Said Nursi: O çocuk işini yaptı, rahatsız etmeyin

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ölümünden kısa bir süre önce, İstanbul Pierre Loti Oteli’nde çekilen ve pek az bilinen fotoğrafının sahibi Sökmen Baykara, yarım asırlık fotoğrafın hikâyesini anlattı.

SELAHATTİN SEVİ 01 Aralık 2022 FOTOĞRAF

Foto Muhabiri Sökmen Baykara, Fotoğraf: Selahattin Sevi

Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ölümünden kısa bir süre önce, İstanbul Pierre Loti Oteli’nde çekilen ve pek az bilinen fotoğrafının sahibi Sökmen Baykara, yarım asırlık fotoğrafın hikâyesini anlattı.

Bir zamanların hızlı foto muhabiri Baykara, bugün Antalya’da sükunetli bir hayat sürüyor. 53 yıl aradan sonra Bediüzzaman’ın fotoğraflarını kasasından çıkaran Baykara, bilinen fakat sadece gazete arşivlerinden ulaşılan iki kare ve hiç bilinmeyen diğer fotoğrafların çekiliş hikâyesini anlatırken heyecanlanıyor. O günlerde henüz ‘çaylak’ bir foto muhabiri olan Baykara, bütün gazeteciler otelin önünde beklerken Bediüzzaman’ın kaldığı odanın balkonuna çıkarak iki kare fotoğraf çekiyor. Üstad’ın talebeleri kendisine engel olmuyor. Baykara’nın en büyük tesellisi, Bediüzzaman’ın ölümünden kısa bir süre önce, talebelerine, “O çocuk işini yaptı, rahatsız etmeyin.” dediğini öğrenmiş olması. 53 yıllık fotoğrafları Zaman için kasasından çıkaran Baykara, bu fotoğrafları çektiği günün hikâyesini ve foto muhabirliği macerasını anlattı. Bir anlamda Bab-ı Âli’nin kısa tarihini…

“Said-i Nursi İstanbul’a geldi, takip et” sözü haber merkezinde yankılandığında 1960 yılının takviminden henüz iki yaprak eksilmişti. Çileli ömrü hapishanelerde ve sürgünlerde geçen Bediüzzaman’ı sadece gazete haberlerinden biliyordu yeni yetme foto muhabiri Sökmen Baykara. Şişhane’den çıkıp Galata Köprüsü’ne vardığında yalnız olmadığını anlaması fazla sürmedi. Yeni İstanbul Gazetesi adına tek başına geldiği haber için Bab-ı Ali adeta çıkarma yapmıştı: Hürriyet’ten altı muhabir, Milliyet’ten beş! Tercüman ve irili ufaklı onlarca gazetenin muhabirleri de… Mesleğin duayenleri Hürriyet Gazetesi Fotoğraf Masası Şefi Alaattin Büte, Firuzan Topsümer; Tercüman’dan Bob İsmet; Milliyet’ten Rüchan Ünver, İlhan Demirel, Özdemir Gürsoy; Yeni Sabah’tan Abidin Behbur, Muammer Teoman; Hayat Mecmuası’ndan İnal Tengizman Galata köprüsünden geçecek konvoyu Karaköy’de karşılamak için yerlerini almıştı.

Film setini aratmayan bir atmosferde arabanın görünmesiyle habercilik maratonu da başlıyor. Kalabalık önce Cağaloğlu yokuşunu çıkıyor, ardından Divan Yolu caddesinde ilerliyor. Pierre Loti Oteli’ne gelince araba duruyor, kapı açılıyor; fakat şemsiyeler de… Kimse tek bir kare dahi çekemeden Bediüzzaman otele giriyor. Hengame de son buluyor. Meftun Ogaç’tan Burhan Altaş’a herkes için tam bir sükut-ı hayal! Yakınmalar, dövünmeler birbirine karışıyor. Şef’e ne denecek telaşına cevap aranıyor. Küçük kümelenmeler gerekli olan fotoğrafın çekilmesi için yeni taktik ve stratejileri işaret ediyor. Çömez Sökmen ise tek başına. Gözü Akşam’dan Şeref Köylübay’a ilişiyor. Üstelik onun motosikleti de var. Acil bir durumda rahatlıkla meşhur misafirin peşine takılabilirler. Anlaşma ise gayet basit. Kim çekerse diğerine verecek.

Gazeteye telefon açıp durumu haber verdiğinde “Sen de otelden oda tut” cevabıyla şaşırıyor. İlk defa gazetenin vereceği parayla bir otelde kalacak. Oda 35 lira, aylık maaşı ise 150. Şefe ne derim tedirginliğine, gazete bu kadar para harcıyor, bir şeyler yapmalıyım baskısı da ekleniyor. Artık büyük gazetelerin kurt foto muhabirleriyle değil, kendisiyle yarışı başlıyor. Önce otelin etrafını turluyor. Karşıda SSK hastanesinin terasını fark ediyor. Terasa çıkıp beklemeye başlıyor. İlk fotoğrafı çektiğinde sabah mıydı, öğlen mi, kendisi bile hatırlamıyor.

BALKONDAN İKİ KARE FOTOĞRAF

Bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmayan fotoğrafta Bediüzzaman Said-i Nursi, perdesi aralanmış pencereden uzaklara bakıyor. “Tamam”, diyor, “hiç yoktan bir kare çektim.” Fakat bununla yetinmiyor. Bu sefer otelin terasına çıkıyor. Etraf kalabalık. Bütün gazeteciler orada. Üstelik her yerde burunlarının dibinde biten çömezden rahatsızlar. “Yahu Sökmen nereye gitsek oradasın!” Fakat onun gözü 28 numaralı odadadır. Said Nursi’nin odasının hemen bitişiğinde, 29 numarada talebesi Zübeyir Gündüzalp ve avukatı Bekir Berk ile birlikte kendisini sevenler ve eşlik edenler kalıyor. Herkes terasta toplanmışken o bir alt kata iniyor ve kapıyı da açılmayacak şekilde çekiyor. Koridorun başından kapılara vurarak ilerliyor. 31 numaralı odanın kapısını çaldığında yüzüne çarpılıyor. 30 numaralı odanın kapısını çaldığında ise orta yaşlı bir çift karşılıyor kendisini. Dışarı çıkmaya hazırlanıyorlar ya da henüz gelmişler. Kadın, haline acıyarak balkondan fotoğraf çekmesine izin veriyor. Odaların müşterek balkonlara açılmasını fırsat bilerek yavaş yavaş 28 numaralı odanın olduğu balkona doğru ilerliyor. Balkondan balkona ilerlerken çıkan gürültü ile donup kalıyor. Kendi deyişiyle, heyecandan yaprak gibi titriyor. Meğer balkonda bulunan bir leğeni devirmiş. Çıkan gürültü sonrası yan pencereler de açılıyor ve bütün gözler üstünde. Üstadın avukatı ve talebesiyle göz göze geliyor. Müdahale etmemelerini, üstü kapalı bir onay gibi anlıyor. 28 numaralı odanın penceresinden iki kare çekiyor. 12 pozluk filmden sadece iki kare… Bir yandan da, engel olunursa makineyi balkondan aşağı atma hesapları yapıyor. Aşağıya inip Şeref Köylübay’ı ararken bir de bakıyor ki, tekrar bir telaş var ortada. Bediüzzaman ve talebeleri toplanmış, Ankara’ya doğru yola çıkıyorlar. Otelin önünde bir curcuna. Şeref Köylübay’ın “Ortalık toz duman neredesin sen?” çıkışına, “Ben çektim!” cevabını veriyor. Köylübay oracıkta diğerlerini atlatmanın heyecanıyla bayılacak gibi oluyor. Filmlerin daha çabuk tab edilmesi için Şeref Köylübay’ın da çalıştığı, Malik Yolaç’ın sahibi olduğu Akşam gazetesinin yolu tutuluyor. Malum Yeni İstanbul Şişhane’de. Uzak…

BEDİÜZZAMAN: O ÇOCUK İŞİNİ YAPTI

Filmler 9-12 cm kartlara basılıyor. Yapılan centilmenlik anlaşmasına göre Bediüzzaman’ın kıyamda olan fotoğrafı Akşam, eliyle tepki gösterdiği fotoğrafı da kendisinin çalıştığı Yeni İstanbul kullanacaktır. Şeref Köylübay fotoğrafları sanki kendisi çekmiş gibi uydurma bir fotoğraf altıyla ikisini birden yayımlayınca keyfi kaçıyor Sökmen Baykara’nın. Üstelik Bedizzüman Said Nursi iki ay sonra vefat ettiğinde de bütün uyarılara rağmen yine iki fotoğraf da Şeref Köylübay imzasıyla yayımlanıyor Akşam’da. Baykara’nın tek tesellisi, Üstad’ın vefatından önce, “O çocuk işini yaptı, rahatsız etmeyin” deyişi oluyor. Ne gazetesinin verdiği 500 liralık ikramiye, ne de takım elbiseden çoraba kadar hediye edilen kıyafetler… Çektiği güzel bir kare ile yarışmalara bile giremiyor. Bu kızgınlık ve küskünlükle 12 yıl mesleki fotoğraf yarışmalardan uzak kalacaktır. Son çare, hukuk yoluna baş vuruyor. Gazetenin avukatı ceza hukuku profesörü Sahir Erman’a dava açtırıyor. 27 Mayıs’la birlikte bütün davalar düşünce bu da akim kalıyor.

Foto Muhabirleri Ergin Konuksever, Sökmen Baykara, Kadir Can, Savaş Ay, Coşkun Aral

Fotoğraf için o günlerde Nur talebelerine yakınlığı ile bilinen Yücel Hacaloğlu, Yağmur Yayınları’nın sahibi İsmail Dayı gibi kişiler aracı oldularsa da Sökmen Baykara negatifleri kimseye vermiyor. Üstelik, o zaman kendisine teklif edilen paralar Nişantaşı’ndan dört daire alabilecekken. O kareleri evinin en gizli bölmelerinde, banka kasalarında saklayarak bugünlere kadar korumayı başarıyor. Aradan geçen 53 yıldan sonra mukaddes bir emanet gibi kasasından çıkarıp yeniden tarattığında ise ilk günkü heyecanı yeniden yaşıyor.

İLK FOTOĞRAFI YAHYA KEMAL’İN CENAZESİ

Yeni İstanbul’dan sonra Sökmen Baykara için emekli olana kadar çalışacağı Hürriyet Gazetesi günleri başlıyor. Emniyetçi babanın sekiz çocuğundan biri olarak 1936 yılında başlayan hayatında belki de en uzun süre kaldığı yer Ankara. Kurtlar sofrası İstanbul’dan uzaklaşmak istiyor. Oysa İstanbul’a bin bir umutla, çocuk denecek yaşta gelmiştir. Babası yıllık izni için memleketi Hatay’a gittiğinde o da 1954 yılında taşındıkları İzmir’den Ege yolcu gemisiyle İstanbul’un yolunu tutar. Memur babaya yük olmamak için Kemeraltı’nda satılan çoraplardan kazandığı para İstanbul macerası için cesaret verecek bir meblağı bulmuştur. Adnan Menderes’in başlattığı istimlak ve yıkımlar ona yeni fırsatlar açar. İnşaatlarda tuğla taşırken, Taşkasap’taki gazetecilik okuluna devam eder. Bütün bunlardan ailesinin haberi bile yoktur. Gazetede ilk fotoğrafı 1958 yılının son aylarında yayımlanır, ama imzasız. Bu fotoğraf, Yahya Kemal Beyatlı’nın cenaze törenidir.

Fotoğrafların altına imza atılmaya başlanınca ailesi haberdar olur. Babası içine 35 lira koyarak bir mektup gönderir. Aslında bu, gurbetteki oğula yapılan bir imtihandır. “Ben bu parayı kabul etsem, annem diyecek ki, ‘Bu deli oğlan gitti, kibrine de yediremiyor ama parayı aldığına göre demek ki durumu iyi değil.’ Hemen parayı aynı şekilde iade ettim babama. Merak etmemeleri için de arkasında mektup yazdım. ‘900 lira maaş alıyorum, çok iyiyim.’ diye. Bu sefer de aileden ikinci mektup geliyor: “Oğlum 900 lira çok iyi para, bizim vaziyetimiz pek iyi değil, bize para gönder.” Elinde avucunda ne varsa gönderiyor ailesine. Yine işkembe çorbasına talim!

Hayatı maceralarla ve mücadelelerle dolu Sökmen Baykara’yı Antalya’da geçirdiği motorsiklet kazası sonrası öldü diye morga atıyorlar. Sonra gerçek anlaşılıyor, morgtan alıyorlar fakat yirmi iki gün komada kalıyor. Bu olaylardan sonra 1952 yılında Antalya’dan Niğde’ye taşındıklarında bir süre bir ahbaplarından birisinin yanında Volklaner marka bir makine ile fotoğrafçılık yapsa da, ilk makineyi Kore’de askerlik yapan ağabeyi alıyor: 35 milimetrelik Agfa ve Ricoflex. Gazetecilik okuluna devam ederken bir arkadaşının tavsiyesi ile Yeni İstanbul Gazetesi’nde buluyor kendini. Yazı İşleri Müdürü Muzaffer Soysal’dır. Kadroda kimler yok ki: İlhan Bardakçı, Orhan Koloğlu, Fikret Adil, Reşat Aygen, Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu var. Daha sonra Tarık Buğra Yazı İşleri müdürü oluyor. FIFA kokartlı hakem Sulhi Garan spor müdürlüğü yapıyor. Yeni İstanbul’da yedi sene çalıştıktan sonra araya askerlik giriyor. Ardından da 27 Mayıs darbesi… Askerlik dönüşü birçok gazeteden teklif gelse de Hürriyet’i tercih ediyor.

Baykara, Süleyman Demirel ile

Baykara, eski başbakanlardan Bülent Ulusu ile tavla oynuyor.

DÜNYAYA AÇILAN PENCERELER

Oldukça renkli bir hayat yaşayan Sökmen Baykara, bugün Rolleflex makinesi ile kaydettiği siyah beyaz günleri de, Nikon’uyla yakaladığı renkli negatiflerin büyülü dünyasını da aynı coşkuyla hatırlıyor. Antalya’da, Bey Dağları’ndan falezlere uzanan bir panoramada âlemi seyrediyor. Kadrajına karlı zirveler de giriyor, hırçın dalgalar da. Nikon’unun ucuna monte ettiği aynalı 500 mm’lik telesiyle şahinlerle kargaların kavgası, güneşe doğru yolculuğa çıkmış tayyareler gözünden kaçmıyor. Balkonunda her zaman hazır bekliyor. Ne de olsa eskiden olduğu gibi film hesabı yapan da yok. “Ne oldu, leblebi gibi film harcamışsınız!” azarı da çok uzaklarda. Eskisi gibi sabahın erken saatlerinde Konyaaltı Plajı’na gidip kilometrelerce yüzemese de sosyal medyada fırtına gibi esiyor. İnterneti biri Fransa’da, diğeri İngiltere’de yaşayan Berkol ve Cem ile görüntülü konuşmak için kullanmıyor sadece.10 yıl önce kaybettiği çok sevdiği eşinin de yer aldığı siyah beyaz ve renkli unutulmaz anlarını ve anılarını paylaşıyor.

Söyleşi, 8 Şubat 2013 yılında yapılmış ve 11 Mart 2013’te Zaman’da yayımlanmıştır. 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com