‘En üstte üretilen nefret söylemi sokakta karşımıza şiddet olarak çıkıyor’

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği'nden Haris Yardımcı: Açık kimlikli bir LGBTİ+ değilseniz de ayrıca bir de gizlenme emeği vermek zorundasınız. Ev kiralarken de aynı şey. Belli semtlerin belli mahallelerinde oturmak zorundayız ve mevcut kiralanın birkaç katını ödemek şartıyla.

ÖZLEM ERGUN 25 Haziran 2023 SÖYLEŞİ

Türkiye’deki LGBTİ+’ların 90’lı yılların başında varlıklarını duyurmak, “bizim de haklarımız var” diyebilmek için 20-30 kişiyle çıktıkları yolun üzerinden çok sular aktı. Küçük bir grup olarak çıkılan bu yol, 2014’de 100 bine ulaşan kitleselliği ve görkemiyle siyasi iktidarı rahatsız etmiş olacak ki, o zamandan sonra Onur Yürüyüşü istisnasız her yıl yasaklandı. Bu yıl dahil.

18 Haziran’da Taksim’deki yasağa rağmen okunan 9. Trans Onur Yürüyüşü basın açıklaması yine gözaltılarla sona ererken taze İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya polis şiddetini “Kahraman polisimiz ‘işgalci zihniyetlerle’ mücadele etmiştir” diye savundu mesela.

AKP’nin hedef göstermeleri, türlü çeşit hamasetlerle ‘yasak’ ilanları ve polis şiddeti LGBTİ+’ları caydırmışa/yıldırmışa benzemiyor ki, onlar bu yıl yine sokaklarda…

İstanbul Valisi Davut Gül de beklenen açıklamayı “Milletimizin ve devletimizin teminatı olan aile kurumumuzu tehdit eden hiç bir faaliyete izin verilmemiştir” ifadeleriyle duyurdu.

AKP’nin ‘toplum/aile düzeni’ diyerek bir kez daha en ciddi ‘tehditlerden’ biri olarak işaretlediği LGBTİ+’lar tam da bu yüzden toplumsal mücadelenin önemli dinamiklerinden biri haline çoktan gelmiş durumda. LGBTİ+’ların bu halleriyle iktidara ve topluma söyledikleri şey ise açık: LGBTi+ hakları, insan haklarıdır. İnsan haklarıyla insandır.

Öldürülmek, istismara uğramak dahil her türden şiddet ve ayrımcılığın dolaysız ve açıktan en çok muhatabı olan LGBTİ+’lar eşit yurttaş olabilmek için uzun yıllardır Anayasa’nın 10. maddesine ‘cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği’ ibaresinin eklenmesi için mücadele veriyor.

“En üst mecradan üretilen nefret söylemi sokakta karşımıza şiddet olarak çıkıyor. LGBTİ+ birisine şiddet uygulan ceza almayacağını ve hukuku bir yaptırımla karşılaşmayacağını düşünebiliyor” diyen LGBTİ+ aktivisti Haris Yardımcı, neler yaşadıklarını anlattı.

HAKLARIMIZIN ANAYASADA TANIMLANMASINI İSTİYORUZ 

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diyen Anayasa’nın 10. maddesine ‘cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği’ ibaresinin eklenmesini talep ediyorsunuz? Bu neden önemli? Eklenirse ne olmuş olacak? 

10. Madde Anayasa’da eşit yurttaşlık tanımının yapıldığı bir madde olarak yer alıyor ama burada ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimliğinin’ yer almamasından kaynaklı birçok ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Bu ayrımcılığın kalkması için de LGBTİ+ hareketi yola çıktığı ilk günden itibaren eşit yurttaşlık talebini dile getiriyor.

Eşit yurttaşlık talebimiz de meşruluğunu ve dayanağını, temel hak ve özgürlüklerin doğumla kazanılan haklar olmasından ve dolayısıyla herkes için geçerli olmasından alıyor. Cinsiyet ve cinsel yönelim temelli ayrımcılıkla mücadelenin anayasada yer alması, LGBTİ+’ların ayrımcılığa uğramaması ve haklarımızın anayasayla güvence altına alınması demek.

DIŞ GÖRÜNÜŞÜMÜZLE DEĞERLENDİRİLİYORUZ

Ön yargıların, nefret suçlarının, ayrımcılığın en çok ve doğrudan muhatabı olan LGBTİ+’lar neler yaşıyor? İş ararken, işe girmişken, ev kiralarken, mülk edinirken LGBTİ+’lar nelerle başa çıkmak zorunda?

LGBTİ+’lar söylemiş olduğunuz alanların hepsinde ayrımcılık yaşıyor. İş başvurularında genelde sizin o işle ilgili yeterliliğinizden ziyade, dış görünüşünüz değerlendiriliyor. Kurumun “imajına” uygun olmadığımız düşünülüyor. En büyük sıkıntıyı trans arkadaşlarımız yaşıyoruz.

İşe başlamış olsanız bile var olan işinizi kaybetmemek için daha çok performans sergilemeniz gerekiyor. İş’te terfi alma sürecinde de yöneliminiz karşınızı çıkıyor ve o iş için çok uygun olmadığınızı söyleyebiliyorlar. Bu, bazen örtük olabildiği gibi çoğunlukla da açıktan olabiliyor. Yönetici pozisyonuna terfi etmeniz gerekirken, mizacınızın bunun için uygun olmadığını söyleyebiliyorlar mesela. Aslında açıktan cinsel yöneliminizden demiyorlar ama mizaç gibi bir kavram ile sizi kibarca elemiş oluyorlar.

Açık kimlikli bir LGBTİ+ değilseniz de iş ortamında ayrıca bir gizlenme emeği de vermek zorundasınız. Sürekli, “Evli misin veya partnerin var mı?” gibi sorulara maruz kalıyorsun. Ev kiralarken ise yine dış görünüşünüzden size ev kiralamak istemeyebiliyorlar. Özellikle evlerin aile için olduğu vurgusu öne çıkıyor. Trans arkadaşlarımızın şehirlerde istedikleri yerde ev kiralaması çok zor… Belli semtlerin belli mahallerinde oturmak zorundayız ve mevcut kiralanın birkaç katını ödemek şartıyla.

Türkiye’de evlilik eşitliği olmadığı için partnerlerin birlikteliğinin sonlanması veya ölüm durumunda kanun önünde eşit paylaşım yapılamıyor. Miras hakkından mahrum kalıyorsunuz. Tüm bunlar için eşitlik mücadelesi veriyoruz.

İKTİDARLAR, KİTLELERİ AİLE ÜZERİNDEN KONSOLİDE EDİYOR 

İstanbul’un yeni valisi Davut Gül de öncekiler gibi  “Milletimizin ve devletimizin teminatı olan aile kurumumuzu tehdit eden hiç bir faaliyete izin verilmemiştir” diyerek Onur Yürüyüşü’nü yasakladı. LGBTİ+’lar aile kurumunu tehdit mi ediyor gerçekten? Tehdit altında olduğu düşünülen ‘aile’, devlet ve hükümet için neden korunması gereken bir kurum?

Çiçeği burnunda valimizin ilk icraatından birisi bu oldu. Normalde demokratik hukuk devletlerinde birey hukuku, kurumlardan önce gelir. Devletin aile kurumunu değil bireyi koruması gerekir. Ama bizde tam tersi bir söylem üzerinden işliyor. İktidar, aile tanımını bizleri ve kendi tanımlaması dışındaki aile biçimlerini dışarıda bırakarak yapıyor.

Tabii bu aile vurgusu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil dünyada gittikçe artan sağcılaşma ve muhafazakârlaşma görüyoruz. Amerika, Macaristan, Rusya vb. ülkelerdeki sağcı iktidarlarda aile kurumu üzerinden siyaset üretiyor. Kitlelerini aile üzerinden konsolide ediyorlar.

Oysa bizler biliyoruz ki, aileler ekonomik krizin pençesinde ve insanların mutfakları yangın yeri haline çoktan gelmiş durumda. İktidarların bu aile tanımı aynı zamanda kapitalizmi de besliyor.  Sistem, devamı için ucuz emek gücüne ve çalışacak yeni insanlara ihtiyaç duyuyor. Bu ucuz emek gücünün devamı için de iktidarlar sürekli ailelerden çocuk yapmasını istiyor.

NEFRET SÖYLEMİ, SOKAKTA KARŞIMIZA ŞİDDET OLARAK ÇIKIYOR

Toplum, LGBTİ+’lara özünde gerçekten karşı olduğu için mi yoksa nefret söylemi en tepeden sürekli tekrarlandığı için mi LGBTİ+’lar dışlanmaya/ayrımcılığa maruz bırakılıyor? Siyasilerin nefret dili, LGBTİ+’lara yönelmiş bu toplumsal şiddet zemininin neresinde?

Toplumda nefret söylemi hep vardı ancak son dönemde bunun görünürlüğü daha da artı. Translar geçmişte de açıktan bu şiddet biçimlerine sürekli maruz kalıyordu. Nefret söylemi geçmişte de vardı ama birkaç yıldır siyasilerin nefret söylemine daha açıktan maruz kalıyoruz. En üst mecradan üretilen nefret söylemi sokakta karşımıza şiddet olarak çıkıyor. LGBTİ+ birisine şiddet uygulayan birisi ceza almayacağını ve hukuku bir yaptırımla karşılaşmayacağını düşünebiliyor. Bu durumda LGBTİ+’lar her an sokakta şiddete uğrama tehlikesiyle karşı karşıya.

YENİ DÖNEMDE DE NEFRET POLİTİKALARI SÜRECEKTİR 

Erdoğan ve AKP, seçim süreci boyunca daha başka bir sürü ayrıştırmayla birlikte LGBTİ+’ları da şeytanlaştıran politikasını sürdürdü. LGBTİ’yi hedef göstermeden seçim konuşması yapmayan Erdoğan’ın yaklaşımında, seçim bitmişken bir değişiklik bekliyor musunuz? 

Açıkçası beklemiyorum. Erdoğan, 28 Mayıs seçim akşamı Kısıklı’da yapmış olduğu balkon konuşmasında ve daha sonraki açıklamalarında sürekli LGBTİ+’lar hedef gösteren açıklamalar yaptı ve yapmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu dönemde de nefret politikası üzerinden tabanını konsalide edeceğini düşünüyorum.

HAKLARIMZI ALANA KADAR MEYDANLADA OLACAĞIZ

Yasaklara, polis şiddetine, gözaltılara rağmen LGBTİ+’lar Onur Yürüyüşleri’nden vazgeçmiyor. Bu motivasyonun, iradenin kaynağı nedir?     

Bu bir varoluş mücadelesi. İktidar bizim olmadığımızı söylüyor biz de “Biz varız ve buradayız” diyoruz. Eşit yurttaşlık talebimiz var, haklarımızı alana kadar da meydanlarda olacağız. Dayanışacağız.

DESTEK VE EĞİTİMLER VERİYORUZ

LGBTİ+’lara hukuki, sosyal ve psikolojik danışmanlık sunan SPOD’da faaliyet yürütüyorsunuz. SPOD tam olarak nedir, neler yapar?

2011 yılında İstanbul’da kurulduk. LGBTİ+’lara hukuki, sosyal ve psikolojik danışmanlık sunuyoruz. Kampanya ve dava takibi yapmakla birlikte kurumlar ve belediyeler ile ruh sağlığı uzmanları ve hukukçular için eğitimler veriyoruz. Akademik araştırmalar yaparak seminerler/paneller düzenliyor, siyaset ve aktivizm okulları ile seçim kampanyaları üzerine çalışmalar yapıyoruz. Aynı zamanda destek grupları oluşturarak savunuculuk toplantıları organize ediyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram