TRT’yi de vatanını seven bir ajan mı yönetsin?

Önünde iki yol vardı TRT Genel Müdürü Şenol Göka'nın: Kendisinden istenileni sorgulamadan yerine getirmek ya da genel müdür olduğunun idrakine vararak riskli de olsa 'soruşturma açayım önce’ demek. O birinci yolu tercih etti...

MEHMET ŞAHİN 10 Ocak 2021 GÜNDEM

Hangi ana istemez, büyütmek için nice fedakarlık ettiği yavrusunun şöyle havalı bir yönetici koltuğuna oturmasını? Babaların da medâr-ı iftiharıdır, ‘evkaftaki memuriyet’te kalmayıp yukarılara tırmanan çocukları… Hadi onların kargaya kuzgun görünen yavru kontenjanları geniştir… Ya ömürleri kitaplar arasında geçen dimağlardan müteşekkil akademilerin, kural demek olan kurumların liyakat kavramını bu kadar kolay çiğnemelerine ne demeli?

Kuvvetli bir fırtınanın değmedik dal bırakmaması gibi, mevcut siyasi atmosfer için de TRT kendi yatağında akmasına izin verilecek kadar kıymetsiz bir ırmak değil. Sözel ve görsel yayıncılığın okulu kabul edilen bu kamu yayın kuruluşunun özerkliği söz konusu bile olamazdı böyle bir dönemde. En temel hakların kullanılmasında dahi ‘milli beka’ sorunu görebilen riyaset, yayın yoluyla zihinlerin iğfal edilmesine izin veremezdi. Bu kutsal davada iktidarlarını destekleyen çevrelerin finanse edilmesi asla asıl gerekçe olamazdı. TRT, bu bahiste huzur nedir bilmedi ama, hiçbir zaman da bugünkü gibi hükümet sözcüsüyle yarışa girmedi.

Şu ana kadar kurumun kendi yetiştirdiği, meslekten genel müdürleri olduğu gibi, yayınla ilgileri olmayan sektör dışından o koltuğa oturanlar da oldu. Orayı hedeflemiş fakat, bunun için ülke gerçekleri doğrultusunda gerekli ilişki ağını kurmamış ya da kurmak istememiş bir isim, Bengül Erdamar. Maliye okuyup Yönetim-Organizasyon Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladıktan sonra spikerlik, sunuculuk ve yapımcılıkta TRT’nin en bilinen isimlerinden biri olan Bengül Hanım, defalarca genel müdürlük başvurusunda bulundu. Bilinen bir siyasi parti bağı ya da zinde güçlerle yakınlığı olmadığı için bu girişimi pek öne çıkmadı. Kendi ifadesiyle, temel maksadı ille o koltuğa oturmak değil, oraya kurumdan, yayından birilerinin de talip olduğunun bilinmesiydi. Yoksa siyaset marifetiyle kendi hedefleri doğrultusunda özerkliği esnetme gayretindeki devletlular, çevrelerinde bu iş için hevesli zevatı her daim hazır bulurlar. İstanbul ağzını doğallıkla kullanan Erdamar, sadece spikerlik değil, yapımcılığın da hakkını vermiş birikimli bir isim olmanın yanı sıra, İstanbul Üniversitesi’nde senelerce mesleki birikimini gençlere aktardı. Hâsılı, kurumda yetişmiş, has bir yayıncı aday olmasına rağmen genel müdürlük bahsinde siyasi idare tarafından tercih edilmedi.

Türkiye’de mühim idareci koltuklarına sadece kişisel özellikler ve donanımla erişilemediği cümlenin malumu. Siyasi destekle liyakat buluşursa harika bir atama ve ardından parıltılı icraat gelebilir diye düşünmek mümkün. Bunun örneğini de, en azından başlangıç itibarıyla Şenol Göka’da görürüz. Marmara Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon okuduktan sonra TRT’de prodüktörlükle başlayan ve kurumsal zirvede noktalanan süreç, bir başarı hikâyesi olarak okunabilecekken hazin bir istifayla son buldu.

Yayıncılık açısından iyi işler yapma potansiyeline sahipken, gerek eş durumundan gerekse dönemsel işbirlikleri neticesinde aynı çizgiden gelmemekle birlikte siyasi iktidara bu denli angajman iyi izler bırakmadı kurumsal hafızada. İyi bir donanım iyi bir yönetici olmayı garanti etmediği gibi, şartlar bazen iyi yönetici olmakla iyi insan olmayı birbirinden ayırmamayı gerektirir. Memleketin uzun soluklu televizyon gösterilerinden Beyaz Show’daki Ayşe Öğretmen vakasını hatırlayın lütfen… Beyazıt Öztürk, siyasi uzamı ne olursa olsun, programa katılan genç bir eğitimcinin verdiği çocuk odaklı mesajı sahiplenip dik dursa, polis çocuğu olmasını da kattığı günün siyasi atmosferine uygun bir savunma geliştirmeseydi, bugün daha kıvançla hatırlayacağı bir tutum sergilemiş olurdu. Mütevazı bir kahramanlık mı, gürültülü bir şovmenlik mi? Hesap makinesi lütfen! Büyük beklentilerim yok tabii gösteri dünyasından…

Şenol Göka da genel müdürlüğü sırasında benzer bir durumla karşılaştı. Yukarıdan, hem istihbari hem siyasi cihetle yukarıdan iletilen bir listede, tepe yöneticisi olduğu kurumdaki şüphelilerin isimleri sıralanıyordu. Oysa kendisi bal gibi biliyordu bir kısmını bizzat tanıdığı o kimselerin terörle uzak yakın ilgilerinin olmadığını. İltisaklı ve irtibatlı sayıldıkları yapının da terörle ilişkili olmadığını bilecek kadar da toplumu tanıyordu Göka. Önünde iki yol vardı: Yanlış da olsa bütünün parçası gibi davranarak kendisinden istenileni sorgulamadan yerine getirmek ya da genel müdür olduğunun idrakine vararak, ‘madem böyle bir veri var, ben bir idari soruşturma açayım önce’ demek. İkinci yol riskliydi, hatta görece olumsuz ihtimalin gerçekleşmesi neredeyse kesindi. Muktedir öfkeliydi ve bu yolda karşısına çıkan; eşi partinin aktif bir üyesi olan, kendi atadığı bir bürokrat olsa bile düşünmeden harcardı. O birinci yolu tercih etti; perde arkasında birtakım iyileştirme girişimlerinin olup olmadığı konusunda bırakacağım açık kapı neticeyi değiştirmeyecek. Farklı kılmasa da sonuca anlam katacak tepki, “Benim yönettiğim kuruma bu kadar yabancı olmam mümkün değil, iddia edilen isimler terörist değildir.” cümlesiyle ifade edilebilir. Öyle değilse, bağlayın bir kararnameyle tüm kurumları Milli İstihbarat Teşkilatı’na, orada hazır bulunan masalardaki, vatanını herkesten çok seven bir ‘ajan’ yönetsin. Neticede Şenol Göka, sadece canlı yayın araçlarının, kameraların, mikrofonların, mikserlerin, stüdyoların değil, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu personelinin de genel müdürüydü.

Bu örneği, 15 Temmuz 2016 sonrası, benzer durumların yaşandığı tüm kurumlarda görebilirsiniz… Ne diyorduk, bir yayın kuruluşunun başına meslekten olmayan biri mi, yoksa oradan yetişmiş bir yayıncı mı getirilmeli ki, işleyiş daha verimli olsun? Eğitim, donanım ve tecrübe asla bir kenara itilemez fakat, yöneticilik öngörülemeyen durumlarda dahi sizden istenileni değil, olması gerekeni yapmayı gerektirir.

Siyaset mi yapıyorum? Ne münasebet ! Siyasetle ilgim her zaman mesleğimin gerektirdiği kadar oldu ama; siyasetçi bildiklerimiz dost sandıklarımızı da kullanarak sadece ekmeğimize değil, hayatımıza da kast ettiler, anlattığım bundan ibaret…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com