Paris ektiğini biçiyor: Fransa’nın “arka bahçesinde” yangın var

Fransa’nın Afrika’daki günlerinin artık sayılı olduğu açık. Ancak bunun köklü bir değişimin habercisi olduğunu söyleyebilmek için erken… Çaldıkları paraları Batılı ülkelere aktarıp orada ailelerine lüks bir hayat yaşatmak için Afrikalı elitler arasında utanmazca bir yarış var. Bu nedenle sahadaki durumun birdenbire değişeceğini beklemek hiç de gerçekçi değil.

ÖMER MURAT 02 Eylül 2023 HABER ANALİZ

Fransa’nın “arka bahçesi” olarak gördüğü, Afrika’da etkinlik alanında yer alan ülkelerde üst üste askerî darbeler gerçekleşiyor. Bu darbe dalgasının Afrika’da yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geldiği, önümüzdeki dönemde kıtanın kaynamaya devam edeceği giderek daha fazla fark ediliyor.

Batılı ve Afrikalı liderler geçen ay Nijer’de yaşanan darbeye yönelik nasıl bir tepki geliştirecekleri üzerinde tartışırken bir başka Frankofon ülke olan Gabon’da bu hafta bir darbe daha yaşandı. Böylece yaklaşık üç yılda beş eski Fransız sömürgesinde (Mali, Burkina Faso, Gine, Nijer ve Gabon) darbeler gerçekleşmiş oldu. Pensilvanya ve Kentucky Üniversitelerinden iki profesörün (J. Powell ve C. Thyne) topladığı verilere göre Afrika’da 2000’den bu yana 24 askerî darbe yaşandı ve bunların 16’sı eski Fransız sömürgesiydi. Afrikalı ve Batılı güçlerin tehdit ve yaptırımlarına rağmen son üç yılda Afrika’da yaşanan hiçbir darbe tersine çevrilemedi.

Tüm dünyada 2010’lu yıllarda toplam 17 darbe yaşanmışken, 2020’li yılların ilk üç yılında bu sayı şimdiden 14’e ulaştı. Kovid-19 salgını ve onun peşi sıra başlayan Ukrayna savaşı dünya çapında özellikle gıda fiyatlarında artışlara neden oldu. Bu ise en çok alt sınıfları etkiliyor, bu bakımdan yaşam pahalılığının en olumsuz etkilediği ülkeler Afrika’da bulunuyor. Kronik yolsuzluk hastalığının pençesindeki Afrika devletleri halkın özellikle böyle dönemlerde beklediği sosyal himaye fonksiyonunu yerine getiremeyince siyasi rejimler hızla meşruiyetlerini kaybediyorlar.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, evvelki ay askeri darbe sonucu devrilen Nijer Cumhurbaşkanı Mohamed Bazoum ile bu yılın Şubat ayında Elysee Sarayı’nda biraraya gelmişti.

Afrika’daki son darbelere baktığımızda hepsinin ortak bir özelliği olduğunu görüyoruz: Halkta Fransız karşıtlığı o denli artmış durumdaki, sömürge sonrası dönemde Fransa’yla özel ilişkileri temsil eden statüko sürdürülemez hale geldi. Fransa’yla derin bağlara sahip rejimlerin yaşadığı bu meşruiyet kaybı sayesinde askerî cuntalar rahatlıkla onları deviriyorlar. Halktaki memnuniyetsizlik patlama noktasına ulaştığında, iktidarı değiştirebilmek için demokratik kanallar kapatılmışsa, siyasi değişimler genelde askerî darbeler veya iç savaşlar sonucu sancılı şekilde gerçekleşir. Şimdi bunun örneklerine şahit oluyoruz.

Son on yılda Fransa’nın ithal ettiği 88 bin ton doğal uranyumun çoğunluğu sırasıyla şu üç ülkeden geliyor: Kazakistan (%27), Nijer (%20) ve Özbekistan (%19). Fransa’nın büyük nükleer enerji sektörüne uranyum temin eden, ayrıca Sahra Altı bölgesinde El-Kaide gibi terörist örgütlere yönelik operasyonlarının merkezi hüviyetinde bulunan Nijer’de Fransız karşıtlığı son yıllarda had safhaya çıktı. Öyle ki Paris, Niamey’deki darbeyi gayrimeşrû ilan edince cunta idaresi geçen hafta polise ülkedeki Fransız büyükelçisini sınır dışı etme talimatı verdi. Mali ve Burkina Faso’da da cunta idareleri, ülkelerinde konuşlu bulunan Fransız askerlerine hemen kapıyı göstererek “Sizi burada istemiyoruz” demişti. Eski Fransız sömürgelerindeki yeni cunta idareleri, halk nezdinde popülerlik kazanabilmek, kendilerinin “önceki yönetici elitlerden” farklı olduklarını vurgulamak için Fransa’yla aralarına mesafe koyan bu tür adımlar atmaya önem veriyorlar.

Nijer sadece uranyum değil zengin altın yataklarına da sahip bulunduğu halde dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Ona kıyasla OPEC üyesi Gabon çok daha müreffeh bir devlet. Afrika’nın yedinci büyük petrol üreticisi olarak orta gelir grubunda sayılan ülke, Sahra Altı bölgesinde kişi başına düşen en yüksek dördüncü GSYH’ya sahip. Buna rağmen halkının yoksulluğu bakımından diğer Afrika ülkelerinden pek farkı yok. Dünya Bankası’na göre 15 ila 24 yaş arasındaki insanların yaklaşık yüzde 40’ı işsiz. Başkent Libreville dışında düzgün yol bulmanın zor olduğu belirtiliyor. Zenginlik büyük oranda Fransa’yla yakın ilişkilere sahip küçük bir azınlığın elinde toplanmış durumda. Bongo ailesi Afrika’daki benzerlerinin bir prototipi gibi: Paris’te lüks villaları var, tatillerini genellikle Côte d’Azur’da geçiriyorlar, Bentley ve Rolls-Royce gibi markaların en pahalı modelleri haricindeki arabalara binmeye “tenezzül” bile etmiyorlar.

Fransa, bağımsızlıkları sonrası eski sömürgeleri üzerindeki etkinliğini yerel yönetici elitlerle sıkı bağlar kurarak devam ettirdi, bu çerçevede o liderleri iktidarda tutabilmek için bu dönem zarfında adeta bölgesel bir jandarma rolü oynadı. (Fransa’nın Nijer ve Gabon’da içlerinde birkaç bin Fransız askerinin konuşlandığı garnizon ve hava üsleri var. Nijer’de bin kadar Amerikan askeri de bulunuyor.) Bu durum halkların, yolsuz siyasi ve ekonomik elitlerin arkasındaki asıl güç olarak gördüğü Fransa’ya içten içe giderek büyüyen bir kızgınlık beslemesine yol açtı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Gabon Cumhurbaşkanı Ali Bongo Odimba ile iki ay kadar önce Elysee Sarayı’nda biraraya gelmişti.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron Afrika’daki eski sömürgelerde işbaşındaki bu yolsuzluklara batmış rejimlerle kurdukları özel ilişkiyi artık sürdürmeyeceklerine dair konuşmalar yapsa da fiiliyatta bunun fazla bir yansıması olmadı. Geçen pazartesi Fransız Büyükelçilerine hitaben yaptığı konuşmada Afrika’da mevcut “demokratik” hükümetlerin domino taşları gibi devrilmesine seyirci kalmayacaklarını, bu nedenle Nijer’deki cunta idaresini alaşağı etmek için Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) liderliğinde bir askeri harekatı destekleyeceklerini duyurdu. Fakat bu konuşmanın üzerinden daha iki gün geçmeden bir domino taşı daha Gabon’da devrildi.

Fransa’nın örtülü ve açıktan destekleriyle Gabon’da önce baba Ömer Bongo, 2009’da o ölünce “seçimle” yerine geçen oğlu Ali Bongo yarım yüzyılı aşkın bir süredir (1967’den beri) iktidarda bulunuyordu. Seçimlerde hile yapıldığına dair yaygın bir kanaat var, katılım oranının bazı şehirlerde yüzde 99 gibi imkansız bir oranda gösterildiği geçen haftaki seçimde Ali Bongo yine galip ilan edilince, askeri cunta seçimi tanımayarak yönetime el koydu. Fransa Bongo rejimini “demokrasiyi geri getiriyoruz” diye savunmaya kalkarsa alaya alınacak denli retorik olarak boşa düşecek. Batılı uzmanlarca yapılan bazı saha araştırmalarına göre, Gabon’da Fransa yanlısı yönetici sınıf haricinde halkın hemen her kesiminde Fransız karşıtlığı yaygın durumda.

Anlayacağınız Paris Gabon’daki darbeye adeta yanlış ayakta yakalandı. Bu nedenle Nijer’dekine gösterdiği tepkiden farklı olarak bu kez Gabon’daki cuntanın Fransız karşıtı olmadığına dair bir hava vermeye çalışıyor ama Fransız kamuoyunu bile ikna edebildiği söylenemez.

Ali Bongo devrildikten sosyal medyada paylaşılan videosunda darbeye karşı “ses çıkarmaları” için dış dünyadan yardım talep etti.

İşin bir de Rusya’ya bakan boyutu var: Ukrayna’yı emperyal geçmişinden miras aldığı kendi “eski sömürgesi” olarak gören, bu nedenle orada Moskova’dan destur almadan Batı’nın etkinlik kurmasına köpüren Putin rejimi, adeta bunun intikamını Batı’nın özellikle Afrika’daki eski sömürgelerine sokularak almaya çalışıyor. Şüpheli bir uçak kazasıyla Putin’in hışmına uğradığı düşünülen Prigojin’in liderliğini yaptığı Wagner paralı asker grubu bu bakımdan kritik roller üstleniyor. Rusya’nın Batı’yı masaya çekme, kendisiyle pazarlık yapmasını sağlama taktiği genelde bu şekildedir. Beklentisi Batı’nın “Sen Sahra Altı’na artık burnunu sokma, biz de Ukrayna’ya destek vermeye bırakalım” şeklinde bir teklif getirmesidir. Moskova o nedenle bu darbe girişimlerini kendisi için önemli bir fırsat olarak görüyor, halktaki Fransız karşıtlığını körüklüyor, Batı’nın kınama ve/veya yaptırımlarıyla yüzleşen Afrika’daki yeni askerî cunta rejimlerine siyasi ve maddi desteklerde bulunuyor. Geçen ay darbe sonrası Niamey’deki Fransız büyükelçiliğinin önünde toplanan kalabalık “Yaşasın Putin!” sloganları atıyordu.

Fransa’nın Afrika’daki günlerinin artık sayılı olduğu seslendirilmekle birlikte bunun köklü bir değişimin habercisi olduğunu söyleyebilmek için erken… Afrika’da eğitim seviyesi ve ekonomik gelişmişlik hala çok düşük, ülkelerin siyasi ve ekonomik elitleri çoğunlukla kendi vatanlarından ziyade ailelerinin kalkınmasına önem veriyorlar. Çaldıkları paraları Batılı ülkelerdeki banka hesaplarına aktarıp orada ailelerine lüks bir hayat yaşatmak için bu elitler arasında utanmazca bir yarış var. Bu nedenle sahadaki durumun öyle birdenbire değişeceğini beklemek hiç de gerçekçi değil. Bunlar halk devrimlerinden ziyade saray darbelerini andırıyor. Örneğin Gabon’da cunta geçici başkan olarak Ali Bongo’nun kuzeni Oligui Nguema’yı atadı. (Nguema darbeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarının komutanıydı.)

Diğer yandan farz-ı muhal Batı’nın Afrika’dan tamamen çekilmesi halinde, yerel elitlerin benzer yolsuz ilişkileri Çin ve Rusya gibi ülkelerle kuracaklarına dair de güçlü işaretler var. Mesela Gabon’un en büyük ticaret ortağı çoktandır artık Fransa değil Çin. Ve Pekin’in Afrika’daki yönetici elitlerin ülkelerinin zenginliklerini yolsuzluklarla yağmalamasını umursadığı söylenemez. Sadece ekonomik ve ticari çıkarlarına odaklanan Çin’in kıtaya iyice yerleştiğinde bugün Batı’nın karşılaştığına benzer tepkilerle yüzleşmeye başlaması muhtemel… Keza Rus Wagner grubunun hammadde yataklarından yüksek paylar almak karşılığında yolsuz rejimlere askeri koruma sağlamasının ne hukukî ne de demokratik meşruiyeti olduğu iddia edilemez.

Afrika’da yaşananlar dünyadaki (başka bir yazımda ele aldığım) genel bir trendin yansıması… Batı liderliğindeki dünya düzeni ciddi sarsıntılar geçirmekle birlikte ortada gerçek bir alternatifi yok… Gömlek değiştirmek üzere olan dünyanın yaşadığı kaçınılmaz sarsıntıların etkilerinin en fazla hissedildiği yerin Afrika olması ise zincirin en hafif yerinden kopması gibi tesadüf değil…

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat