Müslüm Gürses: Sen susarsan kesilir sesin

Yeri gelince pavyonlarda şarkı söyleyen Müslüm Gürses hiçbir zaman saray sofralarına meze olmadı. Bir Bektaşi dervişi soğukkanlılığıyla 'itirazını' dile getirdi.

SELAHATTİN SEVİ 26 Kasım 2018 GÖRÜŞ

6 Ağustos’ta vermesi gereken konser havanın yağışlı olması gerekçesiyle ertelenmişti. Ertesi gün Bayrampaşa Şehir Parkı’na gelen hayranları yine hayal kırıklığına uğradı. ‘Baba’ sahnede değildi. Yılan hikâyesine dönen beklenti, 2005 yılının sıcak bir ağustos akşamı nihayet gerçekleşecekti.

Derin ve korkutucu sessizliğin sona ermesine dakikalar vardı. Müslüm Gürses, beton zeminli sahneye çıktığında kızılca kıyamet koptu. Kafalardaki kırmızı bandanalar sıkıldı, tişörtler çıkarıldı, pankartlar açıldı: “Ne Orhan ne Ferdi, anlatamaz derdimi / Sen söyle Müslüm Baba nereden sevdim o zalimi!”

Satılan 240 bilete karşılık alanda yaklaşık 1500 kişi için ne kadar süreceği kestirilemeyen seans başlamıştı. Kapıları zorlayarak, duvarları aşarak içeri giren kitle adeta kendinden geçiyordu. Atılan çığlıklara zuladan çıkan jiletlerle akıtılan kanlar eşlik ettiğinde adeta vahşi bir ayinin tam ortasındaydım. Kaç şarkı seslendirebildi hatırlamıyorum. Ne olduysa oldu, herkes bir anda sahneye fırladı. Özel güvenlik ekipleri ve polisler de arkalarından…

Başka isimlerin aksine ‘Müslüm Baba’nın konser performansının sahiciliği ‘sahnede ne kadar az kaldığı’ ile doğru orantılıydı. İlk defa bir Müslüm Gürses konserinin bu kadar uzun sürdüğünü ve bir saate yakın sahnede kaldığını söyleyen organizatör Oktay Ülkügüner, daha üzücü olaylar yaşanmadığına seviniyordu. Öyle ya, unutulmaz 1992 Gülhane Konseri’nde sahneye çıkan seyirci kaşla göz arasında sanatçıyı bıçaklamıştı. Yaşananları anlayışla karşılayan, hastane çıkışı taşkınlık yapan seyircileriyle ilgili gazetecilerin sorularını “Yas tutuyorlar, yas!” diye cevaplayan Gürses, yine mütevekkildi: “Bizi sevmeyin demiyoruz ki. Bizi sevin… Biz de sizi seviyoruz. Bir şeyler paylaşalım istiyoruz. Ama sevgi böyle de gösterilmez ki…”

Evet, ‘Müslüm Baba’ yine sevenlerine toz kondurmuyordu. “İzleyicilerde sorun yok, duygularda bozukluk yok, bir tek organizasyonda sorun var” diye sitemini, “Beni tutacağına seyirciyi tut” sözü, Beton Bayram olarak anılan korumasına ve yetkililereydi…

Teoman ve Nilüfer’in şarkılarını yorumlayarak kentli yeni ve farklı kesimlere açılma projesinin gündemde olduğu zamanlarda ‘ötekilerin’ Müslüm Babası ile kuliste baş başaydık. Yarım yamalak geçmiş olsun diyebildik. Baba, konsere birlikte gittiğimiz, daha sonra bu kareleri Arabesk kitabında kullanacak olan fotoğrafçı Haluk Çobanoğlu’na çıkıştı: “Sen de ne çok çektin!”

Oysa o daha çok çekmişti.

Kısa ve gri bir kış akşamında, eşimle yıllar sonra beyaz perdenin karşısına geçtiğimizde acılı şarkılarıyla bildiğimiz Müslüm Gürses’in hayatından yola çıkılarak çekilen filmi izlemeye hazırlanıyoruz: Belki biraz memleket görürüz, türkü dinleriz…

Filme gelirken yolda şahitlik ettiğim Bayrampaşa ve Açık Hava konserlerini anlatıyordum bir yandan da. Milliyet’te çalışırken sevgili yol arkadaşı Muhterem Nur’la birlikte Swiss Hotel’in bahçesinde kamerama gülümseyen kıvırcık saçlarının önündeki kavruk yüzünü hatırlıyorum Baba’nın.

Büyük kola ve patlamış mısır kutularıyla salonu dolduran Avrupalı Türklerin  arasına karışmakta geciktim. Büfedeki Alman garsonun çekmecelerden earl grey paket çayı bulması zaman aldı. Yerimize geçtiğimizde ise kırık Türkçe ve kusursuz Almanca ile konuşulan meselelere, gurbetçi gündemine kulak kabartıyoruz. Dert çok…

Biraz sonra filmde göreceğimiz, “Müslüm geldi, elektrikler de geldi” sahnesinin tersi oluyor. Işıklar sönüyor, Müslüm çıkageliyor.

Yapımcı Mustafa Uslu’nun belirttiği gibi, “Gerçek olmasa ve biri anlatsa, kimse inanmaz. ‘Hadi canım böyle bir hayat mı olur? Bir insanın başına bunlar mı gelir?’ denir. Sağ kulağı duymuyor. Burnu koku almıyor. Kendi konserinde bir hayranı tarafından aşırı sevgi nedeniyle bıçaklanıyor. Bütün ailesini kaybediyor,” diye özetlediği hayatı karşısında karanlığa gözyaşlarını bırakmamak elde değil. Yer yer tebessüm ettiren ise, Müslüm Baba diyaloglarının altyazıları oluyor. Baba’nın elini kalbine götürürken söylediği ‘Eyvallah’ kelimesinin, ‘Danke’ olarak çevrilmesi salondaki derin hüznü dağıtmaya yine de yetmiyor.

Öyle, kimilerinin cennette doğduğu bir dünyada bazıları cehennem yaşıyor her daim. Aile içi şiddet ya da mahalle baskısı bir kadının, bir çocuğun hayatını mahvetmek için sıradan sebepler olageldi Türkiye’de. ‘Öteki’lerin yaşamında dayak ‘cennetten çıkma’, töre cinayeti ‘kader’… Fakirliğin mecburiyet olduğu ailelere yapılan kömür yardımı ocakların tütmesine yetmiyor, makarna ile gün geçmiyor. Fukara ailelerin çocukları emanet edilen atölyelerde, tamirhanelerde, merdiven altı Kur’an kurslarında ve yatılı bölge okullarında türlü istismar ve hoyratlıklarla maruz kalıyor. Cehennemin ‘teaser’ını bu dünyada yaşıyor milyonlar.

Ötekiler öyleydi de, ötekileştirilenler farklı mıydı?

Aydınlık okullar kapatıldığını, çaresiz anne-babaların korkuyla ‘sakıncalı’ kitapları yakma telaşını gördü gözler. Müslüm’ün annesine uyguladığı ‘baba şiddeti’ni ‘devlet baba’ misliyle uyguluyor hala. Bebekler, çocuklar demir parmaklıklar ardında minyatür bir cehennem yaşıyor. Çocuklar baba güveninden, anne şefkatinden ayrı kalsınlar diye çeşit çeşit suç uyduruluyor. Canını kurtarmak için can havliyle özgürlük yolculuğuna çıkanlar nehirlerde, denizlerde son nefesini veriyor.

Gezi eylemleri sonrası ‘çapulcu’ denilerek şeytanlaştırılan gençler ‘öteki’lerin müziğini ve Müslüm Gürses’i son on yılda tanımıştı. Fakat şimdi her iki kesim için de hayat çok acı!

Müslüm Gürses müziğine dudak büken, seyircisini jiletçi diye küçümseyen ve “Bu adamda ne buluyorlar?” diye yıllardır aşağılayanların bile ömrünün sonuna doğru saygı duyduğu Gürses hep sahici hayatıyla ötekilerin ve ötekileştirilenlerin sesi oldu.

Müslüm’ün ilk hocası Limoncu Ali’nin (Erkan Can) düsturu, dayanak olmuştu hayatı boyunca Gürses’e: Senin sesin var ya senin sesin, sen ne zaman susarsan o zaman kesilir!

Yeri gelince pavyonlarda şarkı söyleyen Müslüm Gürses hiçbir zaman saray sofralarına meze olmadı. Bir Bektaşi dervişi soğukkanlılığıyla ‘itirazını’ dile getirdi.

“Evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma imkânını vermeyen” Türkiye’de muktedirler hepimizin sesini soluğunu kesmek istese de, ‘İtirazım var’ dediğinizde bedeli çok ağır olsa da… Ses verme zamanı!

Çünkü sadece sen susarsan kesilir sesin…

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com