Ahmet Şık: Cihatçılara Alevi mahallesinde katliam yaptıracaklardı

Ahmet Şık: Tanıdığım bir istihbaratçı iktidarın cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetme riskinin büyük olması durumunda -hele ki Kemal Bey'in adaylığı söz konusu iken- birilerinin bir Alevi katliamı organize edebileceğini söylemişti.

KRONOS 15 Nisan 2024 GÜNDEM

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, T24‘ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, yerel seçim sonrası CHP’yi, yenilgi alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bundan sonra neler yapabileceğini, Van olaylarında Saray danışmanı Mehmet Uçum ile AKP arasında ortaya çıkan kavgayı, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği nedeniyle aday olmamasını söylediği ve tartışma yaratan bu sözleriyle ilgili neyi kastettiği gibi Türkiye’nin gündemindeki birçok tartışmalı konuya açıklık getiren değerlendirmeler yaptı.

Ahmet Şık, Van Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan ancak mazbatasının alınmasından geri verilmesine kadar giden süreçte yaşanan olaylarla ilgili Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum ile AKP’li isimler arasında patlak veren kavga için “Çok desteklediğim, iyi bir yarılma. Umarım daha da büyür” ifadesini kullandı.

Şık, “Çünkü bu ülkenin Mehmet Uçum’dan kurtulması Türkiye’de gerçekten hukuk ve demokrasi çıtasını yükselteceğine inanıyorum. Erdoğan’ı değil bak Mehmet Uçum’u. Çünkü Mehmet Uçum orada gerçekten bambaşka bir kliği, bir zihniyeti temsil ediyor” dedi.

O zihniyetin ne olduğuna da açıklık getiren Şık, “Orijinal AKP’li olmayan bu ekip, ‘güvenlikçi’ zihniyeti temsil ediyor. Erdoğan’a kalsa belki orijinal AKP’lerle yola devam eder, bilmiyorum. Ama onun korkusu da açık. Gezi oldu, 15 Temmuz oldu. Birden MHP ve bu güvenlikçi klik devreye girdi. Memlekette afiş bile asılamaz oldu. Bu ekibin Saray’daki kayyımı Mehmet Uçum. Siyasi etkinliklerini MHP yürütüyor çoğunlukla. Ekibin hamilerinden biri de Süleyman Soylu’ydu. Ben son zamanlarda yükselen, muhalif görünümlü milliyetçilik çeşitlerinin de bu klik tarafından beslendiğini düşünüyorum” yorumunu yaptı.

Ahmet Şık, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ilişkin yaptığı açıklamanın “Alevi adaya oy verilmez” şeklinde çarpıtıldığını söyledi ve ekledi: “Devlet içerisinde bir kanattan CHP’ye ya da Kemal Bey’e de birtakım bilgiler gidiyordu. Ankara’yı sen de biliyorsun. Herkesin herkesle türlü ilişkilenme biçimleri var. Bana anlatılan ve beni çok korkutan o plan şuydu; bir Alevi mahallesinde yabancı bir Selefi bir gruba katliam yaptırmak. Çok büyük bir fay hattı.”

Ahmet Şık’a yöneltilen sorular ve verilen yanıtlarda öne çıkanlar şöyle:

“Eğer 31 Mart seçimleri söylediğin gibi Türkiye açısından ‘önemli bir eşik’ olabilirse, bu aynı zamanda şu mu demek; hafta önce sandıktan rejimin otoriterliğinin kalıcılaşmasına ciddi fren koyabilecek bir potansiyel çıktı. Yoksa henüz bunu söylemek için çok mu erken?

CHP’nin on yıllar sonra bir başarı hikayesi ortaya koyduğu son yerel seçim elbette otoriterliğe bir fren işlevi görebilir. İktidar bileşenleri olan AKP ve MHP’nin yerel ve merkezi güç olarak devletin bütün olanaklarını propaganda ve manipülasyon için seferber etti. Kürt illerinde sandıklarda sonuçları değiştirmeye yönelik ‘taşıma seçmen’ uygulamaları devreye sokuldu. Ama sonuçta Recep Tayyip Erdoğan’ın “Oy yoksa, hizmet de yok” tehditlerine rağmen bu sonuç ortaya çıktı. Doğal olarak da bahsettiğin potansiyelin açığa çıktığını söyleyebiliriz. Ancak yine de temkinli olmakta fayda var. Muhalefet bloğunu temsil eden partiler nezdinde yurttaşların yaşadığı mutluluğa limon sıkmam istemem. Ama AKP iktidarının gücünün budandığı bir sonuç ortaya koyan ve benzer bir mutluluk yaşadığımız 7 Haziran 2015 seçimi sonrasında yaşadıklarımızı akılda tutmak gerekiyor.

31 Mart’tan sonra Haziran 2015 ile Kasım 2015 arasını hatırlatan başka siyasetçiler ve yorumcular da oldu. Bununla neyin kastedildiğini açmak gerekiyor?

Milliyetçilik ve muhafazakarlığın yüksek olduğu Afyon, Manisa, Kütahya gibi kentlerin yönetimini ele geçiren CHP’yi zor durumda bırakmak isteyen iktidarın toplumsal konsolidasyonu ve görece zayıflayan otoriterliği yeniden tesis etmek için başvuracağı yol elbette ki yine Kürtlere yönelik nefreti canlandırmak olacak. Savaş ve şehit cenazeleri bunun için en kullanışlı yol. Eğer ki CHP yönetimi milliyetçilik hezeyanına teslim olmaz ve Kürt sorununun hallinde askeri değil siyasal çözüm önerileriyle olası krizi yönetebilirse iktidarın istediğini elde etmesi zor. CHP eğer majör bir hata yapmazsa, gerileyen AKP’nin karşısında toplumsal muhalefetin yönlendirilmesinde daha etkin bir konum kazanabilir.

Erdoğan iktidarının seçimin hemen ardından Van’da geri adım atmış olması, bu dönemde barış güvercinine dönüşecekleri manasına hiç gelmiyor herhâlde değil mi? Nitekim sen seçimden önce yaptığın açıklamalarda AKP’nin seçimden sonra Kürtlere karşı daha da sertleşeceğine dönük bir öngörüde bulunmuştun. Hala aynı şekilde mi düşünüyorsun? Ne yapacak Erdoğan sence?

Seçim sonuçları Erdoğan açısından iki seçenek ortaya koydu; ya var olan baskı ve zulüm politikasını daha da sertleştirerek sürdürecek ya da görece demokratik bir rejim kurmaya çalışacak. Umarım yanılıyorumdur ama benim kanaatim ilkinde ısrarcı olacağı.

Ama iktidarın AKP kanadı içinde ‘demokratikleşme’ adımları atılmasını isteyen bir kanat olduğunu da seçimin ardından ortaya çıkan tartışmalar vesilesiyle gördük. Van’da DEM partinin adayı Abdullah Zeydan’ın kazandığı seçimi gasp etmeye yönelik tasarruflara girişilmesiyle açığa çıkan ve adeta Saray’ın kayyımı haline dönüşen Mehmet Uçum üzerinden yaşanan tartışmalar bize bunu anlatıyor. Ne kadar demokratik olduğu tartışılır ama kendisini demokrat kisvesinde sunan bir orijinal AKP’li güruh mevcut. Bu güruhun, memleketi özlediği demokrasi ve hukuk normlarına döndürme gayesi taşıdığın söylemeye çalışmıyorum. Toptancı bir anlayışla herkesi mahkûm etmek istemem ama, daha ziyade ya var olan imtiyazlı halin devam etmesinin ya da yitirdikleri imtiyazlarına kavuşmanın yolunun görece demokratikleşmeden geçtiğini gören bir menfaatçi grup.

Van meselesi üzerinden Mehmet Uçum’a açıktan tepki gösteren Adalet ve Kalkınma Partililerden sayabildiklerim Mehmet Metiner, Orhan Miroğlu, Hüseyin Kocabıyık oldu. Gerisi gelir mi sence?

Çok desteklediğim, iyi bir yarılma. Umarım daha da büyür. Çünkü bu ülkenin Mehmet Uçum’dan kurtulması Türkiye’de gerçekten hukuk ve demokrasi çıtasını yükselteceğine inanıyorum. Erdoğan’ı değil bak Mehmet Uçum’u. Çünkü Mehmet Uçum orada gerçekten bambaşka bir kliği, bir zihniyeti temsil ediyor.

O zihniyet nedir, açarak ilerleyelim.

Orijinal AKP’li olmayan bu ekip, ‘güvenlikçi’ zihniyeti temsil ediyor. Erdoğan’a kalsa belki orijinal AKP’lerle yola devam eder, bilmiyorum. Ama onun korkusu da açık. Gezi oldu, 15 Temmuz oldu. Birden MHP ve bu güvenlikçi klik devreye girdi. Memlekette afiş bile asılamaz oldu. Bu ekibin Saray’daki kayyımı Mehmet Uçum. Siyasi etkinliklerini MHP yürütüyor çoğunlukla. Ekibin hamilerinden biri de Süleyman Soylu’ydu. Ben son zamanlarda yükselen, muhalif görünümlü milliyetçilik çeşitlerinin de bu klik tarafından beslendiğini düşünüyorum. Nitekim, milliyetçiliğin yükseldiği yerde, güvenlikçi histeri de yükselir. Dolayısıyla muhalif görünümlü milliyetçiler, aslında bu ekibin ajandasına hizmet ediyor. Bu ekibin toplumu yönetmek için kurmak istediği tehlike hissini besliyor. Bu ekibin, doğal olarak, Kürt sorununa da daha yıkıcı bir yaklaşım üretmesi gerekiyor. Çünkü tehlike hissine, olağan şüphelilere ve sürekli düşmana ihtiyaçları var. Uçum ve Soylu’nun yakın zamanda sürekli ‘anti emperyalizm’ ifadesini açıkça zikrettikleri çıkışlar yapmaları da bu yüzden.


 

2023 seçimlerinden yaklaşık bir sene evvel Medyascope’ta Ruşen Çakır’ın konuğu olmuştun. Ve şunları söylemiştin; Kılıçdaroğlu’nun, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimse ‘iktidar oradan söz kurmaz’ diye düşünmesin. Bakın bu öyle kötü bir iktidar ki bize her gün Madımak’ı yaşatabilecek bir iktidar.” Aleviler sana çok tepki gösterdi. Sonra ne oldu?

Ruşen ile yaptığımız programda o şekilde konuşmamın sebebi aslında kulağıma gelen bir bilgiydi. O bilgi kırıntısı üzerinden endişelerim vardı. Tam o sıralarda belki hatırlarsın Kemal Bey, SADAT’ın önüne gitmişti. Bana gelen bilgiyle Kemal Bey’in SADAT’ın önüne gitmesi arasında bir bağ vardı. Yani aslında belli ki ikimize de aynı bilgi gelmişti o dönemde.

Neydi o bilgi?

Tanıdığım bir istihbaratçı iktidarın seçimi kaybetme riskinin büyük olması durumunda -hele ki Kemal Bey’in adaylığı söz konusu iken- birilerinin bir Alevi katliamı organize edebileceğini söylemişti.

Kemal Bey’e de mi bu bilgi gelmiş, bunu teyit edebildin mi kendisiyle görüşmende?

Şimdi şunu biliyorum; devlet içerisinde bir kanattan CHP’ye ya da Kemal Bey’e de birtakım bilgiler gidiyordu. Ankara’yı sen de biliyorsun. Herkesin herkesle türlü ilişkilenme biçimleri var. Bana anlatılan ve beni çok korkutan o plan şuydu; bir Alevi mahallesinde yabancı bir Selefi bir gruba katliam yaptırmak. Çok büyük bir fay hattı. Alevileri denkleme sokuyorsun, solcuları denkleme sokuyorsun, yabancı düşmanlığıyla hemhal olmuş bir lümpen kuşağı devreye sokuyorsun. Yabancı düşmanlığı var, bunun siyasette bir kuşağın idolü haline gelmiş temsilcisi var. İktidar o kadar kritik bir seçime gidiyordu ki hiçbir şeyi de kaybetmeye tahammülü yoktu. Zaten böylesi bir plan işlese ortaya çıkan kaotik durum seçimi kaybetmesini engellerdi. Ya da seçimi kaybederse o kaotik ortam zaten herkes için bir kaçış fırsatı olurdu.

Ben bu bilgi üzerinden Ruşen’le programda bir şeyler anlattım. Normalde Ruşen her şeyi kaydeder, kesmeden yayınlar. Ben bunları konuşmaya başlayınca Ruşen kaydı kesti. “Ben bunları yayınlayamam. İnanılmaz baskı görüyoruz zaten. Bunları yayınlarsak sıkıntı olur” dedi. Ben de “O zaman kırp gitsin” dedim. Tabii o kısım çıkartılınca da kalanlar anlamsız, havada kalan ifadelere dönüştü. Bir de sosyal medya diye bir bataklık var. Orada da laflarım sanki “Alevi adaya oy verilmez” demişim gibi çarpıtıldı. İnanılmaz bir kampanya başlatıldı.

Ve sen Kemal Bey’i ziyarete gittin. Ne konuştunuz?

Seçimden beş altı ay önce yaptığımız o görüşmede, “Benim sizden özür dilemem gerekiyor mu?” diye sordum. O da dedi ki “Yok canım, ben seni bilmiyor muyum.” Ona “Gönlümüzün adayı sizsiniz. Çünkü bir Dersimlisiniz, iki Alevisiniz. Türkiye’nin en tartışma götüren iki önemli kimliğini üstüne taşıyan biri ortak aday olup kazanırsa, tartışmalı her alana dair çözüm için bir toplumsal ehliyet almış olacak. O yüzden önemsiyorum. Ama kesinlikle en çok oyu alacak kişi siz değilsiniz” dedim. O da “En çok oyu sence kim alır?” diye sordu. Ben de Ekrem İmamoğlu olduğunu söyledim. Ben bu görüşümü ona bir gazeteci gözlemi olarak aktardım çünkü ben yıllardır bütün Anadolu’yu geziyorum. O ‘Anadolu irfanı’nın ne olduğunu biliyorum ben. Hala Kürtlerin, Alevilerin kuyruğu olduğuna inanan koca bir yığın var memlekette. O yüzden de biliyordum ki pek çok insanın isteseler bile eli Kemal Bey’e oy atmaya gitmeyecekti. Benim zalimliğiyle, düşmanlığıyla, ayrımcılığıyla tanıdığım ve bildiğim devlet, Dersimli Alevi Kemal Kılıçdaroğlu’na devleti teslim etmez. Sağcıların çok severek kullandığı tabirle, o bin yıllık devlet geleneği bize bunu söylüyor. Ben bunları söyledim, Kemal Bey dinledi. Bir şey demedi.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com