Erdoğan Arap sokağını kandıramadı: Popülerliği 7 puan düştü

İsrail’e “katil”, Netanyahu’ya “kasap” diyen biri olmasına rağmen Erdoğan, Arap sokağının gözünde Arap liderlerinin yaşadığı popülerlik kaybından kurtulamamış. Bir güvenirlilik, inandırıcılık eksikliği bulunduğu aşikâr. Popülerliği en fazla artan kişi ise İran dini lideri Hamaney.

ÖMER MURAT 16 Aralık 2023 HABER ANALİZ

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısında 1200 İsrailliyi öldürmesine karşılık İsrail ordusu bugüne kadar Gazze Şeridi’nde çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 18 binden fazla insanı katletti, katletmeyi de sürdürüyor. Şeritte yaşayan 2,3 milyon insandan 1,8 milyonu yerlerinden olmuş halde yaşam mücadelesi veriyor. Tüm evlerin yaklaşık yarısı oturulamayacak şekilde hasar gördü. İnsanî dramın çapı her geçen gün büyüyor. İsrail’in verdiği bu orantısız tepkinin Müslüman aleminde, özellikle Arap dünyasında Batı’nın imajını iyice kötüleştireceğinden kuşku duyulmuyordu. Bunun aynı zamanda İsrail’i dizginleyebilmek için hiçbir şey yapamayan mevcut Arap rejimlerinin ve liderlerinin kendi halkları nezdinde de popülerliklerini düşüreceği belliydi.

Bugüne kadar duymak istediklerini seslendirme kurnazlığıyla Arap sokağının sempatisini kazanan Erdoğan’a nasıl bakıldığını ise tahmin etmek zordu. 7 Ekim sonrası Ortadoğu masasından açık bir şekilde dışlandığı, hiçbir esamesi okunmadığı görülen AKP lideri o masaya çağrılabilmek için Arap sokağında popülerliğini artırmayı hedefleyen söylemlere yöneldi. Peki bu işe yarıyor muydu? Bu konuda yapılan ilk muteber anket Erdoğan’ın bu kez Arap sokağını “kandıramadığını” ortaya koyuyor.

Arab Barometer adlı araştırma ağı 2006’dan bu yana Arap halklarının nabzını tutmak için Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelerde kapsamlı saha ve kamuoyu araştırmaları tertipliyor. Bu araştırmalardan birini Tunus’ta gerçekleştirdikleri sırada 7 Ekim saldırısı vukū buluyor. Bu sayede toplumda 7 Ekim öncesi ve sonrası Batı’ya yaklaşımda, Arap ve yabancı liderlerin popülerliğinde ne gibi değişimler yaşandığını ölçme şansına sahip oluyorlar.

Tunus’un kendine has bir özelliği ise şu: Arab Barometer yıllardır yaptığı araştırmalarda Tunus ile tüm Arap kamuoyunun genel yaklaşımlarının birbirine paralel olduğunu keşfetmiş, yani Tunus’taki verilerle Arap kamuoyunun ortalaması birbirine yakın… (Araştırmacıların bunun nedenlerine dair de bazı açıklamaları var ama yazının konusu olmadığı için onlara girmiyorum.)

Arab Barometer’in bu hafta yayınladığı sözkonusu anketin sonuçlarına göre Arap sokağında Türkiye’nin ülke olarak algılanışı aynı kalırken, hatta belli ölçüde iyileşirken Erdoğan’ın popülerliği düşüyor. Erdoğan’ın dış politikasını takdir edenlerin oranı yüzde 54’ten yüzde 47’ye düşmüş. Ama Türkiye’ye olumlu bakanların oranı yüzde 68’de sabit kalmış, hatta Türkiye’yle ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesini isteyenlerin oranı yüzde 57’den yüzde 64’e çıkmış. Arab Barometer’in daha 3-4 yıl öncesine kadar Erdoğan’ı Arap sokağında en popüler lider olarak bulduğu gerçeği hatırlandığında dramatik bir düşüş sözkonusu…

Ankette ele alınan ülkeler arasında Arap sokağında itibar kaybına uğramayıp durumu aynı kalan sadece Türkiye varken, itibar kazanan ülke ise Çin olmuş, Rusya bile az da olsa popülerliği düşenler arasında. Çin’in popülerliği yüzde 70’ten 75’e çıkmış. Anketin en çarpıcı verilerden biri ise ABD’nin Arap dünyasındaki imajının tam anlamıyla yerle bir olmuş olması: Yüzde 40’tan 10’a düşmüş. Fransa’nın yüzde 52’den 38’e, Suudi Arabistan’ın yüzde 73’ten 59’a, hatta Katar’ın bile yüzde 71’den 59’a düşmüş.

Araştırmada İran popülerliği ölçülen ülkeler arasında yer almamakla birlikte İran dini lideri Ali Hamaney, ankete dahil edilen liderler arasında en fazla popülerlik artışına sahip kişi çıkmış. Bu da bize eğer ankete eklenmiş olsaydı çok muhtemelen İran’ın Çin’le birlikte popülerliği artan ikinci ülke olarak ortaya çıkacağını gösteriyor. Erdoğan’ın 7 puan düştüğü listede Ali Hamaney yüzde 29’dan 41’e sıçramış. ABD Başkanı Biden yüzde 29’dan 6’ya düşerken Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri liderleri de büyük düşüşler yaşamış.

AKP lideri her ne kadar kendisini Türkiye’yle eşitlemeye çalışsa da bu veriler Erdoğan’ın dış politikadaki itibar bakımından Türkiye’nin sırtında adeta bir yük haline geldiğini gösteriyor. İşin daha ilginci ise Erdoğan, Arap hükümet ve devlet başkanlarıyla kıyaslandığında İsrail’e karşı onlardan daha ateşli bir retorik kullanan, İsrail’e “katil”, Netanyahu’ya “kasap” diyen biri olmasına, hatta Hamas liderlerine kucak açmasına rağmen Arap sokağının gözünde diğer Arap liderlerinin yaşadığı popülerlik kaybından kurtulamamış. Burada bir güvenirlilik, inandırıcılık eksikliği bulunduğu aşikâr.

Erdoğan’ın Arap sokağını artık “ateşli” söylemleriyle etkileyemediği, ikna edemediği anlaşılıyor. AKP liderinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammet bin Selman, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi hakkında tükürdüklerini nasıl yutup geri adımlar attığına herkes şahit oldu. Filistin meselesinde hiçbir iyileşme yaşanmamasına rağmen Netanyahu’yla daha geçen eylülde el sıkışarak samimi pozlar verdi, ilişkileri normalleştireceğini açıkladı. AKP lideri söyleme gelince mangalda kül bırakmazken İsrail’le ekonomik ilişkileri sürdürmekte de bir beis görmüyor.

Türkiye’den farklı olarak Erdoğan Arap dünyasındaki medyayı kontrol edemiyor, tüm bu gelişmeler Arap sokağında AKP propagandasına maruz kalınmadan izlenebiliyor. Diğer yandan Türkiye’yi Arap sokağında çekici yapan özelliklerinden biri demokrasi olmasıydı, bu sayede NATO gibi Batılı kuruluşların üyesi olabilmesi, AB’yle tam üyelik müzakereleri yürütebilmesiydi. Erdoğan Müslüman bir demokrat lider olarak görüldüğünde popülerliği en yüksek seviyedeydi, Türkiye’yi otokratik bir kleptokrasiye dönüştürdüğünde, yani Ortadoğu ve Orta Asya’daki pek çok rejime benzer hale getirdiğinde itibar ve etkinliğini yitirmeye başladı.

Arab Barometer’in bu verileri tüm dünyada karar alıcılar ve uzmanlar tarafından yakından takip ediliyor. Bu itibarla Erdoğan’ın buyur edilmek için kullandığı son kozun da işe yaramadığı anlaşılınca Ortadoğu masasından iyice dışlanması hiç şaşırtıcı olmaz. Nitekim Erdoğan dört gözle beklediğini uzun süredir basın yoluyla duyurduğu halde ABD Başkanı Biden’la nihayet dün bir telefon görüşmesi gerçekleştirebildi. Beştepe görüşmeye ilişkin açıklamasında artık alışıldık çarpıtmalarından birini yaparak sanki asıl konu Gazze imiş havası vermeye çalışsa da Beyaz Saray’ın yaptığı açıklamada bunun böyle olmadığı, Biden’ın İsveç’in NATO üyeliğinin bir an evvel TBMM’den geçirilmesini talep etmek için aradığı çok net biçimde anlaşılabiliyor. Nitekim uluslararası medyayı takip ettiğinizde Gazze’nin geleceğine ilişkin yürütülen müzakerelerde Türkiye’nin adının geçmediği, Biden-Erdoğan telefon görüşmesinin de Gazze krizi değil İsveç’in NATO üyeliği meselesi çerçevesinde ele alındığı görülüyor.

Yazıyı Arab Barometer araştırmasını yürüten uzmanların çok çarpıcı değerlendirmelerini paylaşarak bitiriyorum. Umarım Batılı ve İsrailli liderler akıllarını başlarına alıp bu tespitleri dikkate alırlar:

“Basit gerçek şu ki, Filistin davası Arap dünyası için hayati önem taşımaya devam ediyor ve İsrail bunu sadece bombalarla yenmeyi umut edemez. Bu mesele yeni Arap kuşakları için önemini yitirmiş değil. Birçok Batılı (ve bazı Arap) başkentlerinin sandığının aksine, Filistinlilerin bir devleti olmadığı sürece İsrail komşularıyla barış yapamayacaktır. Sadece 20 gün içinde Tunusluların dünyaya bakışları, birkaç yıl içinde bile nadiren gerçekleşecek şekilde değişti. Arap dünyasında insanların kendilerini bu kadar bireysel ve duygusal olarak bağlı hissettikleri başka bir konu yok.”

“Tunus’un iç zorlukları göz önüne alındığında bu duygusal yoğunluk özellikle dikkat çekicidir. Ülkede kişi başına düşen milli gelir 2010 devriminden önceki seviyesinden bile düşük. Buna rağmen Tunuslular ABD ile daha az ekonomik ilişki kurmak istiyor. Verilerimize göre, 27 Ekim itibariyle Tunuslular yüzde 59’a karşı yüzde 4 gibi büyük bir farkla Filistin davası için uluslararası angajmanı [seferberlik içinde olunmasını] kendi ekonomik kalkınmalarına yeğliyor.”


 

“İsrail ve ABD, Arap dünyasının büyük bir bölümünü yöneten baskıcı rejimlerle soğuk bir barış yerine gerçek bir barış istiyorlarsa, politikalarını değiştirmelidirler. İsrailliler ve Filistinliler arasında süregelen mücadeleyi sona erdirmenin bir yolunu bulmalıdırlar. Bu da tüm bu grupların Filistin halkı için adil ve onurlu bir gelecek, özellikle de iki devletli bir çözüm için gayretle çalışması gerektiği anlamına geliyor. Komşu halkların kalplerini ve zihinlerini değiştirmenin ve son yüzyıldır Orta Doğu’nun başına bela olan şiddet döngüsüne son vermenin tek yolu budur.”

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat