Ödlekler, korkaklar ve ölüm

İnsanın kendine saygısızlığı bir anlamda korkmak; kendine şans verememesi, kendini köşeye sıkıştırması – ve bunu kendini üzmemek hatta korumak için yaptığını sanması. Oysa yaşamak istediğimiz hayatı yaşayamıyor, “yola” güvenemiyor oluşumuzun faili korku.

ALİN OZİNİAN 16 Nisan 2023 GÖRÜŞ

“İşte bu kötü,” dedi.
Korkmak kötü.
Yer Demir Gök Bakır, Yaşar Kemal

 

En çok hangi kitabı okursun? diye sorsalar, Cehenneme Övgü derim hiç düşünmeden.

Sık sık aynı kitap okunur mu? Sık sık okunmasa bile dönüp, geri geldiği kitapları vardır bence insanların.

Her okuduğunda “yeni” bir cümle gördüğü, ya da daha önce çoğu kez görüp ancak bu kez tam olarak anladığı cümleler olur o kitaplarda…

Özgürlük, aynı zamanda korkuyla birlikte yaşamak, korkmak ama yine de yoluna devam etmek demektir.” der, Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü’de.

Kaybetmekten korkandan mı, yoksa kaybetmekten korkmayandan mı korkmalı? Bu soruya uzun zamandır cevap arıyorum, belki de bu yüzden gözüme takılıyor Vassaf’ın bu cümlesi şimdi…

Çoğu yolun başı dahi bulanık; ilerisi nereye çıkar, yol neler getirir meçhul. Lakin diğer yandan ilerleme arzusu duyduğumuz yollar bunlar aynı zamanda.

Belki kaybolacağımız, belki de biz dahil tüm kaybettiklerimizi yeniden bulacağınız yollar…

Denemeden bilmek mümkün değil.

Denemek için güç lazım, geçmişin hayal kırıklarını bir tarafa bırakabilmek lazım. Yola ilk ayağımızı bastığımızda dizimizin titremesine aldırmamak lazım… Kaybetmekten korkmayanlar yapabiliyor bunu.

Kaybetmekten korkmak, belirsizlikler karşısında düşülen çaresizlik belki de… Çaresizlik ile başa çıkamamak, ona teslim olmak. Teslim oldukça sakınmak, sakındıkça kollarının kısalması, sesinin inceleşmesi… Gittikçe işe yaramaz bir hale gelmek…

İnsanın kendine saygısızlığı bir anlamda korkmak; kendine şans verememesi, kendini köşeye sıkıştırması – ve bunu kendini üzmemek hatta korumak için yaptığını sanması.

Oysa yaşamak istediğimiz hayatı yaşayamıyor, “yola” güvenemiyor oluşumuzun faili korku.

Kendini törpüleyip, korkuyu sıcak tutuyor bazılarımız. Başaramamaktan, aldatılmaktan, terk edilmekten korkuyor…

Bilmediğin yola çıkmaktan korkmak, ölüm korkusuna dayanamayıp intihar etmek gibi…

Kendine ve “yollara” şans vermemek, her gün tekrarlayan bir intihar…

Oysa sonu hep ölüm hayatın. Sonu hep yalnızlık. Korkanın mantığı, korkunun matematiği da yanlış kısaca…

Kaldı ki, 5. Yüzyılda yaşamış ünlü Ermeni tarihçi ve yazar Yeğişe “Anlamlandıramadığımız ölüm ölümdür, anlamlandırdıklarımız ölümsüzlük” der.

Hayat, hata yapmaktan korkmak için çok kısa. Durmadan aynı hatayı yapıp farklı sonuçlar beklemek için de…

— Niçin saklıyorsun?

— Korktuğum için.

— Ne zaman saklıyorsun?

— Korktuğum zaman.

— Niçin korkuyorsun?

— Sakladığım için.

Bunu niye söylemiyorsun?

Korktuğum için…” diyordu, Özdemir Asaf , Kırılmadık Bir Şey Kalmadı’da…

Kaybetmekten korkandan korkmalı bence, korkaklardan korkmalı. Bir de kaybedecek bir şeyi olmayanlardan.

Korkmayanlar iyidir. Korkmayanlara yol gidilir, yoldaşlık yapılır. Gönüller korkmayanlara kaptırılır, korkmuyor gibi yapanlara değil çünkü korku hissedilir. Sadece korkanın değil, yanındakinin de boğazını sıkar korku.

William Saroyan “Ödlekler Cesurdur” der, Kaliforniya, Fresno’daki Ermeni kasabasında, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılma kararı aldığında genç bir erkek olan Kristofor Ağbadaşyan’ın kaçışını anlattığı hikayesinde…

Askere alma emri 1917 yılında Fresno’ya ulaştığında, kasabanın bütün “cesur” erkekleri gözlerini kırpmadan orduya katılıp kasabadan ayrılırlar. Annesi ve evlenmemiş üç kız kardeşiyle yaşayan, yirmi dört yaşındaki Kristofor Ağbadaşyan” ise ortadan kayboluverir. Çünkü annesi, gidersen ben yaşayamam demiştir oğluna.

Kristofor bir yere kaybolmamış, savaş boyunca evden hiç çıkmayarak gizlenmiş, eve birileri geldiğinde de yatak altına girmiştir. İşte bu yüzden olaylar savaş bitip, su yüzüne çıktığında ona ödlek diyenler çoğalmış, adı da “yatak-altı Kristofor”a çıkmıştır.

Ateşkes imzalanmadan birkaç hafta önce Kristofor Sacramento’ya gitmiş, Charles Abbot adını almış ve çalışmaya başlamıştır.  Hükümet onun izini bulduğunda İskoç-İrlandalı karışımı Bostonlu bir kızla evlenmiş, üç erkek bir kız çocuğu olmuştur. Onu bulan yetmişine merdiven dayamış Battaglia adlı hükümet görevlisi, Kristofor’a, “En çok istediğimiz şey, bu dosyaları kapatmak ve onları unutmak” der ve kapatmak için dosyasına “hafıza kaybı” yazmayı teklif eder:

“Ödlek yazın.” der Kristofor, kabul etmez Battaglia…

Haklı değilse nedir Saroyan… İnsanların “ödlek” dediği, hayata, düzene, ezbere kafa tutan cesur bir adamdır işte.

Ödlek sandıklarımız bazen en cesur olanlardır, cesur gözükenler ise en korkaklar…

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com