Barbie’nin narin bedeni Hollywood’un ağır yükünü taşır mı?

Hollywood, varoluşunu ‘Barbenheimer’a bağlamış durumda. Ya Barbie ve Oppenheimer'la seyirciyi tavlamayı başaracak ya da dijital platformlara esir düşüp yaratıcı fikirlerle zirveye oynayan Uzakdoğu’ya teslim olacak. İşte tüm mesele bu…

BERKE KAYA 30 Temmuz 2023 KÜLTÜR

Hollywood, sektörü kökten etkileyen greve girmeden önce de ‘kabız’dı; yaratıcı zekâları, özgün fikirlere yer açmadıkları için ‘tutan’ işlerin peşine düşmüş, Uzakdoğu filmlerine ‘takla’ attırıp biraz da cila çekerek ‘üretilmiş’ filmlerle çıkıyordu seyirci önüne.

Evet; ellerinde teknoloji, tecrübe ve geniş dağıtım kanalları sayesinde Uzakdoğu’da taş çatlasın 10-15 milyon seyirciye ulaşan filmler; adeta cover’lanmış olarak yüz milyonlara ulaşıyordu.

Ulaşıyordu da… Özgün filmlerdeki samimiyet, sahihlik uçup gidiyordu. Çünkü Hollywood, şablon demekti. Tür sinemasının babasından da başka bir şey beklememek gerekti.

Hal böyleyken pandemi sonrası iki film altın tepsilerde sunuldu dünyaya. Biri Christopher Nolan imzalı Oppenheimer, diğeri ise popüler komedi dizisi How I Met Your Mother‘ın spin-off’unun (yani yan ürününün) oyuncu kadrosuna alınan, ancak başarısız olan Greta Gerwig’in cesurca çektiği Barbie.

Zamana hükmü ve özgün kurgularıyla gönülleri fetheden Nolan’ın Oppenheimer’ı hemen hemen her şeye bayılan seyirci dışındakilerin damağında buruk bir tat bırakırken, oklar birden Barbie’ye döndü. Çünkü bu film, Nolan’ın yönettiği Batman’in devam filmi “Kara Şövalye”ye (The Dark Knight) ait 24,6 milyon dolarlık hasılat rekorunu kırdı.

Variety‘nin haberine göre; Barbie, 24 Temmuz Pazartesi günü ABD gişelerinde 26 milyon dolar hasılat elde etti. Dünya genelinde ise 155 milyon dolar hasılat yaptığından söz ediliyor.

İyi de Gerwig’in Barbie’si bunu nasıl başardı? Altı üstü bir ‘oyuncak hikâyesi’ değil mi? Çocuklara ve hâlâ çocuk kalanlara hitap eden bir filmin, Oppenheimer gibi atomun babasını anlatan biyografik bir destan karşısında esamisi okunmaz ki…

 

DEĞİL Mİ Kİ GÖSTERİŞ, BİR TÜR BAĞIMLILIK

Hadi bir ezber tekrarı yapalım: Barbie markası, 1959 yılında ortaya çıkıyor. ABD’li iş kadını Ruth Handler, kızının ve arkadaşının o zamanın karton bebekleriyle oynarken yetişkin karton bebeklerle oynamaktan daha çok zevk aldığını fark ediyor. Zamanın Amerika’sında bu tür oyuncaklar henüz üretilmemiş. Üretilen çoğu oyuncak ‘yetişkin’ değil. Şunu da belirtmek gerek: Kocası Eliot Handler, Mattel oyuncak şirketinin kurucularından biri. Ona bu durumu söylese de kocası ve diğer yönetim kurulu üyeleri bu fikre çok sıcak bakmıyorlar. Oysa Mattel markasıyla plastik eşyalar üreten bir firma kurması için kocasını ikna eden de Ruth.

Ve bir gün Ruth Handler Almanya’da ailesiyle gezerken (efsaneler böyledir; hakikat sık sık değişir; bir başka kaynakta İsviçre’de gezerken), Bild Lilli adında bir yetişkin oyuncak bebeğe denk geliyor. Hemen bundan üç farklı çeşit alıyor. Ülkesine döndüğünde, şirketin modacısıyla yeni kıyafetler dikiyorlar ve 9 Mart 1959’da Amerikan Enternasyonel Oyuncak Fuarı’nda Barbie’yi ilk kez tanıtıyorlar. Bu arada bu tarih Barbie’nin doğum günü kabul ediliyor ve aynı zamanda ismi de Ruth’un kızı Barbara’dan geliyor.

Ancak sanılmasın ki görücüye çıkar çıkmaz kabul gördü ve bir ikona dönüştü.

Zamanla vücut ölçüleri değişti. Farklı kişiler dâhil oldu aileye. Renkler oturdu. Bir hikâyesi, bir dünyası oluştu.

Barbie’nin oluşum sürecinde bile promosyon ve kitlesel paylaşım hep öncelikliydi. Ruth, ilk ürünleri üretim maliyetinde satışa sundu. Giysi ve aksesuarlardan para kazanmayı amaçladı. Öyle ya, bu yetişkin farklı mesleklerden olacaktı. Her meslek için bir kıyafet! Harika… Ayrıca süs de cazipti. Değil mi ki, gösteriş bir tür bağımlılık!

Derken yaklaşık 65 senelik dönemde dünyanın belki de en fazla satan oyuncağı haline geldi. Hatta bir yerden sonra koleksiyon ürününe dönüştü.

İşin tuhafı: 1975 yılında çıkan bir skandal sebebiyle karı-koca Mattel’den ayrılıyor.

Dahası: Elliot ve Ruth şu an hayatta olmasa da Mattel firması ve Barbie bebek popülerliğini kaybetmiyor. Aksine, her geçen gün firma daha da büyüyor ve Barbie salt ‘oyuncak bebek’ olarak kalıyor.

GERWIG – EN ETKİLİ 100 KİŞİDEN BİRİ

Bugün Hollywood sinemasının bayrağını taşıyan ve gelecek için umut bağladığı Barbie, sanıldığı gibi dün düşünülüp bugün vizyona girmiyor. Ta 2009’da konuşuluyor. Oyuncular seçiliyor, senarist ve yönetmen bulunuyor. Sonra bunlar da değişiyor.

İsim hakları değişince film projesi de Sony’den Warner Bros’a geçiyor.

Elbette ki Barbie’ye elde ettiği başarıyı bunlar sağlamıyor. Zira 2000 yılından bu yana neredeyse 40 farklı Barbie filmi çekiliyor. Ama Gerwig’in Barbie’si bu markanın ilk ‘live action’ filmi.

Bir de şu var: Bu zamana kadar birçok animasyon, reklam, film, dizi, oyun yapılmış Barbie oyuncağıyla ilgili. Ama hep bütçe sınırlı tutulmuş. İlk kez, paraya kıyılmış; 100 milyon dolar ayrılmış.

Şunu rahat rahat itiraf edelim: Salt bütçe değil, yönetmen ve senarist de etkili filmin bunca iltifat görmesinde. Yönetmen Greta Gerwig ve senarist Noah Baumbach 2011’den beri birlikte çalışan bir ikili. Son zamanlarda birçok Oscar adaylığı almış filmlere imza atmışlar; Lady Bird (Uğur Böceği) gibi, Little Women (Küçük Kadınlar) gibi…

Sonra bu ikili Wes Anderson ile de çalışma imkânı bulmuşlar. O Anderson ki, on parmağında on marifet olan biri: Yazar, yönetmen, reklamcı vs. Ele avuca sığmaz Akademi ödüllü bir haylaz!

Oyunculukta tutunamayan Gerwig’in sinemadaki ağırlığını ise hiç hafife almamak gerek. Nitekim Time dergisi tarafından 2018 yılında En Etkili 100 Kişi’den biri olarak gösterilmesi tesadüf değil.

“İTİRAF ET, FİLMDEN NERFET ETTİN”

Gelelim eleştirilere…

Bazıları Barbie’nin dünyasında geçmeyen bir Barbie filminden hiç hoşlanmadı. Zira onun dünyasında her şey ‘mükemmel’… Filmde ise bu durumun dışına çıkılıyor.

Soru şu: Mükemmel bir görünüş, kariyer ve hatta eviyle bile ikonik bir karakter olan Barbie nasıl oluyor da o mükemmel dünyadan atılıyor?

SpaceX ve Tesla Motors’un kurucusu Elon Musk, Twitter’da filme yüklendikçe yükleniyor. OpenIA ve bilumum yapay zekâda parmağı olan Musk, filmin “insan karşıtı” bir gündem taşıdığını yazıyor. İfade özgürlüğü karşıtı buluyor.

Amerikalı politikacı Matt Gates’in karısı, filme adeta hücum ediyor. Kadın egemenliğini savunduğunu, inanç ve aile ruhundan yoksun olduğunu öne sürerek boykot çağrısında bulunuyor.

Vietnam, Çin’in iddialarına göre Güney Çin Denizi’ni bir haritada gösteren sahne nedeniyle filmin ülkede gösterimini yasaklıyor.

Piers Morgan ve Ben Shapiro gibi tanınmış sinema yazarları ise filmi ‘fazla’ feminist olmakla eleştiriyor.

Ancak Shapiro, muhafazakâr biri. Ve sık sık sınırları aşan yorumlarıyla tanınıyor. Mesela onun bir çöp tenekesindeki bebekleri ateşe vermesiyle başlayan ve Barbie filminin 43 dakikalık bir incelemesini içeren alaycı videosu yerden yere vuruluyor. Aldığı tepkilerden biri şöyle: “İtiraf et, filmden nefret ettin, çünkü Barbie senden daha uzun.”

Bu arada, Mısır filmin vizyona girmesine onaya vermeyecek gibi görünüyor.  Eleştirmen Khaled Mahmoud, filmi Mısır sinemalarında gösterilmesi için bir öneride bulunuyor: “Erkeklere şiddetle saldıran ve kadınların egemenliğini talep eden eşcinsel sahneler silinsin.”

 

BARBIE – KAPİTALİZM BATAKLIĞINDA

Dedikodusu ve pembesi bol bir filmle karşı karşıyayız. Ya kulaklarımızı bunlara kapatıp filmi gümüş ekranda izleyeceğiz ya da filmi film yapan özelliklerini görmezden gelip kadın düşmanlığı çırasını tutuşturanların ocağına odun taşıyacağız.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

Yine de The Independent‘tan Clarisse Loughrey’in 5 yıldız verdiği Barbie incelemesine kulak misafiri olalım isterseniz:

Barbie son zamanların en buluşçu, en pürüzsüz hazırlanmış ve en şaşırtıcı ana akım filmlerinden biri. Kapitalizmin en derinlerinde bile neler başarılabileceğinin bir kanıtı.”

Burada iki şey mühim bence: Evet; bu film bir “ana akım” ürünü. Evet; kapitalizm bataklığında bile debelenmeden yürümek, kuyruğu dik tutmak mümkün.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com