Ekonomik koşullar 2001’den daha ağır

Şimdi de bir açıdan 2001’den daha ağır ekonomik koşullar var. Ancak gönül rahatlığı ile göğsümüzü gere gere ekonomik kriz var diyemiyoruz!

HARUN ODABAŞI 13 Haziran 2019 GÖRÜŞ

Ekonomide geleceğe dair tahminde bulunmak hava tahmini yapmaktan daha zor. Gelecek öngörülerinde ekonomistler çok ama çok yanılır. Her gün önümüze yüzlerce veri gelse bile bilginin yoruma dönüşmesi bambaşka bir süreç. Ekonomi de diğer sosyal bilimler gibi sonuçları önceden kestirilmesi çok zor bir bilim dalı. Zaten sonuçlar önceden kestirilebilseydi Nokia gibi bir döneme damgasını vuran markalar tarihe karışmazdı. 1999 İstanbul depreminden sonra tv ekranları jeolog enflasyonu yaşamıştı. Pek çoğu birbirinden farklı şeyler söylüyordu. Şimdi de ekonomi ile alakalı çok farklı değerlendirmeler duyuyoruz. Kimileri krizin zaten geldiğini söylerken kimileri de asıl krizin daha başlamadığını söyleyebiliyor. İki görüşün de kısa yoldan reddedilemeyecek argümanları var.

Tarihe Büyük Buhran olarak geçen 1929 global ekonomik krizin derinleşmesinin acemilikten kaynakladığı çok yaygın bir kanaattir. O zaman finans piyasalarını kontrol altında tutacak enstrümanlar geliştirilmemişti. Tecrübe eksikliği vardı. FED (Amerikan Merkez Bankası) müdahalede çok yavaş davrandı. Nitekim Avrupa ve Amerika 2008’deki büyük krizde çok net kararlar alarak krizi kısa sürede kontrol altına almayı ve ekonomilerini rahatlatmayı başardılar. Bunu niye hatırlattım: Türkiye’de ekonomi yönetimi 1994 ve 2001 krizlerinde çok ciddi hatalar yaptı. Batmaması gereken bankalar bürokrasinin beceriksizliği ile tarihe karıştı, bazıları çok haksız kazançlar elde etti vb.

Şimdi de bir açıdan 2001’den daha ağır ekonomik koşullar var. Ancak gönül rahatlığı ile göğsümüzü gere gere ekonomik kriz var diyemiyoruz! Bana göre bunun en önemli sebebi AKP’nin kriz algısını çok iyi yönetmesi.

Tam maaşların nasıl geç verildiği konuşulurken emeklilere bayram ikramiyesi bombasını patlatabiliyor. Erdoğan her şey normalmiş gibi konuşabiliyor. 100 gün icraatlar, yeniden yapılanma paketi, ivme paketi derken gündemi tutmayı başarıyorlar. Enflasyon bile kontrolden çıkmışken küçücük bir azalmayı normalleşme gerçekleşiyor üst başlığı ile verebiliyorlar. İntiharlar yaşanıyor ancak yazar kasa fırlatma kadar ses getirmiyor.

Sadece bu mu? Değil tabi ki. Her iki tarafta da fanatikleşen seçmen, beka meselesi, medyadaki tek seslilik krizin sosyal etkilerini zayıflatıyor.

AKP’nin krizi yönetebiliyor olması kendisi ve Türkiye için bir kazanç mı? Elbette değil. Eğer bir çözüm iradesi ortaya koymuş olsaydı, yaşadığımız sürece geçici nazarı ile bakar tahammül gösterirdik. Ama AKP krizi etkilerini derinleştirerek öteliyor. Maliyetleri artırıyor. Swap işlemleri ile üç gün, kamu bankalarına döviz sattırarak bir ay, kaynağı belirsiz sermaye ile iki ay, işsizlik fonunu sermaye yaparak üç ay, Merkez Bankası’nın ihtiyati akçelerini kullanarak 6 ay idare ettin diyelim. Pek sonra ne olacak?

Hükümet şimdilik bol keseden ulüfe dağıtmaya devam ediyor. Son açıklanan rakamlar bütçe açığının düzenli bir şekilde arttığını gösteriyor. Sadece bu veri bile işlerin iyi gitmediğini durgunlaşan ekonomide firmaların vergi vermekte zorlandığını göstermeye yeter. Vergi gelirlerinin azalması zincireleme reaksiyona sebep olur. Eksi büyüme dönemine girmişken, şirketler iflasın eşiğindeyken vergi oranları ile oynamak reel piyasayı daha fazla sarsar. Yani kısır döngü devam ediyor.

Ortam keyifsiz olunca Merkez Bankası’nın bu ay neden faizleri indiremediği ile ilgili değerlendirme yapmak içimden gelmedi.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com