Danıştay’ın iade kararı: Saray yeni bir ‘cambaza bak’ oyunu sergiliyor

Danıştay’ın gerçekten Saray’ın iradesine rağmen ihraç hakim/savcıları mesleğe iade ettiği ve Saray’ın bunu yeni duyduğu ve tepki gösterdiğini zannetmek çok naif bir yorum olacaktır. Diğer yandan Danıştay kapatılsa hukukun ve adaletin tesisi açısından ne değişir?

SELAMİ ER 19 Şubat 2024 GÖRÜŞ

Devletlerde yasama ve yürütmenin yanında yargı erki en zayıf halka olarak kabul edilir. Zira genellikle iç içe geçmiş yasama ve yürütme erkleri siyaset yapıcılar olarak arkasında halk desteği ile güçlü konumdadır ve yargının siyaset yapımına (günlük siyaset değil, kural koyma anlamında) etkisi oldukça düşük düzeyde ve dolaylıdır. Bu nedenle ikinci dünya savaşı sonrasında şekillenen modern devlet modellerinde yargının denetleme fonksiyonlarını yürütme ve yasamanın engellemelerine takılmadan yerine getirebilmesi için anayasal/yasal teminatlar getirilmiş ve anayasa mahkemeleri gibi dengeleyici yeni mekanizmalar geliştirilmiştir. Bu mekanizmalar, öngörüldüğü şekilde işledikleri sürece hukuk devleti ve adalet tesis edilebilmektedir.

Bununla birlikte otoriterleşen rejimler, devleti parti/saray gibi tek bir merkezden idare edilen bir yapıya dönüştürmekte ve devlet mekanizması içinde yargı dahil tüm kurumların içini boşaltarak adeta bu yapının birer aparatı haline getirmektedir. Türkiye gibi otoriterleşme örnekleri bunu, görüntüde seçimler ve mahkemelerin bağımsızlığı gibi demokrasi ve hukuk devletinin mekanizmaları işliyormuş gibi göstererek yapmakta, ancak hakikatte tüm kurumlar aslında merkezi yapının bir aparatı olarak faaliyet göstermekte ve yaşananların demokrasi ve hukuk devleti ile ilgisi bulunmamaktadır. Muhalefet ile basın ve medya kurumları da otoritenin izin verdiği ölçüde hareket edebilmektedir.

Bu didaktik girişin amacı, son haftalarda Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Can Atalay ve Danıştay’ın da ihraç edilen yargı mensuplarından bazıları hakkında kararları iptal ederek görevlerine iadesini sağlaması üzerinden yaşanan tartışmada bilinenlerden hareketle bilinmeyene ulaşmaktır. AYM’nin Atalay kararı üzerine daha önce yazdığım için tekrara girmeden bu karardan Saray’ın memnun olmadığını ifade ederek geçiyorum.

SEÇİM ÖNCESİNDE DANIŞTAY TARTIŞMASI GERÇEKTEN İLGİNÇ

Seçim öncesinde Danıştay’ın sanki tek seferde ve yeni bir karara istinaden yargı mensuplarının mesleğe iadesini sağlamış gibi tartışma konusu yapılması gerçekten ilginç. Tartışmalar üzerine Danıştay Başkanlığı resmi sitesinden bir açıklama yaparak; 2017 yılından bugüne kadar yargı mensuplarının Hakimler ve Savcılar Kurulunca (HSK) mesleklerinden ihracına karşı Danıştay Beşinci Dairesinde 5112 dava açıldığını ve bunlardan 435’i hakkında HSK işleminin iptaline dair karar verildiğini ve davaların bir kısmı hakkında temyiz incelemesinin halen devam ettiğini duyurdu. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır dönüşü Danıştay’ın kararına ‘sessiz kalmayacaklarını…Danıştay’da da bu işin yine aynı şekilde takipçisi olacaklarını[1] söylemesi üzerine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 387 isimle alakalı olarak Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun yeniden bir inceleme başlattığını duyurdu.

KİMSE ‘HSK KESİNLEŞMİŞ BİR KARAR İÇİN NEYİN İNCELEMESİNİ YAPACAK’ DİYE SORMUYOR

Ne muhalefet ne hukukçular ve ne de gazeteciler çıkıp ta kesinleşmiş bir yargı kararı varken bir idari kurul olan HSK neyin incelemesini yapacak, kesinleşmiş bir yargı kararını bir idari kurul inceliyor ise bu nasıl bir yargı bağımsızlığı ve nerede “kesin hükmün etkisi” diye sormuyor/soramıyor. Dahası göreve iade edilmeyen diğer ihraç yargı mensuplarının anayasal güvenceye rağmen mesleklerinden ihraçları sanki her şey hukuka uygun gerçekleşmiş gibi sorgulanmamaktadır. Halbuki ihraç edilen hakim ve savcılara uygulanan ‘irtibat’ ve ‘iltisak’ kriterleri mevcut siyasilere uygulansa belki de AKP kadrolarında siyaset yapacak kimse kalmayacaktır.

SARAY’IN İADE EDİLEN HAKİMLERİ YENİ DUYMUŞ OLMASI MÜMKÜN MÜ? 

Erdoğan’ın daha düne kadar ‘darbeci, zalim, demokrat değil ve kesinlikle görüşmem’ dediği Sisi’yi ziyaret ederek ‘kardeşim’ olarak nitelemesi bir yandan devlet politikasının yap-boz haline geldiğini gösterirken diğer yandan da bu rejimin söylem ve eylemleri arasındaki tutarsızlığı ve görünür ile hakikatin arasındaki farklılığı apaçık göstermektedir.  Saray veya iktidarın küçük ortağının referans olması nedeniyle  -sadece yargı değil, diğer mesleklerden- birçok kişinin görevine iade edildiğini kendileri defalarca itiraf ederken Danıştay’ın gerçekten Saray’ın iradesine rağmen ihraç hakim/savcıları mesleğe iade ettiği ve Saray’ın bunu yeni duyduğu ve tepki gösterdiğini zannetmek çok naif bir yorum olacaktır.

İADE EDİLEN HAKİMLER YARGIDA BİRLİK PLATFORMU’NA OY VERMEYENLER

Öncelikle şunu tespit edelim ki; mesleğe iade edilen hakim ve savcılar bu rejimin kendi üretimi olan gayr-ı hukuki ‘irtibat ve iltisak’ düzeyinde dahi gerçekten Gülen cemaati ile irtibatı kurulamayan kişilerden oluşmaktadır. Bu durum ilgili Danıştay kararlarında detaylıca anlatılmaktadır. Peki neden ihraç edildiklerine gelince, bunun sebebi 2014 yılında yapılan HS(Y)K seçimlerinden ileri gelmektedir. Bahsedilen seçimde Gülen cemaatine yakın olduğu düşünülen bağımsız adaylara oy verenler ile o zaman hükumet politikalarını eleştiren tüm hakim ve savcılar (tespit edilebilindiği ölçüde) ‘Allah’ın lütfu’ darbe girişimi sonrasında yapılan fişlemelere dayanılarak anayasal teminatlara aykırı ve tamamen keyfi bir biçimde mesleklerinden ihraç edildi. Bununla da kalınmayıp ihraç edilen hakim ve savcıların tamamı hakkında soruşturma başlatıldı ve tutuklamalar gerçekleştirildi. Yani 2014 seçimlerinde iktidarın oluşturduğu Yargıda Birlik grubuna oy vermeyen tüm yargı mensupları bir anlamda ve hem de çok ağır biçimde cezalandırıldı.

Bu sözlerimizden ihraç edilen yargı mensuplarının tamamının Gülen cemaati ile ilişkili olduğu sonucu elbette çıkarılmamalıdır. Bu dönemde soruşturma dosyalarına delil adı altında giren ifade ve savunmalar yargı tarihi açısından bir yüz karasıdır. İhraç edilmiş birçok yargı mensubu kendilerinin ‘Gülen Cemaati’ ile irtibatı olmadığını, İsmailağa, Menzil, Hak-Yol gibi Cemaatler ile veya Ülkü Ocakları ile ilişkili olduklarını, üniversitede okurken diğer grupların kurumlarında kaldıklarını şahitlerle vs. delillendirmeye çalıştılar. Bunu başarabilenlerin bir kısmı veya o dönem AKP ve/veya MHP teşkilatlarından referans bulabilenler daha sonra Danıştay kararı ile mesleğe iade edildiler. Gerçi 2014 HS(Y)K seçimlerinin ardından seçilen yeni üyelerin hangisinin hangi siyasi/dini hayat görüşüne sahip olduğu tüm basında ilan edilerek yargının tarafsızlığı baltalanmıştı, ancak her yeni gelişme bir öncekine rahmet okutur şekilde vuku bulmaya da devam etmektedir.

SARAY YİNE ‘CAMBAZA BAK’ OYUNU SERGİLİYOR

Sonuç olarak sanki mesleğe iadeler tek karara binaen yeni yaşanmış ve Saray’ın iradesi dışında gerçekleşmiş gibi gündem yapılmasının amacı seçim öncesinde gündem oluşturmak ve safları sıklaştırmaktır. Bunun ‘tehlike geçmedi’ ‘iktidarı desteklemeye devam edin’ şeklinde okunması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa ne yaşananlar iktidarın iradesi dışında gerçekleşti ve ne de on yıldır üzerinden silindir ile geçilen Gülen cemaatinin Nedim Şener ve taifesinin tüm üfürmelerine rağmen yurt içinde herhangi bir hareket kabiliyeti kaldı. Kısacası birleşen bu şer güruhları tekrar bir ‘cambaza bak’ oyunu sergilemektedir.

DANIŞTAY KAPATILSA NE OLUR?

Diğer yandan Danıştay kapatılsa hukukun ve adaletin tesisi açısından ne değişir? İktidar için sakıncalı görülen muhalif gruplar açısından hiç birşey değişmeyecektir. Zira bunların mevcut iktidar yargısından lehe bir karar elde etmeleri Çemişgezek sporun Barcelona’yı bir maçta yenmesinden veya CHP’nin iktidar olmasından bile daha düşük bir ihtimaldir. İktidarın çıkar ağlarına temas eden kamulaştırma, imar plan değişiklikleri, ruhsat tahsisi, üst düzey kamu görevlisi atama gibi diğer konularda da Danıştay’ın iktidara rağmen farklı bir karar vermesi beklenmemektedir. Normal adaletin işleyebileceği suya sabuna dokunmayan yurdum insanı meselelerinde bile rüşvetle, torpille, adam kayırmacılıkla iş görmek normalleşmiş haldedir. Bu durumda Danıştay’ın yerine mesela idari bir kurul karar verse Danıştay’ın mevcut kararlardan daha farklı/daha kötü olacağını kim söyleyebilir? Hatta belki kararlar daha hızlı alınır ve insanlar olumlu/olumsuz daha çabuk sonuca ulaşırlar. Şahsen Türkiye’deki mevcut mahkemeleri (bazı konularda AYM hariç) bu bağlamda gerçek birer yargı organı yerine iktidar izin verdiği ölçüde uyuşmazlıklar hakkında karar veren birer rejim aparatı olarak görüyorum ve bu tartışmaların anlamsız olduğunu düşünüyorum.

[1] Cumhurbaşkanın konu ile ilgili sözleri şöyle: “Danıştay’ın aldığı bu karara da sessiz kalmamız mümkün değil. Nasıl ki Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bazı garip kararlarda Cumhur İttifakı olarak tepkisiz kalmıyorsak, bunda da sessiz kalamayız. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bu kararları hazmedemiyorum. Danıştay zaman zaman yapıyor, bu tür kararlarla bizi rahatsız ediyor ama Anayasa Mahkemesi’nin sık sık bu tür kararları alması bizi ciddi manada rahatsız ediyor. Mesela Anayasa Mahkemesi bir de BTK’yla ilgili bir karar almış. Hani bunun neresinden gireceksin? Nasıl böyle bir karar alınır? Biz de bu işin üzerine üzerine giriyoruz, gideceğiz. Danıştay’da da bu işin yine aynı şekilde takipçisi olacağız.

(https://artigercek.com/politika/erdogan-danistay-zaman-zaman-rahatsiz-ediyor-aymnin-kararlarini-hazmedemiyorum-284257h)