‘Türkiye’de rejimin bir ayağı başka bir ihtimali yokluyor’

Akademisyen Ali Yaycıoğlu: "Bu rejim... demokratik çerçevenin tamamen dışına çık(a)mıyor. Bir ayağı demokratik zeminde, diğer ayağı ise o zeminin dışında, başka bir ihtimali yokluyor. O başka ihtimal baş yücelikten halifeliğe, Putinizm’den sultanizme salınıyor."

KRONOS 22 Mart 2024 GÜNDEM

Foto: Depo Photos

Stanford Üniversitesi’nde akademisyen olan Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu, “Türkiye, Rusya olur mu?” yazısında “Olmaz” yanıtını verdi ve ekledi:

“Aynen zamanında İran olmadığı gibi. İran ve Rusya’dakine benzer otoriter rejimlerin Türkiye’de gelişme zemini yok. Ne İran’daki gibi tarihsel olarak güçlü ve özerk bir dini hiyerarşi var, ne Rusya’daki gibi ülkenin tüm derinliklerine nüfus etmiş bir devlet oligarşisi.”

Ali Yaycıoğlu, Türkiye’deki rejimin ancak demokratik bir düzendeymiş gibi bir performans ile kendini var edebildiğine dikkat çekti. Rejmin demokratik çerçevenin tamamen dışına çıkamadığına vurgu yapan Yaycıoğlu, “Bir ayağı demokratik zeminde, diğer ayağı ise o zeminin dışında, başka bir ihtimali yokluyor. O başka ihtimal baş yücelikten halifeliğe, Putinizm’den sultanizme salınıyor.0 Diğer bir deyişle, bu rejim iki zeminli bir rejim. Hem hukuki hem keyfi. Hem demokratik, hem otokratik. Resmi olan ile resmi olmayan, kamusal olan ile şahsi olan, yerin üstü ile yerin altı, Batı sistemi ve Avrasya… arasında sürekli salınan bir hal” değerlendirmesini yaptı.

Avrupa’da sol gerilirken Türkiye’de yüzde 40’lık bir sol hat olduğunu da belirten Yaycıoğlu, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul seçimini kazanması durumunda muhalefette yeni hizalanmaları tetikleyeceğini ifade etti.

MUHALEFET VARLIĞINA DEVAM EDECEK

Yaycıoğlu’nun Gazete Oksijen‘de yer alan yazısından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de iki yüzyılı aşkın demokratik tecrübe kolay kolay sönümlenmeyecek. Muhtemelen “muhalefet” güçlü bir şekilde varlığına devam edecek. Toplumun zihninde iktidarın değişme ihtimali daha uzun süre hayatta kalacak.

Ama tüm bu birikime rağmen, önümüzde bu rejimin uzun süre demokratik süreçler içinde değişmemek üzere katılaşma ve yapısallaşma ihtimali de yok değil.

Önümüzde ilginç bir durum var: Halihazırdaki rejim yarı anayasal, yarı anayasal olmayan aygıtlarla Türkiye’yi esir almış durumda. Aslında temel anayasal ve hukuk normları açısından bu rejimin meşruluğu sorgulanabilir durumda. Cumhurbaşkanının üçüncü dönem seçilmesi ya da Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayan bir yargı hiyerarşisinin varlığı bile birer anayasal kriz nedeni.

Türkiye’yi tutsak almış bu rejim topluma ülkede demokratik bir düzen varmış oyunu oynatıyor. İlginç olan durum şu ki, demokrasi oyunu tam anlamı ile bir oyun değil. Oyun ve gerçek arası bir şey. Her an gerçeğe dönüşebilir. Her an sadece bir oyundan ibaret kalabilir.

REJİMİN DEMOKRATİK DÜZEN GÖRÜNTÜSÜNE İHTİYACI VAR

Ya da şöyle ifade edeyim: Bu rejim ancak demokratik bir düzendeymiş gibi bir performans ile kendini var edebiliyor. Demokratik çerçevenin tamamen dışına çık(a)mıyor. Bir ayağı demokratik zeminde, diğer ayağı ise o zeminin dışında, başka bir ihtimali yokluyor (O başka ihtimal baş yücelikten halifeliğe, Putinizm’den sultanizme salınıyor).

Diğer bir deyişle, bu rejim iki zeminli bir rejim. Hem hukuki hem keyfi. Hem demokratik, hem otokratik. Resmi olan ile resmi olmayan, kamusal olan ile şahsi olan, yerin üstü ile yerin altı, Batı sistemi ve Avrasya… arasında sürekli salınan bir hal.

Türkiye’nin reel rejiminin Rusya ve İran gibi tümel bir otoriter sisteme dönüşmesi tamamen ihtimal dışı olmasa da hiç ama hiç kolay değil.

Olsa olsa salınımın ritmi artar. Zeminler arası oran değişir…

ARTIK MUHALEFET KELİMESİNİ KULLANMAYALIM

Muhalefet… Bu kelimeyi artık kullanmayalım. Çünkü blok halinde bir muhalefet artık yok. 2023 seçimlerine giderken böyle bir muhalefet vardı. Bugün ise rejimle farklı ilişkiler içinde olan farklı siyasi hareketler var.

Rejimle yakınlaşmak isteyenler, rejimi içeriden değiştireceğine inananlar, bağırlarına taş basarak ancak rejimle iş görebileceklerine inanmaya başlayanlar…

Aslında CHP, Kürt hareketi ve sosyalist partilerden oluşabilecek yüzde 40’ı aşkın şu ya da bu şekilde bir sol blok ihtimali var. Ne kadar ilginç değil mi? Şu anda Avrupa’da sol iyice gerilerken Türkiye’de yüzde 40’lık bir sol hat!

Bu hattın aktive olması durumunda Türkiye’nin çok ilginç bir tarihi sürece girmesi mümkün. Ama bu partilerin bir arada manalı bir cephe oluşturmaları ve yeni bir Türkiye tahayyülünde buluşmaları bugün imkansıza yakın.

Her şeye rağmen Türkiye’de yüzde 40’lık bir sol hat ihtimali üzerine düşünmemiz gerekiyor.

EKREM İMAMOĞLU KAZANIRSA TÜRKİYE’DE YENİ BİR DÖNEM BAŞLAYABİLİR

2024 seçimlerine Ekrem İmamoğlu damgasını vuruyor.

2023 seçimlerinde İmamoğlu’nun adaylığını isteyen büyük bir toplumsal kesim vardı. Ama bu adaylık ancak muhalefetin ve özellikle CHP’nin ortak girişimi ile olacaktı. Olmadı. O konulara tekrar girmeyelim.

İmamoğlu daha sonra CHP’de yönetim değişikliğinin liderliğini yaptı. Arkasından kolay olan CHP liderliğini değil, daha zor ve riskli olan tekrar İstanbul belediye başkanlığı adaylığını tercih etti.

Bu arada Millet İttifakı çöktü. Kürt hareketi kendi iç tartışmasına kilitlendi…

Eğer Ekrem İmamoğlu İstanbul belediye başkanlığını kazanırsa, Türkiye’de yeni bir dönem başlayabilir. Demokratik muhalefet hattı, partiler ötesi bir şekilde tekrar kurgulanabilir. İstanbul bu hattın merkezi olabilir.

Türkiye’nin önünde henüz kendisinin bile farkında olmadığı bir kapı aralanmış durumda. Bu kapıdan girilirse, belki de tarihin gidişatı değişecek, yeni bir süreç başlayacak.

Rusya ve İran için hayal bile edemeyeceğimiz bir süreç!”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com