Savaş bir gösteri işidir

KRONOS 02 Ağustos 2018 KÜLTÜR

DENİZ DURSUN

“Köpekler niçin kuyruklarını sallar?

Çünkü köpek, kuyruğundan daha akıllıdır.

Eğer kuyruk daha akıllı olsaydı, kuyruk köpeği sallardı.”

Bu prologla başlıyor Wag the Dog (Başkanın Adamları) filmi.

Birkaç sahneden sonra, filmin iki ağır topu Robert de Niro (Conrad Brean) ve Dustin Hoffman (Stanley Motss) gösteri dünyası ve savaş üzerine yaptıkları analojiyle Baudrillard’ın simülasyon ve simülakra tezinin bir çeşit doğrulamasını yaparlar. (Simüle edilmiş gerçekliğin simülasyonu, diyebiliriz buna sanırım.)

– Savaş çıkarmıyoruz, savaş görünümü veriyoruz?

Körfez Savaşı’yla ilgili ne hatırlıyorsun? Bir çatıdan düşen akıllı bomba ve binanın patladığını? Günde 2500 sorti yapıldı ve 100 gün sürdü ama, sen bugün sadece çatıdan düşen bombayı hatırlıyorsun! Koskoca bir savaş ve çatıya düşen bir bombanın videosu sadece! O çekimi yaptığımızda ben o binadaydım, Virginia’daki Çağlayan Kilisesi’nin oradaki bir stüdyoda!

Hollywood yapımcısı rolündeki Dustin Hoffman, alık bir surat ifadesiyle “Olamaz, olamaz…” der. Muzip De Niro sinsice güler, bilmiyorum, der. Ketumdur, Hoffman’ın “anlatacak bir hikâyem olsun…” sözüne karşı da “Hayır, bunu anlatamazsın…” der.

İsterseniz, bildiğiniz bütün iletişim teorilerini, medyanın, gösteri dünyasının, prime-time haberlerinin, bilgiye “bir tık” uzaklıkta olup binlerce kaynağı belirsiz dezenformasyon kanallarıyla nasıl gerçeklerden uzak kaldığımıza kadar onlarca fikri bu repliklerin altına dizebilirsiniz. Veya bunların hepsini basitçe, “komplo teorisi” olarak niteleyip resmi kanallardan akıtılan bilgilere inanarak mutlu mesut hayatınıza dönebilirsiniz.

O zaman Meriç’te yitip giden küçücük bebekler karşısında vicdanınızın sızlamasına gerek kalmaz. Ama PKK’lı teröristlerin yol boyuna döşediği EYP ile hayatını kaybeden bir anne ve bebeğine dair duyar kasarak vicdanınızı rahatlatabilirsiniz. Nasıl olsa sizin “ne”yi “nasıl” bilmeniz gerektiğine karar veren gösteri dünyasının efendileri, o “olay”ı da sizin bilmenizi istedikleri şekilde size sunmuşlardır.

Mesela dönüp şu soruyu soramazsınız artık: 6-7 Eylül olaylarını tetikleyen, Selanik’teki Atatürk’ün evine saldırı olayı bir derin devlet operasyonuydu ve çok başarılı bir operasyondu, diyerek bunun devlet eliyle yapıldığını ilk elden itiraf eden bir zihniyetin, pekâlâ böylesine duyarlı bir zeminde, böyle meşum bir olayı rahatlıkla tezgahlayıp tezgahlamayacağı sorusu artık gereksiz bir sorudur.

Amerika’da başkanlık seçimlerine 11 gün kalmıştır ve ikinci kez seçime girecek olan başkan, son dakikada cinsel taciz skandalına karışmıştır. Başkan ve adamlarına düşen ise kamuoyunun dikkatini 11 gün boyunca bu olaydan uzak tutmak ve dikkatleri başka bir noktaya çekmektir.

Çözüm Conrad Brean’dir: Nam-ı diğer, kamuoyu oluşturma cambazı.

Filmin girişinde refere edilen olaylar gerçek midir yoksa kurgusal anlatıyı güçlendirmek için senaryoya eklenmiş kurmaca unsurlar mıdır, tartışılır! Ama “mass media” gücü, görsel iletişim araçlarının yaygınlığı ve onlarca, yüzlerce kanaldan aynı bilginin sürekli tekrarıyla kitlelerin düşüncelerinin nasıl kolayca manipüle edilebileceği olasılığının kurgusal da olsa ele alınması önemli. Çünkü 11. günden sonra kamuoyunun gerçekleri bilip bilmemesinin bir önemi kalmayacak. Kaldı ki, bu tip olayların gerçek boyutu onlarca yıl gün yüzüne çıkmaz, çıktığında da zaten değişen bir şey olmaz. Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir çünkü!

15 Temmuz meşum hadisesi henüz daha yeniyken -ve hâlâ- binlerce tutarsız, çelişkili ve yalan bilginin ortalıkta hakikat diye dolaşması ve buna itibar eden milyonlarca insanın her gün sabah-akşam bilenmeye devam etmesi sonucu değil midir, Meriç’te ölen iki bebeğe karşı vicdansızca ve insanlık dışı yorumlara karşı tek bir itiraz sesinin yükselmemiş olması!

Kitleler kolay manipüle edilir ve manipüle edildikleri gerçekliklerinden kolayca kurtulmak istemezler. O yüzden hırçındırlar, öfkelidirler ve şiddete eğilimlidirler. Çünkü içten içe, o temelsiz inançlarının yıkılacağından ve dünyalarının ters döneceğinden ölesiye korkarlar. O yüzden mahkeme tutanaklarını okumazlar. O yüzden alternatif bilgi kaynaklarına erişimi yasaklarlar. O yüzden bütün basını, televizyonları, internet sitelerini kontrol etmek isterler.

Wag the Dog-Başkanın Adamları, aslında ABD’ye has bir olguyu/olayı incelemiyor. İnsanlık tarihi boyunca güç ve iktidar sahiplerinin toplumu yönlendirerek (ve zaman içinde bunun envai çeşit yol ve yöntemini bularak) güç ve iktidarlarını nasıl devşirdiklerinin hikâyesini anlatıyor. Başkanın adamları da esasen zerre vicdan sızısı göstermeden vazifelerini büyük bir özveri ve sadaketle yapıyorlar. Çünkü onların işi o, bunun için para alıyorlar!

Bu kadar basit aslında. Filmin belki de tek vicdanlı karakteri olan Motss’un akibeti ise malum… Onursuzca bir yaşamı onurlu bir ölüme tercih edemeyeceklerin sığındıkları tek liman: Bize emredileni yaptık, yoksa işimizi kaybederdik, aç kalırdık, kredi borçlarımız vardı, evin taksidi, çocukların okul parası vs…

Wag the Dog’u film olarak çok sevdiğimi söyleyemem, özellikle ikinci yarıdan sonra inandırıcılık dozunun iyice düştüğünü, hatta filmin dramadan komediye kaydığını bunun da inandırıcılık zaafiyeti oluşturduğunu söyleyebilirim. Ama bu, filmin başlangıçta zihnimize attığı kıymığın önemsiz olduğu anlamına gelmiyor.

Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır, özdeyişinin “nasıl”ının modern hikâyesi bu. Hitler’in, Mussollini’nin, Saddam’ın, Kaddafi’nin, El Beşir’in ve daha onlarca modern, premodern dönem muktedirlerinin iktidarlarını devam ettirmek için bu ve benzeri yöntemleri uygulayarak kitleleri kontrol ettiklerini söyleyebiliriz. Alternatif bilgi kaynaklarınız yoksa, bilgiyi ‘double-check’ yapabileceğiniz ikincil, üçüncül imkânlarınız elinizden alınmışsa siz de o havuzun suyundan çoktan içmişsiniz demektir.

Wag the Dog’u izledikten sonra birdenbire aydınlanmayacaksınız. Dünyanın ve hayatın sırrını çözmüş olmayacaksınız. Böyle birşeyin de mümkün olmadığını size peşinen söylemiş olayım da, bu iddiada olan “şey”lerden fersah fersah kaçmanız için bahaneniz olsun, peşinen!

Bir uçak dolusu gazete ve televizyoncuyla seyahat eden başkanın, milyonların kaderiyle ilgili anlattıklarını tek harfine dokunmadan, hatta aynı başlıkla yayınlayan bir medyamız varken, daha çok savaş çıkarıp zafer kazanırız, hezimetleri zafere dönüştürürüz.

Savaş bir gösteri işidir çünkü!

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com