Espadriller ve Bozcaada

Bir hatırlıyor, bir unutuyordum Espadrilleri! Hayvan olsalar valize koymazdık, yiyecek almamıştık zaten yanımızda. E neydi bu Espadril!

ALİN OZİNİAN 30 Temmuz 2023 YAŞAM

“Çocukluk insanın anavatanıdır.”
Epictetus

Espadril kelimesini ilk duyduğumda altı yaşındaydım. Çok hoşuma gitmişti: Es-pad-ril! Ne olduğunu haliyle anlamamış, anlamak için izleri takip etmiştim. Tatile çıkma hazırlığı yaparken, babam anneme “Espadrilleri unutmadık değil mi?” diye sormuştu. Önemli bir şeydi demek ki Espadril.

“Valize koydum” demişti annem, ben de hızlıca valizin yanına gitmiş, kapalı olduğunu gördüğüm valizi açıp karıştırmayı çok istemiş,ama bunu yapıp yapmamayı düşünürken kendimi evin kapısının önünde bulmuştum.

“Mama espa…” dememe kalmamış elimden tutup götürmüştü annem beni apartman kapısına! Babamın arkadaşının ailesi bizi orada bekliyordu, araba hazırdı, aynı soruyu babama sormak için de artık çok geçti!

80’lerin ortalarında uzun araba seyahatlerinde çocukların ne özel koltukları ne de emniyet kemerleri vardı. Güvenlik için “bağlamıyordu” bizi ebeveynlerimiz, arabada yer olmadığı zamanlarda dizlerin üstünde bile yolculuk ettiğimi çok iyi hatırlıyorum.

Sadece seyahat etme şekilleri değil, seyahate gidilen yerler de farklıydı o zamanlar. Bozcaada bambaşka yerdi mesela. Böyle cümleler kurmaya başlamak; biz çocukken, o yıllarda gibi kelimeler kullanmak insanın yaşlandığına delaletmiş.

Yaşlanmıyoruz! Belki de yaşlanıyoruz! Umurumda değil!

O yılları hatırlamak hoşuma gidiyor, “Çocukluk kısa, gençlik az” ve güzel her şey yarım kalıyor ya, belki de ondan hep bu anma ihtiyacı. Neyse ne! Bozcaada’ya varmadan Geyikli İskelesi’nde uyanmıştım. Feribotu beklerken hepimiz çay ve tost ile kahvaltı etmiş, iki çocuk ayaklarımızı iskelenin yarı kum plajında ıslatmıştık.

Bir hatırlıyor, bir unutuyordum Espadrilleri! Hayvan olsalar valize koymazdık, yiyecek almamıştık zaten yanımızda, tatile giderken havlu, güneş kremi, mayo alıyorduk, bunu biliyordum, bunlardan hiçbiri Espadril değildi. E neydi bu Espadril! Tam bir aralık bulur, babamın yanına süzülür gibi olmuştum ki, bu sefer de feribot gelmişti…

Adaya vardık, kale altının meşhur buz gibi limonatasından içerken artık dayanamadım, masadakilerin sözünü kesmeyi göze alarak “Espadril ne demek?” diye bağırdım! Herkes şaşırdı, sonra güldü, babam başımı okşadı hatta, yine güldü.

Ayazma mevkiinde bulunan eve geldiğimizde, valizleri açmaya başladık. Sormaktan vazgeçmiştim artık, gülmüşlerdi bana, görüp anlayacaktım.

O gün espadriller ortaya çıkmadı, adlarını da kimse anmadı. Tek bir şezlong, tek bir kiralık şemsiye olmayan Ayazma plajında sakin sakin yüzdük. Şimdi yaz aylarında iğne atsan yere düşmeyecek kocaman plajda o zaman tek bir duş olmadığından dolayı tuzlu tuzlu eve döndük.

Sofralar kuruldu, rakılar içildi, şarkılar söylendi. Biz iki çocuk hava kararınca önce üşüdük, sonra bizi sarmaladıkları kazaklar arasında sandalyeler üzerinde uykuya daldık.

Sabah uyandığımızda, babam arazinin ortasındaki tulumbadan su çekmiş ben de yüzümü yıkamıştım, sonra tulumbanın başında babama bir el aynası tutmuştum, o da eğilerek plastik sarı tıraş bıçağı ile tıraş olmuştu.

Kahvaltının ardından babam ve arkadaşı üstlerini değiştirmişler, alışveriş için merkeze inmeye hazırlanmışlardı. Şortlarını çıkarıp kot pantolonlarını giymişlerdi, annem, “Bu sıcakta, şortla inseydiniz” dediğinde babam “Yerliler, tuhaf karşılıyor unuttun mu” demişti.

Ayakkabılarını giyerken gülümseyerek bana bakmış “Beğendin mi espadrillerimi?” diye sormuştu babam. Espadril siyah olmayan sevimli ayakkabılara deniyor demek ki diye düşünmüştüm, krem rengi bez espadrillere bakarken.

Her şey değişti, babam ve arkadaşının şortla inmeye çekindiği, sadece fırının ve küçük bakkalın olduğu sokakta bugün çeşit çeşit restoranlar ve cafeler var. Ada bambaşka bir yer artık, ama hala çok güzel. Artık keşfedilmiş bir güzel.

Değişmeyen şeyler de var, misal espadriller. Hala oldukça popüler olan Espadrillerin tarihi pek eski, özellikle İspanya ve Fransa gibi Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde geleneksel bir ayakkabı türü olarak biliniyorlar.

Espadrilin kökenlerinin Ortaçağ’a kadar uzandığı, ilk olarak 13. yüzyılda İspanyol ve Fransız köylüler tarafından kullanılmaya başlandığı söyleniyor. O dönemde tabanları özel örgü teknikleri kullanılarak doğal kenevir, keten veya pamuk ipliklerle el yapımı olarak üretilirken, günümüzde hasır veya kauçuktan yapılmış tabanları ile karşımızda.

Espadrilin bugünkü popülaritesi, 20. yüzyılın başlarında, özellikle 1940’larda ve 1950’lerde dünya çapında artış gösterdi. Fransız Rivierası’nda tatil yapmaya başlayan Amerikalı ünlüler ve turistlerin bu rahat ayakkabıları keşfetmeleri ile oldukça görülür hala geldi.

Espadriller, erkekler, kadınlar ve çocuklar için yaz aylarında sıkça tercih edilen hafif, rahat ve bence oldukça şık bir seçenek. Çeşitli renkler ve desenlerle yazımızı hatta baharlarımızı şenlendiriyor. Artık espadrillerin dolgu topuklu olanları hatta şeffaf modelleri bile bulunabiliyor.

Geçen hafta tatil valizini hazırlarken, yüksek sesle ve üstüne basa basa “Espadrilleri de koydum, hazırız!” derken buldum kendimi. Annemin kızı değildim bu kez, kızım annesiydim…

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com