31 Mart sonrası Türkiyesi için üç senaryo

İmamoğlu veya Yavaş’ın Erdoğan sonrasının doğal lider adayları addedilmesine bu rejimin tahammül edebilmesi mümkün değil. Çünkü “Reis giderse bizim halimiz nice olur?” paniği yaşanacaktır. Büyük toplumsal patlamalar ya da rejimi aciz bırakan küçük parlamalar kaçınılmaz görünüyor.

ÖMER MURAT 28 Mart 2024 HABER ANALİZ

31 Mart seçimleri ilk bakışta siyasi düzende beklenmedik bir değişikliğe yol açmayacak gibi gözükse de özellikle 2016’da başlayan Türkiye’nin tek adam rejimine dönüşme sürecinin son kritik dönemecini teşkil etmesi bakımından önem taşıyor. Seçimin olası sonuçlarına dair kısa değerlendirmelerim şöyle:

[I. Senaryo] Erdoğan seçimi İstanbul’da (ve duruma göre Ankara’da da) kazandıklarını ilan eder, muhalefet ellerindeki sandık tutanaklarına göre aslında seçimin galibinin kendileri olduğunu söyleyerek sonuçlara itiraz eder. Yargı bağımsızlığının kalktığı bir ortamda adil ve özgür seçimler gerçekleştirilebilmesinin mümkün olmadığı, seçim yoluyla Erdoğan rejiminde iktidar değişiminin gerçekleşme ihtimali artık kalmadığı halkta iyice kanıksanır. Bu sonuç olursa, ekonomik krizin alacağı seyre bağlı olarak toplumsal patlamalar yaşanmasını beklemek gerekecektir. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi gözükecek olsa da dip dalgaların çapı kimsenin öngöremeyeceği büyüklükte artacaktır.

[II. Senaryo] İstanbul (ve Ankara’da) fark çok açılacağı için Erdoğan “atı alıp Üsküdar’ı geçmeye” cesaret edemez, bunun tüm seçim sistemini sorgulatacağından endişe eder ve muhalefetin seçimi kazandığını kabullenir. Böyle bir seçim sonucu Erdoğan sonrasını Erdoğan’ın kendisinin şekillendirme gücü olmadığına dair bir kanaat oluşturacağından AKP liderini güç gösterilerine zorlayarak iyice dengesizleştirecektir. Bu sonuçta, ilkinden farklı olarak toplumsal kaynamalar, fay hattının enerji toplaması gibi dipte birikmek yerine daha çabuk gün yüzüne çıkacaktır. Büyük sosyal patlamalar yerine, rejimi aciz bırakan küçük parlamalara şahit olmamız muhtemel… İmamoğlu veya Yavaş’ın Erdoğan sonrasının doğal lider adayları addedilmesine bu rejimin tahammül edebilmesi mümkün değil… Çünkü başta muazzam yolsuzluklardan nemalanan işadamları olmak üzere yandaşlarda “Reis giderse bizim halimiz nice olur?” paniği yaşanacaktır. Erdoğan “Seçim galibiyetinin heyecanı biraz soğuyunca olmazsa İmamoğlu’nu bir kayyım darbesiyle aşağı indiririz” diye de düşünebilir. Seçim sonuçlarının kızgınlığını artırdığı AKP lideri, zaten krizdeki ekonominin iyice canını çıkaracak dengesiz popülist hamlelerde de bulunabilir. Seçim yenilgisinin asıl sorumlusu olarak gördüğü Kürtlerden hıncını çıkarmak ve dağılma emareleri gösteren tabanını kenetlemek için bölgede yeni askerî operasyonlar başlatabilir.

[III. Senaryo] Erdoğan’ın “bileğinin hakkıyla” İstanbul (ve Ankara’yı) kazandığına veya muhalefetin 14 Mayıs’taki gibi tüm olan bitene seyirci kalarak yenilgiyi kabullendiğine dair genel bir kanaat oluşur. Bu durumda muhalif yüzde 50’lik kesim, siyasetten ve ülkenin geleceğinden tamamen ümidini kesecektir. Zaten şu anda bile 14 Mayıs sonrası önemli bir bölümü bu psikoloji içerisinde bulunuyor, imkanları ve eğitimi olanlar harıl harıl yurtdışına gitmenin yollarını arıyor ve gidiyor.

Yeri gelmişken bu konuyla ilgili kişisel bir anekdot paylaşayım: Almanya’ya tamamen ekonomik nedenlerle gelerek yerleşmiş eğitimli bir Türk çifte kitapçıda rast geldim, o sırada birinin telefonu çaldı, arayan Türkiye’den arkadaşıydı, ona Avrupa’ya nasıl gelebileceklerini soruyordu. Beş altı ay önce küçük çocuklarıyla Almanya’ya gelerek yerleşen Türk aile, Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bir mahallede ev bulabilmişlerdi, eğitimli Türkler olsalar da Almanya’da Türk imajının getirdiği sıkıntılarla da ister istemez yüzleşmeye başlamışlardı. Bunları telefondaki arkadaşına oldukça objektif bir şekilde anlattıktan sonra yine de “gelmekten ötürü zerre kadar pişman olmadıklarını” söyledi ve çalışma vizesi alarak Avrupa’ya nasıl gelebileceklerine dair uzun uzun tavsiyelerde bulundu. Çocuklarının Avrupa’da Türk göçmenlere yönelik önyargılarla boğuşacağını fark etmiş oldukları halde, yine de gelecekte durumlarının Türkiye’dekinden çok daha iyi olacağına inanmaları her vatansever insan için hazin verici bir görüntüydü.

Bu üçüncü sonuç, ilk bakışta sanki hiçbir şey değişmemiş havası verse de, gerçekte rejimin kritik bir saç ayağı olan güdümlü muhalefetin tamamıyla çökmesi demek olacağından iktidarı büyük bir dayanaktan mahrum bırakacaktır. 14 Mayıs sonrası komaya giren muhalefetin böyle bir sonuçla adeta “fişi de çekilmiş” olacaktır. Erdoğan da bunun gayet farkındadır ve görünen o ki “eski güzel günlerin” Kılıçdaroğlu’nun yeniden CHP’nin başına geçmesiyle döneceğinin hayalini kurmaktadır. Oysa böyle bir hamle gücünden ziyade rejimin çaresizliği anlamına gelecek ve iktidarın ülkedeki muhalif hareketlenmeleri yönlendirme ve kontrol edebilme kabiliyeti ortadan kalkacaktır.

Seçimin asıl kapışması İstanbul ve Ankara’da gerçekleşeceği için senaryoları bu illerdeki muhtemel sonuçları dikkate alarak yazdım. Oysa başka illerde de tabiatıyla seçim hilelerine başvurabilirler, – başvuracaklardır- fakat bunların da genel olarak toplumda nasıl bir tesirde bulunacağını İstanbul ve Ankara’daki seçim sonuçları belirleyecektir. Yani iktidarın diğer illerde kazanacağı “zaferlerin” İstanbul ve Ankara’da alacağı hezimetin etkilerini bertaraf edebilmesi mümkün değildir.


 

Sözün özü; tüm yolların Roma’ya çıkması gibi, 31 Mart sonrasında da ülkenin akıbeti maalesef aynı yere çıkıyor, toplumsal meşruiyet krizinin tetiklediği siyâsî istikrarsızlığın ve kronik yolsuzluklar ile popülist ekonomi idaresinin azdırdığı iktisâdî krizin kısır döngüsü içinde yuvarlanan bir Türkiye…

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com