Erdoğan’ın Eurofighter planı da suya düştü: Almanya’dan eli boş dönüyor

Erdoğan "Savaş uçağı vermezseniz, biz de başka yerden alırız!" diye güya kendince Almanya'ya rest çekiyor. "Er veya geç F-35’leri teslim alacağız." diyordun, alabildin mi? ABD'yi henüz ikna edemedin, Avrupa'dan da alamıyorsun. NATO üyesi olarak gidip savaş jetini Rusya ve Çin'den mi alacaksın?

ÖMER MURAT 17 Kasım 2023 HABER ANALİZ

Erdoğan Almanya’ya kadar gitmişken orada bir kaç gün geçirmek, Türk-Alman milli takımları arasındaki dostluk maçına giderek Scholz’la fotoğraf vermek isterdi. Nitekim ilk programının böyle olduğu anlaşılıyor. Ama ziyaret öncesinde “Haçlı-Hilal savaşı” gibi tamamen halkı tahrik etmeye yönelik çıkışlar yaparak Almanları kızdırdı. Bunun üzerine Alman hükümeti ziyareti kısaltarak Erdoğan’ın fazla boy göstermesinin önünü kesti. Scholz’un sözcüsü Steffen Hebestreit ziyaret öncesi basına yaptığı açıklamada Erdoğan’dan “Her zaman başa çıkmamız gereken zor ortaklarımız vardır” şeklinde bahsetti.

Alman hükümetinin Erdoğan’ı davet ederken baştaki hedefi, Türkiye’yle 2016’da yapılan göçmen anlaşmasına daha fazla işlerlik kazandırabilmek için iletişim kanallarını açık tutmak, Batılı başkentlere ziyaret düzenlemeyi çok arzuladığı bilinen AKP liderinin tabiri caizle sırtını sıvazlayıp göndermekti. Ama 7 Ekim’de Hamas’ın saldırısı sonrası Ortadoğu’da çıkan kriz Almanya için beklenmedik şekilde ziyareti gölgeledi. Bu şartlarda Berlin ziyaretin ertelenmesini muhtemelen tercih ederdi ama davetin geri çekilmesi hiç şık olmaz, Erdoğan’la ilişkileri daha da zora sokabilirdi.

İki taraf arasındaki gerginlik Erdoğan’ın uçağı Almanya’ya havalanmadan saatler önce Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), Alman kamu yayıncısı Deutsche Welle’nin Türkçe sayfasına erişim engeli getirmesinde apaçık görüldü. Günümüz Türkiyesi’nde RTÜK’ün zamanlaması itibariyle Erdoğan’ın ziyaretini açıkça baltalamak şeklinde görülebilecek böyle bir kararı saraydan talimat olmadan alabileceğini sanmak yanıltıcıdır.

Alman kamu kanalı ZDF Erdoğan’ın ziyaretini “Berlin’de kavgacı/tartışmalı konuk” (Umstrittener Gast in Berlin) manşetiyle izleyicilerine duyurmayı uygun gördü, kanalın haber bülteninde “Cumhurbaşkanı Steinmeier tartışmalı konuğu Erdoğan’ı en düşük protokol seviyesinde karşıladı” bilgisi verildi.

Alman Cumhurbaşkanlığı’nın Erdoğan’la görüşmeye ilişkin yaptığı yazılı açıklamada diplomatik dilin sınırlarını zorlayan dikkat çekici cümle ise şuydu: “Cumhurbaşkanı Steinmeier, Türkiye’den Orta Doğu ihtilafına ilişkin gelen son açıklamalar karşısında Almanya’nın tutumunu kesin bir dille vurguladı.” [Aufgrund der jüngsten Äußerungen aus der Türkei zum Nahostkonflikt hat Bundespräsident Steinmeier die deutsche Position mit Nachdruck deutlich gemacht.]

Diğer yandan Erdoğan Alman Şansölyesi Scholz’la basın toplantısında, öncesinde Steinmeier’la yaptığı görüşmede İsrail ile Hamas arasında Türkiye ve Almanya’nın birlikte arabuluculuk yapmasını önerdiğini duyurdu. Alman Cumhurbaşkanı gelecek hafta İsrail’e gidecek, AKP lideri de anlaşıldığı kadarıyla arabuluculuğun Hamas ayağını üstlenmeye hevesli… Ama Alman Cumhurbaşkanlığının açıklamasında Erdoğan’ın dünya basınına duyurduğu arabuluculuk önerisine ilişkin ima ile bile olsun değinilmemesinden Berlin’in teklifi pek ciddiye almadığını anlıyoruz. Herkes Ortadoğu’daki son krizde asıl arabuluculuk rolünün Katar ve Mısır üzerinden yürütüldüğünün gayet farkında…

Erdoğan Scholz’la basın toplantısında Ukrayna ve Rusya arasındaki Tahıl Anlaşması’na arabuluculuk yapmasını bir kaç kez gündeme getirip fahirlenince Scholz Tahıl Anlaşmasındaki Türkiye’nin rolünü takdir etmekle birlikte anlaşmanın Rusya’nın vetosuyla yenilenmemesine rağmen tahıl ihracını devam ettiren başka bir yolun bulunmuş olduğunu hatırlattı, ki görmek isteyenler için “ince” bir karşılıktı.

Erdoğan’ın Alman Şansölyesi’nin yanında Holokost’tan (Yahudi Soykırımı) ismen bahsederek Almanya’nın İsrail’e “borcu” olduğu için sesini çıkaramadığını söylemesi, böylece konuğu bulunduğu ülkeyi, hükümetini dünya medyası önünde küçük düşürmeye çalışması en hafif tabirle diplomatik nezaketsizlikti. Nitekim bunun karşılığını görmekte gecikmedi. Bir Alman gazeteci kasten Erdoğan’a kışkırtıcı bir soru sordu, AKP liderinin Hamas’ı “mücahitler” şeklinde yüceltmesini ağır şekilde eleştirdikten sonra son cümlesi de Şansölye’ye soruyormuş gibi yapıp AKP liderine atılmış büyük bir taştı: “Bu şartlar altında Almanya Türkiye’ye Eurofighter satılmasına onay verecek mi?”

Erdoğan SİHA ile savaş jeti arasındaki farkı bilmiyormuş gibi Türkiye’nin “insansız savaş uçağında” dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olduğundan bahsetti, ki bıyık altından gülmelere yol açmıştır. Tabi Batı’ya bu kadar sözüm ona dayılanırken bir yandan da savaş jeti almak için kapılarını aşındırmak, sıkletinin üzerinde dövüşmeye çalışan kişi görüntüsü veriyor ki,  Alman gazeteci sorusuyla bu acı gerçeği gözler önüne sermiş oldu. Scholz’un yarım ağızla bile olsa diplomatik bir dille Eurofighter’lar için “bakarız” gibi bir yanıt vermekten kaçınıp soruyu geçiştirmesi manidardı.

Bugün Türkiye ekonomik kriz yaşamıyor ve hukukun üstünlüğü ile insan haklarına saygılı bir lider tarafından idare ediliyor olsaydı, Batı’nın İsrail meselesinde ortaya koyduğu çifte standardı gündeme getirdiğinde uluslararası camiada bu büyük bir tesir bırakırdı. Hatta belki İsrail bile Türkiye liderinin tepkilerini hafifletmek için Gazze’deki operasyonunda kendisini dizginlemek zorunda hissedebilirdi.

Oysa bugün Erdoğan’ı kimsenin dikkate almadığına şahit oluyoruz, sesini duyurmak için kışkırtıcı, sert açıklamalar yaptıkça Türkiye’nin pozisyonu aksine daha da zayıflıyor. AKP iktidarı hukuk ve insan hakları konusunda daha dikkatli ve ekonomide makul politikalar izlerken İsrail’e (Mavi Marmara hadisesi nedeniyle) özür diletebilmişti ki bu ABD’nin Netanyahu’ya baskısı üzerine olmuştu. Erdoğan’ın o zamana kıyasla bugün iç siyasette “tek adam rejimi” kuracak denli güçlenmiş olmasına rağmen dış politikada benzer bir gücü bulunmadığını görüyoruz.

İşte “yumuşak güç” böyle bir şeydir, size sıkletinizin çok üzerinde etki gücü verebilir. Fakat maalesef Erdoğan rejimi altında Türkiye’nin dünyada artık öyle bir ağırlığı olduğundan bahsedilemez. Tehdit ve şantajla iş yapmaya kalktığınızda ise size “Dur bakalım, boyun kadar konuş!” derler, diyorlar.

Erdoğan “Savaş uçağı vermezseniz, biz de başka yerden alırız!” diye güya kendince rest çekiyor. ABD’yi henüz ikna edemedin, Avrupa’dan da alamıyorsun. NATO üyesi olarak gidip savaş jetini Rusya ve Çin’den mi alacaksın?

Rusya’dan hava savunma sistemi (S-400) alıp Türkiye’yi F-35 programından attırdın, ki “Biraz bize naz yapıyorlar, orta sahada top çeviriyorlar. Er veya geç F-35’leri teslim alacağız.” diyordun, alabildin mi? Hayır. Onun yerine “attan düştük bari katıra binelim” hesabı F-16’ya razı oldun, onu da hala alamadın. Şimdi başkalarından savaş jeti alıp Türkiye’yi bir de NATO’dan mı attıracaksın?!

Erdoğan’ın Almanya’nın İsrail’in Gazze’deki operasyonuna yönelik tutumunu eleştirmesinde haklılık payı yok mu? Tabii ki var. Ama haklı olmak normalde insana güç verir, oysa baktığımızda Alman tarafında hiçbir tesir gücü olmadığını görüyoruz.

Gerek Alman Cumhurbaşkanı, gerekse de Şansölyesi söylediklerinden ikna olmadıklarını en güçlü ifadelerle belirttiler, hatta Scholz “absürt” dedi. Absürt ne demek? Saçma, abes… Bir devlet başkanının muhatabından böyle bir tepki alması utanç verici değil mi?

Neticede Erdoğan’ın çıkışlarının Gazze’deki Filistinlilere bir faydası oldu mu? Olmadı. Arabuluculuk yapma çabaları karşılık gördü mü? Görmedi.

Peki AKP liderinin sert çıkışlarının Türkiye’ye bir faydası oldu mu? Schengen vizesi kuyrukları azalacak mı? Hayır. Türkiye savaş jeti ihtiyacını halledebildi mi? Hayır. AB süreci canlanacak mı? Hayır.

Ama Erdoğan ülkede iktidardan bağımsız medya kalmamış olmasının getirdiği propaganda gücü sayesinde tabanına satacak yeni bir içi boş zafer hikayesi buldu. Oysa aynen ekonomide olduğu gibi Erdoğan’a seçim kazandıran hamlelerin, Türkiye’ye dış politikada hiçbir somut getirisi olmuyor, aksine ülke dünyada zemin kaybediyor.

Berliner Zeitung gazetesi Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin haberini “Türkiye, Alman ekonomisi için Çin’in yerini alabilir mi?” başlığıyla verdi. Türkiye stratejik düşünebilen makul bir lider tarafından idare ediliyor olsaydı, Türk Cumhurbaşkanı’nın Berlin ziyaretinde öncelikli gündemi “Alman sermayesinin Türkiye’ye daha fazla doğrudan yatırım yapmasını nasıl sağlayabiliriz? Şansölye’yi nasıl ikna edebiliriz?” olurdu.


 

Oysa Erdoğan’ın tek hedefi vardı: “Basın önünde Şansölye’yle öyle bir laf dalaşına girmeliyim ki, propaganda makineme malzeme çıksın, Türk halkı ekonomik sıkıntılar yerine bunu konuşsun.”

Alman müessis nizamını, kamuoyunu rencide etmiş, etmemiş hiç umurunda değil… Çünkü popülistler “ülkenin yarınını” değil, sadece koltuklarını ve bir sonraki seçimi nasıl kazanacaklarını düşünürek hareket ederler.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com