Döneri kesen terler: Steinmeier’in döner diplomasisi hedefine ulaştı

Eğer ortada “döner” olmasaydı, dünya medyası için bu ziyaretin en dikkat çekici yanı İmamoğlu ve Yavaş’la verilen fotoğraflar olacaktı. Steinmeier döner tezgahını siper yaparak hedeflerini gerçekleştirdi. Eh üzerine biraz yağ sıçramadı değil ama ne demişler, “Döneri kesen terler.”

ÖMER MURAT 25 Nisan 2024 HABER ANALİZ

Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in döner diplomasisi başarıya ulaştı, ilk bakışta bunun anlaşılmamış olması da ilginç bir şekilde bu başarısıyla yakından ilişkili. Ziyaretin bağlamını, hangi şartlarda gerçekleştirildiğini bilmeden bunu anlamak pek mümkün değil.

On yıl aradan sonra bir Alman cumhurbaşkanı ilk kez resmi bir ziyaret için Türkiye’ye geldi. Almanya’da üç milyona yakın Türk asıllı insan yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda bu oldukça uzun bir süredir. Bu kadar ara verilmesinin en büyük nedeni ise son yıllarda Erdoğan’ın iç ve dış politikası sebebiyle iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmiş olması. Nitekim Erdoğan’ın geçen kasım ayında Berlin’e yaptığı ziyaretin ne kadar gergin geçtiği, daha önce Şansölye Scholz ve Erdoğan’ın birlikte Türk – Alman milli takımları arasındaki dostluk maçını izleyecekleri planlanmışken bunun ziyaret programından son dakikada çıkarıldığı, hatta Alman kamu kanalında (ZDF) Erdoğan’ın en düşük protokolle karşılandığının duyurulduğu hatırdadır.

Ortadoğu’da İsrail’in Gazze’de büyük sivil kayıplarına yol açarak yürüttüğü askeri harekat nedeniyle bir savaş çıkabileceği endişesi, Rusya ile Batı arasında Ukrayna savaşı üzerinden süregiden çatışma ve vahametini giderek artıran göçmen krizi gibi nedenlerle Almanya için Erdoğan’la iletişim kanallarını açık tutmak önem kazandı. İşte Alman cumhurbaşkanının ziyaretinin ana hedefi de buydu.

Bununla birlikte Almanya, Erdoğan karşısında tavizkar bir tutum takındığı havası da vermek istemiyordu. Giderek derinleşen ekonomik kriz nedeniyle zor durumda olan Erdoğan’ın 31 Mart sonrası siyaseten de zayıflamış bulunması Berlin’i bu konuda daha da cesaretlendiriyordu. Ama malumdur ki Erdoğan’ın hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi gibi konularda eleştirileri olgunlukla karşılayabilen bir yapısı yok…

Nitekim 2014 yılında gerçekleşen o son ziyaret, dönemin Alman cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un iktidarın yargıya müdahalelerine yönelik yaptığı eleştiriler nedeniyle çok gergin geçmiş, o sıralar Batıdan bu alanlarda kendisine yöneltilen sert eleştirilere hiç alışık olmayan Başbakan Erdoğan diplomatik teamülleri zorlayan bir kabalıkla konuk cumhurbaşkanına AKP grup toplantısında “Sen o aklı kendine sakla!” şeklinde tepki göstermişti. Gauck ise Erdoğan’ın kendisini sindirmeye çalışması karşısında geri adım atmayarak ODTÜ’de yaptığı konuşmada şunları söylemişti ki ne kadar haklı olduğu artık ortaya çıktığı için yeniden hatırlanmayı haketmektedir:

“Türkiye’de sizler için ‘Almanya’da ne olduğu’ nasıl önemsiz değilse, bizler için Almanya’da, ‘Türkiye’de ne olduğu’ önemsiz değil. Bu yüzden kaygı duyduğum bir noktaya değinmek isterim. 50 yaşıma kadar neyin hukuk ve neyin hukuksuzluk olduğuna bir komünist partinin karar verdiği sistemde yaşadım. O gün bugündür hep demokrasinin avantajlarını yaşayarak emin oldum. Almanya kuvvetler ayrımına saygı duymaktadır. Demokrasinin sağladığı kazanımı yaşama tecrübesinin etkisiyle herhangi bir yerde hukuk devletini ve birçok ülkede denenmiş olan kuvvetler ayrımını kısıtlama eğilimini gördüğüm zaman bunu özel bir kaygı duyarak izlerim. Dolayısıyla bugün burada hükümetin, hoşuna gitmeyen çok sayıda savcı ve polisi yerinden alışı, çarpık gelişmeleri aydınlatmalarına engel olur. Hükümet kararları kendi lehine etkilemeye veya hoşnut olmayacağı kararlardan kaçınmaya çalışırsa yargı bağımsızlığı hala güvence altında olur mu diye soruyorum. Kimi Türk vatandaşı ve kimi Türk siyasetçi bu tarz eleştiriyi kabul etmekte zorlanabilir. Kimisi haksız ya da istenilmeyen bir eleştiri olarak geri çevirebilir. Beni lütfen yanlış anlamayın. İfade ettiklerim içişlerine müdahale değil, eşit düzeyde paylaşım arzusu. Söylediklerim totaliter bir devlette uzun yıllar edinmiş olduğum deneyimler sonucunda demokrasinin savunucusu bir vatandaşın duyduğu kaygılardır. Bir demokrat olarak, kendi ülkem olmasa da ne zaman hukuk devletinin tehlike altında olduğunu görsem o zaman sesimi yükseltirim. Sesim insanlar içindir; onurları, özgürlükleri ve fiziksel dokunulmazlıkları içindir.”

İşte cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmadan önce dışişleri bakanlığı görevini yürüten Steinmeier Türkiye ziyaretinde Erdoğan’ın damarına basmadan söylemesi gerekenleri söyleme, arzuladığı fotoğrafları verme zorlu diplomatik ödeviyle karşı karşıyaydı. O da Gauck gibi Sosyal Demokrat Partisi’nden (SPD) geliyordu, selefinin koyduğu çıtayı düşürmeden, testiyi de devirmeden ziyareti gerçekleştirmesi pek de kolay değildi. Ziyaretinin ilk ayağını İstanbul’a getirip, orada tüm dünyada artık Erdoğan’ın halefi olarak görülmeye başlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla samimi fotoğraflar vermesi, keza Ankara’da Erdoğan’ın koltuğunun bir başka güçlü adayı görülen Mansur Yavaş’ı da ziyaret etmeyi ihmal etmemesi AKP liderinin sinirlerini hoplatabilirdi.

Steinmeier ziyarette Erdoğan karşısında alttan alan bir tutum takınsa Alman kamuoyunda, medyasında topa tutulacaktı, tersini yaptığında ise Türkiye ziyaretinin gergin geçmesi kaçınılmazdı. Oysa altmış kiloluk bir “Made in Germany” döner rulosunu Türk kebap ustasıyla birlikte uçağına alıp getirerek ve Tarabya’da Alman büyükelçiliğinin tarihi yazlık rezidansında verdiği resepsiyonda bu döneri ikram ederek, ziyaretinin asıl gündemini kendisi belirlemiş oldu.

Medya fotoğraf ister, hele Alman cumhurbaşkanının Türkiye’de döner keserken vereceği bir fotoğrafı çok sever. Erdoğan için asıl önemli olanın ziyaretinin iç ve dış medyada nasıl algılandığı olduğunun gayet farkında bulunan Steinmeier tüm dikkatlerin dönere odaklanmasının AKP liderini de rahatlatacağını hesaplamış olmalı. Nitekim Erdoğan da konuğunu Ankara’da ağırlarken döner ikram ederek bu diplomatik hamleye aynı tonda karşılık vermiş oldu.

Steinmeier “Yahu Türkiye denilince aklınıza sadece döner mi geliyor?” şeklinde eleştirilere muhatap olacağını da tahmin etmiştir, ama o kadarını da göze aldığı anlaşılıyor, çünkü bunun için de hazırlıklıydı. Heyetine sadece döner ustasını değil, Türk asıllı üç üst düzey Alman siyasetçiyi ve bir yazarı da almıştı. Eleştirilere muhatap olduğunda onları da yanında getirdiğini hatırlatmayı ihmal etmedi.

Neticede Steinmeier, Erdoğan’ın muhtemel halefleri olarak görülen, başlarında Demoklesin Kılıcı gibi siyasi yasak davaları dolaştırılan İmamoğlu ve Yavaş’la samimi görüşmeler gerçekleştirerek onlara uluslararası planda değer verilen devlet adamları imajı bahşetti ve bu çıplak hakikati bir döner fotoğrafının arkasına saklamayı da başardı. (Hatta belki buna yeniden spot lambalarının üzerine çevrilmesine neden olduğu Abdullah Gül’ü de eklemek gerekir.)

Eğer ortada “döner” olmasaydı, dünya medyası için bu ziyaretin en dikkat çekici yanı İmamoğlu ve Yavaş’la verilen fotoğraflar olacaktı. Steinmeier döner tezgahını siper yaparak hedeflerini gerçekleştirdi. Eh üzerine biraz yağ sıçramadı değil ama ne demişler, “Döneri kesen terler.”

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com