Erdoğan, İmamoğlu’nu hafife aldığı için bir kez daha pişman olabilir

Kimse "İmamoğlu bu şapkadan tavşan çıkaramaz" diyemez. Bunu başarabileceği iyice ortaya çıkarsa Erdoğan’ın ortalığı fena halde karıştırmasını da beklemek gerekir. Buna rağmen AKP lideri ekonomik krizin büyüttüğü dip dalga nedeniyle hiç ummadığı büyük bir bedel ödemek zorunda kalabilir.

ÖMER MURAT 27 Ocak 2024 GÖRÜŞ

Erdoğan’ın İstanbul ve Ankara büyük şehir belediye başkanlıkları için seçtiği adayların zayıf olduğuna pek kuşku yok… İmamoğlu karşısında Murat Kurum, Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’nu andırıyor, halkın dilinden konuşmasını bilen popüler bir siyasetçi karşısına bürokrat tipli birini çıkarmak çoğu zaman ters teper. Keza Ankara’da Mansur Yavaş’a zaten oy verecek olan milliyetçi kesimlerin Turgut Altınok adını duyduklarında kafalarının karışacağını sanmak yanıltıcıdır. Yavaş’ın bu kesimlerle güçlü bir ilişkisi var. Bu nedenle İmamoğlu ve Yavaş’ın iyi kampanyalar yürüterek seçimi kazanmaları mümkün…

Erdoğan için İstanbul’u kazanmak daha önemli iken oraya Ankara’dakinden bile daha zayıf bir adayla çıkması şaşırtıcı… AKP lideri İstanbul’un başında kendi partisinden ona ileride rakip olabilecek herhangi bir ismin bulunması riskini alamıyor. Emekli maaşlarında yaptığı sınırlı artış ve zayıf adaylar seçmesinde görüldüğü üzere bu seçime adeta rahat kazanacakmış gibi yaklaştığı anlaşılıyor. Bu özgüven esasında başta yargı bürokrasisi olmak üzere devlete ve medyanın yüzde 90’ına hâkim olmasından kaynaklanıyor. AKP liderinin eskiye oranla “Atı alıp Üsküdar’ı geçebilme” kapasitesi çok yükseldi. Diğer yandan 14-28 Mayıs’ta kritik bir eşiği aştığını hissediyor, artık dört yıl daha seçim olmayacak, bu seçimde velev ki İstanbul ve Ankara’yı kaybetse bile bunun iktidarı için hayati bir tehdide dönüşmesini beklemiyor. 2019’da bu yenilgiler iktidarı sarsıcı bir sürprizlikte yaşandığı halde Erdoğan erken seçime gitme baskısı bile hissetmedi ve dört yıl sonra (14-28 Mayıs 2023’te) seçimi büyük ölçüde kendi belirlediği parametreler çerçevesinde yürüterek kazandı.

Fakat İmamoğlu ve Yavaş, Erdoğan rejiminin en yumuşak karnı olma durumunu sürdürüyor. Öncelikle büyük ölçüde bu isimlerin aday yapılmaması yüzünden 14-28 Mayıs’ta “rejimin muhalefeti” ciddi bir çöküş yaşadı, Kılıçdaroğlu koltuğunu kaybederek Erdoğan’ın esefle anmasına yol açacak denli “bir köşeye itildi.” Muhalif kitlelerin büyük bölümü Erdoğan’ın karşısına neden popüler adaylarla çıkılmadığını anlamadı. İmamoğlu’nu eften püften sebeplerle siyasi yasaklı hale getirmek için mahkemeleri silah olarak kullanan Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu hakkında açtırmış olduğu “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi büyük suçlamalar içeren davalarda dokunulmazlığı sekiz aydır kalktığı halde hiçbir gelişme yaşanmıyor oluşu da dikkatlerden kaçmıyor.

Erdoğan’ın tabanını kenetlemek için uyguladığı temel seçim stratejisi, seküler-muhafazakâr kamplaşmasını siyasi arenada devamlı körüklemektir, onun için “ne uzayıp ne de kısalan” bir CHP vazgeçilemeyecek bir önemdedir. İmamoğlu’nun yükselişi rejimin dayandığı bu ana çarkı işlemez hale getirme tehlikesini ortaya çıkardı. Bu nedenle özellikle İmamoğlu’nun bu seçimde yenilmesi, rejimin muhalefetinin eski çizgisine çekilebilmesini sağlayabilmek için gereklidir. Özetle, ilk bakışta aslında hayati gibi gözükmeyen ama dolaylı olarak büyük neticelere yol açma potansiyeli taşıyan bir seçim sözkonusu…

Erdoğan’ın aşırı öz güveni ona seçimi kaybettirecek hatalar yaptırabilir. Tüm Türkiye’nin seçim akşamı gözlerinin çevrili olacağı iki kritik şehirde zayıf adaylarla çıkmak bu hatalardan ilki gibidir. Şu şartlarda İmamoğlu’nun kazanmasına kesinlikle tahammül edemeyeceği için seçim sürecinin İstanbul’da çok sancılı ve krizli geçmesini beklemek gerekir.

İYİP’in aday çıkarması İstanbul’da İmamoğlu’na oy kaybı yaşatacak olmakla birlikte, artık kafası karışık, kızgın ama CHP’ye oy vermeye hiçbir zaman eli gitmeyen sağ seçmenin yöneleceği bir aday olması nedeniyle AKP’ye oy kaybettireceğine de kuşku yoktur. Burada son tahlilde kimin kazançlı çıkacağını şimdiden söyleyebilmek zordur. Popüler liderler bu tür durumları avantajlarına çevirebilen zekâ ve karizmaya sahip olanlardır. Kimse “İmamoğlu bu şapkadan tavşan çıkaramaz” diyemez. Bunu başarabileceği seçime bir ay kala yapılacak anketlerde iyice ortaya çıkarsa işte o zaman Erdoğan’ın ortalığı fena halde karıştırmasını da beklemek gerekir.

“Kudretli Erdoğan’ın” bin bir hilesi ve manevrasına rağmen seçimi kazanabileceği hissedildiği andan itibaren İmamoğlu bu tür durumlarda “underdog” (mazlum) olmanın getirdiği sempati rüzgarını da iyice arkasına alabilir. Böyle bir seçim mağlubiyeti Erdoğan rejiminin ikinci zâfiyetinin de büyümesine yol açacaktır: Sadece “rejimin muhalefeti” eski kodlarına döndürülememekle kalmayacak “damat skandalı” sonrası tek adam rejiminin bir veliahdının da ortada bulunmaması meselesi gündeme gelerek rejimi sarsıntıya uğratacaktır. Şöyle ki artık Erdoğan’ın halefleri olarak en güçlü adaylar İmamoğlu ve Yavaş görülecektir.

Yavaş ve İmamoğlu’nun rüzgarlarını kesebilecek bir husus 14-28 Mayıs hezimetine öyle ya da böyle ortak olmalarının getirdiği bagajdır. Fakat bu bagajın, Erdoğan’ın koltuğuna “sıçrama” ihtimali doğduğu zaman asıl onları geriye itmesi beklenmelidir. Şahsen Erdoğan’ın geride büyük bir enkaz halinde ülke bırakmadan o koltuktan kalkacağına ihtimal bile vermiyorum. İş o noktaya geldiğinde (ki bunun çok uzak bir gelecek olduğunu iddia edenler yanılabilir) halk Türkiye’nin bu duruma düşmesinden dolayı sadece iktidarı değil muhalefeti de sorumlu tutacak, o noktada İmamoğlu ve Yavaş ülkenin selameti için kolları sıvayıp neden cesaretle ortaya atılmadıkları sorgulamalarına muhatap olacaklardır. Velakin o an gelene kadar sandıkta Erdoğan’dan kurtulmanın yollarını arayan muhalif seçmenlerin büyük çoğunluğu için bu isimler hâlâ alternatifsizdir.

İstanbul’da seçimin “İmamoğlu vs Erdoğan” şeklinde olduğuna dair kamuoyunda bir kanaat kesinleşirse DEM aday gösterse bile Kürtlerin bir kısmı AKP liderine tokat atmak fırsatını fevt etmek istemeyecektir. Seçmeni aptal sanmak hep hatalı sonuçlara götürür. Eğer Kürt seçmen İstanbul’da DEM’in oy oranının yüksek olmasından ziyade İmamoğlu’nun kazanmasının Erdoğan’a büyük bir tokat olacağına inanırsa bunun sandıkta mutlaka bir yansıması olur. Bir de şu husus gözden ırak tutulmamalıdır: İnsanların sadece ideolojik kaygılarla oy verdiğini düşünmek yanlıştır, genel olarak İmamoğlu’nun iktidarın tüm baskılarına rağmen belediye hizmetlerinde elinden geleni yaptığı düşüncesi yaygın, Kürt seçmen bu şartlarda verilen hizmetten memnunsa bunun sandığa yansımasını beklemek gerekir. DEM’in aday göstererek kendisine destek vermemesi halinde İmamoğlu’nun bazı Kürt seçmenleri kaybedeceği doğrudur, ama yine aynı nedenle özellikle Karadenizli milliyetçi bazı seçmenleri de çekebilecektir. Tüm bunların ne oranda yaşanabileceği İmamoğlu’nun yürüteceği kampanyanın ne ölçüde başarılı olacağıyla ilişkilidir.

İmamoğlu’nun kaybetmesini dört gözle bekleyen CHP içinde Kılıçdaroğlu’na yakın bir kesim olduğu da müşahede ediliyor. Bunlar için İmamoğlu’nun kaybetmesi CHP tabanına 14-28 Mayıs’ta aday tercihinde bir hata olmadığı, İmamoğlu aday yapılsaydı bile kaybedileceği masalını anlatabilmek için önemli… Böylece “kale arkasında ısınma hareketleriyle hazır bekletilen” Kılıçdaroğlu’nun dönüşü için de uygun bir zemin oluşacaktır. Bu masala göre 14-28 Mayıs seçimleri “hain sağcılar” yani İYİP yüzünden kaybedildi, 31 Mart seçimleri de yine onlar yüzünden kaybedilecektir. Bu masalla CHP seçmenini konsolide edebileceklerini, tepkisini yönlendirebileceklerini düşünüyorlar.

Erdoğan’ın gönlünden geçen İmamoğlu’nun sandıkta sanki adil bir seçim düzenlenmiş gibi yapılarak yenilmesidir. (Yani 14-28 Mayıs’ın bir tekrarıdır.) Ama bu senaryonun tehlikeye düştüğünü hissettiği anda rekabetçi otoriter pozlarda takınılan “zoraki centilmenliği” bir kenara bırakacaktır. AKP lideri rejimin üzerindeki iğreti demokrasi elbisesini daha fazla yıpratmamak için diğer illerde daha temkinli bir tavır izleyecek olsa da, İstanbul’da İmamoğlu’nun seçimi kazanmasını engellemek için her türlü gayr-i nizâmî, gayrimeşrû müdahaleyi yapacaktır.

Anketlerin göstereceği manzaraya göre bunun için gerekirse mahkemeleri kullanarak seçime girmesini engelleme veya güvenlik ve istihbarat güçlerini, muhalefet içindeki işbirlikçilerini kullanarak seçim gecesi muhalefetin sandıkları “bırakmasını” sağlama ve benzeri yöntemleri kullanmaktan kaçınmayacaktır. Hatırlanacağı üzere önceki belediye seçimi sabahı İstanbullular uyandıklarında AKP’nin kazandığını duyuran seçim afişleriyle karşılaşmışlardı. Bu sefer de benzer bir senaryonun işletilmesi, fakat İmamoğlu’nun direnmesine fırsat verilmemesi de mümkün ve muhtemeldir.

Fakat “doğal veliahdını siyaset meydanında boğdurduğu” anlamına gelecek bu manzara halkın bir bölümünün daha Erdoğan’ın gerçek yüzüyle tanışmasına vesile olacağından rejimin adeta kendi ayağına sıkması demek olacaktır. Erdoğan için İmamoğlu’ndan “en az maliyetle” kurtulma zamanı 14-28 Mayıs’ı izleyen aylardı. “Bu işi sıfır maliyetle tereyağından kıl çeker gibi hallederiz” diye planlarken, ekonomik krizin büyüttüğü dip dalgaların yüzeyde ne şekilde hissedileceğine bağlı olarak, hiç ummadığı büyük bir bedel ödemek zorunda kalabilir.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat