Silahlanıp ‘Muhafız’a dönüşen bekçilerin şiddetinden korunmak!

KRONOS 28 Mayıs 2020 GÜNDEM

İbrahim Kaboğlu, Birgün: 15 yıl boyunca gündemde tutulan Anayasa, amaca varınca unutuldu. 60 yıl önceki darbeyi (darbeleri) eleştirmek, bugünkü sivil darbeyi (darbeleri) maskeleyerek, sözde demokrasi kahramanlığını kamuflaj aracı olmamalı. CBHS olarak adlandırılan monokrasi, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ürünü. Bunu sürdürmek için, Anayasa yerine talimatlarla yönetim, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına hazmettirilemez. Tek kişi, her konuşmasıyla TV ekranlarını kilitlese de, demokratik hukuk devletine dönüş yollarını halka kapatamaz.

Sibel Hürtaş, Artı Gerçek: Türkiye; kamu görevlilerinin siyasi iktidarla göbekten bağının yarattığı sorunları her aşamada çekiyor. Ama her halde en fazla, elinde silah olan güvenlik personelinden çekiyor. Geçen hafta HDP Ankara İl Örgütü önünde açıklama yapmak isterken polis müdahalesine maruz kalan HDP MYK Üyesi Veli Saçılık, yaşadığı olayı anlatırken, “Ben böyle bir şey görmedim, sanki karşımda kamu görevlisi yok, bize hınç dolu, oldukça öfkeli, sanki AKP Kolları üyeleri karşımıza dikilmişti” diyordu. Tüm bu anlatımlar, geçen günlerde bekçilerin kendilerine “muhafız” denme talebini de akıllara getiriyor. TBMM Genel Kurulu’nda, bekçilerin talepleri üzerine isimleri “muhafız” diye değiştirilirse şaşırmamak gerekir. Zira bu haliyle, sadece isimleri eksik kalmış olur.

Kazım Güleçyüz, Yeni Asya: Saray+AKP+MHP ittifakının dışarıdan sıkı destekçisi ve ortağı olan Perinçek’le “kökünü kazıma” sözü verdiği kimi tarikat çevreleri arasındaki “muhabbet,” tekke ve zaviyelerin devrim kanunlarıyla kapatılıp kapılarına kilit vurulduğu şeflik döneminde biatı, uzlaşmayı ve kullanılmayı içine sindiren bazı tarikatlara el altından verilen desteği hatırlatıyor. Ama bu konjonktürel desteğin, iş bittikten sonra hemen geri çekilip, öncelikli hedeflerin vurulmasını takiben, bu tuzak için alet edilip kullanılanların dahi tasfiye edildiğini de. Resmî ideoloji o zaman da hem kontrolü altındaki Diyanet’le, hem biat ettirdiği bu gibi tarikatlarla dinî hayatı formatlamaya çalışırken, boyun eğmeyenlerin üstüne gitmişti. Tarih bir defa daha tekerrür ediyor. Bu, ders alınmayan kaçıncı ibret?

Mehmet Ali Güller, Cumhuriyet: Elbette müttefikler arasında sorunlar olur ve vardır. Türkiye ile Rusya arasında Libya konusunda, İran ile Rusya arasında Türkiye’nin İdlib politikası konusunda olduğu gibi. Ayrıca Moskova, İsrail-İran çatışmasını, her iki kuvvetle de arasını bozmadan yürütmeye çalışmaktadır. Öte yandan İran’ın Suriye’deki varlığının ABD ve İsrail tarafından Rusya’ya basınç olarak kullanıldığı da ortada. Kısacası çok parametreli denklemler bunlar… Konu, insan ilişkisi düzleminde ele alınacak basitlikte değildir; yani “Putin aslında Esad’dan şahsi olarak nefret ediyor” diyerek ya da “Trump’ın damadı Yahudi olduğu için…” diyerek koca bir Ortadoğu analizi yapabilmek mümkün değildir! Kaide şudur: Çıkarlar ve şartlar değişir, politika o zaman değişir!

Zeynep Gürcanlı, Sözcü: Katar’la Türkiye arasındaki toplam ticaret hacminin 2 milyar dolar seviyesinde yürüdüğü düşünüldüğünde, swap hattının 5 milyardan 15 milyara çıkarılmasının ekonomiye “bilançoyu güzel gösterme” dışında neye yarayacağı sorusunu bir tarafa bırakıp; Katar’ın neden Türkiye’ye hep “yüce gönüllü” yaklaştığına odaklanmak gerek. Katar Emiri, swap anlaşmasından çok önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uçak da hediye etmişti. Bir de üstüne, Katar toprakları üzerinde Türkiye’ye askeri üs kurma izni de verdi. (Katar’daki üssün Katar’ı korumak için kurulduğunu düşünenler; orada zaten yıllardır, Türk üssünün kat be kat büyüklüğünde bir Amerikan üssü var.)
Peki bunların karşılığı ne olabilir?

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram