‘Yargıtay’ın kararı siyasi iktidara uşaklık belgesidir, tümü meslekten ihraç edilmeli’

Avukat Kemal Aytaç, Yargıtay’ın ‘darbe’ olarak nitelendirilen AYM kararına ilişkin Kronos’un sorularını yanıtladı: "Böyle bir şey daha önce görülmüş değil, bu tam anlamıyla siyasi iktidara uşaklık belgesidir. Bu kararı verenlerin tümünün meslekten ihraç edilmesi gerekir."

ÖZLEM ERGUN 10 Kasım 2023 GÜNDEM

Yargıtay 3. Dairesinin, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği ‘hak ihlali’ kararına direnerek, üstüne bir de AYM üyeleri için suç duyurusunda bulunmasına itiraz ve tepkiler sürüyor. Yargıtay 3. Daire’nin kararını ‘yargı darbesi’ olarak nitelendiren barolar, “Bu, Anayasal düzeni değiştirme teşebbüsüdür” dediler.

İstanbul Çağlayan’daki Adalet Nöbeti’ne katılan Anayasa hukukçusu İbrahim Kaboğlu, “Tarihimizde ilk kez tanık olduğumuz bir şey” ifadesini kullanırken ‘Anayasa askıya alınmıştır” dedi:

“AYM’nin kararını eleştirmek başka bir şey, karara başkaldırmak başka bir şey. Bu, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir yargı girişimi. AYM, hukukun dediğini kararına yansıttı. Tarihimizde ilk kez tanık olduğumuz bir durum bu. Fakat sözlerimizi bununla sınırlı tutarsak anlaşılmış olmaz. Anayasanın uygulanmasını sağlama yetkisi cumhurbaşkanına aittir. Burada anayasa askıya alınmıştır ama anayasanın doğrudan muhatabı cumhurbaşkanı, 24 saattir bu yetkisini kullanılmamaktadır.”

79 baroyla 100 bine yakın avukatı temsil eden Türkiye Barolar Birliği (TBB), hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olduğu bir hukuk devleti için ‘kararın dönüm noktası’ niteliğinde olduğu değerlendirmesini yaptı.

Avukatların meslek kuruluşu TBB, karara imza atan Yargıtay üyelerinin derhal görevden el çekmeye davet edilmelerini ve haklarında Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu tarafından ceza soruşturması başlatılmasını istedi.

Yargıtay 3. Dairesinin kararına tepki gösteren barolar, kararı protesto ederek Yargıtay’a yürüyor. Basın meslek örgütleri TGC ve ÇGD de, Türkiye Barolar Birliği’nin düzenlediği ‘Hukukun Üstünlüğü’ yürüyüşüne destek verme kararı aldığını açıkladı.

İstanbul Barosu’ndan avukat Kemal Aytaç, yaşanan yargı krizine ilişkin Kronos’un sorularını yanıtladı. Aytaç, “Bu, Yargıtay ve 13. Ağır Ceza Mahkemesinin iktidarın talimatları doğrultusunda hareket etmesi, ona hizmet etmesi, oraya payandalık etmesidir. Bunun kabul edilmesi, onaylanması mümkün değildir. Bu artık olağanüstü bir durumdur” dedi.

‘YARGITAY SINIRLARINI, HADDİNİ AŞMIŞTIR’

Yargıtay 3. Dairesi’nin AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına direnerek üstüne bir de AYM üyeleri hakkında yaptığı suç duyurusu siyaset-hukuk denklemi açısından ne anlama gelir?

Bırakın hukuku kanun normlarına uymayan, bunlarla ifade edilemeyecek bir tutumdur. Hatta buna ‘karar’ bile denilemez. Yargıtay 3. Ceza Dairesi kendi sınırlarını, haddini aşmıştır. Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını değerlendirmek, yorumlamak, değiştirmek gibi bir görevi de yetkisi de yoktur.

Buna rağmen böyle bir durumun ortaya çıkmasına sebep şudur: Bu, iki yargı kurumu arasındaki anlaşmazlık değildir. Bu, Yargıtay 3. Dairesi ile 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iktidarın talimatları doğrultusunda hareket etmesi, ona hizmet etmesi ve oraya payandalık etmesidir. Bu tutumun kabul edilmesi, onaylanması mümkün değildir. Bu artık olağanüstü bir durumdur, dolayısıyla bu kararı verenlerin tümünün meslekten ihraç edilmesi gerekir.

‘HSK’NIN NE YAPACAĞINI HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ’

Peki, bunu yapabilecek bir merci var mı?

Bakacağız. 13. Ağır Ceza Mahkemesi nasıl böyle bir aymazlık içinde olabiliyorsa, Yargıtay 3. Dairesi nasıl böyle bir hadsizlik yapabiliyorsa, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSK) da ne yapacağını, nasıl bir tutum alacağını hep birlikte göreceğiz. Doğrusu bu konuda çok fazla bir beklentimiz yok.

Aslına bakarsanız AYM’nin bütün üyeleri de bu iktidar döneminde atanmışlar. Ama buna rağmen AYM; kendi içtihatlarını, hukuku korumuş/kollamış Can Atalay’la ilgili ‘hak ihlali’ kararı vermiştir. Ancak tabii bu, siyasi iktidarın işine gelmiyor, onun arzu ettiği bir durum değil. O yüzden şimdi böyle eşkiyavâri, darbeci bir tutum izleniyor ve yargı kurumları eliyle darbe yapılıyor. Burada Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında problem yok, burada hukuk ile siyasi düzen arasında bir sorun var.

Yargıtay’daki hâkim ve savcıları kimin atadığı, kimin göreve getirdiği önemli değil. Hâkimlerin-yargıçların elinde Anayasa kitabı var, kanunlar var bunlara göre karar verirler. Yargıtay 3. Dairesi’nin verdiği kararın hiçbir kitaba sığar tarafı yoktur. Yoksa yargıçlar sağcı olmuş, solcu olmuş, İslamcı olmuş bunların önemi yok. Böyle bir şey daha önce görülmüş değil, bu tam anlamıyla siyasi iktidara uşaklık belgesidir.

‘ARTIK HİÇ KİMSENİN HUKUK GÜVENLİĞİ YOK DEMEKTİR’

Süreç, bundan sonra nasıl işleyecek?

Mesele, Can Atalay meselesi olmaktan çoktan çıktı. Bu, demokrasi ve hukuk mücadelesidir şimdi. Eğer böyle şeyler yapılabiliyorsa, artık hukuk güvenliğimiz kalmamış demektir. Yani biz çok haklı da olsak, ülkedeki mahkemeler bizim lehimize karar da verse, siyasi iktidar bunu istemiyorsa bu kararlar eşkiyavâri yollarla değiştirilebilecek demektir.

O yüzden, bütün toplumu doğrudan ilgilendiren bir konudur. Anayasa çiğnendiği zaman hepimiz çiğneniriz. Böyle olacaksa hiç kimsenin güvenliği yok demektir, saraydaki bir kişinin ve onun ulemasının emrettiği gibi yaşayacağız demektir, o yüzden bu yolun açılmaması lazım. Buna hiç kimse razı olmamalıdır.

‘KAFAMIZA BALYOZ İNDİ’

Anti hukuk pratiklerine uzun zamandır tanığız maalesef. AYM-Yargıtay meselesiyle hukuk tanımazlıkta yeni bir merhaleye mi gelmiş olduk, anti hukuk uygulamalarında el mi yükseltildi?

‘El yükseltme’ diyemeyiz, onun için aynı cenderenin içinde olmamız lazım. Burada yapılan çok daha başka bir şey. Şimdiye kadar hukuki hatalar, yanlışlar olmadı mı, oldu. Kararlar kötü de olsa, kurallar içerisinde yapıldı. Bugün yapılan ise kuralların tamamen dışında, bambaşka bir şey. Tam da bu yüzden ‘darbe’ diyoruz. Yani bu, bir ‘kötü karar’ değil, hatta bu karar da değil, talimat. El falan yükseltilmedi, hepimizin başına balyoz indi. Şimdi bu eli tutup geri çevirmemiz lazım.

‘HALK MUHALEFETİ OLMADIKÇA İKTİDAR BURADAN DÖNMEYECEKTİR’

‘Yargı eliyle darbe’ diye nitelendirilen bu tablodan çıkış var mı? ‘Kafamıza inen balyoz’u bertaraf etmenin yolu nereden geçiyor?

Bunun yolu sokaktan geçiyor. Demokrasinin gereğidir sokak, halk tepkisini gösterecek. Bu işi geri döndürmenin tek yolu, toplum muhalefetidir. Halk muhalefeti olmadığı sürece siyasi iktidar buradan geri dönmeyecektir. Durum ciddidir, o yüzden bunu topluma iyi anlatmamız gerekiyor.

Mesela bugün biz, İstanbul’daki avukatlar olarak tepkimizi ortaya koyduk ama yetmez. Bu sadece avukatların meselesi değil ki. Özgürlük, adalet ve demokrasiye hepimizin ihtiyacı var. Can Atalay nereden yargılandı? Anayasayı devirmek, anayasal suç işlemek vs. Şimdi anayasayı tanımayan, anayasaya karşı işlem yapan kim; Adalet Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanlığı danışmanları… Ve buna hizmet eden 13. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 3. Dairesi.

Şimdi HSK ne yapar; hep birlikte göreceğiz. Çok umutlu değilim açıkçası ama umarım HSK, “Sen bu işe yetkili değilsin, buradan el çek” diyebilir. Elbette HSK’nın Yargıtay 3. Dairesi ile 13. Ağır Ceza Mahkemesini görevden el çektirme yetkisi var. HSK bundan sonra ne yapacak, hep birlikte göreceğiz.

HSK’ya şimdiye kadar bir sürü başvuru yapıldı, ayrıca buna gerek de yok çünkü kendisi durumu görüyor zaten. HSK neden var zaten? HSK yargıda birliği sağlamak, hâkim ve savcıların uygulamalarını denetlemek için var. HSK’nın içinde siyasi iktidarın atadıkları var, atananların içinde ‘kanun-hukuk’ diyenler var, bir de siyasi iktidara boyun eğenler var. Bunlar kim, sayısı nedir bilmiyoruz, şimdi çıkacak ortaya. Bildiğimiz bir şey var. Bütün sulh ceza hâkimliklerini doldurdular. Türkiye’de tutuklama mahkemelerinin hâkimleri, AKP’nin bizzat atadığı kişiler.

Gezi davasında karar veren mahkemenin üyesi, AKP Çorum il başkanı mesela. Kendisi avukat, iki sene sonra hâkim yapıyorlar. Sonra Gezi davasında 18 yıl hapis cezası kararı veriyorlar. Şimdi aynı şeyi Yargıtay 3. Dairesi eliyle yapıyorlar. Bunlar siyasi emirler, talimatlar doğrultusunda iş yapan insanlardır. Bunlar yargıç-hâkim değildir, bunlar infaz memurudur. İnfaz memurunun görevi nedir? Verilen emir ve talimatı yerine getirmek. Tüm bunlar, biz avukatların a’dan z’ye tanık olduğu, tespit ettiği durumlardır.

‘DEMOKRASİ GÖKTEN ZEMBİLLE İNMEYECEK’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel Yargıtay’ın AYM kararını; Meclis’e, Anayasa’ya ve AYM’ye darbe girişimi olarak niteledi ve halkı direnmeye davet etti. Özel’in bu çağrısı önemli herhalde?

İktidar sahipleri bazı kavramları ‘öcü’ olarak gösterir. Sokağa çıkmak da bunların başında gelir. Kanun dışıymış gibi gösterirler, oysa sokağa çıkmak demokrasidir. Sokak hayattır, yaşadığınız alandır. İnsanlar sokakta bir araya gelirler, kendilerini ifade ederler. Anayasa’da, insanların kendisini sokakta barışçıl yollarla ifade edebilmesini güvence altına almıştır. Tüm bu antidemokratik uygulamaların ilacı sokaktır. Yoksa demokrasi gökten zembille inmeyecek.

 

‘CAN ATALAY: KONU, ANAYASA MESELESİDİR’

Önceki gün avukatlar olarak Silivri cezaevine ziyarete gittiniz. Kimlerle görüştünüz?

Can Atalay, Osman Kavala, Behiç Aşçı, İlhan Kaya, Bartın Timtik, Oya Aslan, Ümit Hüsam, Selçuk Kozağaçlı ile görüştük.

Nasıllar, neler söylüyorlar? İçeriden ‘dışarıya’ mesajları var mı?

Bu insanların hepsi ne yaptığını bilen politik insanlar. Moralleri gayet iyi ama biz onlarla AYM-Yargıtay mesesinden hemen önce görüşmüştük. Durumu, yolda geri dönerken öğrendik. Bu karardan sonra başta Can Atalay olmak üzere bir parça moral bozukluğu olmuştur. Çünkü bu, çok ileri bir şey ve biz böyle bir durumu kesinlikle beklemiyorduk.

Can Atalay, durumun kendi sorununu çoktan aştığını bunun bir Anayasa meselesi haline geldiğini söylüyor. Sadece kendi özgürlüğü için değil Anayasal haklarımız için birlikte mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor.

Osman Kavala ise bilge gibi adeta. Gayet sakin ve gördüğüm kadarıyla kısa vadede bir beklentisi yok.

Selçuk Kozağaç’da gayet iyi, bolca kitap okuyor ve cezaevine kitap istiyor. Herkese selam söylüyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram