Yalçınkaya kararı sonrası önerilen çözümler tahliye yolu açabilir mi?

İzzet Hoca'nın önerisinin, mağduriyetlerin tamamını ortadan kaldırmasa da, toptan reddedilmemesi gerektiği kanaatindeyim. En azından Yalçınkaya kararında zikredilen delillerle özgürlüğünden yoksun bırakılan binlerce insanın ceza evlerinden tahliyesini sağlamaya elverişli bir öneridir.

SELAMİ ER 27 Ekim 2023 GÖRÜŞ

AİHM’nin Yalçınkaya kararı sonrasında içeride tartışmalar devam ediyor. Yakın zamanda kamuoyunda Yargıtay’da bir toplantı yapıldığı, hatta karara uyulması yönünde uzlaşıldığı şeklinde bir bilgi sızmakla birlikte, detaylarına vakıf değiliz. Ancak böyle bir toplantının gerçekleşmiş olması bile güzel bir gelişme.

Birçok hukukçu tarafından ifade edilği gibi Yalçınkaya kararı belki de AİHM’nin aldığı en önemli karar. Zira AİHM’nin Yalçınkaya kararı gibi niteliği itibariyle önemli kararları bulunsa da, bir kararla yüzbinlerce insanın uğradığı hak ihlallerini ele alan, dolayısı ile bu kadar çok sayıda insanı doğrudan ilgilendiren sanırım başka bir karar bulunmuyor.

Kararı yorumlayarak nasıl uygulanabileceği konusunda İzzet Özgenç ve Doğan Soyaslan’ın  değerlendirmeleri önemli öneriler getiriyor. Yalçınkaya kararının mevcut sorunların nasıl çözüleceği şeklinde ele alınarak öneriler getirilmesi de kararın hukuk dünyasındaki etkisini göstermektedir. Bunun yanında Ersan Şen’in şeytanın avukatlığını yaparak aslında ‘Kararın sadece başvurucu için bağlayıcı olduğu, Yatgıtay’ın son dönem Bylock ile ilgili içtihatlarının zaten AİHM kararlarındaki kriterleri taşıdığı, ihlal kararlarına karşı kayıtsız kalınması halinde, bazı olumsuz sonuçların ortaya çıkacağı, ancak yetki aşımı ithamı ile Büyük Daire kararının karşılanması halinde, hukuk güvenliği hakkı ile “ahde vefa” ilkesi dahil “hukuk devleti” ilkesi bakımından sıkıntılı sonuçlar doğurabileceği’ şeklindeki açıklamasını[1] bir hukuk ayıbı olarak zikretmek gerekir.

Yargıtay’ın içtihadı büyük oranda kendisinin tezlerine dayalı olduğundan muhtemel, tezlerinin çöktüğünü kabullenemiyor ve gerçekleri saptırmaya çalışıyor. Oysa AİHM, kararın 100 bin civarında muhtemel başvuru için geçerli olduğunu ayrı bir başlık altında detaylıca ve açıklıkla izah ediyor. Karar ayrıca Yargıtay’ın içtihadını doğrulamıyor, tersine parçalıyor. Kararın temeli zaten Yargıtay’ın Bylock içtihadının yanlış olduğu üzerine bina edilmiş. Bir metni bu kadar farklı/tersinde okumak için ya aptal ya da kötü niyetli olmak gerekir. Bir hukuk profesörünün ‘AİHM’si kararını tam karşılamayın, karara tam uymayın’ çağrısı yapması ise bir fecaattir ve tevil edilebilecek bir durum değildir. Azıcık etik sahibi ise ekranlara çıkacak yüz bulamaması lazım.

İzzet Hoca daha önce Bylock ile ilgili olarak farklı görüşler vermiş olmakla birlikte, AİHM kararı sonrasında bir erdem olarak ifade edilebilecek şekilde kararın uygulanması gerektiğini izah etmektedir. Hocaya göre Yalçınkaya kararı sadece başvurucu bakımından değil, benzer durumda bulunan çok sayıda şüpheli, sanık ve hatta hükümlü bakımından da dikkate alınması gereken bir mahiyet taşımaktadır. Hoca çözüm önerisi olarak da ‘Toplumsal uzlaşma kanunu’ adını verdiği kanun değişikliğini önermektedir.

Buna göre belli bir tarihe kadar terör örgütü üyeliği, terör propagandası, suç ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile Cumhurbaşkanına hakaret gibi suçlardan mahkum olanlar (eylemleri başka bir suç oluşturmadığı müddetçe) hakkında yeniden yargılama yapılarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 4. fıkrasının a bendine (etkin pişmanlık) istinaden ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Aynı suçlamalarla devam eden davalar veya kovuşturma aşamasında olanlar hakkında ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığı veya davanın ortadan kaldırılması kararı verilmesi önerilmiştir.[2]

Bu önerinin her ne kadar başta haksız yere suçlanma, özgürlükten yoksun kalma ve adil yargılanma haklarının ihlali şeklindeki mağduriyetlerin tamamını ortadan kaldırmasa da toptan reddedilmemesi gerektiği kanaatindeyim. En azından Yalçınkaya kararında zikredilen delillerle ve kanunlar keyfi yorumlanarak özgürlüğünden yoksun bırakılan binlerce insanın ceza evlerinden tahliyesini sağlamaya elverişli bir öneridir. Özgür kalan insanlar daha sonra hukuki mücadelerlerine devam ederek gerek aklanma, gerek tazminat ve gerekse mesleğe iadeleri gibi başka önlemler ile mağduriyeterlerinin en azından makul bir seviyede giderimini talep edebilirler.

Doğan Soyaslan verdiği hukuki mütaalada[3] ise Mahkeme kararının ve gerekçelerinin, kararın çıktığı tarihten itibaren yapılan diğer yargılamalara gerekirse geriye dönük olarak da uygulanması gerektiğini, halen devam eden yargılamalarda mahkemelerin artık Bylock kullanımını, ‘FETÖ’ örgütüyle iltisaklı bazı dernek-sendika üyeliklerini, bazı gazete aboneliklerini delil kabul ederek  kişileri mahkum edemeyeceğini, belirtmektedir.

Nitekim gerek Yargıtay’ın ve gerekse Danıştay’ın bunu mümkün kılacak içtihatları bulunmaktadır. Örneğin Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 20.01.2016 tarihli ve E.2016/23 sayılı kararında:

“… Ancak, Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden birinin ihlal edildiğini tespit eden hak ihlali kararlarının tarafları, konusu ve sebepleri aynı olan diğer davalarda göz önünde bulundurulmaması, Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralını da içeren ve Anayasanın 2’nci maddesinde yer verilen Hukuk Devleti ilkesi ile evrensel hukuk kurallarına aykırılık teşkil edecektir.” denmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.04.2015 tarihli ve E.2013/9-464 sayılı kararında ise: ‘Anayasa Mahkemesinin diğer kararları gibi bireysel başvuruları inceleyen Bölüm kararları da yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlamaktadır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin emsal nitelikteki bu kararı karşısında mevcut içtihatların yeniden gözden geçirilmesi gerekmiştir.’;  Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 05.07.2019 tarihli ve E.2019/521 sayılı kararınında ise: ‘bireysel başvuru sonucunda tespit edilen hak ihlallerinin, gerektiğinde yeniden yargılama sebebi olarak kabul edildiği (CMK 311) sistemde, yargılamanın devamı sırasında ihlal neticesini doğuracak tespitlerin yargılama mercilerince göz ardı edilmesi düşünülemez.’; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.12.2016 tarihli ve E.2016/19574 sayılı kararında ise: ‘O halde, yargılamanın yenilenmesi sebebi olabilecek bu hususun, derece mahkemelerinde yargılaması devam eden davalarda da göz önüne alınması gerekir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki bireysel başvuru sonucu aldığı ihlal kararı karşısında, hak ihlaline yol açmamak için hükmün bozulması gerekmiştir.’denmektedir. Bahsedilen kararlar özellikle AYM’nin verdiği ihlal kararları için ifade edilmekle beraber AİHM tarafından verilen ihlal kararları için de evleviyetle geçerlidir. Zira ikisi de temel hak ve hürriyetlerin ihlaline ilişkin şikayetleri incelemkte ve her ikisinin verdiği ihlal kararları da iç hukukta yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılmaktadır.

Kararın uygulanmasına dair ise hoca, kesinleşmiş kararlar için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın resen veya başvurucunun istemi üzerine CMK 308. maddesi uyarınca itiraz edebileceğini, bu durumda Dairenin, başvurucunun fiilinin TCK 314/2 maddesinde düzenlenen suçun maddi ve manevi unsurlarını oluşturmadığı gerekçesi ile eski hükmünü kaldırarak, başvurucunun beraati yönünde yeni bir karar vermesi (karar düzeltme) gerektiğini ifade etmektedir. Bu usul sanık lehine olduğu için süre sınırı bulunmamaktadır. Hoca aynı suçlamalara dayalı ilk derece mahkemesi kararlarının istinaf veya temyiz edilmediği için kesinleşmiş olması durumunda ise, kanun yararına bozma yoluyla karaların hukuka uygun hale getirilebileceğini, bunun için Adalet Bakanlığı’nın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından Yargıtay’a başvurarak ilk derece mahkemesinin hükmünün bozulmasını istemesi gerektiğini belirtmektedir.

Bu durumda hakkındaki karar kesinleşenlerin yeniden yargılanma talebi dışında bir diğer alternatifleri de Yargıtay ve İstinaf başsavılıkları aracılığı ile itiraz taleperi olarak ortaya çıkmaktadır.

Bunun yanında AİHM 24 Ekimde, darbe girişimi sonrasında Türkiye’de terörle mücadele altında işlenen kitlesel hak ihlallerine ilişkin yeni kararlar yayımlayarak Yalçınkaya kararınındaki içtihadını genişleterek sürdüreceği yönünde işaret vermiş bulunuyor. Bu kararlardan Eriş ve diğerlerinde[4] Mahkeme, daha önce Alparslan Altan kararı ile başlayan Baş, Turan ve diğerleri, Akgün ve Taner Kılıç ile devam eden haksız tutukluluğa dair içtihadını 45 başvurucu için bir daha yenilemiş oldu. Böylelikle başta Bylock olmak üzere okul, dernek, Bankasya gibi delillerle (!) tutuklanan insanların özgürlük ve güvenlik hakkının ihalal edildiğine ve masraflarla birlikte beşbin Euro tazminat ödenmesine karar verdi. AIHM’in bu kapsamda özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine karar verdiği kişi sayısı 1196 oldu. Bu kapsamda Hükümete teblig edilen 3000’den fazala başvuru olduğu bilinmektedir. Henüz iç hukuk yollarını tüketmeyi bekleyenler ile hükümete tebliğ edilmeyenler hesap edildiğinde önümüzdeki süreçte AIHM’in daha binlerce kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine dair karar vermesi bekleniyor.

Öte yandan, Mehmet Demir başvurusunda[5] Mahkeme, başvurucunun avukatı ile cezaevindeki görüşmeleri sırasında belge alışverişinin izlenmesinin, Sözleşme’nin sekizinci maddesi kapsamında avukatı ile yazışmalarına saygı gösterilmesi hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Kararda başvurucu ve avukatı arasındaki iletişime yapılan müdahaleye izin veren olağanüstü hal döneminde çıkarılan düzenlemenin, herhangi özel bir unusra işaret etmediği ve keyfi kullanıma açık olduğundan bahisle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna varılmıştır. Daha önce gerek tutuklulukla ilgili verdigi kitlesel ihlal kararlarında ve gerekse Yalçınkaya kararında AİHM, bu tür detaylara girmeden özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine veya yargılamanın bir bütün olarak adil olmadığına odaklansa da bahsedilen kararda diğer bazı konulardaki hak ihlali şikayetlerini de inceleyerek ve 15 Temmuz sonrası süreçte kitlesel hak ihlallerinin detaylarını kaydederek genel fotoğrafın kısmen de olsa ortaya çıkmasını sağlayacak gibi görünüyor.

Yukarıda belirttigimiz gibi AİHM’nin bugüne kadar Gülen cemaatine yönelik davalarda haksız tutukluluk yönünden binin üzerinde kişi için karar vermiş bulunuyor. Yalçınkaya kararında da kararın devam eden yargılamalardan sonra önünde gelmesi muhtemel 100 bin başvuru için de geçerli olduğu ifade edildi. Hükumet çok tehlikli  ve yüzbinlerce üyesi olan bir terör örgütünden bahsetmektedir. Ancak bu örgütün üyesi olarak suçlanan insanların bırakın haklarında hüküm vermeyi, tutuklamayı gerektirir bir delil bile bulunamamakta, bu kişiler aleyhine derece mahkemelerinin verdiği kararlar AİHM’nden dönmekte ve bu yargılamalarda ciddi ihlal tespitleri yapılmaktadır. Eğer bu kararlar artarak devam ederse şöyle bir soru ve sonuç da ortaya çıkacaktır: Üyelerinin hepsi masum bir terör örgütü mümkün mü? Olmadığına göre ortada gerçekten bir terör örgütü olmadığı da dolaylı olarak ifade edilmiş olmuyor mu?

Diğer yandan AİHM kararlarına rağmen mahkemeler tarfafından Bylock, dernek ve sendika üyeliği, Bankasya gibi gerekçelere dayanılarak mahkumiyet kararlarının verilmeye devam etmesi “adaletin açıkça inkârı” (flagrant denial of justice) anlamına gelecektir. Nitekim AİHM, Yeğer/Türkiye kararında, açıkça adil yargılanma hakkına aykırı bir yargılama sonucu hapis cezasına çarptırılan başvurucunun, bu nedenle ayrıca özgürlük ve güvenlik hakkının da ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısı ile Yalçınkaya kararına rağmen kişiler hakkında terör örgütüne üyelikten ceza verilmeye devam edilmesi halinde Mahkeme, diğer haklar yanında ayrıca Sözleşmenin 5. maddesinin de ihlali yönünde kararlar verecektir. Bu nedenle yargı mensuplarının karar verirken çok daha dikkatli olmaları gerekir. Öte yandan, aynı suçlamalara dayanılarak cezalandırılma ve cezaların infazı için içeride tutulan mağdurların bu haksız tutulmalarına ilişkin şikayetlerini Anayasa Mahkemesine ve bilahare gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımaları topyekun insan hakları mücadelesinin bir geregidir. Neticede hak verilmiyor, alınıyor.

[1]https://sen.av.tr/tr/makale/%C4%B0HAM-b%C3%BCy%C3%BCk-dairenin-bylock-karari-nasil-yorumlanmali

 

[2]https://izzetozgenc.com/makale/avrupa-insan-haklari-mahkemesi%E2%80%99nin-yuksel-yalcinkaya-turkiye-karari-uzerine-degerlendirmeler

 

[3]https://drive.google.com/file/d/1qf9Pwtz6rMmvGxk8PJZKDPGli2v2PkT2/view?pli=1

https://serbestgorus.com/2023/10/prof-dr-dogan-soyaslan-yalcinkaya-karari-baglayicidir-yargilamanin-yenilenmesine-ve-saniklarin-beraatine-karar-vermelidir/

[4]https://hudoc.echr.coe.int/#{%22tabview%22:[%22document%22],%22itemid%22:[%22001-228352%22]}

[5]https://hudoc.echr.coe.int/#{%22tabview%22:[%22document%22],%22itemid%22:[%22001-228359%22]}