‘Yeşil Sol Parti yerel seçimlerde, 2019’dan daha büyük etki yaratacak’

YSP, Muş Milletvekili Sezai Temelli Kronos’un sorularını yanıtladı: Aday belirleme, aday çıkarma için henüz erken ama yerel seçimlerin önemi büyük. 2019 seçim stratejimiz önemli bir değişime neden oldu. Kuşkusuz 2019’un tekrarı gibi bir strateji söz konusu olmayacak ama Türkiye siyasetinde yine önemli bir etki yaratacağız.

ÖZLEM ERGUN 24 Eylül 2023 SÖYLEŞİ

Yeşil Sol Parti, 4. Olağan Büyük Konferansı’nda yeni dönem politikasının ana hatlarını ve yol haritasını belirledi. 14-28 Mayıs seçimlerinin ardından yaz boyu yapılan halk toplantılarıyla kendi içinde özeleştiri mekanizmalarını işleten YSP, bu süreçte farklı toplumsal kesimlerden 40 bin insana ulaştı. Buradan çıkan sonuçları konferansa taşıyan YSP, 15 Ekim’de kongreye gitmeye hazırlanıyor.

Konferansın önemli sonuçlarından biri, 2024 yılındaki yerel seçimlerde parti adaylarının geniş katılımla halk tarafından belirlenecek olması.

“Halet-i ruhiye umduğumuzdan çok daha iyi ve bu ruh kongreye ete kemiğe bürünmeye, vücut bulmaya gidiyor” diyen YSP Muş Milletvekili Sezai Temelli, yerel seçimlere giderken partinin stratejisini ve önümüzdeki dönemde mücadelenin yaslanacağı dinamikleri anlattı.

“Yerel seçimler özellikle içinden geçtiğimiz bu süreçte çok kritik rol oynuyor. 2019 seçim stratejimiz önemli bir değişime neden olmuştu. Şimdi de alacağımız stratejik kararlarla Türkiye siyasetine önemli bir etki yaratacağımıza inanıyorum. Kuşkusuz 2019’un tekrarı gibi bir strateji söz konusu olmayacak ama içinde bulunduğumuz konjonktür olabildiğince, tüm boyutlarıyla ele alınıp değerlendirilecektir” diyen Sezai Temelli’ye sözü bırakıyoruz.

SEÇİM BAŞARISIZLIĞI VAR, YENİLGİ DEĞİL 

14-28 Mayıs seçim süreci ve sonuçlarının tartışıldığı halk toplantıları verimli geçebildi mi? Buralarda yapılan eleştiri ve öneriler parti yönetimlerinde karşılık bulabilecek mi, YSP 15 Ekim’deki kongreye nasıl bir halet-i ruhiye ile gidiyor?

Uzun bir hazırlık dönemi sonucunda gerçekleştirdiğimiz büyük konferansımız hem verimli geçti hem de geleceğe dair önemli bir heyecan yarattı. Mayıs seçimleri sonrası Türkiye siyasetinde, özellikle muhalefette oluşan karamsar havanın bir an önce dağılması gerekliliğine inanarak yola çıktık.

Ortada bir seçim başarısızlığı vardı ama köhne düzene karşı bir yenilgi söz konusu değil. Mücadele sürüyor, yılgınlığa yer yoktur. Özeleştiri ve eleştiri süreçlerini örgütsel toplantılarla, halk toplantılarıyla ve çeşitli toplumsal kesimlerle, yaklaşık 40 bin insana ulaşarak gerçekleştirdik. Tüm bu süreç sahiciydi, samimiydi, üretkendi ve yaratıcıydı.

Hem geçmişten dersler çıkarmak hem de geleceğe dair güzergâhımızı belirlemek anlamında konferans öncesi başarılı bir 3,5 ay yaşadık. Konferans bu sürecin taçlandığı bir buluşma oldu diyebilirim. Eleştiri ve özeleştiriler ışığında geçmişin birikimleriyle birlikte önemli kararlar alındı, belki bundan da öte çok kritik ortaklaşmalar sağlandı.

Tüm bu sürecin ve alınan kararların mutlaka Kongreye yansıyacağını biliyoruz ve önümüzdeki dönem parti yönetimleri de bu kararlar ışığında bir mücadeleyi yürütecek kadrolar olacaktır. Bu konuda bir tereddüt yok, tam tersine büyük bir mutabakat var.  Halet-i ruhiye umduğumuzdan çok daha iyi ve bu ruh kongreye ete kemiğe bürünmeye, vücut bulmaya gidiyor.

ÇOĞULCULUK İLE ÇOĞUNLUKÇULUĞUN FARKINI İYİ BİLMEK GEREK

Konferansın önemli sonuçlarından biri, 2024 yılındaki yerel seçimlerde parti adaylarının geniş katılımla halk tarafından belirlenecek olması… YSP’de aday belirleme süreci bundan sonra nasıl işleyecek ve bu yöntemle amaçlanan nedir?

Aday belirleme konusu önemli eleştiri başlıklarından biri. Bu konuda çok ciddi özeleştiriler de verildi. Ama hemen şunu belirtmek isterim ki, bizim siyaset anlayışımız ve parti yönetim modelimiz çoğulcu ve katılımcı demokratik bir modeldir. Bugün sadece Türkiye’de değil, uluslararası siyaset içinde bile bu konudaki iddiası diğer partilerin ufkunu oldukça zorlar. Çoğulculuk ile çoğunlukçuluk farkını iyi bilmek, çoğulculuğu nitel etkilerden korumak, temsiliyeti olabildiğince yaygın gerçekleştirmek, dışarıda kimseyi bırakmamak önemli. Katmanlı ve çok boyutlu bir çabadan bahsediyorum. Bugün Türkiye’de çoğunluğun demokrasicilik oyununu bozacak olanın da bu olduğuna, bunun da örgütsel ve parti içi yaşamdan başlaması gerektiğine inanıyoruz.

Aday belirlerken bu kriterleri korumak bizim için önemli ve bu konuda hassasiyetimizi korumak için çok çabaladık. Başarılı olamadığımız durumlar için öz eleştirimizi her zaman verdik ve bunun gereklerini de önümüzdeki yerel seçimlerde mutlaka yapacağız. Yöntem ön seçimli aday belirleme olarak özetlense de tüm ilkelerimizi ve çoğulculuk anlayışımızı yansıtacak bir çalışmayı gerçekleştireceğiz.

Eski HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli

DEMOKRATİK CUMHURİYET MODELİ…

Bu çalışma halkın doğrudan katılımıyla ve yerel örgütlerin emeğiyle gerçekleşecek. Amaç halkın doğrudan sürece katılması ve seçim sonrası da sürecin içinde kalabilmesidir. Geri çağırma hakkından başlayarak tüm doğrudan demokrasi araçlarının hayata geçmesini sağlamak önceliğimiz.

Yerel yönetim seçimlerinin bizim siyasal anlayışımız açısından önemi büyük. Yerinden yönetim ve demokratikleşme ilişkisi bizim politik anlayışımızda belirleyici role sahip. Radikal demokrasi dediğimiz temel mücadele hattının siyaset mecrası yerellerdir, özerk demokratik yapılardır.

Türkiye demokrasisinin önünü açacak olan, vesayetçi otoriter sistemi ve köhne rejimi sonlandıracak olan yerel demokrasiyle güçlendirilmiş bir ‘demokratik cumhuriyet’ modelidir. Bunu hayata geçirme adına halkla birlikte seçimlerin her aşamasını büyük bir demokrasi mücadelesi zeminine çevirmek istiyoruz.

2019’UN TEKRARI OLMAYACAK

HDP eş genel başkanı Buldan, önceki seçimlerden farklı olarak YSP’nin yerel seçimlerde kendi adaylarını çıkartacağını söylemişti. Bu konuda varılmış bir mutabakat var mı, önümüzdeki dönemde bu alandaki dinamikler nasıl işleyecek?

Yerel seçimler, özellikle içinden geçtiğimiz bu süreçte çok kritik rol oynuyor. 2019 seçim stratejimiz önemli bir değişime neden oldu. Şimdi de alacağımız stratejik kararlarla Türkiye siyasetine önemli bir etki yaratacağımıza inanıyorum. Kuşkusuz 2019’un tekrarı gibi bir strateji söz konusu olmayacak ama içinde bulunduğumuz konjonktür olabildiğince, tüm boyutlarıyla ele alınıp değerlendirilecektir.

Aday belirleme, aday çıkarma konusu için henüz erken. Kongre sonrası görev alacak arkadaşlarımız dönem ve seçim stratejilerini üreterek ve parti kamuoyunun eğilimini de dikkate alarak hepimizin mutabık kalacağı bir yöntem belirleyecektir. Yerel demokrasi anlayışımız zaten toptancı ve pazarlıkçı bir seçim aklına karşı toplumsal ittifakları ve yerelin kendi dinamiklerini dikkate alan çoğulcu bir hattı ilkesel olarak önümüze koyuyor.

KÜRT MESELESİ, KURUCU AKLIN KODLARIYLA ÜRETİLMİŞTİR 

Ülkenin son kırk yılının başat belirleyeninin Kürt meselesi olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Ve Türkiye uzun zamandır siyasal, toplumsal ve ekonomik çoklu krizlerin içinde. Çözülmeyen ‘Kürt meselesi’ tüm bu ağır yıkım tablonun neresinde? ‘Kürt meselesi’ sadece Kürtlerin meselesi mi ve gerçekten çözülemeyecek bir sorun mu?

Bugün çoklu krizin de rejim ve sistem sorununun da demokraside hukuk devleti arayışlarının da ekonomik ve toplumsal sıkışmışlıkların da ortak açıklayıcısı Kürt meselesidir. Bu mesele çözülmeden diğer meselelerin çözüme kavuşması ya imkânsız ya da çok zordur. Geçici veya kısmi çözümler olsa da yapısal sorunlar bir türlü çözüme kavuşamamakta. Kürt meselesi Kürt halkının meselesi değil, kurucu aklın kodlarıyla üretilmiş bir meseledir ve tüm bu çarpık tarihin başlıca müsebbibidir.

Kürtlere rağmen, çoğulcu bir topluma rağmen, farklılıklara rağmen dayatılan tekçi bir zihniyetin ‘sistemin kronik sağlık sorunu’ndan bahsediyoruz. Çoklu krizin nedeni bu irrasyonalitede yatıyor.

Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız ve hâlâ ittihatçı kodların kızıl elmasını marifet sayan bir anlayışın iktidarı ülkeyi bir kez daha felakete sürüklüyor. Bu kısa yüzyıl boyunca defalarca duvara çarpmamıza rağmen aynı çıkmaz sokakta ilerlemeye çalışmak yaşadıklarımızın özetidir.

Kürt meselesini mutlaka çözmeliyiz. Bunun nasıl bir gelecek ufku yaratacağına dair -kısa bir süreç olmasına rağmen- önemli bir hafızamız çözüm süreci döneminde oluştu. Bu bellek silinemez bir kayıt oluşturdu. Aslolan bu konuda ısrarlı, kararlı bir siyaseti ve mücadeleyi var etmek, ayakta tutmak ve direnmek. Tecride karşı yapmış olduğunuz mücadele, savaşa karşı verdiğimiz mücadele bunun kanıtı. Tüm topluma ortak geleceğimizin nasıl inşa edilebileceğini anlatma gayretindeyiz. Sorun, çözülebilir bir sorundur ama bunu çözecek irade tecrit altındadır.

MUHALEFET DE AYNI SIKINTILARI YAŞIYOR

Önümüzdeki dönemde AKP’nin Kürtlere yönelik inkâr ve savaş politikalarında değişiklik bekliyor musunuz?

Açıkçası bu, AKP ile sınırlı bir konu değil. AKP siyaset üreten bir yapı olmaktan çıktı. Tek adam rejimi dediğimiz meselenin sadece devletteki kurumların işleyişi açısından değil siyasi partiler açısından da sonuçları oldu ve siyasi partilerin zaten kısıtlı olan toplumsal bağları ve siyaset yapabilme maharetleri neredeyse ortadan kalktı. Bunda da ilk sırayı kuşkusuz AKP aldı diyebilirim.

Muhalefet de aynı sıkıntıları yaşıyor. Parti içi demokrasiden söz etmek mümkün değil. CHP’nin kongre süreci bile tek adamın yerine hangi tek adam gelsin yarışına dönmüş durumda. O nedenle burada esas muhatap toplumdur. Toplum tüm dinamikleriyle savaşa karşı çıktığında devletin ve siyasi partilerin bunu dikkate almaması gibi bir seçeneği olamaz.

İnkâr ve savaş politikalarına son vermek güçlü bir toplumsal muhalefetin siyasi muhalefetle buluşmasıyla olanaklı olabilir. AKP çözümsüzlükten, savaştan ve tecritten beslenerek ayakta duruyor. Erdoğan’ın iktidar modeli seçimli şefçi otoriter bir modelidir ve bu modelin sermaye ile ilişkilerinden bürokrasiye kadar tüm ilişkileri modele içkindir. Sermaye ve egemen bürokratik yapı siyasete aşkın bir konumdadır. Bunun kırılması bugünkü iktidar partisinin aks değişikliğiyle mümkün olamayacağı gibi iktidara talip muhalefet partilerinin bile böyle bir niyet beslemediklerini Mayıs seçimlerinde görmüş olduk.

TÜRKİYE SİYASETİ SAĞA ÇARPIK, CHP ZATEN SOLDA DEĞİL

14-28 Mayıs seçim değerlendirmeleri yapılırken CHP’nin giderek sağa yaslandığı ve bu haliyle muhalefeti kötürümleştirdiği eleştirileri sıkça yapıldı. Yerel seçimlere giderken CHP’nin muhalefet etme biçimleri bundan farklı olabilir mi?

Türkiye siyaseti sağa çarpık bir siyasettir. CHP zaten solda bir parti değildir, bu çarpıklığın bir sonucu olarak AKP’nin solundadır. Kaldı ki, Türkiye’de kendisine sosyalist diyen birçok partinin Kürt meselesiyle imtihanı bu partiler açısından yerlerinin belirlenmesi adına ilginç bir tablo ortaya koyuyor.

Türkiye’de sol henüz Rojava konusunda konuşmadı. Tüm dünya solu konuştu ama Türkiye solu konuşmadı. Rojava devrimini görmeyen bir enternasyonalizm nasıl olacaksa varın siz düşünün.

Özgür Özel, seçimden sonra CHP’de başlayan “değişim” tartışmalarında en çok öne çıkan isimlerden biri.

CHP, STATÜKONUN ÖNEMLİ BİR ADRESİDİR

Diğer taraftan CHP’nin muhalefet etme biçimi kolay kolay değişmez. Bu CHP’nin değişmesi anlamına gelir ki CHP, Türkiye de statükonun önemli bir adresidir ve bu anlamıyla değişimi çok zor bir yapıdır. Kurucu parti kodları her demokratikleşme hamlesinde maalesef kendisini başa döndüren kritik belirleyici olmuştur. Mayıs seçimleri sürecinde ortaya çıkan ittifak siyaseti ve söylemlerde bunun izlerini fazlasıyla görmeniz mümkün.

TOPLUMSAL GERÇELİKTE İKİ FAY: TÜRKLÜK-KÜRTLÜK, DİNDARLIK-MODERNLİK

Konferansın sonuç bildirgesinde ‘demokratik İslam mücadelesinin güçlendirilmesi’ ve ‘özgürlükçü laiklik anlayışının siyasal bir hat olarak benimsenmesi’ ifadeleri dikkat çekiyor. Kastedilen tam olarak nedir?

Toplumculuk anlayışımız demokratik bir yaşam anlayışının tüm toplumu kuşatmasıyla anlam kazanıyor. Toplumsal emeği tüm boyutlarıyla ele alan bir sınıf mücadelesinden kadın eşitlikçi bir toplumsallığa ve doğaya saygı duyan ekolojik yaklaşımımızla yoğrulmuş olan paradigmamınız toplumun tüm kesimlerine ulaşan onları demokratik yaşam içinde siyasete davet eden ve birlikte dönüşüm süreçlerini inşa eden bir düşünselliği barındırır.

Toplumsal gerçekliğimiz iki önemli fay hattında hareket ediyor. Türklük-Kürtlük ve Dindarlık-Modernlik… Bu iki fay hattının gerilimlerini boşaltacak ve toplumsal barışı inşa edecek olan demokratik ulusçu/toplumcu bir anlayıştır. Demokratik İslam inancı, dindarlığı bir karşıtlıktan kurtarmayı, bir arada yaşamayı, demokratik modernite anlayışı içinde modern yaşam anlayışıyla buluşmayı savunuyor.

Diğer taraftan toplumda modernlik olarak biçimlenen yaşam biçiminin kapitalist modernitenin yabancılaşmasına tutsak halinin yarattığı duygu hali sistem laikliği ile kendisini dayatıyor. Özgürlükçü laiklik ve demokratik İslam yarılmış toplumun onarılması, buluşması anlamında önemli ikili hamledir. Aslında paradigmamızın bu bütünlüklü yaklaşımını her başlıkta görmek mümkün.

DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ, SINIF MÜCADELESİDİR AYNI ZAMANDA  

Türkiye halkları uzun zamandır ciddi bir ekonomik yıkım tablosunda yaşam mücadelesi veriyor. Emeğiyle geçinmek zorunda olan milyonlar her gün daha da yoksullaşırken önümüzdeki dönemde YSP’nin bu alandaki yapıp etmeleri neler olacak?

Radikal demokrasi mücadelemiz bir sınıf mücadelesidir aynı zamanda. Toplumsal emeğin tüm kesimleriyle, işçilerle, köylülerle, küçük esnaf ve çiftçilerle işsizlerle, öğrencilerle, ev içi emekle, güvencesiz çalışanlarla, göçmen emekçilerle, yoksullarla birlikte, yani sınıfın tüm bileşenleriyle ve olanca gücüyle sermayeye ve onun düzenine karşı bir mücadeleyi savunageldik ve bu mücadeleyi sürdürüyoruz.

Emek alanındaki örgütlülüğü yükseltmek, sendikal mücadeleyi genişletmek, toplumsal muhalefet ile emek sömürüsüne karşı toplumsal mücadeleyi örgütlemek ve büyütmek öncelikli hedeflerimiz.

Antikapitalist mücadele programımız bu konuda önemli bir farklılık ortaya koyuyor. ‘Ekonominin demokratikleşmesi’ olarak adlandırdığımız bu çalışmamız emek eksenli bir ekonomi programını tüm boyutlarıyla ele alıyor. Son konferansımızda da bu konuda önemli yeni karalar da alındı.

STATÜKOYA VE RESTORASYONCULARA KARŞI 3. YOL 

Konferansın sonuç bildirgesinde, “Siyasetimizin yolu 3. Yol’dur” vurgusu var. 3. Yol nedir?

Bu soruya yanıtı Konferans Sonuç Bildirgemizden alıntıyla vermek istiyorum. “Siyasetimizin yolu 3. Yol’dur. Tarihte her zaman düzeni savunanlar, düzeni kendi dar çıkarları için kısmi değişikliklere tabi tutmak isteyenler ve düzeni radikal bir biçimde esastan değiştirmek isteyenler olmuştur. 3. Yol, düzeni savunanlara yani statükoculara karşıdır, aynı zamanda düzende şekilsel düzeltmelerle işi kotarmak isteyenlere de yani restorasyonculara da karşıdır. Mevcut sisteme karşı yeni bir sistemin inşasıyla karşılık vereceğimiz bu dönemde yeni bir yaşamın da inşa edici gücü biz olacağız.”

BAŞKA BİR YAŞAM MÜMKÜN, 3. YOL BUNUN REHBERİDİR  

Biz yeni yaşamı savunuyoruz ve bunu mümkün olabilmesi adına mücadele veriyoruz. Yeni bir siyaset ancak yeni bir paradigma ile mümkün. 3. Yol bu iddianın yaşamın tüm alanlarına taşınmasıdır. Sadece siyasete dair değil, çok daha ötesine seslenir. Özgür insana, özgür halka, özgür topluma giden yolu tarifler ve bunun yolculuğuna bizi davet eder. Ama siyaseten de bugün bir seçenek yaratmaya dair de yol gösterir.

3. Yol bir seçim stratejisi veya taktiği değildir. 3. Yol siyasetin üçüncü seçeneği de değildir. Ama üçüncü seçenek yaratabilecek büyük düşüncenin, değiştirici gücün, kurtuluş umudunun tarifidir. Bugün Türkiye iki kutba sıkışmıştır ve bu iki kutuplu yaşamın reddi ancak yeni bir yaşamı düşlemekle mümkün. ‘Başka bir yaşam mümkün’ demek yetmiyor onu nasıl inşa edeceğinizi de bilmek ve eylemek gerekiyor. 3. Yol bunun rehberidir…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram