepki vereceğini de Rusya’yla istişareyle alacak ve asıl o karar savaşın bundan sonraki seyrini şekillendirecek.

Ben Hodges 2015-2018 yılları arasında ABD’nin Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’nı yürütmüştü.

Bu nedenle ABD’li emekli komutan, savaşın daha fazla yayılmaması için sadece İsrail’in Gazze operasyonuna odaklanmanın doğru olmadığını, denkleme mutlaka Rusya ve İran’ın da dahil edilmesi gerektiğini savunuyor. Bunun için ise Hodges’e göre Batı, (I) Ukrayna’nın Rusya’yı yenmesini sağlamalı, (II) İran’ın genişlemesini durdurmalı ve (III) İsrail’in Hamas’ı dize getirmesine destek vermeli. Bunların hepsini birbiriyle ilişkilendirip topyekun bir yaklaşımın gerektiğini söyleyen Hodges meseleyi Çin’e bağlamayı ve asıl “kilit noktanın” orası olduğu vurgusunu yapmayı da ihmal etmedi.

Buna göre Çin çatışmalara doğrudan müdahil olmadan (yani Rusya’ya siyasî ve iktisadî bazı destekler vermekle birlikte askerî yardımlarda bulunmaktan kaçınarak) ne olup bittiğini, Batı’nın kendisine meydan okuyan Rusya ve İran’la baş edip edemeyeceğini dikkatle izliyor. Eğer Batı üstün gelirse bu Çin’e de verilmiş bir gözdağı olacak, yok yenilirse veya o anlama gelen bir neticeyle bu çatışmalar sonlanırsa Pekin müthiş bir özgüven kazanacak ve Tayvan’ı almaya yönelik bir askerî harekât başlatmaktan kaçınmayacak. Hodges “Çin başarıp başaramayacağımızı dikkatle izliyor” dedi.

Hodges’in Washington’un son gelişmelere bakışını yansıttığı, emekli olmanın getirdiği rahatlıkla bunları diplomatik dilden âzâde dile getirdiği aşikâr. Bu ise şu demek: Hamas’ın 7 Ekim saldırısı sonrası ABD, Ukrayna’nın Rusya’yı yenmesini sağlamayı, İran’ın Suriye ve Irak’taki etkinliğini kırmayı stratejik hedefler olarak belirlemiş durumda… Bunlar kolay işler değil ve işlerin kızışarak savaşın yayılması tehlikesi her zaman mevcut…

Nitekim yine aynı haber bülteninde Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius’un “Avrupa’da bir savaş tehdidi olabileceği fikrine alışmalıyız.” demecine yer verildi. Alman halkının bunu artık kabullenmeye başlaması lüzumundan bahseden Pistorius “Orta Doğu’daki çatışmanın ve Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşının Alman toplumu için sonuçları olacağı” uyarısını yapıyor ve sadece Alman ordusunun değil, halkın da “kendini savunma” konusunda hazırlanması gerektiğini belirterek “Savaşma kabiliyetine sahip olmalıyız” diyor.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Nordrhein-Westfalendeki 203. Tank Taburunu ziyaret ederek Ukraynada kullanılacak Leopard 2A6 ana muharebe tankını incelerken…

Bu bülteni izledikten sonra ertesi günü The Economist’te şöyle oldukça ilginç bir başlığa sahip analize rastladım: “Üçüncü bir dünya savaşı yatırımcılar için ne anlama gelir?” Bencillik ve pragmatizmin böyle utanmazca bir bakış açısıyla ortaya konulmaktan çekinilmemiş olması belki başka bir yazının konusu olabilir. Boşuna dememişler “Ar dünyası değil, kâr dünyası.” Bizi asıl ilgilendiren kısmı makalenin Batılı finans çevrelerinde böyle bir tehlikenin artık masaya cidden yatırılmış olduğunu göstermesi… Yazıya göre muhtemel bir dünya savaşı senaryosu şöyle:

“Kâbus senaryosunda, üçüncü bir dünya savaşına doğru gidiş iki yıl önce Rus birliklerinin Ukrayna sınırına yığılmasıyla başladı. Bugün İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaş korkutucu bir şekilde yayılma potansiyeline sahip. Amerikan askerî desteği hem Ukrayna hem de İsrail için hayatî önem taşıyor. ABD’nin Irak ve Suriye’deki üsleri muhtemelen İran’a bağlı örgütler tarafından hedef alındı. Çin, dikkati dağılmış bir süper güçten [ABD’nin dikkatinin dağılmış olmasından] faydalanarak Tayvan’ı işgal etme zamanının geldiğine karar verirse, Amerika çok kolay bir şekilde aynı anda üç savaşın içine çekilebilir. Dünyanın geri kalanı bu savaşların birbirine kenetlenmesi ve daha da yıkıcı bir hale dönüşmesi riskiyle karşı karşıya.”

“Bir dünya savaşı çıkarsa bundan nasıl kâr edilebilir?” sorusuna cevap bulmaya çalışan makale “acı haberle” noktalanıyor: İş o noktaya varırsa yatırımcılar için ortada “kârlı” bir seçeneğin kalacağından bahsetmek mümkün değil. Neden mi? “Çünkü potansiyel savaşçı güçlerin çoğu nükleer silahlara sahip. Nükleer bir felaket durumunda portföyünüzün performansının öncelikleriniz arasında üst sıralarda yer alması pek mümkün olmayacağından, bir anlamda bunun finansal açıdan pek bir önemi yok.” Bir dünya savaşının çıkma ihtimalinin insanoğlunu öncelikle ihtiraslarını gemleme üzerinde düşünceye sevketmesi beklenir ama ne yaparsınız ki “Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne.”

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Augustdorf ‘daki Tank Battalion 203’ü ziyareti sırasında yapılan tatbikattan…

Aynı minvalde çarpıcı bir başka alıntı ise Amerikan müesses nizamını temsil eden Foreign Affairs dergisinin son sayısından… ABD’nin 2006-2011 yıllarında savunma bakanlığını yürüten Robert Gates imzalı makale şöyle başlıyor: “Amerika Birleşik Devletleri şu anda güvenliğine yönelik on yıllardır, hatta belki de hiç olmadığı kadar ciddi tehditlerle karşı karşıya. Daha önce hiçbir zaman birbiriyle müttefik dört düşmanla -Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran- aynı anda karşı karşıya kalmamıştık; bu ülkelerin ortak nükleer cephaneliği birkaç yıl içinde Amerikan cephaneliğinin yaklaşık iki katına ulaşabilir. Kore Savaşı’ndan bu yana ABD hem Avrupa hem de Asya’da hiç bu kadar güçlü askerî rakiplerle mücadele etmek zorunda kalmamıştı. Ve Çin’in bugün sahip olduğu kadar ekonomik, bilimsel, teknolojik ve askerî güce sahip bir düşmanla uzun zamandır hiç karşılaşmamıştık.”


Tüm bunlar önümüzdeki aylarda Ukrayna savaşında ciddi bir kızışma ile özellikle Suriye ve Irak’ta İran’la ABD arasındaki kapışmanın alevlenmesini beklemek gerektiğini gösteriyor. Böyle bir gelişmeden doğrudan etkilenecek ülkelerden biri Türkiye olacaktır. Rusya-İran’la arasındaki gerilim arttıkça Batı, Türkiye’den bu ülkelerle ilişkilerini “bir NATO üyesinden beklenen düzeye” çekmesini talep edecektir. Türkiye için biri denizden iki büyük komşu ülkesiyle köprüleri atmak gibi bir seçenek sözkonusu değildir, bu nedenle Batı’nın “damarına basmayacak” hassas bir diplomasi yürütmek gerekmektedir. Oysa bir diplomatik kumara benzeyen “özgürlük savaşçısı, mücahit Hamas” açıklamalarının Batı’da doğurduğu akisler, Erdoğan’ın meselenin ciddiyetinin pek de farkında olmadığını, vaziyetin gerektirdiği hassaslıkta bir diplomasiyi yürütecek beceriye de sahip bulunmadığı şüphelerini uyandırmaktadır.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com