‘Hu’ sesleri geliyor eski konaktan-I

TUNCAY OPÇİN 14 Nisan 2019 PORTRE

30 Kasım 1925, Türkiye’de her anlamda bir devrin sonu oldu. O gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkartılan bir kanunla tekke ve zaviyeler kapatıldı. Bir ay içinde bu kurumlar tamamıyla tasfiye edilecekti. Sanat değeri taşıyan varlıklar müzelere, gayrimenkulmler ise vakıflara devredildi. Yüzlerce yıllık tarikatlar darmadağın olmuştu.

Genç cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan isyanlar da, rejimin büyütecinin sürekli tarikatlar üzerinde durmasına neden oldu. Ancak her şeye rağmen hem tarikatlar hem de derviş ve şeyhler varlıklarını bugüne kadar korudu. Yeraltına çekilen tarikatlar için artık tekke, dergâh, zaviye evler olmuştu.
Dervişler gizlice evlerde toplanıyor, sessiz sedasız zikirlerini yapıyor, geleneği hiç aksatmadan yaşatıyordu. Toplantı yapılan evlerden bir tanesi de Fatih-Horhor’daki Suphi Paşa Konağı’ydı. Suphi Paşa ve ailesi yüzyıllardır Cerrahi idi. İçlerinde tarikatta şeyhlik yapanlar, halife olanlar vardı. Cerrahiler o dönemdeki şeyhleri Fahreddin Erenden ile birlikte bu konağa sığındılar. Devrin ünlü bir ismi, Hamdullah Suphi Tanrıöver ise “Fahrettin Efendi” ve müritlerinin adeta koruyucusu olmuştu. Tanrıöver, o dönemde iki defa Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanlığı’nı yapmıştı.

Daha sonra Tanrıöver ve Kocamemi isimlerini alan aile ile Cerrahiler’in ilişkisi üç yüz elli yıllık bir tarihi geçmişe sahipti. Osmanlı İmparatorluğu’nun, şimdi artık her biri ayrı birer devlet olan üç vilayetinde, Türkiye-Yunanistan ve Mısır’da yazıldı ailenin tarihi. Malatya’da başlayan macera, Mora Yarımadası’nda, Mısır’da sürdü, İstanbul’da noktalandı.

SARAYA İMAM OLDU

Aile Osmanlılar Dönemi’nde “Moreviler” olarak bilinse de, asıl kökleri Malatya’ya uzanmakta. Moreviler’in kayıtlara geçmiş bilinen en eski ismi Yahya Şerafettin Efendi. Daha sonra alacağı vazifelerden dolayı hayatı hakkında detaylı bilgiye sahip olduğumuz Yahya Şerafettin Efendi, 1650 yılında Malatya’da doğdu. Bir müddet sonra da eğitim görmek için İstanbul’a geldi.

Ancak bu ilik gelişinde İstanbul’a yerleşmeyi düşünmemiş olacak ki tekrar Malatya’ya döndü.

Yahya Şerafettin Efendi’nin Malatya’dan ikinci çıkışı ise Mora’ya oldu. Onun Mora’ya neden gittiğine dair hiçbir kayıt yok. Osmanlı’nın Avrupa’daki toprakları içerisinde hatırı sayılır bir sahip olan Mora, o zamanlar neredeyse iki yüzyıllık bir Osmanlı toprağı.

Burada İstanbul’un belki de en çok sevilen, sayılan şeyhlerinden Aziz Mahmut Hüdayi’nin halifesi Emrullah Celveti Efendi’nin kızı Emine ile evlendi.
Bir müddet sonra Yahya Şerafettin Efendi ve eşini İstanbul’da görüyoruz. Yahya Şerafettin Efendi kısa sürede İstanbul’un tanınan eşrafı arasında girmeyi başarmıştı. Hemen ardından da “ikbal” kapıları ardına kadar açıldı; III. Ahmet tarafından “Saray hocalığı”na, sonra da “Saray imamlığı”na tayin edildil.

İşte bu tayin Yahya Şerafettin Efendi’nin hayatının seyrini değiştirdi. O sıralarda kendi “tarik”ini kurmak için izin alan Nurettin el Cerrahi ile tanıştı.
Dönemin büyük velileri arasında sayılan Nurettin el Cerrahi, Karagümrük’te, “Bekir Efendi Konağı” olarak bilinen arsada dergâhını inşa ediyordu. Padişah III. Ahmet’in de sevgi ve saygısını kazanmıştı. Dergâhın yapımına yardım için padişah Nurettin el Cerrahi’ye üç yüz altın gönderdi. Bunun için seçtiği isim ise sarayın imamlığını yapan Yahya Şerafettin Efendi olmuştu. Ancak Nurettin el Cerrahi, sarayın gönderdiği parayı kabul etmedi. O dergâhını elinin emeğiyle kurmak istiyordu. Şeyhin bu yüce gönüllülüğü, Yahya Şerafettin Efendi’nin gönlünü fethetti. Saraydaki görevinden affını isteyerek, Nurettin el Cerrahi’ye bağlandı, Cerrahi dervişi oldu. Kısa sürede tasavvuf eğitimini tamamlayarak , şeyhin halifeliğinin yani vekilliğinin işaretleri olan “tac” ve “hırka”sını giydi.

Tam bu günlerde Mora’da büyük bir isyan patlamıştı. İsyanı bastırmak için Mora’ya gidecek ordu birliklerinin hazırlıkları başlamıştı. Osmanlılar’da ordu ie birlikte İstanbul’da yaşayan en kıdemli şeyh de seferi katılıyordu. O gün için bu göreve Nurettin el Cerrahi getirildi. Ancak şeyh görevi kabul edemeyeceğini bildirdi. Kendi yerine daha önce Mora’da bulunmuş olan Yahya Şerafettin Efendi’nin gitmesini arzu etmişti. Bu arzu padişah tarafından da uygun görülmüş olacak ki, Yahya Şerafettin Efendi ordu ile birlikte Mora’ya doğru sefere çıktı.

Ancak bu gidişin artık dönüşü yoktu. İsyanın bastırılmasının ardından Mora’da, Anabolu Kalesi’nde tekkesini kurdu. Artık Cerrahi “çerâğı” Mora’da da yanıyordu. 1716 yılından 1760’a kadar tam 44 sene Mora’da yaşadı.

(Devam edecek

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com