Zohrab, Serengülyan ve Garo Paylan…

107 yıl önce İstanbul mebusu Krikor Zohrab vardı, Erzurum mebusu Vartkes Serengülyan... Sonlarını biliyoruz. Bu sonu hatırlatmak, göz dağı vermek istiyorlar Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'a.

ALİN OZİNİAN 24 Nisan 2022 GÖRÜŞ

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, HDP Milletvekili Garo Paylan’ın hazırladığı ve TBMM’ye sunduğu “Ermeni Soykırımı’nın Tanınması” kanun teklifiyle ilgili açıklama yaptı ben bu satırları yazarken.

Teklifi kınadıklarını belirten Çelik, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “TBMM çatısı altında görev yapan ve milletvekili sıfatı taşıyan bir kimsenin, 1915 yılında Osmanlı Devleti’nde yaşanan olaylar hakkında tarihi ve hukuki dayanaklardan yoksun ve asılsız iddiaları esas alan teklifini reddediyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Bu, ahlaksız bir tekliftir. Hiç kimse milletimize soykırım iftirası atamaz. Yüce Meclis’in çatısı altında birinin bunu yapması ise siyasi ahlaksızlıktır” ifadelerini kullandı.

“Cumhurbaşkanımız bu konuda arşivlerin açılmasını ve kararı tarihçilerin vermesi gerektiğini söyleyen büyük bir özgüven politikasına imza atmıştır. Soykırım iftirasını sektör haline getirenler ise bu yüzleşmeden kaçmıştır” diyen Çelik şöyle devam etti: “Bu teklif, Azerbaycan’nın desteklediği Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan normalleşme sürecine dönük de bir sabotaj girişimidir. Sabotaj şebekesi ve sözde soykırım lobisi aynı çatı altında barınmaktadır. İlgili şahıs derhal Yüce Türk Milletinden özür dilemelidir. Bu konuda gereken hukuki takibatı yapacağız…”

Şaşırtıcı değil, aslında bu “ahlaksızlık, teröröör rörörö” birkaç gün önceden başlamıştı.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, ‘Uluslararası Hukuk ve Tarih Perspektifinden 1915 Olayları Konferansı’nın açılışında konuşmuş – Çok sayıda acı hadiseye tanıklık eden 20’nci yüzyılın en büyük trajedilerinden birinin de Birinci Dünya Savaşı olduğunu belirtmiş “Artık katlanılamaz boyutlara ulaşan vahşeti önlemek adına Osmanlı Devleti tarafından 1915 yılında Sevk ve İskan Kanunu çıkarılmıştır. Ermeni nüfus, can ve mal emniyetleri sağlanarak geçici olarak yine Osmanlı sınırları içindeki güney bölgelere kaydırılmış ama asla sınır dışı edilmemiştir. Soykırım gibi bir olay ise kesinlikle yaşanmamıştır. “Birçok ülke parlamentosunun Türkiye aleyhine almış olduğu 1915 olaylarına ilişkin kararlar, bilimsel veriler ışığında da uluslararası hukuk nezdinde de yok hükmündedir. Uydurma bir tarih algısı, hem tarihe hem de insanlığın bütününe karşı yapılmış bir ihanettir.” demişti…

Tarih komisyonu kurulacak ama çıktı şimdiden belli. Soykırım olmamıştır. Bunu diyen haindir. Ne güzel memleket…

1915’de yaşanan Ermeni Soykırımı’nın tartışılacak bir tarafı yok. ABD’nin de dahil olduğu 32 ülke Ankara’nın “1915 Olayları diye tanımladığı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yüz binlerce Ermeni vatandaşın zorunlu göçe tabi tutulmasını, öldürülmesini, sistematik olarak cinsel saldırıya maruz bırakılmasını soykırım olarak resmen kabul etti. Konu başka…

1996’da Soykırım Gözlem Örgütü başkanı Gregory Stanton “Soykırımın Sekiz Aşaması” isimli bir rapor yayınladı. Bu raporda soykırımın sadece imha ile başlamadığı, aşama aşama geliştiği ve aslında bu anlamda soykırımların öngörülebilen özellikleri olduğu anlatılıyor.

Bu öngörülen aşamaların tespiti aslında sürecin engellenmesi açısından da çok hayati. Kısaca bu aşamalar görüldüğünde “geliyorum” diye bağıran suçlar engellenebilinir. Hatta o grubu korumak için uluslararası uyarılar ve önlemler bile alınabilinir.

Rapora göre 8 aşama şöyle:

1. Sınıflandırma: İnsanlar ‘bizler’ ve ‘onlar’ diye bölünür.
2. Simgeleme: Nefretle birleştiği zaman simgeler dışlanan grubun gönülsüz üyelerine dayatılabilir.
3. İnsanlığı inkâr: Bir grubun üyeleri diğer grubun insanlığını inkâr eder. Grubun üyeleri hayvanlar, parazitler, böcekler ya da hastalıklarla özdeşleştirilir.
4. Örgütlenme: Soykırım her zaman örgütlüdür. Özel ordu birlikleri ya da milisler genellikle eğitilir ve silahlandırılır.
5. Kutuplaşma: nefret grupları kutuplaştırıcı propaganda yapar.
6. Hazırlık: Yok edilecekler etnik ya da dinsel kimlikleri nedeniyle belirlenip ortaya çıkarılır.
7. İmha: Girişilecek operasyon katillerin gözünde “imha”dır. Çünkü kurbanlarının insan olduğuna inanmazlar.
8. İnkar: Failler genellikle herhangi bir suç işlediklerini inkâr eder.

Türkiye’de devlet ideolojisi, basının tavrı ve kamuoyunun “hassasiyetleri” düşünüldüğünde, sayılanlar ne kadar tanıdık değil mi? İnsanlar böyle düşmanlaştırılmadı mı? Düşmanlaştırılmıyor mu hala? İrili ufaklı katliamlara hep böyle zemin hazırlanmadı mı?

Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetinin bulunması gerekir.

Soykırım kavramının tanımlanmasının ve suç olarak kabul edilmesinin mimarı Rafael Lemkin’dir. Polonya’da doğan bir Yahudi olan Lemkin henüz 21 yaşındayken Ermeni Soykırımı’nın baş mimarı Talat Paşa’nın, 1921’de Ermeni intikamcı Tehlerian tarafından öldürülmesinin ardından Berlin başlayan “Tehlerian Davası’ndan” çok etkilenir.

Üniversite’deki hocalarından biri ile yaptığı sohbete Lemkin, Talat Paşa’nın eylemleri nedeniyle yargılanıp yargılanamayacağını sorar. Hocası “Kümesi ve tavukları olan bir çiftçi düşün. Adam tavukların öldürebilir. Başkası müdahale ederse bu haneye tecavüz sayılır.” dediğinde dehşete düşer.

“Ama Ermeniler tavuk değil!” der Lemkin.

Lemkin artık “gerçeklikten” şüphe etmeye başlar, hocasının yanıtları anlamını yitirir onun nazarında. “Tehlerian bir kişiyi öldürünce suç ama Talat’ın bir milyondan fazla insanı öldürmesi nasıl suç değil!” diye düşünür ve isyan eder. Bunun duyduğu en büyük tutarsızlık olduğunu düşünür.

Davayla ilgilendikçe Ermenilerin nasıl kökünün kurtulduğunu anlamaya başlar. Öğrendikleri Lemkin’in hayatını değiştirir, filoloji eğitimini yarıda bırakır ve hukukçu olmaya karar verdi. Adaletsizliğe karşı bir savaş ilan eder kendi içinde.

Yıllar sonra Lemkin için “Egemenlik hakkının milyonlarca masum insanı öldürme hakkı olduğuna inanmıyordu.” denilir.

Aradan yıllar geçer, II. Dünya Savaşı ülkesi Polonya’yı alt üst eder. Holokost sürecinde sadece Yahudi oldukları için ailesinden 50 kişi öldürür. Lemkin, 1944’te “İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Egemenliği”nde kitabında bu suçun adını ilk kullanır: Soykırım.

1948’de Soykırım suçu kabul edilir. 1949’da bir söyleşinde bu konuyla nasıl ilgilenmeye başladığı sorulur “İlgilenmeye başladım çünkü birçok kez oldu, önce Ermenilerin başına geldi, ardından da Hitler harekete geçti.” der.

Lemkin’in bu sözünde suçların tanınmadığı ve cezalandırılmadığı takdirde devam edeceği anlamı gizlidir.

Türkiye’de korkutucu bir yükseliş gösteren insanları ötekileştirme ve hedef gösterme gittikçe tehlikeli hale gelmekte. Örtülü ya da açık olarak bazı insanları yok etme çağrısında bulunanları belli ki daha önceki cezasızlıktan alıyorlar cesaretlerini ve güçlerini.

1915 Soykırımı’ndan daha acil bir konu var… Türkiye nereye gidiyor?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ermeni Soykırımı’nın 107. yıldönümünden bir gün önce, 23 Nisan’da Uruguay’da yürüyen Ermeni göstericilere içinde bulunduğu araçtan gülerek bozkurt işareti yaptı…

Bu inkâr değil, bu artık kontrolü tamamen kaybetmek…

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com