Biden, Erdoğan’a neden “gelme” dedi?

Beyaz Saray’ın daha önce teyit etmiş olduğu bir daveti tamamen geri çekmesi o ülke cumhurbaşkanına ağır bir hakaret olurdu, bu ipleri koparmakla eşanlamlıdır, oysa Washington’un niyeti böyle bir kopuş değildi, sadece ciddi bir ihtar çekmekti, bunu da diplomatik yollardan yaptı.

ÖMER MURAT 29 Nisan 2024 HABER ANALİZ

Her zamanki gibi Erdoğan dış politikada yol ayrımına geldiğinde sola döneceği halde sağa sinyal verdi: Washington ziyaretine birkaç hafta kala Hamas liderlerini samimi fotoğraflar vererek ağırladı, hatta Hamas’ı yine Kuvâ-yi Milliye ile eşitleyerek sahiplendi. Fakat bu kez beklemediği bir şey oldu: Kendisine “sağa sinyal verdiği için” sola dönemeyeceği söylendi. Gerçekten yanlış sinyal verdiği için mi bu muameleye maruz kaldı, yoksa bu sadece elverişli bir mazeret miydi?

Hikayeyi en başından ele alalım: 31 Mart seçimlerine günler kala Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta Washington’u ziyaret edeceği her iki taraftan da gayriresmî şekilde duyuruldu. Beyaz Saray’ın ziyareti hiçbir zaman teyit etmediği doğru değil, Türkiye’de ziyarete ilişkin haberlerle eş zamanlı olarak 29 Mart tarihinde Reuters’in geçtiği haber şu cümleyle başlıyordu: “ABD’li ve Türk yetkililer cuma günü yaptıkları açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden’ın 9 Mayıs’ta Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlayacağını, böylece Türk liderin Donald Trump’ın başkanlığı sonrasında Washington’a ilk ikili ziyaretini gerçekleştireceğini bildirdiler.”

Bir şeylerin yolunda gitmediğinin kamuoyuna ilk kez yansıması Oda TV’de ziyaretin Erdoğan tarafından ABD’nin İsrail’e askerî yardımı sürdürmesi gerekçe gösterilerek iptal edildiğine dair 20 Nisan’da çıkan haberle oldu. Gazeteciler iki ülke yetkililerine bunun doğru olup olmadığını sordu. ABD tarafı yaptığı açıklamalarda hem ziyaretin iptal edildiğine dair bir ifade kullanmaktan, hem de ziyareti teyit etmekten kaçındı. Beştepe ise üç dört gün sessizliğe gömüldü, Erdoğan’a Irak dönüşü gazeteciler bu konuyu sormadı veya belki daha doğru ifadeyle o soru sordurulmadı.

Nihayet Abdülkadir Selvi üzerinden 24 Nisan’da verilen ilk tepkide ise Oda TV’nin haberi şu ifadelerle yalanlanıyordu: “İlgili birimlere Erdoğan’dan, ABD gezisini iptal ettiğine dair bir talimat gitmemiş. Erdoğan’dan iptal talimatı gelirse Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın ABD’deki muhataplarını bilgilendirmeleri gerekecek. Ama o yönde bir talimat yok. İsveç’in NATO’ya tam üyelik kararına destek vermemizle birlikte Türkiye ile ABD arasındaki iklim değişti. Çok olumlu bir hava yakalandı. Biden’ın görev süresinin dolmasına 7 ay kaldı ama iki lider Beyaz Saray’da ilk kez baş başa bir görüşme yapacaklar. Bu hem Türkiye hem ABD açısından önemli bir fırsat.”

Erdoğan, Selvi üzerinden Türk kamuoyuna her şeye rağmen Washington’a gideceği mesajı verse de Beyaz Saray’dan hemen ertesi günü (25 Nisan’da) ziyaretin gerçekleşmeyeceği anlamına gelen net bir açıklama geldi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik İletişim Danışmanı John Kirby, VOA’ye yaptığı açıklamada “Erdoğan’ın Amerika’yı ziyareti konusunda takvime alınmış bir programın olmadığını” söyledi. Sanırım bundan daha diplomatik bir şekilde “Bizim programımızda böyle bir ziyaret yok” denemezdi. Bunun manası açıktı: Beyaz Saray Erdoğan’a verdiği daveti geri çekmişti. Ama bunu böyle duyurmak istemiyorlar, Erdoğan’a “Eşekten düşmenizi istemiyoruz, kendiniz inseniz daha iyi olur” diyorlardı.

Normalde böyle bir “hakaret” sonrası bir Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün şu içerikte bir tepki vermesi beklenirdi: “ABD’nin (Kirby’nin) açıklaması müttefik iki ülke arasında ilişkilerin yürütülmesi gereken asgari nezaket düzeyinin altına düşmüştür. Beyaz Saray yetkilileriyle ziyaret tarihi için 9 Mayıs üzerinde mutabık kalınmıştı. Şimdi bu daveti geri çektiklerini, bunun nedeninin ise Hamas liderleriyle Cumhurbaşkanımızın görüşmesi olduğunu anlıyoruz. Cumhurbaşkanımız Hamas liderleriyle görüşmeye karar verdiğinde ABD’den gelecek bu tür tepkileri de göze almıştı. O nedenle artık böyle bir ziyaretin gündemimizde olmadığını duyuruyoruz.”

Oysa bırakın devlet vakarının gerektirdiği gibi böyle üst perdeden bir cevabı, Beştepe tamamen alttan alan bir tepki verdi. (Gerçi, “Devlet vakarına sahip olsalar zaten kendilerini bu duruma hiç düşürmezlerdi” derseniz de haklısınız.) 26 Nisan Cuma günü yayınlanan yazısında Selvi, Kirby’nin bu demecine doğrudan atıfta bulunmasa da bu demecin ziyarete ilişkin spekülasyonları artırması nedeniyle, “kaynaklarına” yeni bir durum olup olmadığını sormuş ve onlardan aldığı bilgileri şöyle aktarmıştı: “Hamas’ın siyasi liderlerinden İsmail Haniye ziyaretinden sonra ABD’de, İsrail lobisiyle bağlantılı bir grubun bu ziyareti engellemeye çalıştığını anlıyorum. ABD ve Türkiye bu tür lobilerin oyununa gelmemeli. Bu ziyaret gerçekleşmeli. Çünkü bizim ABD ile görüşmemiz gereken çok önemli başlıklarımız var.” Selvi’nin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olduğu tahmine müsait kaynakları son durumu ise şöyle özetlemişti: “1- ABD’den gezinin iptaline ilişkin bir bilgi gelmiş değil. 2- Cumhurbaşkanı Erdoğan gezi iptal edilsin diye bir talimat vermemiş. 3- Türk ve ABD heyetleri gezi programını müzakere ediyor.”

Beyaz Saray “Gelme” diyordu ama Erdoğan “Geleceğim” diye tutturuyordu. Muhtemeldir ki Selvi’ye yazdırılan yazının mürekkebi daha kurumadan (yazının yayınlandığı gün), yeni bir gelişme yaşandı, belki de Beyaz Saray diplomatik kanallardan gezinin iptal edilmesini mecbur kılacak yeni bir hamle daha yaptı. Erdoğan’a ziyaretini ertelediğini duyurmaktan başka seçenek bırakılmadı. (İptal edilme nedeni olarak “Erdoğan’ın programında meydana gelen değişiklikler” gösterildi ama bunun hiçbir inandırıcı tarafı olmadığı açık.) Aksi takdirde Selvi’ye “Ziyaretin iptal edilmesi sözkonusu değil” şeklinde bir yazı yayınlatıldığının aynı günü ziyaretin “program değişikliği” nedeniyle iptal edildiğini duyurmuş olmalarındaki garabeti başka türlü açıklayabilmek mümkün değil.

Toparlayacak olursak şunların yaşandığı anlaşılıyor: Erdoğan’ın Hamas liderlerini ağırlayışı sonrası ABD tarafı ziyareti iptal etmeye, ama bunu “kazanı devirmeden” yani diplomatik bir şekilde yapmaya karar verdi. Belki ilk etapta daha önce resmi ziyaret formatında planlandığı halde bunu kapsamı iyice daraltılan bir çalışma ziyaretine döndürdüler. Bu, bir nevi Erdoğan’a “gelme” demekti. Beyaz Saray’ın gayriresmî şekilde olsa bile daha önce teyit etmiş olduğu bir daveti tamamen geri çekmesi o ülke cumhurbaşkanına ağır bir hakaret olurdu, bu ipleri koparmakla eşanlamlıdır, oysa Washington’un niyeti böyle bir kopuş değildi, sadece ciddi bir ihtar çekmekti, bunu da olabildiğince kamuoyuna yansıtmadan, diplomatik yollardan yapıyordu.

Erdoğan böyle bir tepkiyi beklemiyordu, Washington ziyareti öncesi Hamas liderlerini ağırlamakla bir hesap hatası yapmıştı. AKP lideri, o fotoğrafla iyice dışlandığı Ortadoğu masasına “arabulucu” rolüyle oturtulmayı umuyordu ama hamlesi ters tepmişti. Belki çalışma ziyaretiyle zevahiri kurtarabileceğini düşünerek önce kendisine tam olarak ne teklif edildiğini öğrenmeye çalıştı. Eğer Beyaz Saray daha başta sadece ziyaretin profilini düşürmekle iktifa etmeyi kararlaştırmış olsaydı, tarafların bir orta yolu bulması mümkün olurdu. Ama Beyaz Saray’ın asıl niyeti Erdoğan’ı ziyareti iptal etmeye mecbur bırakmaktı.

Oda TV’de yayınlatılan haber Erdoğan’ın “Bakın beni ziyareti iptale zorlarsanız, bunu İsrail’e verdiğiniz desteğe tepki olarak yaptığımı ilan edip sizi zor durumda bırakırım” deme şekliydi. Ama haberin yayınlanma mecrası olarak tercih edilen yer bunun oldukça “kısık sesle” yapılan bir rest olduğu anlamına geliyordu. Erdoğan, ABD’yle ilişkilerin açıktan gerilmesini riske edemiyordu. Tabi bunu Washington da görebiliyordu.

Neticede Erdoğan “iteklenince” eşekten düşmek yerine kendi rızasıyla inmeye mecbur kaldı. Ziyaretin iptal nedeni olarak ise Oda TV’de yayınlatılanın aksine alttan alınarak “program değişikliği” gösterildi.

Her ne kadar Hamas liderlerinin ağırlanması bir kırılmaya yol açmış gibi gözüküyorsa da Erdoğan, Beyaz Saray’ı tutum değişikliğine cesaretlendiren asıl hususun 31 Mart seçimlerinde yaşadığı hezimet olduğunu düşünecektir ki bu kanaatimce pek de yanlış bir değerlendirme olmaz. Ülkeyi devasa yolsuzluklarla, popülist politikalarla ve hukukun üstünlüğünü kaldırarak ağır bir ekonomik krize düşürdüğü için Batı finansından fellik fellik borç alabilmenin yollarını arayan Erdoğan’ın bu nedenle Batıya karşı ne diklenmesi ne de dik durması mümkün değil, partisinin 31 Mart’ta ikinci sıraya düşmesiyle “hem kel hem fodul” sözünü hatırlatır şekilde iktisâdî acizliğine siyâsî zayıflığı da eklenmiş oldu.

AKP lideri 31 Mart hezimetini hiç yaşamamış gibi devam edemeyeceğini, bunun gibi gelişmelerin her defasında ona o acı gerçeği hatırlatacağını sanırım iyi anlamıştır. Erdoğan artık iç siyaseti 31 Mart hezimetini bertaraf edecek şekilde acilen yeniden dizayn etme zaruretini daha şiddetli hissediyor. Muhtemelen bu yöndeki hamlelerine haziranda Washington’da gerçekleşecek NATO Zirvesinin ardından şahit olacağız. (Erdoğan’ın oyun planının ne olabileceğini daha önce ele almıştım.)

Peki yeniden gerçekten toparlayabilir mi? Bunu pek mümkün görmüyorum. Nedenlerini bir başka yazıda anlatmaya çalışacağım.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com