‘Putin ısrarla kurmaya çalıştığı yeni Soğuk Savaş düzenini başarı ile tesis ediyor’

Enerji uzmanı ve Rusya analisti Aydın Sezer: Rus diplomasisi Sovyet mirası ile çok akıllı bir yol izliyor. Putin, Ukrayna'da arka bahçemde demokratik bir ülkeler istemiyorum diyor açıkça. Boğazların Karadeniz çıkışında Rus donanmasının hazır durumda olduğunu düşünmek bile istemiyorum.

MEHMET ŞAHİN 21 Şubat 2022 SÖYLEŞİ

Siyasetçi ve analist Aydın Sezer'le Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerilimi ve bölgeyi konuştuk.

“Rusya-Ukrayna Gerilimi” diyoruz ama gerilimin boyutu bu iki ülkenin adını aşalı çok oldu. İşin içinde Avrupa Birliği, İngiltere, NATO ve dolayısıyla ABD var. Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Artık kutuplaşmanın bittiği soğuk savaş döneminin sona erdiği tezi üzerinden bir siyasi argüman geliştirmek zor. Tekrar kutuplaşmanın alenen yaşandığı bir ortamdayız. Peki Rusya-Ukrayna geriliminde bu enerjinin nasıl boşaltılacağını, sıcak çatışma ihtimali olup olmayacağını Rusya Analisti Aydın Sezer’le değerlendirdik…

TÜRKİYE SPOT PİYASALARDAN ÇOK YÜKSEK FİYATA DOĞALGAZ ALIYOR 

“Rusya-Ukrayna gerilimi” var ama Türkiye büyük bir enerji  krizi yaşıyor, doğalgaz ve elektrik faturalarına yansıyan. Krizin ortasında mı Türkiye? 

Evet, ancak bu yeni bir husus değil. Geçtiğimiz yıl bahar aylarından itibaren Türkiye’nin özelikle Kırım’la ilgili hassasiyeti ve Ukrayna’ya İHA SİHA satışları, Rusya’yla yapmakta olduğumuz enerji alımı müzakerelerinde -ki Türk Akım Ticari Sözleşmesi diyoruz- çok belirleyici bir faktör oldu. Fiyatlar yukarı çekildi. Mavi Akım’dan, Samsun’dan aldığımız doğalgazın fiyatından gaz vermeyi Rusya reddetti. Şu anda 305 dolardan alıyoruz. Bunun yerine aralık ayının son haftasında güç bela Türk-Akım’dan, spot piyasadan çok daha yüksek fiyatla doğalgaz alıyoruz Rusya’dan. Artı, Türk-Akım’da yaklaşık beş milyar metreküplük de bir atıl kapasite var. Fiyatın yüksek olmasından dolayı bu atıl kapasiteyi de dolduracak ticari anlaşma yapamadık. Dolayısıyla Ukrayna özelindeki gelişmeler en çok Türkiye’yi ilgilendiriyor. Krizden Ukrayna’dan sonra en çok etkilenecek ülkelerden biri Türkiye olacak. Çünkü hem Rusya’yla hem Ukrayna’yla ama daha çok Rusya’yla daha köklü ekonomik ve ticari ilişkileri var.

BÜTÜN KAPASİTEYİ TANAP’A AKTARDIK KENDİ AYAĞIMIZA KURŞUN SIKTIK 

Türkiye’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmesi gereği hep konuşulur. Sorun Rusya’ya bağımlılık mı gerçekten?

Hayır, Rusya’ya bağımlılık ya da Rus gazına alternatif pazarlar bulunması sorunu değil Türkiye’nin yaşadığı. Ne yazık ki kamuoyunda konuyu böyle tartışan analistler de var. Burada bir dipnot düşmek gerekiyor: Bizim Rusya’yla iki boru hattı anlaşmamız var. Biri TürkAkım, biri Mavi Akım. Öncelikle onu belirtelim. Üstelik Mavi Akım 16 milyar metreküplük gazın yarısını bize İtalyan ENI firması satıyor. Dolayısıyla orada İtalyanların egemenliğinde ya da kontrolünde olan bir hacim de var. İkincisi Azerbaycan, oradan da iki hat üzerinden doğalgaz alıyoruz. Ne yazık ki 2021 başlarında biz eski anlaşmamızı, yani 2001’de imzaladığımız Azerbaycan anlaşmasını yenilemeyeceğimizi deklare ederek, oradan gelen tüm kapasiteyi TANAP’a aktardık. Yani TANAP yeni bir proje gibi geliyor ama içindeki gazın miktarı ve sözleşmesi eski sözleşmenin ikamesiydi. Bu Türk Akım’da da böyle oldu. Çünkü o da Bulgaristan ve Romanya üzerinden gelen hat, boru hatları yeni, fakat içindeki gaz sözleşmeleri eskinin bakiyesiydi. Bize geriye sadece İran’dan gelen tek hat kalıyor. Özellikle Azerbaycan’la yaptığımız hatalı müzakere sonucu eski mevcut anlaşmayı sürdürmeyip, ilave gaz almak yerine bütün kapasiteyi TANAP’a aktardık. Dolayısıyla kendi ayağımıza kurşun sıktık.

ÖNGÖRÜSÜZLÜK VE HESAP BİLMEMEKTİR YAŞADIĞIMIZ KRİZİN NEDENİ

İkincisi Türk Akım’da ki Batı’dan gelen hattı zaten, 14 milyar metreküplük, Batı’dan alıyordu Türkiye özel sektör ve kamu sektörü birlikte. Türk Akım sadece 15.75’e çıkarttı kapasiteyi. Yani neredeyse aynı ve oradaki sözleşmeyi yerine getiremedik. Bırakın çeşitlendirmeyi, biz mevcut kaynaklarla yaptığımız sözleşmelerin uzatılması sürecini ıskaladık. Bunu yaparken de tabi LNG’nin yalancı baharına kanıp 100 dolar seviyesinde seyredeceğini düşündük fiyatların. Dünyada Covid sonrası böylesine büyük bir talep, doğalgaz talebinin olmayacağını, bir patlama yaşanmayacağını bekledik ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Avrupa’da 1000- 1500 dolarlar mertebesine çıktı. Türkiye’nin aldığı enerjide de 1300 dolarları gördük. Dolayısıyla tam bir öngörüsüzlük ve stratejik bir hesap kitap bilmezliktir bu yaşadığımız sıkıntının temel nedeni. Dediğim gibi Türkiye’nin 20 yıl öncesinden uzun vadeli anlaşmalarını sürdürebilseydik biz bugün bu krizi hem kesintiyle hem de fiyat artışlarıyla yaşamıyor olacaktık ne yazık ki. Yani bu ortam da biz düşünün Rusya’dan 305 dolara hala doğalgaz alıyoruz Mavi Akım’la.

RUS DİPLOMASİSİ SOVYET MİRASIYLA ÇOK AKILLI BİR YOL İZLİYOR

Diplomatik kanallar çalışıyor ama Moskova ABD Büyükelçi Yardımcısı için sınır dışı kararı aldı, bu hamle size gerilim adına ne söylüyor?

Rusya diplomatik alanda çok akıllı bir yol izliyor. Özellikle NATO ve ABD’yle müzakerelerinde konuyu güvenlik garantileri ve NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi boyutuna indirgedi. İndirgedi demeyelim de bu parantezde tutarak bunu da yazılı müzakere yoluyla yürütmeye başladı. Yani şifahen müzakere zaten vardı, liderler arasında vardı, dış işleri bakanları arasında var. Daha dün görüştüler Blinken ve Lavrov. Teknik heyetler arasında var, NATO’yla üst düzey temaslar var. Bunun yanında da artık evrak bazında da gittikçe kalınlaşan bir dosya var. Rusya’yla ilk başta bu mektupları yazarken ya da taslak anlaşmaları iletirken kesinlikle müspet bir cevap verileceğine zaten ihtimal vermiyordu. Eğer öyle bir şey olsaydı zaten gerilim de ortaya çıkmaz, ilk ikili görüşmede sorunlar ortadan kaldırılabilirdi. Rusya burada pozisyonunu kağıda dökerek Batı’daki muhatapları nezdinde de konumunu netleştiriyor. Yani 30 yıldan beri söylediği ya da 2000 yılındaki güvenlik konsepti kararıyla açıkladığı hususları şuanda mektup şeklinde, diplomatik nota şeklinde Batı’ya, NATO’ya ve ABD’ye teslim ediyor. Bir defa burası diplomasi açısından çok önemli ki Rus diplomasisinin bir Sovyet mirası ve özellikle evveliyat konusunda, hem de ortak akıl kullanarak politika geliştirdiğini düşünürsek, işler Rusya’nın istediği gibi gidiyor. Öncelikle bunu belirtelim.

PUTİN KURMAYA ÇALIŞTIĞI YENİ SOĞUK SAVAŞ DÜZENİNİ BAŞARIYLA TESİS EDİYOR 

Rusya konuyu Donbas ya da Ukrayna iç savaşı boyutunun da ötesine taşıdı bu yolda. Orada Donbas kriziyle ilgili de askeri tahkimatla zaten bir anlamda Ukrayna’yı kuşatarak, Karadeniz de dahil oldu bu da geçtiğimiz hafta, sahadaki güç dengesiyle, konumuyla başka bir mesaj veriyor. Özellikle Amerika’ya ve NATO’ya vermekle kalmıyor, Batı’daki özellikle Avrupa’daki Batı blokundaki Avrupa-Atlantik Paktı’nın farklılıklarına da işaret edecek derecede kullanarak yapıyor bunu, hem de diplomasi yoluyla da yapıyor. Normandiya Formatı’na atıfta bulunuyor, Macron’u ve Almanya şansölyesini Moskova’da kabul ederek gereklerin yerine gelmediğini izah ediyor. Dolayısıyla diplomatik açıdan iki boyutu var, ikisinde de gayet iyi götürüyor Rusya, diğer boyutu da sahadaki konumu. Şimdi diyebilirsiniz ki “Ya o zaman bu kadar yüksek gerilimde Rusya’nın böyle bir pozisyona sahip olmasını nasıl olumlu değerlendirebilirsiniz?”. O da şu: Rusya çok ciddi bir şekilde muhatap alınmaya başlandı. 90’ların dağılmakta olan, yağmalanan, çözülen Rusya’sı, Putin’le birlikte güç kazanan, 2007 Münih Konferansı’ndan itibaren özellikle çok kutuplu dünyaya işaret eden Rusya artık öyle bir konuma geldi ki 2008 Gürcistan, 2014 Ukrayna ve bugünkü krizle o arzu da ettiği, -bu benim şahsi görüşüm- ısrarla kurmaya çalıştığı o yeni, soğuk savaş düzenini tesis ediyor artık. Buradaki muhataplık boyutu çok önemli.

OTORİTER PUTİN’İN PERSPEKTİFİNİN ARKASINDA RUS GÜVENLİK SİSTEMİ VAR 

Soğuk savaş sonrası ilk defa bu kadar ciddi bir kutuplaşma yaşıyoruz. Doğu ve Batı üzerinden nasıl okuyorsunuz Rusya-Ukrayna gerilimini?

Bir hususa vurgu yapmam lazım. Putin’in görev süresinin uzatılması, Putin’in alternatifinin Rusya’da bugün henüz belirlenmemiş olması da Putin’e ve bugünkü Rusya’ya, çıtayı oldukça yukarı çıkarma zorunluluğu getiriyor. Mesele sadece totaliter Putin’in perspektifi değil. Bu Rus güvenlik sisteminin, Rus devlet yapısının, devlet hattının ortaya koyduğu bir senaryo. Putin de o senaryonun içerisinde önemli bir dişli, önemli bir çark ama bunun belirleyicisi Putin değil, her şeyden önce bir defa bunu net olarak koyalım. Dolayısıyla burada, bu gerilim siyasetiyle eski Sovyet günlerini hiç olmazsa Batı’yla çatışma anlamında ya da NATO’yla çatışma anlamında bir zemin kazandırma faaliyeti var. Bu iç politika açısından da Rus Devleti’nin bekası açısından da son derece önemli. Çin konusuna kısaca değineyim. Çin Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ötesinde, Rusya’yla tam bir anlayış birliği içerisinde. Çünkü ekonomik dev olarak ortaya çıkan Çin’in Rus ekonomisiyle ya da Rusya’yla rekabete gireceği bir sanayi ya da iş kolu yok zaten. Yani tırnak içinde söylüyorum, eğer kapitalist Çin’le Rusya’yı karşılıklı olarak alıyorsak, değerlendiriyorsak, buradan bir rekabet çıkmaz. Sadece karşılıklı bağımlılığın daha fazla gelişmesi ortaya çıkar. Ha bir de eğer sosyalist Çin’den bahsediyorsak, orada da bir ABD karşıtlığı, Batı karşıtlığı zaten derinlerde bir yerde var. Kaldı ki Putin’in geçtiğimiz hafta Pekin Olimpiyatları nedeniyle yapmış olduğu ziyaretle ilgili açıklamalı metne bakarsanız, yeni bir husus yok ama bu bir resmen manifesto ya da deklarasyon gibi değerlendirilecek bir boyut. Çin’in Rusya’nın yanında yer almanın ötesinde bir isteği de olamaz. Bir politikası da olamaz bugünkü şartlar altında.

SCHRÖDER’İN GAZPROM YÖNETİMİNE ATANMASI ALMANYA’NIN BATI’YA MEYDAN OKUMASIDIR 

NATO konusunda, ABD-NATO müzakereleri ya da ABD-NATO gerilimi konusunda söylenecek çok şey var. Trump dönemine atıfta bulunmak lazım. Macron’un, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğine yönelik açıklamalarına bakmak lazım. O süper güç ABD’nin Avrupa’daki stratejik ortağı, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasına bakmak lazım. Bir Avrupa Birliği silahlı kuvvetleri fikrinin olduğuna bakmak lazım. Bir de tabi en önemlisi, başta Fransa, İtalya ve Almanya olmak üzere, savaş ya da savunma sanayiyle ilgili, bu ülkelerdeki sermayenin yapısına ya da gelişmelere bakmak lazım. Fransa ABD nükleer denizaltı tartışması hatırlanacak, çok yakın bir dönemde cereyan etti bu, dolayısıyla burada ABD’nin NATO’ya verdiği önem, NATO’nun bütünlüğünü korumaya yönelik aldığı önlemler ve kendisi Çin’le uğraşırken, Avrupa’yı da Rusya problemiyle meşgul etme gibi yaklaşımları maalesef Fransa, Almanya ve İtalya tarafından karşılık bulmadı. Dolayısıyla ortada net bir fikir ve görüş ayrılığı var. Bu ister Ukrayna-Donbas krizi üzerinden, isterse NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi üzerinden ya da salt Ukrayna’nın Batı’yla ittifakı üzerinden okunursa okunsun, burada bir fikir birliği yok. Öncelikle onu ifade edelim. Kaldı ki Minsk-2 Anlaşması, özellikle 2015’teki ikinci anlaşmada Rusya diplomasi yoluyla bu sürece Almanya ve Fransa’yı öyle ortak etmiş ki bugün onlardan Normandiya Formatı’nda “Ukrayna’ya neden baskı yapmıyorsunuz?” sorusunu da sorabiliyor. Açıkça şunu söyleyeyim, işte Biden Kuzey Akım 2’ye karşı önlemler alacağını söyledi. Alman şansölyesi sessiz kaldı; işte Biden-Almanya ilişkisi falan… İki gün önce Schröder, Gazprom’un yönetimine atandı. Bu sadece Rusya’nın tek başına bir meydan okuması değil Batı’ya. Bu Almanya’nın da meydan okuması anlamına geliyor. Bunu böyle okumak gerekiyor. Çünkü siz Kuzey Akım 2 ‘den Almanya’yı çıkartırsanız geride herhangi bir şey kalmıyor. Almanya’dır Kuzey Akım 1’i de, 2’yi de realize ettirmek üzere Rusya’nın önünü açan. 90’larda Alman sermayesi Gazprom’un, yanlış hatırlamıyorsam %6.5-7’sine sahipti ve daha Gazprom dünya piyasalarında, borsalarında işleme de açılmamıştı. Dolayısıyla bugünkü Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier o meşhur Minsk’teki formülü bulan kişi oldu. Adı zaten Steinmeier Formülü. Zamanın Alman Dışişleri Bakanı. Bugünkü şansölyenin hangi siyasi gelenekten geldiğine bakacak olursak, yani öyle Merkel gitti, Rus-Alman ortaklığı öldü gibi bir perspektif söz konusu değil Rusya’yla Almanya arasında…

AVRUPA SİLAHLI KUVVETLERİ KURULURSA İÇİNDE RUSYA’YI DA GÖREBİLİRİZ   

Hatırlatalım; Schröder de Merkel öncesi Alman şansölyesi. Zaten neredeyse görevi bırakır bırakmaz Gazprom’da vazifeye başlamış bir isimdi.

Steinmeier de Schröder’in istihbarat servisi başkanı. Yani bugünkü şansölye de, Steinmeier de Schröder ekolünden gelen, onun tırnak içinde “çömezi” siyasetçiler. Şunu belirtmek gerekiyor: Eğer Avrupa’da, pek olası görmemekle birlikte Avrupa Silahlı Kuvvetleri fikri yaşamaya devam ederse, emin olun, bunun içerisinde bir yerlerde biz Rusya’yı da görebileceğiz. Bu zaten Batı ittifakının, NATO’nun hiç düşünmek istemediği, NATO derken özellikle İngiltere ve ABD’yi tamamen ayrı bir kategoride değerlendiriyorum, çünkü stratejik ortaklar, dünyadaki tek stratejik ortaklık da bu zaten yaklaşık son 50 yıldan beri.  Dolayısıyla burada böyle spekülasyon yapabileceğimiz bir alan da var ama şurası kesin ki: Kırım, 2014 Rusya-Ukrayna ya da Rusya-Batı çatışmasında Batı açısından, Ukrayna açısından kaybedilen bir topraksa, Rusların deyimiyle anavatana katılan bir topraksa, bunun hemen akabinde Batı’nın uyguladığı ambargoya uymayan bir Türkiye de var. Türkiye boğazları kontrol eden, NATO içerisinde tekrar rüştünü ispat etmeye çalışan, Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle savaş çıkarsa NATO’ya yükümlülüklerini yerine getirecek bir ülke var, bu ülke Rusya’dan S-400 alımı yüzünden NATO’yu ve ABD’yi karşısına almış bir ülke. Önümüzdeki süreçte, yaz döneminde özellikle bırakın doları, ‘cent’e ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, böyle bir krizde turizm sezonuna gidiliyor olması sadece Rusya açısından değil, Ukrayna açısından da sıkıntı. Türkiye açısından söylüyorum, Ukrayna’yı da bu sıkıntılı sürece sürükleyecek bir gelişme olacak. Dolayısıyla bu çok yönlü bir boyut. Türkiye’nin özel bir konumu ortaya çıkıyor. Savaş olursa savaşa mı katılacağız? Savaş olmayıp Rusya tek taraflı Donbas’ı işgal ederse, Batı’nın SWIFT dahil ambargosuna bu defa katılacak mıyız? Bunun da bir maliyeti olacak Türkiye’ye. Avrupa tek bir vücut olarak hareket edemiyor, karşısında duramıyor Rusya’nın.

ABD-AB SÜRTÜŞMESİNİN BİR NEDENİ DE KAPİTALİZMİN İÇ ÇELİŞKİLERİ

Berraklaştırmak için soruyorum: Birleşik Avrupa Ordusu kurulmazsa, Rusya’nın da içinde olacağı bir gelecek mi öngörüyorsunuz?

Biraz farklı bir perspektiften de cevap vermeye çalışacağım. Şimdi dünyada bir kapitalizm krizi yaşanıyor. Bunu sadece Marksist perspektiften bakarak yorumlamak da globalleşme ölçeğinde liberal perspektiften bakarak yorumlamak da mümkün. Sermaye arasında işte çıkar çalışmaları, pazar paylaşımı, o bilinen, klasik bütün söylemlerin ötesinde bugün dünyada kapitalizm öyle bir nitelik değiştiriyor ki bizim reel kapitalizm dediğimiz kapitalizm kadar önemli hatta ondan daha önemli iki farklı boyut ortaya çıkıyor. Biri finansal kapitalizm, biri de bilgi ekonomisi dediğimiz, bilişim teknolojileriyle alakalı süreç. Dolayısıyla Çin’in burada reel ekonomiyi temsil eden, ABD’den ve Avrupa’dan yatırım çeken, doğrudan sermaye çeken, üretim üssü olarak ortaya çıkan bir pozisyonu var. Bunun yerine Batı’da gelişen bir finansal kapitalizm ya da ön plana çıkan bilişim sektörü var, uzay sektörü var, şu var, bu var. Netice itibarıyla bu Avrupa’yla ABD arasındaki sürtüşmenin bir başka boyutu da aslına kapitalizmin iç çelişkilerinin bir yansıması olarak ortaya çıkıyor. Daha önce globalleşen, serbestleşen dünya ticaretiyle, işte sınırların açılmasıyla, merkezden çevreye yönelik sermaye akımıyla ilgili o güzel günler artık geride kaldığı için bir kapanma  içerisine girdi.

MOSKOVA’DA GÖREV YAPAN BİRİ OLARAK SÖYLÜYORUM, AB RUSYA’YA BAĞIMLI

Bu içe kapanmada Avrupa nasıl pozisyon alıyor? 

Avrupa bu konuda çok tereddütlü. İngiltere Avrupa Birliği’nden çıktıktan sonra gerek finansal kapitalizm anlamında gerekse bilişim ekonomisi anlamında Batı’yla da Çin’le de rekabet edebilecek düzeyde bir ülke, bir bölge olmaktan çıktı. Dolayısıyla doğalgaz gibi enerji gibi, stratejik bir kaynağa yakın bulunması sebebiyle -ki bu Rusya’dır- bağımlı kılıyor. Bunu zaten bugünkü gelişmelere bakarak okumuyorum ben, 90’lardan 2000’lere kadar, o ilk 10 yılda, hasbelkader o dönemde Moskova’da görev yapan bir ticaret müşaviri olarak söylüyorum, Alman sermayesinin Rusya’nın iç kesimlerine nasıl nüfuz ettiğini biliyorum. Kimya sektöründe, enerjide, özellikle enerjide, zaten Rus ekonomisi dediğiniz son tahlilde %65’i, 70’i madenler, mineraller ve enerjidir. Yeni yeni palazlanmaya çalışan bir savunma sanayi var. Geri kalan sanayi dediğimiz şeyin, hafif sanayi dediğimiz şeyin herhangi bir ülkeyle, Türkiye’yle bile rekabet etme şansı yok bugünkü şartlarda. Kapitalizm içi çelişkilerin de belirleyici olduğu bir sürece doğru evriliyor dünya. Yeni bir paylaşım savaşı olur mu kapitalizm için? Kapitalizm bağlamında pazar paylaşımına gidilmesinden bahsedilecekse bu ülkenin Rusya olmadığını net olarak söyleyebiliriz. Burada da Avrupa Birliği-Rusya ilişkileri ön plana çıkıyor. Almanya’yla birlikte, en az Almanya kadar eski bir İtalya gerçeği de var Rusya’da, bir ENI gerçeği var enerjide, Rus enerjisinde. Kazakistan’daki gazı Türkiye’ye Mavi Akım üzerinden satan ve Hazar Petrol Boru Hattı’nda Ruslarla ortak olan İtalya’dan bahsediyoruz.

RUS HALKINA SÜPER GÜÇ OLACAĞI HİSSİYATI VERİN AÇLIKLA BİLE MÜCADELE EDER

Öylesine komplike ve öylesine karşılıklı bağımlılık boyutu var ki bu artık eskiden olduğu gibi tek başına NATO yek vücut Rusya’yı karşısına oturttu.  Rusya da NATO karşısında eli zayıf, çırpınıyor ekonomik açıdan filan. Böyle bir şey yok artık. Bugün bile Rus halkına eski süper güç olduğu hissiyatını verin, emin olun, yani elbette biraz egzajere ediyorum ama Sovyet dönemindeki gibi açlık ve sefaletle bile mücadele eder. Onu göğüslemeyi tercih bile ederler. Böyle bir boyut var artık. Tabi bir Rus milliyetçiliği, Putin’in ortaya koyduğu yeni bir Rus kimliği var. Rusya lehine pozitif şeyler söylüyorum gibi bir anlam çıkmasın. 20 yıllık, 22 yıllık bir Putin iktidarı var, otokrasi var, tırnak içinde bir despotizm var, bir muhalefet yok. Düşünün… Ukrayna krizinde, Komünist Parti Donetsk ve Lugansk’taki cumhuriyetleri tanıyalım diye önerge veriyor. Duma ezici çoğunlukla kabul ediyor.  “Putin bize söz verdi, tanımayacak” diyor Fransız Dış İşleri Bakanı. Putin’in milli birlik beraberlik ruhu yaratma amacıyla hamasete yüklenmesine de gerek yok. Kominist Parti’nin bizzat kendisi zaten ortaya koyuyor. O nedenle Rusya’nın anlaşılması bu açıdan da çok zor. Tabi bu krize ABD çok hazırlıksız yakalandı. Çok hafife aldı. Artı Avrupa’yı da yanında göreceğini zannediyordu ama Avrupa’nın, özellikle Almanya ve Fransa’nın Normandiya Formatı’yla Ukrayna üzerinden amiyane tabirle iplerinin Putin’in elinde olduğunu çok geç fark etti.

PUTİN ‘ARKA BAHÇEMDE DEMOKRATİK ÜLKELER İSTEMİYORUM’ DİYOR AÇIKÇA 

“Sen Ukrayna’yı NATO’ya dahil etmeye kalkarsan, savaş başlatmış olursun.” diyor Putin.  Küresel kutuplaşma üzerinde bakınca asıl sorun bu mu yoksa?

Sorun bu. 1990’dan beri Rusya’ya verilen güvenlik garantileri ya da NATO’nun Doğu’ya genişlemesine yönelik sözler, işte Batı “Biz Sovyetler Birliği’ne verdik, Rusya’ya vermedik” dese de süreç 90’lı yıllarda devam etti. İlk NATO genişlemesi 1999’da gerçekleştiği zaman Rusya zaten toparlanma sürecinde daha Putin’i bile keşfedememişti. 2004 genişlemesiyle birlikte, özellikle Karadeniz’deki Bulgaristan, Romanya artı Baltık ülkelerinin genişlemesiyle birlikte Rusya 2007’de, 1990’larda söylediği şu cümleye döndü: “NATO Doğu’ya doğru genişlerse benim sınırlarım Sovyet sınırlarıdır.” Bakın bunu bu kadar basit ve net söylüyor. Güvenlik konseptinde belirtiyor. Sizin bunu eleştirmeniz, haksız bulmanız, uluslararası hukuka aykırı bulmanız, insan haklarına aykırı bulmanız, devletlerin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne aykırı bulmanız ayrı bir konu. Rusya “Arka bahçemde benim içerideki çok etnik yapılı, çok kültürlü, çok dinli yapıma kötü örnek olacak, pazar ekonomisiyle uyumlu, demokratik usullerle yönetilen, NATO’yla da askeri ilişkileri olan ülkeler istemiyorum.” diyor. Bu kadar basit. 2008’de Gürcistan gündeme geldiği zaman “Hayır” dedi, tavrını gösterdi. Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıdı. Anında tanıdı ve burada kararlılığını gösterdi. Ukrayna 2004’ten 2014’e kadar gelen süreçte çok çalkantılı bir dönem geçirdi ve orada Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik garantiler, Macaristan-Budapeşte Protokolü, şu bu hepsi var. Fakat meydan olaylarıyla birlikte Rusya dedi ki: “Benim savunduğum bu Ukrayna düzeni ya da benim arzu ettiğim çerçevedeki Ukrayna rejimi yıkıldı artık. Dolayısıyla ben Kırım’ı işgal edeceğim” dedi ve Kırım’ı işgal etti, anında bir sert cevapla 15 gün içerisinde işgal oldu, bağımsızlık oldu, referandum oldu ve ilhak oldu.  Rusya tabi “Anavatana katıldı” diyor. Dolayısıyla 1.Ukrayna Savaşı’ndan Ukrayna toprak kaybederek çıktı ve bugüne kadar da Rusya’nın bundan vazgeçeceğine yönelik elimizde hiçbir gösterge yok. Tam tersine bu kemikleşti. Dünyanın yatırımı yapıldı. İkincisi, o dönemden bakiye Donbas’taki Lugansk ve Donetsk Cumhuriyetleri. Orada da Rus asıllı nüfus daha fazla, orası da Rusya açısından maddi manevi açıdan çok önemli bir yer.

UKRAYNA, RUSYA’NIN MÜZAKERE POZİSYONU DEĞİL KIRMIZI ÇİZGİSİ 

Neden önemli Rusya için ?

Maddi açıdan metalürji kaynakları, zengin yataklar var. Bolşevik Devrimi’nin başladığı yer. Kırım’ı işgal eden Rusya, aynı yıl, Almanya ve Fransa’yı da ortak ederek bir Normandiya Formatı çerçevesinde Minsk Protokolü imzaladı. Ne diyor burada? “Bu iki bölgeye özerklik vereceksin. Vereceğin bu özerkliği de Ukrayna anayasasına dercedeceksin” diyor. Bunu 2015’teki diplomatik müzakerelerle sağlamış olması, Rus diplomasisinin kalitesiyle alakalı farkı ortaya koyuyor. Şimdi diyor ki Rusya: “Siz Batı’ya doğru genişlerken Ukrayna’yı şımartıyorsunuz. Ukrayna’yı silahlandırıyorsunuz. Ukrayna’yı NATO’ya alacağınızı söylüyorsunuz. Ukrayna’ya İHA, SİHA satıyor bazı üyeleriniz ve bunlar da gidip Donbas’ta kullanılıyor.”. 2015 Minsk Anlaşması’nda bölgede ağır silah ve İHA, SİHA uçuşu yasak. Ukrayna’nın bizden alıp kullandığı İHA’larla, SİHA’larla ilgili ilk eleştiriyi Almanya yöneltti Ukrayna’ya. Bunun altını çizmek gerekiyor. Şu andaki yeni rejim Banderist, Neo-Nazi, tırnak içinde “faşist” oluşumlar tarafından destekleniyor ve besleniyor. Bunların gösteri ve yürüyüşlerine ilk tepkiyi koyan İsrail ve Almanya oldu geçtiğimiz aylarda. Şimdi Ukrayna’da böyle bir realite de var. Dolayısıyla Rusya Batı’ya, Ukrayna üzerindeki herhangi bir operasyonun ya da emeğin karşılıksız kalmayacak diye işte 130 bin askeri karada, deniz kuvvetlerini de Karadeniz’de takip ederek net bir mesaj veriyor ve bu da Rusya’nın, şöyle bir yanlış algılama oluyor bazen, özellikle Batılı analistlerde, -Türkiye’deki analistlerden bahsetmiyorum- bunu Rusya’nın müzakere pozisyonu zannediyorlar. Bu Rusya’nın kırmızı çizgisi. Müzakere pozisyonu değil, adam müzakere pozisyonunu anlaşma haline getirip iç ay önce Batı’ya verir mi? Yani adım atacağı bir boyutta yazılı bir dokümana ihtiyaç duyar mı?

UKRAYNA’DA SAVAŞ ÇIKARSA BATI’NIN KIŞKIRTMASIYLA ÇIKAR 

Rusya geri adım atar mı?

Rusya’nın buradan geri dönüşü yok. Bu savaş çıkacaksa, %99 Ukrayna ya da Batı’nın kışkırtmasıyla Donbas’a saldırı nedeniyle çıkacak bir savaş olacak. Yoksa Rusya’nın “madem güvenlik garantileri vermiyorsunuz, ben de Donbas’ı işgal ediyorum” gibi bir harekete yelteneceğine ben asla ihtimal vermiyorum ama şunu net olarak söylüyorum; bu gerilim ne kadar uzun süre devam ederse Putin ve Rusya o kadar kazançlı çıkıyor. Bunu da çok net görüyoruz. Enerji fiyatlarındaki bir dolarlık artışın Rus ekonomisine günlük yazdığı artı bakiyeye bakmak lazım. Avrupa doğalgazla mücadele içerisinde. Bir sıcak çatışmayla doğalgazın kesilmesi durumunda Avrupa sanayisinin ne olacağı, yani tırnak içinde “Doğanın yeşiline mi, doların yeşiline mi?” yatırım yapan Avrupa’nın neyle karşılaşacağı da ayrı bir konu olarak ortaya çıkacak. Bu kullandığım ifade Sohbet Karbuz Bey’e ait bu arada. Çok da yerinde. Yani “Doğanın yeşili mi, doların yeşili mi?” ikilemini yaşıyor şu anda Avrupa. Yani çıkmaz bir yolda gibi gözüküyor ama bunu Rusya bilerek, isteyerek tırmandırıp bu seviyeye getiriyor. İlk başta sorduğunuz soruya istinaden, sanki asker çekiyormuş, tatbikatlar bitmiş diye haberler çıkarken, bugün ABD’nin iki numarasını da istenmeyen kişi ilan ederek, diplomatik açıdan da hangi konumda olduğunu gösteriyor. Elbette biliyor, Amerika misilleme yapacak ama Rusya bunu çok rahatlıkla yaptı ve yapıyor da. Rusya’ya giden Batılı diplomatlara bakın. İşte en son İngiliz Savunma Bakanı gitti, bir gün önce İngiliz Dış İşleri Bakanı Hanım gaflarıyla kaldı. Ondan önce Macron, Alman şansölyesi, Alman Dış İşleri Bakanı falan. Yani Rusya zor durumda olsa herhalde Rusya temsilcilerini Batı’ya gönderirdi diye düşünmek lazım çok basit bir okumayla.

İNGİLTERE AVRUPA’DA YALNIZLAŞTIĞINI ANLADI RESMEN PROVOKASYON YAPIYOR

İngiltere Avrupa Birliği’nin olmadığı kadar aktif.  Ne yapmak istiyor İngiltere?

Özellikle de İngiltere’nin Kiev’deki büyükelçisi hanımefendinin tweet’lerine bakacak olursanız “Resmen provokasyon yapıyor.” da diyebiliriz. İngiltere şunu fark etti: Avrupa Birliği’nden ayrıldığı andan itibaren Macron’un askeri anlamda bir açılım yapması zaten Alman sanayisiyle ilgili, sanayisini kıyaslamamız söz konusu değil, Avrupa’da yalnızlaşacağını fark etti birincisi. Fransa’nın böylesine bir güç kazanmasını özellikle istemiyor, çünkü bunun dünyanın başka yerlerine yansıması da söz konusu olabilir ama asıl ABD’nin stratejik müttefiki olmasının gereğini yerine getiriyor. Yani ABD’nin tehdit algısını aynen satın alıyor, “evet öyledir” diyor. Sorgulamıyor. ABD’nin vereceği cevabı da “Evet, budur cevabımız” diyerek hariçten gazel okuyor. Yani kelimenin tam anlamıyla bunu söyleyebiliriz. Sanırım belki de önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği’nden neden ayrıldığını daha da sorgulamaya başlayacak bu gidişle.

TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİNDE ZATEN ADI KONULMAMIŞ BİR KRİZ VAR

Bir çatışma çıkması halinde Türkiye nasıl etkilenir? Çıkmasa da, özellikle S-400 alımı ve NATO ilişkisini masaya yatırdığımızda bu kriz Türkiye’ye nasıl etki edecek?

Öncelikle Mart 2021’den beri, yani yaklaşık bir yıldan beri Türk-Rus ilişkileri krizde. Adı konulmamış bir kriz yaşanıyor ve ben başka yayınlarda da belirtiyorum, bizim Putin’le aramızda bir arabulucuya ihtiyaç var. Şu anda bizim, bırakın Ukrayna-Rusya arabuluculuğuna soyunmayı, bizim Putin’le ve Rusya’yla bir arabulucuya ihtiyacımız var. Bunu neden söylüyorum? Geçen sene İHA ve SİHA satışları gündeme geldiğinde Rus turist akımıyla ilgili aldıkları kararı biliyoruz. Yaz boyu doğalgaz fiyat müzakerelerindeki uzlaşmaz tutumunu biliyoruz. Putin’in iki yıldan beri Türkiye’ye gelip yapması gereken üst düzey işbirliği konseyi zirvesini yapmadığını, bu komisyonun toplanmadığını biliyoruz. Buradan bakiye bir çok sorun var. İkili sorunlar da var. Suriye üzerinden, Dağlık Karabağ üzerinden, yavaşlayan ya da sıkıntıda, krizde olan başka bazı konular da var ama şu an Rusya Türkiye’nin NATO’yla flörtünü, ABD’yle ilişkilerini düzeltmeye çalışmasını, Karadeniz’i ısındırarak, Karadeniz’i hareketlendirerek yapma çabasında olduğunu okuyor ve bunun kabul edilemez olduğunu söylüyor. Hatta şunu da çok net söylüyor Türkiye’ye: “Siz Mavi Akım’dan TürkAkım’a kadar, Ukrayna’yı bypass edeceğim bütün projelere onay verdiniz, destek verdiniz.”. İkincisi “2014’te Batı ambargosuna katılmadınız, bizim yanımızda yer aldınız.”. Üçüncüsü, “S-400 gibi muhteşem bir ithalat yaparak NATO’yla ve ABD’yle ilişkilerinizi riske attınız. Şimdi ne yapıyorsunuz?” sorusunu soruyor ve mantıklı bir cevap almaya çalışıyor. Bu mantıklı cevabı Rusya’ya biz veremiyoruz, çünkü biz Batı’da Kırım konusunu en fazla seslendiren ülke haline geldik birdenbire, yani anlaşılmaz bir şekilde. Ben burada Türkiye’nin Kırım politikasını kişisel olarak eleştirsem bile bağımsız, egemen bir devletin işgali, ilhakı tanımamak gibi bir seçeneği vardır. Buna saygı gösterilmesi gerekiyor ama bunun da avukatlığını yapacak ülkenin, bu nedenle kongreye ambargoya katılmayan bir ülke olmasını anlamlandırmak çok mümkün değil, birincisi bu. İkincisi Türk-Rus ilişkileri turizmden, müteahhitlikten, özellikle de enerjiden, bakın önümüzdeki yıl Akkuyu’nun açılacağını varsayıyoruz biz, açılmasını bekliyoruz biz. Bu konuda elimiz Ruslara finansal açıdan ve teknolojik açıdan zaten mahkum. Bu sene sanayinin elektriğini, gazını kesmeyi başarmış bir ülkeyiz biz 20 yıldan sonra.

BOĞAZLARIN KARADENİZ’E AÇILAN KAPISINDA RUS DONANMASININ BEKLEDİĞİNİ DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM

Sıcak çatışma olursa…

Sıcak savaş çıkarsa onu düşünmek bile istemiyorum. Boğazların kontrolüyle ilgili, Rusların Türkiye’yi kontrol ettiği ya da Montrö’yü uyguladığı bir ortamı düşünemiyorum bile. Boğazların Karadeniz’e açılan kapısında Rus donanmasının beklemekte olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Rusya kaynaklı bir savaşın çıkmama olasılığı %90’larda, %99’larda.  Ukrayna kaynaklı bir saldırı durumunda elbette savaş çıkacak ama savaş çıkmadığı anda ABD ambargo uygulamaya kalkarsa Rusya’ya biz ne yapacağız? NATO’nun yanında yer alacağını belirten Türkiye, iktisadi ambargoda, SWIFT’te ne yapacak? Rusya’ya karşı tavır mı alacak? 4-5 milyar dolarlık ihracatın da engellenmesiyle mi yürünecek? Turistler gelmese de olur mu diyecek? Onu da hiç düşünemiyorum ama şunu biliyorum, son bir yıldır Türk-Rus ilişkileri ciddi bir kriz içerisinde.

ARABULUCU OLMAK İSTEYEN TÜRKİYE’NİN DÜŞTÜĞÜ DURUMA BAKAR MISINIZ? 

NATO ile Rusya arasında; ABD ile Rusya arasında sözüm ona denge politikası gütmeye çalışan ama işi daha da içinden çıkılmaz hale getiren bir Türk dış politikası mı var?

Türkiye’nin ısrarlı arabuluculuk çabalarına Peskov yine cevap verdi. Ruslar şunu söylüyor Türkiye’ye: “Donbas krizinde Rusya olarak biz taraf değiliz. Burada çok uluslu bir Normandiya Formatı var, biz de orada varız. İstiyorsa Amerika da katılsın oraya.” Bunu Putin Biden’e söyledi. “Siz de gelin, katılın” dedi. Yani böylesine bir meydan okumaya bile muhatap oldu ABD. Burada ben taraf değilim diyor. Türkiye’ye diyor ki; siz eğer Ukrayna ile ilişkileriniz iyiyse gidin Zelenski’yi ikna edin, Donbas’la arabuluculuk yapın diyor. Fakat Donbas’taki cumhuriyetler de bizim arabuluculuğumuzu istemiyorlar. Dış İşleri Bakanı hanımefendi İstanbul bizim için can güvenliğimiz açısından tehlikeli dedi. Yani Türkiye’nin düştüğü duruma ya da muhataplık ilişkisine bakar mısınız?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram