‘Seçimin fetvacısı, yanmaz kefen satıcısı…’: Bir Cübbeli Ahmet portresi

Cumhur ittifakı'ndan başkasına oy vermenin caiz olmadığını söyleyen Cübbeli Ahmet, Perinçek'le yan yana kaç zamandır. Hazır İsmailağa'dan kovulmuşken ister misiniz Ergenekon Cemaati'ni kursunlar beraberce. Ya da yıllar önce kurmuşlardır belki de bizim yeni haberimiz olmuştur. Ne dersiniz?

FİKRİ DOĞAN 31 Mart 2024 PORTRE

Aslında bugün portre köşemizin konuğu başka bir isim olacaktı, ne yalan söyleyeyim. O kadar da güzel hazırlanmıştım. Amma velakin son günlerde o kadar çok habere konu oldu, o kadar konuşuldu ki dedim ‘gündemden kopmanın ne yeri ne de zamanı.’ Kırdım dümeni Cübbeli Ahmet’e.

Sanal aleme Cübbeli ile ilgili daldıkça daldım daldıkça daldım. Bitmiyor arkadaş bitmiyor. Hani derler ya denizler mürekkep, ormanlar kalem olsa yetmez. Aynen o hesap Cübbeli Ahmet’i ne kadar yazarsak yazalım bitmez. Başlamadan uyarayım sonra ‘yok şu eksik olmuş, yok bunu yazmamışsın’ demeyin.

Hani meşhur bir vaazı vardı Cübbeli Ahmet’in. Ne diyordu orada, ‘Tam sırat köprüsünün üzerindeyken meleklere ‘Ben Nakşibendi tarikatinin Halidi kolundanım’ deyin, geçer gidersiniz’…  E geçtiğimiz hafta İsmailağa cemaati resmi bir açıklama yaparak Cübbeli Ahmet’i cemaatten kovdu.

N’oldu şimdi? Nakşibendi tarikatinin Halidi kolundan olmak Sırat’ı bile geçirebiliyor ama İsmailağa cemaatinden kovulmaya engel olmuyor mu yoksa? Gerçi sonradan Cübbeli ‘Siz beni kovamazsınız’ falan diye itiraz edecek oldu ama anladığım kadarıyla pek ciddiye alan olmadı.

Ayrıca, Hazreti Peygamber’in öz kızı Fatıma’ya ‘Ahiret için azığını hazırla. Orada sana benim bile bir faydam’ dokunmaz dediği dinde, bu Halidi kolu olayına İslam alimleri ne diyor bilemedim. (Gerçi onlar iktidarın yanında post kapma derdindeler rahatsız da etmemek lazım.)

TARİKATTAN KOVULAN CÜBBELİ PAF TAKIMLA İDMANA MI ÇIKAR YOKSA…

Şimdi asıl insanların merak ettiği konu şu; kadro dışı bırakılan Cübbeli Ahmet, PAF Takımla mı idmana çıkar, tek başına düz koşu mu yapar, bonservisimi verin gideyim mi der… Zaman gösterecek.

Bu kovulma olayının daha dumanı tüterken Cübbeli Ahmet bomba gibi bir videoyla daha çıktı karşımıza ve ‘Seçmenlerin Yeniden Refah ve Saadet gibi muhafazakar partilere oy vererek Cumhur İttifakı’na kaybettirmeleri caiz değildir.’ deyiverdi. İnsanlar ‘haydaaaaa’ diye şaşırma alametleri gösterirken ben de dedim ki ‘Cübbeli gel seninle biraz gezintiye çıkalım da insanlar kimmişsin bir görsün.’

Olay tamamen bundan ibaret sevgili okuyucu. Gelin şimdi Cübbeli Ahmet Hocamız’ı geçmişten geleceğe bir analiz edelim. Yaşanmışlıklara, yaşananlara ve yaşanacaklara beraber bakalım.

Direkt şöyle girelim hatta konuya: Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul neden ‘kötü’yse ‘derinlerin’ gözünde Cübbeli Ahmet de o yüzden iyidir! Nasıl güzel önerme oldu değil mi? Hani Kuytul’un aşağı yukarı her vaazında bahsettiği ‘Siyah Gözlüklüler’ var ya, işte kanaatimce bu işler de onların eseri.

Kafanız karıştıysa biraz daha açayım. Yaşı yetenler hatırlar o günleri. 28 Şubat’a giden süreçte memlekete dayatılan ‘Müslüman-muhafazakar’ prototipi Aczimendiler ve Hizbullahçılar’dı. Sert, fanatik, tabir caizse ‘çirkin’ tiplerdi ‘Müslümanlar.’  O günlere öyle tipler gerekiyordu haliyle. O tipler üzerinden operasyonlar yapıldıktan sonra daha ılımlı ‘magazin’ figürlere geçmeye karar verildi herhalde ki, Zekeriya Beyaz çıktı karşımıza. Tonton, sevimli, esprili din alimi ‘tip’i sürüldü milletin karşısına.

ZEKERİYA BEYAZ PROJESİ BAŞARISIZ OLUNCA CÜBBELİ SÜRÜLDÜ SAHNEYE

Ama Beyaz Hoca’nın bir kaç sıkıntısı vardı. Öncelikle din eğitimi almamıştı hatta Arapça bilmediği bile çıkmıştı ortaya. Ayrıca toplumu yönlendirebilecek karizması ve inandırıcılığı yoktu. Proje başarısız bulundu ki, ‘Tavuktan kurban olur’, ‘Orucunuzu eşinizle cima ederek açabilirsiniz’den öteye gidemeyen Zekeriya Beyaz’ın, muhafazakar (!) toplum üzerinde etkili olmadığı anlaşıldığından sözleşmesi apar topar feshedildi.

Demem o ki, 28 Şubat’tan hemen önce neredeyse her gün, Fadime Şahin-Müslüm Gündüz ikilisinin maskaralaklarını, bir de cuma namazından çıkmış sakallı, sarıklı cüppeli “Aczmendi tarikatı”nı seyreder, sonra tüm muhafazakar kesmi bu karakterlere indirgeyip, şeriatın artık geleceğinden endişelenip korkudan tir tir titrerdik. Neyseki sonra 28 Şubat oldu da, daha hemen ertesi sabah, ne Müslüm, ne Fadime, ne de Aczmendi kaldı piyasada. Artık daha magazin tiplere ihtiyaç vardı. Ve o ‘tip’ 1990’lardan itibaren İstanbul’un ‘varoş’ denilen semtlerinde ve Anadolu’nun ‘muhafazakar’ beldelerinde demleniyordu.

Ben Cübbeli Ahmet ismini ilk duyduğumda sene 1994 ya da 1995’ti. İstanbul Yenibosna’da bulunan Aksa Camii’nde haftanın iki günü göreceli kalabalıklar toplanıyordu Cübbeli Ahmet için. Sonradan öğrendik ki, Ünalan Yeni Camisi’nde, Ataşehir’deki Türkiş Blokları Aksekili Mehmet Uslu Camisi’nde, Fikirtepe Onikiler Camisi’nde, Ümraniye Ihlamurkuyu Merkez Camisi’nde, Fâtih’teki Fetih Mescidi’nde onbinlerce müride ulaşmıştı Cübbeli Ahmet.

Peki kimdi bu yeni dönemin gözde ‘Hocası!’ Kendi biosunda yazdığına göre 1965 yılında dünyaya teşrif buyurmuş Ahmet Mahmut Ünlü. Babası dönemin zengin tel tüccarlarından Yusuf Ünlü imiş. Fatih’teki İsmailağa Cemaati’ne mensup olan Yusuf bey, oğlunu da sohbetlere görürürmüş küçükken. Daha 6-7 yaşlarında ‘cübbe de cübbe’ diye tutturduğu için mecburen ona göre cübbe yaptırmak zorunda kalmışlar.

70’li yılların baskılı döneminde el kadar sabinin cübbe inadı hoşuna gitmiş herhalde cemaattekilerin ki Ahmet Mahmut’a ‘Cübbeli’ lakabı takmışlar. İlk vaazını 11 yaşında veren Ahmet Mahmut, sonra orta ikide okulu bırakıp İslami ilimler öğrenmeye adamış kendini. Aşağı yukarı kısa künyesi böyle Cübbeli Ahmet’in. Peki kamuoyu ilk nerede duydu ismini? Buyurun oradan başlayalım. Takvim 17 Ağustos 1999’u gösteriryordu ve Marmara 7.4 şiddetinde bir depremle sarsılmıştı. Resmi rakamlara göre 40 binin üzerinde ölü vardı. Tam da o acılı günlerin ertesinde haberlere bir vaaz düştü.

‘ALLAH DEPREME EMRETTİ, ŞURAYA DOKUN BURAYA DOKUNMA’  İLE ÜNLENDİ

Cübbeli Ahmet Hoca diye birisi nefret kusuyordu tam anlamıyla.

“17 Ağustos durdu durdu turnayı gözünden vurdu. tam o anda, tam o gecede o saatte kim nerede ne yapıyorken patlattı bombayı? Tesadüf mü? İmam hatiplerden  Kur’an kurslarının kapatılmasının Resmi Gazete’deki çıkan kararı ne günmüş. 98, 17 ağustos. 17 ağustos 99. 99’un 17 ağustos’un da ne oluyor? günü de mi rastlantı? Merkez üssü de mi raslantı? Saati de mi rastlantı? Burda ince işler var. Allah depreme emretti, şuraya dokun, şuraya dokunma.”

“Zinada öldüler bir kaç tane ceset çıkıyor, çırıl çıplak. İkisi, kız-erkek zinada öldüler. Birbirinin üstünde yapıştı kaldılar. Birbirinden ayrılamadılar. Bbirlikte gömüldüler. İşte zinada ölenler, zinada gömülenler. yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi dirilirsiniz. Allah’ın huzuruna öyle yapışık zinada kalkar.” gördüm gözümle gördüm.”

Yukarıdaki ifadeler, Cübbeli Ahmet Hoca’nın Marmara Depremi’yle ilgili söylediği sözlerden bir kaçı sadece. Daha ağır ve daha sinir bozucu kısmını almadım mübarek Ramazan günü günaha girmeyin diye. Şimdi diyeceksiniz ki, sabahtan beri ‘ılımlı, magazinsel biri lazımdı’ diyorsun bu sözler ne?

E muhteremler bu sözleri söylememiş olsa gündeme gelir miydi Cübbeli Hocamız! Bu sözlerin manşet olmasının hemen ardından tamamının ‘tevilini’ yaptı zaten kendisi. ‘Ben öyle demedim, ben onu kastetmedim, ben depremzede çocuğu evlatlık aldım, ben aslında cici biriyim’ açıklamalarını ve bu açıklamaların malum medya tarafından nasıl manşetlere taşındığını merak edenler için ‘Google’ orada.

Şimdi ‘Cilalı İmaj Devri’ başlamıştı Cübbeli Ahmet için. Allah var Cem Yılmaz kadar stand-up yeteneği bir ‘İslam alimi’ için de yeterli bilgisi vardı. Üstelik eğlenceli, nüktedan, sözünü sakınmayan biriydi. Tabii ki medyamız balıklama atladı yeni reyting kaynaklarının üstüne. Dibini sıyırıyor o kanal senin bu kanal benim geziyordu Cübbeli. İlgi gördükçe de coşuyordu muhterem hocamız.

VAAZ KÜRSÜSÜNDEN ‘HURİLERLE ZEVK’İN DETAYLARINI BİLE ANLATTI 

Şimdi burada bi ‘es’ verelim. Muhterem memleketimizin muhterem muhafazakarlarının en azından büyük bölümünün ilgisini çekmenin bir tek yolu vardı. ‘Cinsellik ve ölüm korkusu.’ Cübbeli de çıktığı her programda bu iki konu üzerinden yürüyordu. Ana konusu cennette verilecek huriler ve bu hurilerle yaşanacak zevk ve sefa dolu bitmek bilmeyen saatlerdi. Detayına burada giremeyeceğim ayrıntısına kadar irdeleniyor, en ince detayına kadar aktarılıyordu izleyiciye. Ahiret günü olacaklar, melekler, cinler ve bunların Allah ile aralarındaki diyalogları… Bir tane akıl sahibi de çıkıp ‘Yahu hoca bu kadar detayı nereden biliyorsun, nerede yazıyor bunlar tövbe haşa orada mıydın bunlar olurken’ demiyordu.

Reytingi tavana vuran Cübbeli Ahmet müridine mürid, servetine servet katarken, arada çizgiyi aştığında iki haberle hizaya çekiliyordu aynı zamanda. Mesela 2006’da Cübbeli Ahmet’in Malta sahillerinde Jet-Sky şovu manşet oluyordu gazetelere. Adı Jet-Sky’li Ahmet Hoca’ya çıkıyordu kısa sürede. İddialara göre Mehmet Sağlamer isimli bir müridi ile Malta’ya tatile giden Cübbeli şov yaparken fotograflanıyordu Jet-Sky ile. Aynı Mehmet Sağlamer, uzun yıllar yanında kaldığı Cübbeli’nin paraya ve kadına düşkünlüğünü, cemaati üzerinden nasıl milyarder olduğunu anlatıyordu. 2010 yılında Faslı ve Moldovalı kadınlarla kaseti düştü piyasaya. ‘Montaj, yakında daha beterlerini de sürecekler piyasaya’ diyerek savuşturdu.

Acarkent’teki ultralüks havuzlu villası, son model arabaları, şatafatlı yaşamı dökülüyordu ortalığa. Ama dedik ya Cübbeli Ahmet’in her iddia için bahanesi hazırdı her zaman. Mesela ‘Vaazınızda televizyon izlemek günah diyorsunuz ama evinizde devasa plazma TV var’ diyene, ‘Ben onunla hocaefendilerin vaazlarını izliyorum sadece’ diyordu. “Çok seyahat ediyorsunuz” dendiğinde ise “Elimde değil ne yapayım benim için varsa yoksa peygamber mezarı ziyaret etmek, sahabe yatırı görmek” diye karşılık veriyordu. Malta’daki jet-ski sürerken çekilen fotoğrafları için de “Orası hep kayalık, kimsecikler yok ki!” şeklinde bir açıklama yapıyordu. Askeriyeyi ima ederek “Birbirlerinin karısını dansa kaldırıyorlar balolarda. ‘Benim karımı dansa kaldıramazsın diyen terfi edemiyor, ihraç ediliyor” dediği vaaz kasedi hakkında da “Bana ne olur Türk ordusunu sevmiyor demesinler. Üzülüyorum çok. Ben askeriye için ne dualar ettim zamanında” deyiveriyordu. E mübarek Acarkent’teki ultralüks villa ne o zaman?’ diye soracak olsanız, ‘Hanımın babası çok zengin. Onlardan gelen parayla aldım’ deyip işin içinden çıkıveriyordu.

ADNAN HOCA İLE ‘SEN MEHDİSİN YOK BEN MEHDİYİM’ KAVGASI DA YAPTI 

Böyle al gülüm ver gülüm medyayla bir dargın bir barışık işleri büyüten Cübbeli Ahmet, 2009’de Adnan Hoca ile kısa bir ‘Sen mehdisin ben mehdiyim’ savaşına girdiyse de baktı buradan ekmek çıkmayacak, diyanetten atamasını bekleyen evliya gibi konuyu kapattı mecburen.

Cübbeli Ahmet hem cemaat olarak hem de maddi olarak büyümüştü büyüyeceği kadar ama yetmiyordu ona. Keskin bir hamle ile işi resmi ticarete dökme kararı aldı 2010’lu yıllarda. Önce ‘Yanmaz Kefen’le çıktı piyasaya. Kendi ürettirdikleri kefen ne hikmetse o kadar büyülü ve tılsımlıydı ki, cehennem azabından koruyordu insanları. Hem kendisine ait Lalegül FM ve TV’de hem de vaazlarında müridlerine şiddetle bu kefeni almaya çağıran hoca voleyi vurşmuştu deyim yerindeyse. Paranın tadını gören Cübbeli, yanmaz kefenin hemen ardından ‘Günahlardan arındıran Peygamber Sandaleti’ satışına başladı. Br süre de sandalet işinde yürüdü. Hızını alamamış olacak ki bu kez de ‘Sakal-ı Şerif’e temas etmiş su’ satmaya başladı. Bir su şişeleme tesisinde çekilmiş reklam videosunda, ‘güya’ efendimizin sakalının üzerinden akan su şişeleniyor ve müritlere ‘Mübarek Su’ diyerek pazarlanıyordu. İşin ilginç yani ise, bu soytarılıklara ne devletin ticaret bakanlığı ne de milyarlarca lira bütçeye sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı ‘Tek’ kelime laf etmiyordu.

Hazır yeri gelmişken yazayım. Efendim ‘Falance ayeti okuyup elinize üfledikten sonra tenasül uzvunuza sürerseniz boğa gücünde olursunuz’ diyen bitmedi, ‘Sahabe peygamberin abdest suyunu yere düşürmezdi. O abdest alırken dökülen suları alır ellerine yüzlerine sürerlerdi.’ diyen bu arkadaşa bir şey demek gerekmez mi? Ya da bu arkadaş bu söylediklerinin yalan ve uydurma olduğunu bilmez mi?

CAPRİCE HOTEL’DEKİ UYGUNSUZ GÖRÜNTÜLER İÇİN MAHKEMEYE GİTTİ   

Kimseler ses etmiyordu Cübbeli’ye o da servetine servet katmak için gece gündüz koşturuyordu. 2011 yılında Cübbeli Ahmet bu kez kamuoyunun Jet Fadıl olarak bildiği Fadıl Akgündüz’le devremülk işinde ortaya çıkıyordu mesela. İstanbul Bayrampaşa’da temeli atılan Caprice Otel’in kat betonlarının atılması için düzenlenen törene damga vuran Cübbeli, içkisiz otellerin faziletinden falan bahsederek Jet Fadıl’a destek çıkıyordu. Muhabirlerin ‘Projenin ortağı mısınız?’ sorusuna, ‘Bizim gücümüz bunlara yetmez’ diye mütevazı bir cevap vermeyi de ihmal etmiyordu. Allah’ın adaleti işte, ilerleyen zamanlarda Jet Fadıl o proje ile insanları dolandırdığı iddiasıyla yüzlerce davayla karşı karşıya kalıyordu. Daha ilginci, Cübbeli Ahmet’in avukatları, Jet Fadıl’a ait Caprice Otel’de Cübbeli’nin uygunsuz görüntülerinin çekildiğini ve şantaj yapılmaya çalışıldığını iddia ederek mahkemeye başvuruyordu.

2011 yılı gelip çatmıştı ve bir sabah gazeteler ‘Cübbeli Ahmet tutuklandı’ manşetiyle çıkıyordu. Medyanın reyting makinesi biricik hocası Karagümrük Çetesi’ne yönelik bir operasyonda önce gözaltına alınmış ardından da hakkındaki suçlamalar sabit görülerek Metris Cezaevi’ne gönderilmişti. Polis Cübbeli Ahmet’in adının, ”tehdit, şantaj, fuhuş amaçlı insan ticareti, fuhuşa aracılık ve fuhuş için yer temin etmek suçlamalarına’ karıştığını açıkladı. Aynı dönemde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım da ‘Şike’ davasından Metris cezaevinde yatıyordu. İkilinin hapishane günlükleri de uzun süre medyayı işgal ediyordu.

Yazıya başlarken dedim ya Cübbeli Ahmet bu yazmakla bitmez anlatmakla tükenmez. Cübbeli Ahmet, 2011’de hapse girdikten sonra önce Gülen cemaatini ima eden açıklamalar yapıyor, ardından hapisten çıktıktan sonra ‘Muhterem Hocaefendi’ ile başlayan cümleler kuruyordu. 15 Temmuz’dan sonra kendince gücün el değiştirdiğine ikna olmuş olacak ki, hükümetin yanında yer alıp karşı tarafı yaylım ateşine tutmaya karar verdi. Gün geldi ‘Çocuklarınızı İmam-Hatiplere göndermeyin’ diye çıktı ortaya mesela. Kimse anlam veremedi bu çıkışa. ‘İmam-Hatipler’de gerçek islam öğretilmiyordu ona göre. Mezhepsizlik, reformist, mealcilik akımı empoze ediliyordu çocuklara.

İSTER MİSİNİZ PERİNÇEK’LE BİRLİKTE BİR ‘ERGENEKON CEMAATİ’ KURSUNLAR

Herkes ‘Cübbeli ne demek istiyor?’ diye kafa patlatırken, Ahmet Mahmut Ünlü hocamız bilin bakalım hangi kanalın daimi konuğu gibi haftanın iki günü ekranlara çıkartılıyordu. Tabii ki de Ulusal Kanal. Devreleriniz yandı değil mi? ‘Perinçek, Cübbeli ne alaka?’ dediğinizi duyar gibiyim. Ulusal Kanal’da baştacı edilen Cübbeli Ahmet, Perinçek kankasına ‘Kardeşim’ diye hitap ediyordu. Perinçek için, ‘Aynı gemideyiz’ diyordu. Perinçek de ondan aşağı kalır mı, o da Cübbeli’yi kastederek ‘O bir vatansever’ diyordu.

Seçime 2 gün kala ‘ittifak kardeşliği’nin gereğini fazlasıyla yerine getirdi Cübbeli Ahmet ve Cumhur İttifakı dışındaki partilere oy vermenin caiz olmadığını söyledi. ‘Bunlara mı teslim edelim yani.’ dedi ve ekledi: Fıkıha göre konuşuyorum. Cumhur İttifakı’nın dışındaki Yeniden Refah, Saadet vb. adaylarına özellikle İstanbul, Ankara gibi kazanamayacakları kesin ama Cumhur İttifakı’na kaybettirip CHP’yi, DEM’i, teröristleri kazandıracağı kuvvetle muhtemel olan yerlerde bunlara oy vermek caiz değildir. Bunlar mesuldür. Günahkar olur ve azaba gider. ”

Ve yıllardır hiç bir eyleme izin verilmeyen -dün Filistin eylemi için de verilmedi- İstiklal Caddesi’nde Vatan Partililer polis korumasında yürüyüş ve eylem yaptılar.

Gelişmelerden de anladığınız gibi, Cübbeli Ahmet o liman senin bu liman benim dolaştıktan sonra gönlündeki yeri bulmuşa benziyor. Hazır İsmailağa cemaatinden de kovulmuşken ister misiniz Ergenekon Cemaati’ni kursunlar beraberce. Ya da yıllar önce kurmuşlardır belki de bizim yeni haberimiz olmuştur. Ne dersiniz?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com