‘Hu’ sesleri geliyor eski konaktan-II

TUNCAY OPÇİN 15 Nisan 2019 PORTRE

Buradan hacca gitmek için yola çıktı. Mekke ve Medine’yi ziyaretinin ardından da yolunu İstanbul’a düşürdü. “Pir”i Nurettin el Cerrahi vefat etmişti ve yerine yeni bir şeyh geçmemişti. Hem bilgisi hem de yaşı ve saygınlığı ile bu vazifeyi yerine getirebilecek yegâne kişi Yahya Şerafettin Efendi’ydi.

Nitekim bu önemli görev ona verildi. Mora’da tekkesinin başına oğlu Abdülbaki’yi bırakmıştı. Yanında bulunan diğer oğlu Abdüşşekur ise Yahya Şerafettin Efendi’nin ölümünün ardından İstanbul’da Cerrahi tarikatının başına geçti. Bugün Türkiye’de “Tanrıöver”, “Kocamemi” ve “Moralı” soyadlı aileler Yahya Şerafettin Efendi’nin Mora’da bıraktığı oğlu Abdülbaki’nin soyundan gelmektedir. Abdüşşekur’un torunları ise garip bir tesadüfle ortaya çıkacaktır…

Tarihler Abdülbaki ve Abdüşşekur Efendiler hakkında bize detaylı bilgi vermemekte. Ancak bir müddet sonra karşımıza Abdülbaki Efendi’nin oğlu Ahmet Necip Efendi çıkar. Mora’da Rumlar, Osmanlı idaresine tekrar başkaldırır. Yarımadanın önemli şehirlerinden Trapolice kuşatılır. Uzun bir savunmanın ardından şehir düşer. Bu çatışmalar sırasında şehit olanlardan bir tanesi de, şehrin savunmasında görev yapan Ahmet Necip Efendi’dir.

KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA’YA SIĞINDI

Ahmet Necip Efendi’den geriye Sami, Baki ve Hayrullah isminde üç oğlu kaldı. Trapoliçe’nin isyancıların eline geçmesinin ardından ailenin mal varlığına el konuldu. Tekke kiliseye dönüştürüldü. Bu sırada aile, hizmetçilerinin tedarik ettiği yiyeceklerle hayatta kalabilmişti. En sonunda Rum ileri gelenlerinin devreye girmesiyle Sami Efendi’nin Mısır’a gitmesine izin verildi. Ancak Baki ve Hayrullah kardeşler rehin olarak Trapoliçe’de kalacaktı.

Sami Efendi ve ailenin diğer üyeleri Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Mısır’da hem ikametlerine izin verildi hem de her türlü kolaylık sağlandı. Ancak Sami Efendi’nin aklı Mora’da, esir bıraktığı iki kardeşindeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun güçsüz olduğu bir dönemdi ve o gün için isyanı bastırabilecek yegane kuvvet de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın emrindeydi. Sami Efendi’nin “Mora’da tekrar ezan sesi duyulmalı ve tekkeye takılan haç sökülmeli” gerekçeli Mora’ya sefer açılması isteğini Kavalalı Mehmet Ali Paşa kabul etti. Hemen ardından da oğlu İbrahim Paşa komutasında bir ordu Mora seferine çıktı.

Hem isyan bastırıldı hem de Ahmet Necip Efendi’nin esir oğulları Baki ve Hayrullah kurtarıldı. Sami Efendi artık tarihlerde Abdurrahman Sami Paşa olarak anılmaktaydı. Yanına kardeşlerini de alarak Mısır’a döndü. Kendisi de Cerrahi dergâhına bağlı olduğu için Kahire’de bir tekke kurdu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yakın himayesini gördü, başmuavinliği görevine kadar yükseldi. Hatta bu arada meşhur Bulak matbaasının da bir dönem müdürlüğünü yaptı.

Ancak bir müddet sonra Abdurrahman Sami Paşa’nın talihi döndü. En büyük hamisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa ölmüş, yerine Hidivliğe Abbas Paaş geçmişti. Yeni Hidiv ile anlaşamayan Abdurrahman Sami Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun hizmetine girdi. Ailesi padişahların saygı gösterdiği, hâlâ payitahtta sevilen, sayılan bir aileydi.

1849 yılında Mısır’dan ayrılan Paşa Trabzon, Vidin, Edirne ve Girit valilikleri yaptı. Tanzimat Fermanı ilan edildiğinde İstanbul’daydı ve ilk “Maarif Nazırı” oldu. Mısırlı pek çok aile ile birlikte evini İstanbul’a taşıdı. Hatta bu aileler “alafranga” bir hayat yaşadıkları için o günün İstanbul’unda büyük tepki toplamıştı. Bu yüzden ünlü Osmanlı tarihçisi Cevdet Paşa, “Maruzat” isimli eserinde Abdurrahman Sami Paşa’yı ağır bir şekilde eleştirmişti.
Sami Paşa, kardeşleri ve aileleriyle birlikte yaşayabileceği büyük konak aramaktaydı. Bugün Fatih’te, Horhor semti olarak bilinen yerde 40 odalı, üç hamamlı, içinde havuzları olan konağı kendisine ve ailesine uygun gördü. Şimdi Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan binada uzun yıllar oturdu. Saray yavrusu konak kısa sürede İstanbul’da ünlenmiş, içinde padişahları ağırlamıştı. Konağın duvarları başta “Yesarizade” olmak üzere devrin ünlü hattatlarının eserleriyle doluydu.

Abdurrahman Sami Paşa, İstanbul’da bulunduğu uzun yıllar boyunca bağlı bulunduğu Cerrahi tarikatının, Karagümrük’teki merkez tekkesine yani “asitane”ye devam etti. Hatta tekkenin tamirini de bizzat kendisi yaptırdı. 1879 yılında vefat ettiğinde 89 yaşındaydı ve padişah II. Abdülhamit’in isteği üzerine cenazesi II. Mahmut Türbesi’ne defnedildi.

MOREVİLER…

Artık bundan sonra “Moreviler” diye bilinen ailenin reisliğini Abdüllatif Suphi Paşa üstlenmişti. O da babası gibi Maarif Nazırlığı’na getirildi. Oturdukları konağa yeni ilaveler yaparak genişletti. 15 evlilik yapan Paşa’nın, bu evliliklerden 25 çocuğu dünyaya geldi. Ünlü bestekâr Suphi Ziya Özbekkan, Abdüllatif Suphi Paşa’nın torunu, yine kendisi gibi Milli Eğitim Bakanlığı yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver ise en küçük oğluydu. Paşa, ünlü vatan şairi Namık Kemal’in de damadıydı. Ataları gibi Cerrahi tarikatına bağlandı ve ömrünün sonana kadar dergâha devam etti. Öldüğünde tarihler 1886 ylını gösteriyordu . Babasının yanına, II. Mahmut Türbesi’ne gömüldü.
Ailenin Abdullatif Suphi Paşa’dan sonra en fazla bilinen ferdi Hamdullah Suphi Tanrıöver’di. İttihat ve Terakki’nin en ateşli hatibiydi. Osmanlı aydınları arasında milliyetçi kimliğiyle tanındı. Milli Mücadele başladığında Anadolu’ya geçti. Millet Meclisi’ne önce Antalya, daha sonra İstanbul mebusu olarak girdi. İki dönem de Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Türk Ocakları’nın efsanevi başkanıydı.

Cumhuriyet ilan edilmiş, yeni bir dönem başlamıştı. Sıra kültür devrimindeydi. Bunun için de işe medreselerden başlandı. 1925 yılına gelindiğinde kapısına kilit vurulacak “eski rejim” müesseseleri listesinde başı dergâhlar, tekkeler, türbeler çekiyordu. Hamdullah Suphi hiç çekinmeden Cerrahi dergâhını, dergâh mensuplarını himaye etti. Ailesinden Cerrahi tarikatında altı şeyh vardı.

Dergâhlar kapatıldığında Cerrahi tarikatının başında yine Fahrettin Efendi soyundan gelen bir isim, Fahreddin Erenden vardı. Erenden, Yahya Şerafettin Efendi’nin İstanbul’a getirdiği oğlu Abdüşşekur’un soyundan geliyordu. Hamdullah Suphi Tanrıöver ise Yahya Şerafettin Efendi’nin diğer oğlu Abdülbaki’nin altıncı kuşaktan torunuydu. İşte tüm bu nedenlerden ötülü Suphi Paşa Konağı’nın kapıları Cerrahiler’e ardına kadar açıldı. Ailenin bütün fertleri adeta bu ocağın sönmemesi için seferber olmuşlardı.

DEM BU DEM…

Karagümrük’te, Canfeda Camii’nin yanında yeralan “asitane”nin vakıflara devrini engelleyen de yine başka bir Suphi Paşazade, Vehap Kocamemi oldu. Vakıflara devredilen dergâhlar, özel şahıslara kiralanıyor ya da yakılıp yıkılıyordu. Diğer tekkelerin aksine, Cerrahi tekkesinin Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlanmasını sağladı. Dervişler artık Suphi Paşa Konağı’nda meydan açıyor, zikir çekiyordu. Devran değişse de dem bu demdi, dem bu dem…

(Bu yazı, şimdi Kültür AŞ Projeler Müdürü görevini yürüten Murat Özer’in taslak metninden yararlanılarak kaleme alınmıştır. Özer, daha sonra Moreviler adıyla, Ötüken Yayınları’ndan bir kitap yayınlamıştır.)

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com