Bir garip Bank Asya hikayesi ve AYM kararı

AYM, ihlal kararında 2014 yılında Bankadaki hesaplarına para yatırmalarının ‘örgüt liderinin talimatı’ ile yapılıp yapılmadığının araştırılmasını istiyor. Hayırdır demek lazım. Bireysel başvuru sistemi yeni mi başladı? Basit  bir ihlal kararını bile bu kadar korkarak veren AYM'den haklarımızı korumasını nasıl bekleyeceğiz?

SELAMİ ER 11 Eylül 2023 GÖRÜŞ

Anayasa Mahkemesi 20 Haziran 2023 tarihli bireysel başvuru kararında,  2014 yılı içinde Bank Asya’da hesap açtıkları/hesaplarına para yatırdıklarından hareketle çok sayıda başvurucu hakkında örgüt üyeliği veya örgüte yardım suçlaması ile verilen cezada gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşarak yeniden yargılama yapılmasına ve mağduriyetin giderilmesine karar verdi.

Nihayetinde bir ihlal kararı olduğu için başvurucuların yeniden yargılama sonrasında büyük ihtimalle beraat etmeleri ve bu kararın etkisi ile benzer davalarda da benzer suçlamalara maruz kalanların lehine karar verilmesi gerekir. Dolayısıyla kararın olumlu yorumlamak gerekir. Ancak gerekçeli karar hakkından ihlal bulan kararın gerekçesi neresinden tutulursa elde kalan cinsten. Adeta kararın sadece sonucu, yani başvurucular lehine ihlal kararı verilmesi doğru, gerisi tamamen yanlış.

Kararın kritiğini yapmadan önce arka planındaki olayları hatırlayalım. Bank Asya Hazine’den onay aldıktan sonra 1996 yılında kuruluyor. Kaderin ironik bir cilvesi olarak açılışını dönemin başbakan yardımcısı Tansu Çiller ile birlikte devlet bakanı Abdullah Gül ve sonra açtığı bankayı batırmak için amansız bir mücadele verecek olan dönemin İstanbul Belediye Başkanı Erdoğan birlikte yapıyorlar. Hatta açılışta Gülen’in elini sıkabilmek için Erdoğan’ın çabasını yansıtan görüntüler halen internette erişilebilir durumda.

Banka 2006 yılında halka arz edilmiş olup (%54’ü halka açık) kapamadan önce 281 şubesi, 4.819 çalışanı ve 900 milyon TL sermayesi ile ile 10 milyar dolar civarında bir aktif büyüklüğe ulaşmış. Banka için her şey yolunda giderken 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sonrasında her şey değişiyor. Önce ortada hiçbir belirti yokken Erdoğan, Bank Asya’nın mali açıdan iyi durumda olmadığı şeklinde açıklamalar yapıyor. Ardından Bankada hesabı olanlara hesaplarını kapatmaları ve paralarını çekmeleri için baskı yapılıyor. Bu süreçte küçük tasarruf sahipleri ise Bankalarını devletten korumak için (anlaşılır gibi değil ama evet devletten) veya Erdoğan’a tepki olarak mevcut hesaplarına küçük ilaveler yaparak bankanın mali yapısının ani para çekilmesi ile bozulmasına ve batmasına izin vermiyorlar.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan bir arkadaşıma o dönemde neler olduğunu sorduğumda Bank Asya’ya sürekli yeni denetim ekipleri gönderildiğini, ekiplere bankanın mali durumunun sorunlu olduğu şekilde rapor yazmaları yönünde telkinde bulunulduğunu açıklayarak ‘Bankanın batık olduğunu söyleyecek bir deli arıyorlar’ demişti. Ancak finansal piyasalarda rakamlar konuşur ve rakamlar böyle bir rapora imkan tanımıyordu. Matematiğin izin vermediğine tüm devlet gücünü kullanan Hükumet TMSF eliyle ‘imtiyazlı paya sahip bazı ortakların kurucularda aranan nitelikleri taşıdıklarını gösterir bilgi ve belgelerin verilen süreye rağmen Kuruma intikal ettirilmediği’ gerekçesiyle 3 Şubat 2015 tarihinde el koydu. Bahsedilen belgeleri ulaştırmayan ortaklar ise bugün rejimin iş adamlarından olan Sanko Holding ortakları Konukoğlu ailesi, dolayısı ile tamamen danışıklı dövüş ile elde edilmiş bir sonuç. Zira o güne kadar bu gerekçe ile el konan bir banka bulunmuyor. Şüpheli darbe girişimi sonrasında ise 23 Temmuz 2016 tarihinde BDDK tarafından Bankanın faaliyet izni kaldırılmıştır. Bankada hesabı olanlara ödemeler de zamana yayılarak mudiler ayrıca zarara uğratılmıştır.

Karara dönecek olursak AYM, ihlal kararında başvurucularla ilgili olarak yeterli gerekçe oluşturulmadığı sonucuna ulaşarak 2014 yılında Bankadaki hesaplarına para yatırmalarının ‘örgüt liderinin talimatı’ ile yapılıp yapılmadığının ve bunun mutad bir bankacılık işlemi olup olmadığının araştırılmasını istiyor. Enteresan bir şekilde bu kararın başvurucuların beraat ettirilmesi gerektiği şekilde anlaşılmaması gerektiği, bunun AYM’nin görevi olmadığını da ayrıca belirtiyor. Hayırdır demek lazım. Bireysel başvuru sistemi yeni mi başladı, zaten bilinen bir şeyi niye üstüne basarak ifade ediyorsunuz? Tabiri caiz ise basit  bir ihlal kararını bile bu kadar korkarak veren Mahkemeden haklarımızı korumasını nasıl bekleyeceğiz?

Gerçek bir mahkemenin şunu demesi lazımdı. Bir kişinin tssarruf/yatırım amacıyla bir bankada hesap açması mülkiyet hakkının da koruması altındadır. İsteyen istediği bankada hesap açarak bankacılık işlemleri yapabilir. Bir bankada bulunan kendi hesabına para yatırdı diye, dolayısıyla meşru bir eylem nedeniyle insanlar suçlanamaz. Ancak AYM burada Yargıtay’ın ‘Cemaat liderinin telkiniyle ve Bankaya destek olmak (batırılmasını engellemek!) amacıyla para yatırılmış ise bu suçtur’ içtihadını kabul ediyor. Yani eylemi değil, niyeti esas alan bir norm geliştirdi Türk Yargısı, hukuk dünyasının gözü aydın olsun. İnsanların kalbini yarıp içine mi bakacaksınız? Gerçekten anlaşılması güç bir kurgu. Aynı mahkemeler bankaya para yatırmak ile terör örgütü nasıl desteklenmiş olur sorusunun cevabını ver(e)miyor. Eylemin kendisi suç değil ise, saiki nedeni ile nasıl suç olur? Bu mantık kabul edilirse bir terör örgütü lideri iPhone telefon kullanın dese, iPhone alanların örgüte yardım suçundan tutuklanması lazım. Ya da kim örgüt liderinin talimatı ile satın aldı diye mahkemelerin araştırma yapması lazım. Türkiye bir suç laboratuarına dönmüş ve sokakta açıktan suç işlemek mutad hale gelmişken koca koca mahkemelerin uğraştığı şeye bakar mısınız.

Ayrıca bu kurguda birçok algı yapılıyor. Sanki para yatırılan bir örgüt, mafya benzeri gayr-ı meşru yapı da insanlar bunu destekliyorlarmış gibi açıklanıyor. Halbuki mevduat sahipleri o bankada buluna kendi hesaplarına para yatırıyorlar. Mevduat sahibi için bundan daha doğal ne olabilir? Kişinin evine mobilya alması gibi bir şey. Para benim, hesap benim, kime ne. İkinci algı ise mutad olmayan hesap hareketleri uydurması. Kişinin geliri ile orantılı olmayan, kaynağı belirsiz mevduatı olması durumunda veya ilgisi olmayan kişilerle açıklanamayacak para trafiği olması halinde mutad olmayan bankacılık işlemlerinden söz edilebilir. Burada da terör örgütü üyeliği veya örgütü destekleme suçu değil, olsa olsa, kara paranın aklanması, vergi kaçırma gibi suçlar söz konusu olur. Ne Bank Asya ve ne de mudileri hakkında bu şekilde bir iddia bile bulunmuyor.

Meselenin bir diğer yönü, eğer 2014 yılında para yatıranlar gerçekten Bank Asya’nın batırılmasına engel olmak için bunu yapmışlar ise, bu suç değil, olsa olsa takdir edilecek, vatanperverlik olarak görülmesi gereken bir eylemdir. Tersine bir banka hakkında olumsuz beyanlarda bulunmak, mudilerini tehdit ederek para çekmelerini sağlamak ve batması için gayr-ı meşru eylemlerde bulunmak suçtur.

Diğer yandan talimat olarak kabul edilen görüşmenin, 2013 yılı Aralık ayında Gülen ile mahkemelerce kimliği belirsiz bir kişi arasında geçtiği, kaydın bir mahkeme kararına dayanarak yapılmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla yasa dışı bir dinleme kaydı. Zira iddianamelerde “Gülen’in 25.12.2013 tarihinde kimliği tespit edilemeyen ancak örgüt mensubu olduğu anlaşılan erkek şahısla bir telefon konuşması gerçekleştirdiği, başta Youtube sosyal paylaşım platformu olmak üzere basın yayın organlarının açık kaynaklarından kollukça yapılan tespitlere göre konuşma özet olarak…” (İstanbul C. Başsavcılığının 2017/49173 sor. no ve 2017/2774 no’lu iddianamesi) denmektedir. Aynen MİT tarafından hukuka aykırı şekilde elde edilen Bylock verileri gibi örgüt liderinin talimatı dedikleri talimat da yasa dışı elde edilmiş ve kimsenin aleyhine mahkemelerde kullanılamaz.

Neresinden tutsanız elinizde kalan mahkeme kararları. Hangi terör örgütü bugüne kadar banka aracılığı ile faaliyetlerini finanse etmiş, bu kadar da mı mantıktan uzaklaştınız?

Türkiye’de halihazırda 55 banka bulunuyor. Bunların büyük kısmı yaygın şube ağı olmayan bankalar. Bank Asya gibi şube ağı olan mevduat bankalarının sayısı 20 civarında. Bankalar bir ekonomide kan damarlarına benzetilir, tasarruf sahibi ile yatırımcıyı buluşturur. Bu nedenle hayati önem sahiptirler ve sektörün istikrarı ekonomi için olmazsa olmazdır. Birçok kriz bankacılık sektöründe başlayıp tüm ekonomiyi sarmaktadır. Örneğin 2008 yılındaki Mortgage krizi ve 2001 yılında Türkiye’deki kriz bankacılık kaynaklıdır. Bu nedenle sonrasında birçok reform yapılarak BDDK kuruldu ve bankalar için hem sıkı kurallar ve hem de çok sıkı denetim ve gözetim mekanizmaları kuruldu. Şube ağı olan Bank Asya gibi tasarruf bankaları sürekli BDDK’nın, sermayesi halka arz edildiği için SPK’nın, ayrıca Hazine’nin, Gelir İdaresinin, MASAK’ın denetimi altındadır. Bank Asya gibi  281 şubesi olan bir banka terör örgütü faaliyetlerine destek olmuş veya ciddi suçlar için hem de uzun süre kullanılmış ise, bunun tek açıklaması bunun devlet ile birlikte yapılmış olduğudur.

Konunun bir diğer yönü de eğer kabul ediliği gibi bir terör örgütü var ise bu, devlet tarafından terör örgütü olarak tanımlandıktan sonra hukuk devleti gereği insanların bu yapıdan uzak durması beklenebilir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Atilla Taş kararında bu duruma işararet ederek Yargıtayın Gülen cemaati hakkındaki terör örgütü kararına atıfla 2017 yılından itibaren kişiler için bunun öngörülebilir bir duruma geldiğine, daha önceki dönemdeki eylemler nedeniyle yapılan suçlamaların suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğine karar verdi. Ancak bizim devletimiz/yargımız açılışını şimdiki Cumhurbaşkanının tüm devlet erkanı ile birlikte yaptığı, devletin tüm birimleri ile denetim ve gözetimi altında darbe girişimine kadar da faaliyetine izin verdiği bir bankada 2014 yılında hesap hareketi olduğu için insanların terör örgütü üyesi veya destekçisi olarak suçlanmalarını hukuka uygun/normal görüyor. Şunu sormak lazım; madem terör örgütüne aitti, neden darbe girişimine kadar beklediniz kapatmak için? Alanında uzman denetim görevlilerinin, devlet erkanının bilemediğini, ev hanımı Ayşe teyze nereden bilsin? Onlara bir sorumluluk olarak yüklenmeyeni, Ayşe teyze’ye yükleyip bankaya para yatırırken/hesap açarken aslında bir örgüte destek olduğunu bilmen gerekir diyerek tam Karakuşi bir içtihat geliştiriyor yüce türk yargısı. E tabi darbeyi Cumhurbaşkanının eniştesinden duyduğuna, MİT başkanı ve Genel Kurmay Başkanı’nın haberi olmadığına, ama her nasıl oluyor ise askeri öğrencilerin bilerek ve isteyerek darbeye katıldıklarına inanan mahkemeler için makul bir çıkarsama. Aslında bu saçmalıklara kendilerinin de inandığını zannetmiyorum, kendilerine biçilen rolü oynuyorlar.

İşin özü kini dininin önüne geçmiş siyasal İslamcılar ve liderleri tüm devlet gücünü kullanarak küçük/orta ölçekli bir bankayı batıramadıkları için bu kadar öfkeliler. Yani rejim kendisine biat etmeyen bir grubu cezalandırmayı amaçlıyor, kurt kuzuyu yemeyi kafasına koymuş, bahane arıyor. Ne yapsınlar? suçladıkları insanlar kendileri gibi suç işlemeyi adet haline getirmiş değiller, bu nedenle bahane olarak da ancak Bank Asya, gazete aboneliği, dernek üyeliği gibi suçlar üretiyorlar.