Biden haklı çıktı: Putin Ukrayna’da kazanamayacağı bir savaş başlattı

Putin'in savaştan hedeflediklerini elde etmesi çok zor. Ukrayna savaşı otokrasilerin dış politikalarında her zaman rasyonel hareket etmediklerini gösteren tarihi bir örnek olarak gösterilmeye adaydır. Ve Ukrayna’da attığı adım Putin için sonun başlangıcı olacaktır.

ÖMER MURAT 24 Şubat 2022 HABER ANALİZ

2013’de Ukrayna’da halk ellerinde AB bayraklarıyla meydanlara dökülerek Rus yanlısı hükümetin devrilmesine yol açan süreci başlattığından bu yana Rusya Devlet Başkanı Putin’in en büyük hedefi Ukrayna’yı yeniden Rus yörüngesine yerleştirmek oldu. Kırım’ı işgal ettikten sonra orada kalmayıp ülkesinin doğusunda Rusça konuşan toplulukların yaşadığı Donbas bölgesindeki ayrılıkçılara askeri destek vererek ayaklandırması bununla ilgiliydi. Hedef Ukrayna hükümetinin Rusya’nın tehditleri karşısında bir noktada artık siyasi, ekonomik ve askeri olarak gerilimi kaldıramayarak Putin’in ayaklarına kapanmasını sağlamaktı.

Putin bir yandan da Ukrayna’yı Batı desteğinden mahrum ederek hedeflediği bu sonu çabuklaştırmak için Batı’nın sinir uçlarına dokunarak tahrik etme siyaseti yürüttü. Suriye’ye o denli müdahil olmasının arkasındaki asıl amaç da oydu. Ama bu hedeflerini gerçekleştiremedi, Rus karşıtlığının arttığı Ukrayna giderek daha fazla Batı’ya yanaştı.

Ukrayna ve Belarus gibi Rus toplumuyla yoğun temas halinde olan halkların, kendileriyle benzer yapıdaki Polonya ve Baltık ülkelerinin, AB üyeliği sayesinde son yirmi yılda onlara kıyasla sosyo- ekonomik açıdan çok daha ilerlediğini görerek yüzlerini Avrupa’ya dönmeleri, Rusya’daki oligarkların idaresindeki otoriter rejim için en büyük tehdit haline geldi. Sovyetler Birliği yıkıldığında Ukrayna, sosyo gelişmişlik açısından Polonya’dan daha ileride bir ülkeydi, oysa bugün Polonya Ukrayna’ya fark atmış durumdadır. Ukrayna ve Belarus halkları oligarkların yönettiği Rus tipi bir otokrasinin yaşam koşullarını kötüleştirdiğini gördü. Putin bu ideolojik yenilmişliğin siyasi sonuçlarını milliyetçiliği köpürterek önlemeye, Rus halkını Ukrayna’nın işgal edilmesi gerektiğine ilişkin ikna etmeye çalıştı.

Rusya’da yapılan son kamuoyu yoklamaları halkın kahir ekseriyetinin ne Ukrayna’nın işgalini, ne de Batı’yla ilişkilerin düşmanca bir yapıya dönüşmesini tasvip etmediğini ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi’nden “Rusya Seçim Çalışmaları” adlı grubun yürüttüğü kapsamlı anketler Rus halkının bu konulara bakışının Putin’le ciddi oranda farklılaştığını göstermektedir.

Geçen Aralık ayında yapılan bir ankete göre Rusların sadece yüzde 8’i ülkelerinin Ukrayna’yı doğrudan işgal etmesi gerektiğini düşünmektedir. Geçtiğimiz beş yılda Rus halkı içinde Ukrayna’nın işgal edilmesini destekleyenlerin oranı yarı yarıya düşmüştür. Bu düşüş sadece Putin’e muhalifler arasında değil, onu destekleyen halk kesimleri arasında da gözlemlendi. Sovyetler Birliği günlerini nostaljiyle ananlar arasında bile Rus askerlerinin Ukrayna’da savaşmasını isteyenlerin oranı yüzde 10 seviyelerinde kaldı.

Yirmi küsur yıllık iktidarında en düşük popülerliğe sahip bir dönemde bulunan Putin Salı günü yaptığı uzun konuşmaya kadar Ukrayna’yı işgal etme niyetinde olduğunu kabul etmedi. Şimdi Ukrayna’yı “Nazilerden arındırmak” ve “askersizleştirmek” maksadıyla başlattığını ilan ettiği askeri harekatın gerekliliği konusunda Rus halkını büyük bir propaganda “bombardımanıyla” ikna edip edemeyeceği belirsizdir. Kırım’ı kendi toprakları olarak gören Rus halkının aynı duyguları Ukrayna için taşımadığı anketlerde ortaya çıkan bir diğer çarpıcı sonuçtur. Nitekim Putin’in Donbas’taki ayrılıkçı rejimlerin bağımsızlığını tanıdığını duyurması, 2014’dekine benzer şekilde Rus halkının sevinç gösterileriyle değil, manidar bir sessizlikle karşılanmıştır, ki Levada anket şirketinin bulgularına göre Rus halkının yaklaşık yarısı bu kararı “daha fazla kan dökülmesini önleyeceği” düşüncesiyle desteklediğini söylemektedir. Donbas bölgesindeki halkın yarısı bile “Rusya veya Ukrayna’ya” bağlı olarak yaşamayı umursamadığını, kendileri için asıl önemli olanın düzgün bir iş ve maaş, yani ekonomik sorunlarının halledilmesi olduğunu vurgulamaktadır. Putin’in Ukrayna’ya askeri saldırı başlattığını duyururken bile “ülkeyi işgal etmeyeceğini” söylemesi Rus halkındaki bu çekincelerle doğrudan ilişkilidir.

Anlaşılan Putin ülke bir kez savaşa girerse, Rus halkının milliyetçi ve vatanperver duygularının galeyana gelerek kendisini destekleyeceğini düşünmektedir. Kısa vadede bunu başarması belki mümkün olmakla birlikte, savaşın getireceği insani dram ve ekonomik sıkıntılar Putin’in işini zorlaştıracaktır. Yine 2021 sonlarında yürütülen kamuoyu yoklamalarında Rus halkının ülkenin en önemli üç sorunu arasında herhangi bir dış politika meselesine yer vermediği görülmüştür. Tarih bize Rusya’da iktidar değişimlerinin beklenmedik şekilde, aniden gerçekleştiğini söylemektedir.

RUS HALKI BATIYLA İLİŞKİLERİN ÇATIŞMAYA DÜŞMESİNİ İSTEMİYOR

Öte yandan Rus halkı, Batı’yla ilişkilerin düşmanca götürülmesinden de rahatsızdır. Halkın sadece yüzde 6’sı Batının düşman kabul edilmesini doğru bulmaktadır. Ağustos ve Aralık ayında yapılan kamuoyu yoklamalarında, anketleri yürüten uzmanların da “dikkate şayan” bulduğu şekilde, Rusların yüzde 44-46’sı Batıyı bir müttefik, yüzde 13-15 bir dost olarak tanımlarken, yüzde 27-31’i bir rakip olarak görmektedir. Hatta Rus halkının Putin’i bugüne kadar Batı’yla açıktan bir çatışmadan kaçınan siyaseti nedeniyle takdir ettiğini gösteren veriler vardır.

Fakat ülkede halkın bu düşüncelerinin günlük siyaseti belirlemesini sağlayacak bir muhalefet Putin tarafından tamamen ortadan kaldırılmış durumdadır. Putin’in savaş siyasetine karşı çıkabilecek siyasetçiler ya yurtdışına sürgüne gitmek zorunda bırakılmış, ya da hapse atılmıştır. (Buna rağmen daha Putin Ukrayna’ya saldırı başlatmadan önce özellikle sosyal medya üzerinden bazı karşı seslerin yükseldiği görülmekteydi.) Halka Putin’in ülkeye son kertede ciddi ekonomik zararlar vererek yaşamlarını olumsuz etkileyecek hatalı bir savaşa girildiğini anlatacak siyasetçiler, devlet adamları tümüyle tasfiye edilmiş durumdadır.

Putin iktidarı uzadıkça etrafında kendisiyle aynı şekilde düşünen kişilerden başka kimseyi bırakmadı. Bu ortamda Putin ne kendi halkının Ukrayna’nın işgal edilmesine yönelik çekincelerini, ne Ukrayna halkında giderek artan Rus karşıtlığını, ne de dünya kamuoyunda ülkesinin saldırgan bir tavır takınması yüzünden kınanmasını dikkate alarak siyaset üretme zahmetine girmektedir. Ukrayna halkının yüzde 88’i Rus idaresine doğrudan veya dolaylı olarak girmeye karşı olduğunu belirtmektedir. 2014’de Ukrayna halkının yüzde 30’u ülkelerinin NATO üyesi olmasını isterken, bu rakam geçen yıl yüzde 56’ya kadar yükselmiştir. 21. yüzyılda böyle bir halkı askeri işgalle veya harekatlarla istediğin noktaya getirebileceğini sanmak büyük bir yanılgıdan ibarettir. Bu nedenle Ukrayna’da attığı adım Putin için sonun başlangıcı olacaktır.

Ukrayna’nın öngörülebilir bir gelecekte NATO’ya üye olma ihtimali yoktu. Ülkeyi askeri harekatlarla istikrarsızlaştırmak için bahane arayan Putin aksini iddia ederek Rus halkını gerçekten bir tehdidin var olduğuna inandırmaya çalıştı. Oysa bu düşmanca retorik, önde gelen Batılı ülkelerin daha fazla kenetlenerek Rusya’ya karşı ortak bir tavır sergilemesine yol açtı. Putin önceki günkü konuşmasında Rusya’nın Batıya karşı yürüttüğü savaşlardan, 1812 Borodino’dan İkinci Dünya Savaşından bahsetti. Oysa tüm bu savaşlarda Rusya’nın Batı’da müttefikleri vardı, ilkinde İngiltere, ikincisinde ABD, İngiltere ve Fransa’yla müttefikti. Bugün ise Rusya’nın Batı’da yanına çekebildiği hiçbir ülke yoktur.

Bunun kendisi için ciddi bir sorun olduğunun farkında olan Putin bu nedenle özellikle popülist sağ üzerinden Batılı ülkeleri etkileyerek bölmeye çalıştı. Bu konuda belli bir mesafe de kazanmış olmakla birlikte, bugün belli başlı Batılı ülkelerin hiçbirinde Rusya’nın özel ilişkiler kurduğu bu aşırı sağ kesimler iktidarda değildir, dış politikaya etki etme güçleri yoktur. Nitekim Rusya’ya verilecek tepkiyi belirlemek üzere yarın düzenlenecek özel NATO Zirvesine, ittifaka üye olmadıkları halde İsveç ve Finlandiya da katılacaklarını duyurdu.

RUSYA’YA AĞIR EKONOMİK BEDELLER ÖDETİLMESİ KAÇINILMAZ

Ukrayna’nın Rus ordusu karşısında savaşı askeri açıdan kazanabilmesi pek mümkün değildir. Bu zaten herkes tarafından bilinmektedir. Ama mesele bir ülkeyi işgal etmek değil, bu işgali hem o ülkenin halkı, hem de uluslararası kamuoyu tarafından kabul edilebilmesini sağlayabilmektir. Rusya’nın bu ikisini de yapabilecek gücü yoktur. Bu durum Batı’nın ağır ekonomik yaptırımlarına maruz kalacak olan Rusya’da halkın sosyo-ekonomik durumunda kötüleşmeyle sonuçlanacaktır. Nitekim daha bu sabah Rus borsası yaşanan sert düşüşler üzerine kapatılmak zorunda kaldı, borsa zaten geçen hafta yüzde 20 değer kaybetmişti. Rublede büyük düşüş yaşandı.

Batı hala ekonomik olarak çok güçlü durumdadır: Rus ekonomisinin toplam büyüklüğü 1,5 trilyon dolardır, oysa sadece ABD’nin Teksas eyaleti için bu rakam 2 trilyon dolardır. Ukrayna’daki çatışma nedeniyle gösterge faiz oranları yükseleceği için Rus ekonomisinde durgunluk yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. Rusya’nın borçlanma maliyetlerinde daha geçen hafta büyük artışlar yaşanmış, Rus bonosu için ödenen sigorta bedeli iki katına çıkmıştı. (Yani 10 milyon dolar tutarında bir Rus bonosu için artık yatırımcı 430 bin dolar sigorta bedeli ödemeyi göze alacak.) Putin’in Ukrayna meselesini alevlendirmesine yol açan bir başka önemli husus da 2014’de Kırım’ın işgali sonrası Batının uygulamayı başladığı yaptırımların canını epey sıkmasıdır. O tarihten bu yana Rus ekonomisinin büyümesi yüzde 1 civarında kaldı, oysaki önce on yılda yıllık yüzde 4 büyüme oranını yakalamıştı. Putin’in Rus halkının yaşam kalitesini ve ekonomik vaziyetini kötü etkileyecek bazı ciddi bedeller ödemeden Batıyla kapışmasından netice alabilmesi zordur. Halkın bu tür bedeller ödemeye hazır olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir.

Nitekim New York Times muhabirinin durumu değerlendirmesi için görüşlerini sorduğu üç farklı Rus uzmanın vermiş olduğu tepkiler öğreticidir: “(1) İnandığımız her şey yanlış çıktı. (2) Niyetleri, hedefleri veya olası sonuçları anlamıyorum. Yaşananlar çok garip. (3) Putin’i hep anlamaya çalıştım. Ama şimdi mantık işlemiyor. Daha az pragmatik ve daha duygusal hale geldi.”

2011’de Putin’le arası açılana kadar onun yakın danışmanı olan siyaset bilimci Gleb O. Pavlovsky, Putin’in Pazartesi günü ulusa hitaben yaptığı bir saatlik konuşmada, Ukrayna’yı Rusya için “korkunç bir tehdit olarak” tanımlamasına şaşırdığını söyleyerek “Bütün bunları nereden çıkardığına dair hiçbir fikrim yok – tamamen garip şeyler okuyor gibi görünüyor. Stalin’den daha izole bir adam haline geldi.” yorumunu yapıyor.

Putin’in Ukrayna’ya askeri saldırısı, otokrasilerin dış politikalarında her zaman rasyonel hareket etmediklerini gösteren bir başka tarihi örnek olarak gösterilmeye adaydır. Popülerliği düşen Erdoğan rejiminin de önümüzdeki dönemde benzer çılgınlıklara girişmesi maalesef muhtemeldir.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat