Özdağ’ın görevi toplumsal isyanlarda dalgakıranları kullanmak mı?

Ümit Özdağ fevkalade akıllı bir stratejisyen. Siyasette bulunma sebebi muhtemel toplumsal isyanlarda işe yarayacak dalgakıranları bulmak ve kullanmak. Özdağ profilindeki psikolojik harp uzmanları istihbarat yahut emniyetle üstü örtülü bağı olan, düşük oy potansiyelli partilerin başında bulunur.

BERKE KAYA 17 Temmuz 2023 HABER ANALİZ

Bir şarkıda en sevilen bölüm nakarattır genelde. Akılda kalır, rahat eşlik eder, mutlu oluruz.

Siyasette de bazı ezberler böyledir: Tekrarlar, tekrarlar dururuz; rahat ederiz.

Hadi gelin, biraz da zoru söyleyelim. Rahatsız olma pahasına olsa da…

Mesela, Zafer Partisi’nin seçim arifesinde, her vesileyle dile getirdiği şu ‘sığınmacı’ ve ‘mülteci’ konusunda pek de samimi ve sahih olmadığını düşünelim.

Hemen kendimizi çılgınlığın eşiğine bırakılmış hissettik, değil mi?

Yıllar boyu pek çok şeyin eşiğinde yaşamaya alışkın olduğumuzdan biraz daha ileri gidebiliriz ama: Bunca sığınmacının kontrolsüz bir şekilde ülkeye girmesinin altında, eğer bir strateji varsa, bunun da arkasında Ümit Özdağ vardır.

Tahmin ediyorum; gözleriniz kısıldı, dişleriniz kaşınıyor, bazılarınız küfrü yahut yumruğu hazır tutuyor.

Kültürlü dostlarımız da ağızlarını yaya yaya “Ağa bizimle eğleniyor!” diyor.

 

SERT LAFLAR EDEN SAKİN KİŞİ

Böyledir oysa; insan yangının ortasında yangını değil, ateşi, yalazı görür. Duman bulaşır gözüne… Duman dolar nefes borusuna… Ve bir süre sonra yalnız sıcaklık vardır etrafında.

Yangına belli bir mesafeden bakan tecrübeli bir göz bilinçle süzer durumu. Rüzgârın yönünü bilir. Yangının kaynağını arar. Çıkış kapılarını belirler. Merdiven uzatır. Su sıkar. Korunaklı giysiler içindeki itfaiye erini gönderir yangından kurtarılması gerekenin yanına vs. vs.

Çoğu kere küçümsenir yangının dışındaki. Makbul olan yangına balıklama dalandır. Yani yangında olandır.

Gel gör ki, stratejidir mühim olan; anlık yahut dönemsel strateji…

Gündelik hayatın içinde strateji, önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yolların ve uygulanan yöntemlerin tümüdür.

Bir askeri terim olarak ise savaşta amaca ulaşmak için askeri kuvvetleri uygun bir biçimde kullanma sanatı ve bilimidir.

Dikkatinizi ‘sanat’ ve ‘bilim’e çekmek isterim. Dolayısıyla da Sun Tzu’ya… İ.Ö. 500’de Wu devletinde yaşamış ünlü Çinli komutan, filozof ve askeri bilgeye… Onun her biri savaşın farklı bir yüzünü anlatan 13 bölümden oluşan, askerî strateji ve taktiğin temel kitabı Savaşma Sanatı’na…

Bu kitapta der ki Sun Tzu: “Öfkesini kontrol etmesini bilmeyen komutan ordusunu düşman üstüne karınca sürüsü gibi yollayandır.”

Fark etmişsinizdir muhakkak; en sert açıklamalarda dahi çoğu kere güler Ümit Özdağ. Polemiklerde, birazdan kalkıp rakibinin üzerine yürümesini, yumruklamasını beklersiniz, ancak o sakindir. Sert laflar eder. İri, kolay yutulmaz laflar… Ama istifini hiç bozmaz.

Öfkesi kontrol altındadır. Ve bilgisini stratejide kullanır.

 

CİDDİYE ALINMASI GEREKEN PSİKOLOJİK HARP UZMANI

Akli muvazenesini kaybetmiş göründüğü an, onun en güçlü olduğu andır aslında. Biz nakaratları tutkuyla mırıldandığımız için parçanın farklı bir akorla çalındığını fark etmeyiz. Özdağ’ın korkunç zekâsı burada…

Bir kere şunu söyleyelim: Ciddiye alınması gereken bir psikolojik harp uzmanı.

Her daim vitrine çıkmıyor. Geride sessizce bekliyor. Hazırlıklarını yapıyor. Stratejisini belirliyor. Kendini yahut maşa gibi kullanabileceği piyonları seçiyor. Örgütü buna göre yeniden düzenliyor.

Önsezileri güçlü: Toplumun öfkesi ne zaman, nerede ve nasıl yükselir; o yükselen öfke köpürtüle köpürtüle nereye kanalize edilir, çok iyi biliyor.

Daima görünen hedefinin arkasında başka ve daha büyük bir hedef var.

Söylediği yahut yazdığı şeyleri hükümetin, iktidarın açıkları, devletin yanlışları üzerinden okumak, onun özene bezene kazdığı kuyuya düşmemize yol açar. Yani yangının ortasında bizi donanımsız ve hazırlıksız bırakır.

Bundandır ki, o açıklamalara dışardan bakmaya çalışmalı, hatta buna alışmalıyız.

Mesela, hatırlar mısınız, Maraş’ta meydana gelen 7,7’lik depremin ardından enkazda çalışmalara katılan bir itfaiye erinin cep telefonunun çalındığını iddia ettiği videoyu paylaşmıştı. “Mavi yağmurluklu Suriyeli canlı yayında itfaiye erinin cep telefonunu çalıyor” demişti.

Çok geçmeden de ‘telefon çalan Suriyeli’ diye hedef gösterilen kişinin deprem gönüllüsü Abdulbaki Bozdağ olduğu ortaya çıkmıştı. Diyanet vakfında çalışan bir hafız…

Bir gazetecinin rahatlıkla ulaşıp doğrulatabileceği bilgiyi böylesine vurdumduymazlıkla paylaşan birinin ya çok zeki ya da zekâ engelli olması gerekir. Ancak bir karara varmadan önce, Özdağ’ın akademide yahut siyasette, bulunduğu her yerde, belirgin izler bıraktığını da unutmamak gerekir.

 

BİR ENTEGRASYON TESİS EDİCİ OLARAK KORKU

Ümit Özdağ profilindeki psikolojik harp uzmanları, bilhassa İskandinav ülkelerinde, istihbarat yahut emniyetle üstü örtülü bağı olan, düşük oy potansiyelli partilerin başında bulunur.

Bunların temel görevi korku salmaktır, tedirginlik yaratmaktır.

Nitekim ilk fırsatta gönderileceğini anlayan sığınmacı ilkin sığındığı ülkenin dilini öğrenir. Gelenek ve göreneklerini öğrenir. Sıkı sıkıya tutunduğu akrabalık bağlarını gevşetir. Sığındığı ülkenin vatandaşı zamanla arkadaşı, sevgilisi olur.

Böylelikle entegrasyon hızlıca tesis edilir.

Bu sürecin dışında kalanlar da ya suça karıştığı yahut uygun bir sebep (!) bulunduğu için sınırdışı edilir.

Ümit Özdağ’ın da yaptığı az çok budur. Onun belli aralıklarla yaptığı açıklamalar iktidar nezdinde iltifat görsün yahut görmesin, Suriyeliler başta olmak üzere Afgan ve Arap sığınmacılarda tedirginlik yaratıp korku salmaya yarar.

Korkan, tedirgin olan dil öğrenmeye başlar. Bir işe girer ve üretim ilişkileri paydasında yerini alır. Çocukları okumaya başlar. Zamanla mahalleden biri haline gelir.

Öte yandan şu işe de yarar: Sığınmacı çalıştıran işverenler tedirgin olur. Sığınmacılara kapıları açan iktidar sayesinde ucuz işgücüne ulaşmışken bir anda bundan mahrum kalma söz konusudur. Dolayısıyla kendisine bu bağışta bulunana oyunu verir.

Sonra birkaç uyumsuz, ama mevcudun neredeyse yüz binde biri kadarı sınır dışı edilir. Böylelikle ayıklama da halledilmiş olunur. İçten içe öfkelenen kesimin de gazı alınır. Sükûnet tesis edilir.

 

SAHİDEN ‘TÜRKÇÜ BİR GELENEĞİN FİKRİ MİRASÇISI’ MI?

Ümit Özdağ’ın, yine de Avrupa’daki muadillerinden bir farkı var. Onu da Yıldıray Oğur’un ağzından aktaralım:

“Ama bizim yerli ve milli aşırı sağ partimizin başında, Türkiye’de tek bir Suriyeli ve Afgan mülteci yokken de nüfusun bir kısmını iç tehdit olarak gören ve ülkenin bekasının bu yüzden tehlikede olduğunu düşünen, bu radikal fikirleri ve çözümleri yüzünden önce MHP’de, ardından İYİ Parti’de bile barınamamış şahin bir Türk milliyetçisi var.

Üstelik temsil ettiği bu şahin milliyetçi çizgi kendi orijinal pozisyonu da değil.

Türkiye’de MHP’de bile barınamamış, uzun yıllar marjinal kalmış zenofobik, seküler, toplumcu, Türkçü bir geleneğin fikri mirasçısı.”

Sadece Oğur değil, büyük bir çoğunluk aynı nakaratı tekrarlıyor:  Dün Ermeniler tukakaydı, komünistler vatan hainiydi, Kürtler bölücüydü, İslamcılar tehditti; eh bugün de Suriyeliler, Afganlar…

Oysa Özdağ, bir iktidara talip siyasi lider olarak değil, istihbaratta görevli üst düzey yönetici gibi davranıyor.

Hatta şunu bile söylemek mümkün: “Türkçü bir geleneğin fikri mirasçısı” değil Özdağ. Böyle bir şeye soyunmak için farklı donanımları olması gerekir insanın. Stratejisyen olmak başka şeydir, fikir üretmek başka bir şey. Ortaya atılan her düzgün kurulmuş cümleyi bir ‘fikir’ olarak algılamak doğru olmaz.

Öncekilerden farklı bir tezi, bu teze inanan bir taraftarı yok. Yani ne Ziya Gökalp, ne Nihal Atsız, ne Reha Oğuz Türkkan, ne de Fethi Tevetoğlu karatında…

Bir şeylere itiraz ediyor olmak, farklı ve özgün bir şey kurma arzusu ve kabiliyetinde olduğu anlamına gelmez.

Ümit Özdağ, uygun zamanda sert çıkışlar yapan, fevkalade akıllı bir stratejisyen. Yani bir eylem adamı. Bir fikir adamı değil. Daha mübalağa ederek söylersek ikinci adam dahi değil. Siyasette bulunma sebebi, olsa olsa, muhtemel toplumsal isyanlarda işe yarayacak dalgakıranları bulmak ve kullanmak.

O dalgalanmanın oluşmasını önlemeye yönelik fikri bir buluş aramak ise beyhude bir çaba…

Evet; paratonerler işlevseldir. Ama hiçbir zaman fikri bir amaca hizmet etmezler. Onlardan zaten bu da beklenmez.

O halde Ümit Özdağ’dan olmadığı bir ‘şey’in yükümlülüğünü üstlenmesini beklemek biraz haksızlık değil mi?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com