Tekrar şeytanlaştırılan Diaspora

Son iki aydır tabir yerindeyse bir déjà vu yaşıyorum. Konu malum; Türkiye-Ermenistan ilişkileri. Adına, “Türkiye- Ermenistan normalleşme” süreci deniyor, déjà vu etkisi tam da bu yüzden.

ALİN OZİNİAN 06 Şubat 2022 GÖRÜŞ

Türkiye’nin özel temsilcisi Serdar Kılıç ve Ermenistan’ın özel temsilcisi Ruben Rubinyan geçtiğimiz hafta Moskova’da ilk görüşmeyi gerçekleştirdiler. Görüşmeden sonra iki taraf da aynı açıklamayı yaptı: Özel Temsilciler, olumlu ve yapıcı bir atmosferde gerçekleşen bu ilk görüşmelerinde, Türkiye ve Ermenistan arasında diyalog yoluyla yürütülecek normalleşme sürecine yönelik olarak ön görüş alışverişinde bulunmuşlardır.

Açıklamada üzerinde durulması gereken ise “Taraflar, müzakereleri tam normalleşme hedefiyle ön şart olmaksızın sürdürme hususunda mutabık kalmışlardır.” cümlesiydi — daha önce de çok duyduğumuz bu önkoşulsuzluk, “normalleşmenin” gerçek anahtarı ama bu kez hayata geçirebilir mi, bekleyip göreceğiz.

Özel Temsilciler arasındaki ikinci görüşmenin Viyana’da yapılacağı bilgisi de yine déjà vu’nun dalgalarından.

90ların sonundan bu yana farklı havayolları (hatta bazen iki havayolu) ile gerçekleştirilen fakat yaklaşık 20 aydır havayolu firmasının iflası sebebi ile duran uçuşların yeniden başlaması ise milat gibi sunuluyor, çoğu insan bunu bir ilk sanıyor. Bu biraz “Elektriği Türkiye’ye AKP getirdi” tadında bir propaganda ama iki tarafta da alıcısı çok.

“Türkiye- Ermenistan normalleşme” sürecinin hortlaması ile – evet hortlama diyorum çünkü, daha önce bile-isteye başarısız olmuş ve felç edilmiş bir normalleşme süreci olmasının yanı sıra, geçen yılki Karabağ savaşının ardından, iki taraftan binlerce genç ve sivilin hayatını kaybetmesini ardından geliyor – yine sözde barış çağrısı yapan, tuhaf teklifler havalarda uçuşmaya başladı.

Eski yıllarda bu tuhaf çıkışlara cevap verecek, uzun uzun anlatacak enerji, heves vardı süreci destekleyenlerde, bugün artık ne kadar var emin değilim – ama bazı şeyler var ki insan yine de sessiz kalamıyor.

Bunlar başında şu tavır geliyor: “Geçmişi geçmişte bırakıp, acılarımızı unutup beraber geleceğe bakalım. Diaspora Ermenistan’ın kendisine mahkûm kalmasını istiyor. İnadına barışmalı inadına sarılmalıyız.”

İyi bir dilek gibi sunulan utanmaz bir inkarcılık bu, ama o kısma girmeyeceğim, üzerinde duracağım konu “Kötü Ermeni Diasporası”. Neredeyse hiç bilinmeyen ama çok konuşulan Ermeni diasporası…

Türkiye’de Ermeni Diasporası hakkında ne yazık ki hâlâ basmakalıp, kulaktan dolma ve gerçekle çok da örtüşmeyen bilgiler var yıllardır, bu bilgiler artık sadece bilgi değil fikre, mutlak bir yaklaşıma dönüşmüş durumda.

Türkiye’de basının da yardımıyla üç gruba (Ermenistan, Türkiye Ermenileri, Diaspora) ayrılmış Ermenilerden biri olan Diaspora, belki en tanınmadığı, tanıtılmadığı halde “en sevilmeyen” ve ilişkilere taş koyan taraf olmaktan yıllardır sıyrılamadı.

Bugün, hâlâ “yekpare” ve “diyalog düşmanı” olduğu zannedilen Diaspora’nın, aslında Osmanlı’nın eski yurttaşlarından ve torunlarından oluştuğu düşünülecek olursa, onun doğru anlaşılması ve ilişkilerin sağlıklı geliştirilmesi Türkiye için çok önemli. AKP için demiyorum.

Bugün Türkiye’deki algıya göre Diaspora, Ermenistan’ı anayurt sayan, her daim maddi ve manevi desteğini ondan esirgemeyen, Ermenistan’ın “Türkiye siyasetini” kontrol altında tutan ve kimliğini Türk düşmanlığı üzerinden korumak ile meşgul bir kitle… Ama ne yazık ki Diaspora, bu kadar çabuk ve kolay analiz edilebilecek bir olgu değil. Diaspora hakkında fikir yürütebilmek için ister istemez şekillendiği döneme, ülkelere bakılmalı ve bu süreç içinde Türkiye, Ermenistan ve vatandaşı olduğu ülkeler ile arasındaki ilişkiler dikkatlice değerlendirilmeli…

1915: Diasporanın Miladı

1915 yılında etnik temizliğe mahkûm olup, sistematik bir biçimde anayurtlarından sürülmek zorunda kalmış Ermeniler temel olarak Der-zor çöllerine yürütüldüler. Sağ kalabilenler Halep, Şam, Beyrut, Bağdat’a ulaşmaya çalıştılar.

Bir kısmı, bu şehirlerde kendilerine bir hayat kurmaya çalışırlarken bir kısmı Mısır, Yunanistan, Fransa, Kıbrıs, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Amerika’ya doğru yol aldılar. 1915 yılından sonra Küba, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Avustralya, Addis Ababa, Cape Town ve Hong Kong’da bile Ermeni cemaatleri oluşmuştu.

Bugün Diaspora herhangi bir ulusun veya inanç mensuplarının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer olarak kabul edilmekte ve “Ermeni Diaspora’sı” teriminin ilk olarak 1920’lerin başlarında kullanıldığı belirtilmekte.

Fakat tarihe baktığımızda Ermeniler aslında, 1915 yılından çok önceleri, Arşakuni Ermeni Krallığı’nın (428) yıkılmasından sonra farklı ülkelerde cemaatler kurmaya başlıyorlar. 15-16. yüzyıldan başlayarak Romanya, Polonya, Hindistan, İtalya, Almanya, İran ve Amerika başta olmak üzere birçok ülkede şekillenen Ermeni cemaatlerinin kurucuları, temelde ticaret için o ülkelere giden Ermeni tüccarlardı. O dönemde Anayurt dışında yaşayan Ermenilerin sayısının 200 bin olduğu tahmin edilmekte.

1915 yılında soykırım finali ile sonuçlanan kıyımlardan önce, Ermenilerin ilk ve temel göçü aslında 1870’li yılların başında II. Abdülhamit döneminde yaşanan korku ve can kayıpları sebebiyle 1895-96’da en büyük sayıya ulaştı.

Bu dönemde Ermeniler Anadolu’daki misyonerlerin de etkisiyle en çok Amerika’ya göç ettiler. 1915 yılından sonra, Türkiye’de Ermeni kimliğini koruyarak kalabilenler temelde İstanbul’da yaşamaktaydılar. Trakya’da yaşayanlar olaylardan sonra Doğu Avrupa’ya göç etseler de bir kısmı, İstanbul’a gelebilmişti, diğer illere kıyasla İstanbul daha güvenliydi.

Sayıları çok az olsa da doğu illerinde hayatlarını sürdürebilenler bir süre sonra baskılara dayanamayıp İstanbul’a yerleşme kararı aldılar. Büyük ölçüde İstanbul’da şekillenen Ermeni cemaati, Varlık Vergisi, “Vatandaş Türkçe Konuş” Kampanyaları, 6-7 Eylül olayları, 1980 Askeri Darbesi ve Türkiye’deki baskıların bir türlü hız kesmemesi ile Türkiye’den ayrılarak Avrupa ve Amerika’ya yerleşip, oradaki yerleşik Diaspora’ya katıldılar.

Ötelenen, şeytanlaştırılan ve ilişkisizliğin müsebbibi olarak haksızca suçlanan Diaspora’nın, bizim kadar bu toprakların insanı olduğunu kabullenmemek çok masumane değil.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com