Erkan’ın görevden alınması “popülizme dönüşün” ilk adımı

Erkan'ın görevden alınması Erdoğan’ın piyasadan para topladıktan sonra sert bir U dönüşüyle popülist politikalara döneceği endişesini uyandıracaktır. Erdoğan popülizme dönerken Şimşek koltuğunda oturmaya, isminin bu tatsız gerçeğin saklanması için siper yapılmasına ne kadar tahammül edecektir?

ÖMER MURAT 03 Şubat 2024 HABER ANALİZ

Türkiye’de 2019’dan bu yana 2022 yılı haricinde her yıl Merkez Bankası Başkanı değişti. İlginç bir şekilde Erdoğan bankanın başına her defasında “laf dinleyeceğini” düşündüğü isimler atamasına rağmen bir türlü orada “dikiş” tutturamadı. Bunun nedeni de uyguladığı popülist ekonomi politikalarının seçim kazanma dışında belirli hedeflerden mahrum bulunmasıdır, bu da ister istemez Merkez Bankası yönetiminin (muhtemelen bir bölümü normalde suç teşkil eden) makul olmayan politikalara çok daha fazla zorlanmasına yol açıyor. Türkiye dünyada hukukun üstünlüğünün en kötü olduğu ülkelerden biri, bu hukuksuzluğun doğrudan neticesi de kamu hazinesini yağmalayan yolsuzlukların ayyuka çıkmış olması. Bu sorunlara köklü, yapısal çözümler üretmeden “faiz yükseltme” gibi -Erdoğan’ın hocasının çok sevdiği bir tabirle- “pansuman tedbirlerin” sonuç getirici olacağını sanmak yanıltıcıdır.

Gaye Erkan’ın babasının Merkez Bankası’ndaki hizmet personeline kötü davrandığı gibi iddialar yüzünden  “itibar suikastına” uğratıldıktan sonra görevden alınması da yukarıdaki genel trendin bir parçasıdır. Ana sorun Erdoğan’ın uluslararası uzmanlarca “Erdoğanomi” diye alaya alınan insicamsız ekonomi politikalarının Merkez Bankası üzerinde oluşturduğu aşırı baskıdır. Günümüz Türkiye’sinde Merkez Bankası Başkanı’nın sarayın onay ve yönlendirmesi olmadan bir itibar suikastına uğratılarak görevden alınmasına yol açacak denli yıpratılabilmesi mümkün değildir. Esasen Ahmet Hakan’la yaptığı mülakat bunun ilk işaretiydi, orada İstanbul’da kiraların yüksekliğinden şikâyet ederken kullandığı ifadenin (“İstanbul’da ev bulamadık, annemlere yerleştik”) öne çıkarılması Erkan’ın gönderilmek için yıpratılmaya çalışıldığını hissettiriyordu. Nitekim bu mülakatı okuduktan sonra 17 Aralık’ta Twitter’da (şimdi X’de) şu yorumumu paylaşmıştım: “Hiç siyasi tecrübesi olmayan Gaye Erkan’ın böyle bir mülakatta potlar kıracağını öngörmek zor olmasa gerek… seçim öncesi yol vermek için mazeret çıksın diye de verdirmişse mülakatı, hiç şaşırmam… kafası öyle çalışır çünkü…”

Eğer Erdoğan, Erkan’ın icraatlarından memnun olsaydı, itibar suikastına maruz kalırken iktidar medyasını seferber ederek onu koruması altına alır, hatta kahraman ilan eder, kendisi de bu doğrultuda üst üste açıklamalar yapardı. Oysa AKP Genel Başkanı, Erkan’ı bir kez savunur gibi yaptı, bunu yaparken ismini bile anmadı.

Erkan’a yönelik, büyük ölçüde uyguladığı ekonomi politikalarından kaynaklanan bir memnuniyetsizlik olduğuna dair yakın dönemde ciddi söylentiler de vardı. Nitekim saygın bir ekonomi gazetecisi olan Meliha Okur geçen hafta (4 Ocak) Twitter’da kendisine gelen şu bilgileri paylaşmıştı: “İki kadın. Biri; Hafize Gaye Erkan. Diğeri; Hatice Karahan. İkisi de Boğaziçili. Biri TCMB Başkanı, diğeri TCMB Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sayısı 250’yi aşan başdanışmanlarından, Yeni Şafak’a yazdı, sonra Dünya Gazetesi’nde. İktidar hırsı, güç savaşı ikisini de karşı karşıya getirdi. Bazı uygulama ve kararlara “Külliye istemiyor” resti stresi artırdı. Gelinen nokta: Erkan “Adeta beni atın, başarısız değilim ” tavrıyla 27 gündür ABD’deydi. Karahan, “Uluslararası görüşmeler ben de” diyor. Sonuç, liyakat olmazsa bu işler olmuyor. TCMB’de başlar kavga ediyor. Çalışanlar bir Ankara, bir İstanbul arasında mekik döküyor. Ülkeye yazık oluyor.”

Gaye Erkan Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilirken yardımcısı olarak atanan Hatice Karahan’ın burada hangi rolü oynadığını bilmek, neler yaşandığını anlamamızı kolaylaştıracaktır. 28 Temmuz tarihli bir twitimde bunu şöyle anlatmıştım: “Siyasî komiser… Tek parti devletinde her kritik kurumda bu görevlendirme yapılır. İki görevi vardır: Kurum yetkililerinin partinin genel ideolojisinden sapmamasını sağlamak ve gelişmelere dair parti liderliğini bilgilendirmek…” Anlaşılan o ki Gaye Erkan, sarayın Hatice Karahan üzerinden ilettiği mesajları “bire bir” uygulama konusunda isteksizlik gösterdi.

Peki bu “isteksizlik” nasıl algılanmalıdır? Gaye Erkan ABD’den paraşütle böyle kritik bir göreve getirilirken Türkiye’nin artık bir tek adam rejimi haline geldiğinden habersiz miydi? Tabii ki değildi. Fakat muhtemelen ekonomiyi düzeltmek için müktesebat ve tecrübesinden istifade edilmek istendiğine gerçekten inanmış olabilir. Unutmayalım ki Gaye Erkan aynı zamanda bir Amerikalı bankerdi ve onu göreve getirerek Erdoğan Batılı yatırımcıları artık “Erdoğanomi” saçmalıklarını bir kenara bıraktığına, makul (ortodoks) politikalara döneceğine inandırmak istiyordu. Gaye Erkan’ın koltuğa oturduktan sonra vaziyetin sandığından kötü olduğunu, kendisinin asıl “etiketinden” istifade edilmek istendiğini, yoksa özünde Erdoğan’ın ekonomiyi bildiği gibi idare etmeyi sürdürmekten vazgeçmediğini farketmiş bulunması yüksek ihtimaldir. Bu takdirde göz göre göre ekonomik bir çöküşün sorumluları arasında bulunmak yerine batan gemiden bir an evvel çıkacak şekilde tavırlar geliştirmiş olabilir. Dikkat çekici şekilde uzun tuttuğu ABD seyahati bunu ihsas ettirmektedir.

Diğer yandan Mehmet Şimşek’in yeni Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan için “önerim doğrultusunda atanacak” ifadesini kullanması da saklanılmaya çalışılan bir şeyler olduğunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki böyle bir tek adam rejiminde, eskisi gibi gücü olmayan, konumu o tek adamın atadığı diğer bürokratlardan farksız olan bir bakanın artık cumhurbaşkanının tek başına yetkili olduğu bir atamayı böyle dikte ettirdiğinden bahsetmeye cüret etmesi beklenemez. Hele Erdoğan gibi bir karakterin böyle bir tavrı kendisine “posta koyulması” şeklinde algılaması işten bile değildir. Bazı gazetecilerin de iddia ettiği Şimşek’ten böyle bir açıklama yapmasını sarayın talep etmiş olması daha muhtemeldir. Para ve kredi bolluğuna alışmış iş dünyasının bastırılan kurun bir an evvel serbest bırakılması baskısını hisseden Erdoğan bir yandan çaktırmadan eski politikalara doğru dümeni yavaş yavaş kırarken diğer yandan bunun uluslararası piyasalarda olumsuz yankılanmasının önüne geçmek için Şimşek’in itibarını siper etmektedir. Gaye Erkan’dan farklı olarak, eğitim ve iş tecrübesi ne kadar iyi olursa olsun Murat Mercan’ın yeğeni olduğu belirtilen Fatih Karahan’ın “partinin adamı” gibi bir konumda bulunduğu, sarayın telkin ve talimatlarını yerine getirmeye çok daha açık olacağı şüpheleri ister istemez uluslararası yatırımcılarda uyanacaktır.

Nitekim Reuters haber ajansının Erkan’ın istifasına dair görüşünü sorduğu Aegon Asset Management adlı yatırım şirketinin yetkilisi Jeff Grills, Erdoğan’ın yeniden faiz indirimlerine dönebileceği yönündeki endişelere atıfta bulunarak, Erkan’ın istifasının “kişisel nedenlerden kaynaklanmış olabileceğini, ancak izlediği politikaların devam ettiğine dair kanıt görene kadar yatırımcıları biraz şüpheci hale getireceğini” belirtmiş. Bu şu demek: Yeni ekonomi yönetimi Türkiye’nin uluslararası arenada kaybettiği itibarı yeniden kazanabilmek için dokuz aydır çabalıyordu, şu ana kadar büyük olmasa da belli bir mesafe katetmişti. Bu gelişme uluslararası yatırımcılarda Naci Ağbal sendromunu, yani Erdoğan’ın sanki düzelmiş gibi yapıp piyasadan para topladıktan sonra sert bir U dönüşüyle popülist politikalara döneceği endişesini uyandıracaktır. Bu şartlarda enflasyonun gerçekten dizginlendiğine dair herkes ikna olmadan, sadece oynanmış istatistik verilerine dayanarak, mesela faizlerin Karahan başkanlığındaki Merkez Bankasınca birkaç puan indirilmesi gibi adımların uluslararası piyasalarda geniş menfi tesirler oluşturması beklenmelidir.

Esasen Erkan’ın görevden alınışı Babacan’ın geçen hafta söylediği şu hususun önemini ortaya koyuyor: Erdoğan faiz artışlarını halk önüne çıkıp hâlâ sahiplenmedi, savunmadı. Babacan şöyle demişti: “Erdoğan gibi bir ekonomistin ne düşündüğünü insanlar merak ediyor. Tutumunu açıklamadığı sürece de bu ülkede güven oluşmaz. Öyle kaçak güreşmek yok. Madem tek yetkilisin, çıkıp açıklayacaksın. … Seçimlerden bu yana 8 ayda 8 kez faiz artırmak doğru bir şey mi, değil mi? Bu faiz artışlarını Sayın Erdoğan destekliyor mu, desteklemiyor mu? Tık yok, ses yok, dikkat edin. Koskoca ülke, 85 milyon insan, onun kararlarıyla açlık, yoksulluk yaşarken, bu sorulara cevap vermesi gerekiyor: Hangisi doğru? Ben soruyorum kendisine, ‘Hata yapmışım, doğrusu buymuş’ demeyecek misiniz? Faiz artışı doğru bir şey mi, yanlış bir şey mi?”

Babacan’ın da işaret ettiği gibi Erdoğan’ın dışarıya allanıp pullanıp satılmaya çalışılan ekonomi programını içeride açıkça sahiplenmekten kaçınması, bu programı uygulamaya en başından itibaren ne ölçüde niyetli olduğu sorularını ister istemez uyandırmaktadır. Bu nedenle Erkan ve Şimşek’i daha başından itibaren bir yandan uluslararası piyasaları değiştiğine dair ikna etmek için kullanırken diğer yandan da onlara, U dönüşü vakti geldiğinde acı reçetenin halkta doğuracağı memnuniyetsizliği yönlendireceği “elverişli günah keçileri” fonksiyonu yüklemiş olma ihtimali yadsınamaz.

Erdoğan popülizme dönerken Şimşek koltuğunda oturmaya, isminin bu tatsız gerçeğin saklanması için siper yapılmasına ne kadar tahammül edecektir? Şimşek’in Erdoğan’ın baskısı altında koltuğunda oturmayı sürdürse bile “havlu attığı” anlaşılırsa ne olacaktır? Ekonomide “dananın kuyruğunun bir kez daha ne zaman kopacağını” bu soruların cevabı belirleyecek gibidir.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat