Spor tarihinin kayıp sayfaları

Soru hala güncel... Ermeni sporcular üzerlerinde Osmanlı hilali olan forma taşıdılar, Osmanlı’yı sporda temsil etmeye çalıştılar. Onları alkışlayanlar Ermeni oldukları için değil, Osmanlı oldukları için alkışladılar. Neden resmi spor yazımında tüm Osmanlı’ları anmıyorsunuz?

ALİN OZİNİAN 30 Ocak 2022 GÖRÜŞ

AKP karanlığı günden güne insanları boğmaya, soluksuz bırakmaya devam ediyor.

Baskı ve sansür her geçen gün kendini daha da hissettiriyor, durum insanların ruh haline de yansıyor. Her yapılan iş anlamsız, her yapılan tartışma yararsız gibi hissediliyor.

Hayata ara verip, tek bir hedefe odaklanmaya çalışıyor çoğumuz: AKP’yi nasıl göndeririz.

Gündeme atılan her şeyin bu amaca uygun olması, “davaya” bir katkı sunması üstü kapalı değil açıkça talep ediliyor. En ufak bir eleştiri, en basitinden bir yorumda şu cümleden kaçınılmıyor: “Şimdi bunun sırası değil!”

Kendinize dert edindiğiniz bası meseleleri bile dile getirmekten kaçınıyorsunuz bazen, alacağınız tepkiyi biliyorsunuz: “Ne güzel dertleriniz var sizin!”

Haklılar mı? Evet, belki de.

Sorunları için önem sıralaması yapmak çok önemli hayatta ama bunu yaparken hakkaniyetli davranmak gerekli.

Bu hafta Osmanlı’da futbol konusunda bazı metinler ve sosyal medya paylaşımları çarpı gözüme. Futbol konusunda sorunlu olan resmi metinlere yeni bir soluk getirmişler. Osmanlı’da futbolu ele almışlar, pek gerçekçi olmayan şekilde.

Bu bilgi kirliliği yüzünden “şimdi bunun sırası mı!” dedirtecek bu yazıyı yazmaya karar verdim. Şimdiden “affınıza” talibim.

Resmi olarak ‘modern futbolun’ Osmanlı’da 19. yüzyılın sonlarında oynanmaya başlandığı ve 1923’te Cumhuriyet ile birlikte ‘Batılılaşma’ politikası altında futbola başlandığı anlatılıyor.

Fakat metinler ara yılları atlayıp ‘üç büyükler’ dönemine geçiyor. Türkiye’de kronolojilerde boşluk olduğunda orada enteresan bir şeyler olduğunu hissediyorsunuz. ‘Resmi futbolun’ kayıp sayfalarında olduğu gibi…

1875 yılında Selânik’te yaşayan İngilizlerin başlattığı futbol Bornova ve İzmir sahalarına ilerliyor. İzmir’de Hıristiyanlar tarafından kurulan takımda Ermeniler oldukça hatırı sayılır bir yer tutuyor.

Şavarş Koçaryan, 1905 yılında ilk Ermeni futbol takımı olan ‘Baltalimanı’nı kuruyor örneğin.

Aynı yıl Vahan Çeraz, İngiltere’deki eğitimini tamamlayıp yurda bir futbol topu ile döndüğünde mezunu olduğu Getronagan Lisesi (Karaköy’de hâlâ eğitim veren bir Ermeni lisesi) öğrencilerinden bir grup kuruyor, daha sonra bu grup profesyonel olarak ‘Santral’ takımına dönüşüyor.

Gapriel Macaryan, Dikran Kholayan ve daha birçok kişi öncülüğünde İstanbul’da Üsküdar, Bakırköy, Galata, Kumkapı, Nişantaşı, Şişli, Pera, Kadıköy, Balat, Üsküdar, Kazlıçeşme, Pangaltı, Kınalıada gibi yaşadıkları semtin adları ile profesyonel takımlar kuruyor.

Dork, Araks A, Araks B, Ararat, Kilikia, Sasun, Raffi, Demokrat takımları dışında bu yıllarda Esayan, Berberyan, Sahakyan, Mğitaryan gibi Ermeni liselerinin yanında Robert Kolejli Ermeniler de okul takımları kuruyor, hatta bu takımların hepsi 1911 yılında “Rumeli Ligi’nde” yarışıyor.

İstanbul dışında İzmir başta olmak üzere Kütahya, Adapazarı, Trabzon, Ordu, Yozgat, Adana, Merzifon, Sivas, Kayseri, Harput, Kars, Van, Malatya, Amasya, Antep, Maraş gibi şehirlerde 100’den fazla ‘Ermeni futbol takımı’ ve okul kulüpleri kurulmuş.

Bu bilgilerin birçoğu 1911 yılında Şavarş Krisyan’ın editörlüğünde Osmanlı’nın ilk spor dergisi olan Ermenice yayımlanan ‘Marmnamarz’da (Atletizm) yayımlanmış. Derginin Bahçekapı Yeni Volto Han 19’da bir de ofisi varmış. Gençler çoğu zaman bu ofiste toplanıp, spor sohbetleri yaparlarmış. Yıllık aboneliği 25 kuruş olan dergi, Avrupa’daki abonelere de 8 Franga ulaştırılmış.

Ama bu durum sadece 3 yıl sürmüş. İttihatçılar tarafından 1915’te Ayaş’a sürülen ilk Ermeni grubundaki Krisyan Ayaş’da öldürülünce, dergi yayın hayatına devam edememiş. Spor dergisi çıkaracak bir entelektüel ülkeye çok zararlı olabilir diye düşünmüş İttihatçılar büyük ihtimal.

Ermeniler Osmanlı’daki baskıların biteceği yeni bir dönemin İttihatçılarla geleceğinin yersiz hayallerini kurarken, ‘efsane’ isimler Talat Paşa ve Parti’nin ‘ideologlarından’ ve ünlü ‘Türkçü’lerden Ziya Gökalp, futbolun Türkleştirilmesi için bizzat çalışıyordu.

Kendi cümleleriyle “Padişah’ın, Türk gençlerin örgütlenmesini istemediği için engellediği ve bu yüzden ‘mecburen’ gayrimüslimlerin hâkim oldukları” futbolu Türkler arasında yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Futbolcular aranıyor, takım isimleri Türkçeleştiriliyor.

Kısaca Sultan futboldan hoşlanmıyor, Türkçüler ise futboldan “ideoloji” yontmaya çalışıyorlar o yıllarda. Ziya Gökalp’in Enver Paşa ile kurduğu Osmanlı Güç Dernekleri’nin ve 1908’de Milli Olimpiyat Komitesi’nin mimarı Selim Sırrı’nın daha sonraki yıllarda kurduğu Türk Güç Cemiyetleri’nin de asıl amacı, kuracakları ülke gibi sporu da “zararlı unsurlardan ayıklayıp, Türkleştirmek”.

O yıllarda futbol Ermeniler, Rumlar ve Museviler arasında çok revaçta olsa da spor dallarından güreş, boks, tenis, atletizm de çok önemseniyor ve takımlar kuruluyordu.

1912 Ermeniler için çok önemli bir yıl, çünkü Osmanlı uzun bir süre Olimpiyatlar’a davet edildiği halde katılmadığından 1912 Stockholm Olimpiyatları’nı ilk katılım olarak kabullenmemiz gerekiyor.

Önyargılarının etkisiyle spora pek rağbet olmadığından Olimpiyatlar’a katılacak sporcular gazete ilanıyla belirleniyor: “İsveç payitahtındaki müsabakalara iştirak için sporcu aranmaktadır. İlgilenenlerin Selim Sırrı Bey’e (Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti Başkanı) müracaatları rica olunur.”

Selim Sırrı’nın verdiği ilânı okuyan iki Ermeni genç Vahram Papazyan ile Mıgırdıç Mıgıryan başvuruyor. Ancak Selim Sırrı sporcuların isimlerini duyduğunda katılacakların Stockholm’e kendi paralarıyla gidip gelmeleri gerektiği gibi ‘tuhaf’ bir cevap veriyor.

Ardavast Spor Kulübü’nün yardımlarıyla yol paralarını denkleştirip bütün engelleri aşıp Stockholm’e varan iki atlet, organizasyon alanında Osmanlı Devleti’nin bayrağının olmadığını görünce, hemen Büyükelçi Ahmet Bey’e koşuyorlar.

Bayrak bir şekilde halledildikten sonra formaya sıra geliyor, büyükelçinin eşi sporcuların kırmızı atletlerin üzerine kendi eliyle birer beyaz ay-yıldız işleyince bu sorun da aşılmış oluyor.

Katılımcılara yol parasını ceplerinden ödeten Selim Sırrı bununla da yetinmeyip, Stockholm’den İstanbul’a döndüğünde gazetecilere sonraki yıllarda Vahram Papazyan’ın Çanakkale Cephesi’nde Osmanlı Ordusu’nun telgrafçısı olarak çalışacağını tahmin edemeyerek “Gözlerim doldu. Olimpiyatlarda bütün milletler temsil edilirken Türkler yoktu” mealinde sözler sarf ediyor.

‘Marmnamarz’ (Atletizm) dergisinin editörü Şavaraş Krisyan, bu muameleden rahatsız olmuş olacak ki, dergisinde kendilerinin Osmanlı’ya olan bağlılıklarını Balkanlar’daki vatan müdafaasına Ermenilerin katılım örnekleri ile anlattığı makalesinde şöyle yazmış:

“Bu sporcular üzerlerinde Osmanlı hilali olan forma taşıdılar, Osmanlı’yı sporda temsil etmeye çalıştılar. Onları alkışlayanlar Ermeni oldukları için değil, Osmanlı oldukları için alkışladılar. Neden iki Osmanlı’nın adını anmıyorsunuz?”

İttihatçılar tarafından 1915’te ilk Ermeni grubu ile Ayaş’a sürülen ve öldürülen Krisyan’ın sorusuna bugün hala cevap yok: Neden resmi spor yazımında tüm Osmanlı’ları anmıyorsunuz?