İnsan, gazeteci, yönetici: Cuma Ulus

ARMAN YAVUZ 17 Şubat 2019 GÖRÜŞ

Bir büfe açıp taze meyve suyu satmak!

Cuma’nın hayali buydu. O zamanlar bu hayali biraz garipsemiştim. Nasıl olur da bir gazeteci medyanın tüm şatafatından vazgeçer de meyve suyu satabilir ki? Şaka mı yapıyordu yoksa?

UBA ve DHA’nın ardından koskoca bir gazetenin, SABAH’ın haber ajansı müdürü olduğunda, kendisini tebriğe gittiğimde henüz bir odası yoktu. Oda vermekte direndiklerini anlatmıştı. Evet, SABAH’a geçince kabullenemediler Cuma’yı. Öyle ya, daha dünün “çarıklısı” nasıl olur da koskoca bir gazetenin haber ajansı müdürü olurdu? Ama Cuma onlara nasıl bir yönetici olunacağını da gösterdi. Çalışanlarından biri ona aynen şunları söylemişti: “Cuma bey siz buraya gelen en insani yöneticisiniz!”

“Sen ne anlarsın gazetecilikten?” demişlerdi kapalı kapılar ardında Cuma için… Öyle ya, onlara göre Cuma bugün buradaysa cemaat gazetecisi (!) olduğu içindi. Ama Cuma onlara başarılı bir gazetecinin, ondan da ötesi başarılı bir medya yöneticisinin yalnızca riyakar dedikodu çarklarından çıkmayacağını gösterdi.

Cuma’nın gazetecilik başarısı ise SABAH’ın arşivindeki manşetlerde ortada duruyor. Şimdi onun arkasından atıp tutanlara bakıyorum da, hiçbir mesleki başarısı olmayan, işleri güçleri yönetime “yalakalıktan” ibaret olan kişiler. Ya da bir şekilde vakti zamanında Cuma’nın yol verdiği kişiler… Bu tipler ellerindeki internet medyası ile hala Cuma’ya saldırmaya devam ediyor. Kimi zaman malum yaftayla “terörist” diyorlar, kimi zaman “darbeci” diyorlar… Desinler, demeye devam etsinler… Elbet bir gün utanacakları gün gelecek. Tabi o yüzleri varsa…

SABAH’tan ayrıldıktan sonra Cuma ile BUGÜN’de yollarımız bir kez daha kesişti. Dinazorlar, yine “cemaat kontenjanı” dediler Cuma için… Oysa ki onlar da biliyordu ki Cuma bir gazeteciydi. Hem de “vur-kır-parçala” zihniyetinden çok çok uzak “insan” bir gazeteciydi. Belki de bu özelliği rahatsız etti dinazorları… Şimdiye kadar “hayt-huyt” ile yönlendirilmeye alışık olduklarından Cuma’nın naif tavrından rahatsız olmuşlardı besbelli. Bu yüzden cafe köşelerinde en büyük dedikodu malzemeleriydi Cuma…

BUGÜN’e çok emek verdi Cuma. Sıradışı bakış açısı, atlatma haberleriyle BUGÜN’ü tiraj listesinde yukarıya taşıyan emekçilerden biriydi. Yalanlarının, hırsızlıklarının ortaya çıkmamasından korkanlar, bir sıra eşkiyalıktan sonra BUGÜN’e de “çökünce”, Cuma canla-başla direndi. Ama muktedirlerin demir yumruğu karşısında ne yapabilirdi ki?

“Şimdi ne yapacağız?” diye kara kara düşünürken, bir akşam üstü aradı yine: “Arkadaş hazırlan! İşimiz var…”

Bu kez Levent Sanayi Mahallesi’nde yollara düştük. Varoş düğün salonlarını anımsatan Can Erzincan TV’nin kapısından girerken “Yahu burada ne yapılır ki?” dediğimi dün gibi hatırlıyorum. Yalan yok, han asansörüyle 4. kata çıkarken “Ciddi misiniz siz yahu?” diye içimden geçirmedim mi? Ama Cuma kararlıydı: Ya olacak, ya olacak!

Günlerce ve bizzat temizlik yaptı. Duvarları boyadı, “ses” perdeleri taktı. Elinde tornavida ve çekiçle yayın masalarını hazırladı. Nitekim, çalgı-çengi programları yayınlayan Can Erzincan, bir anda demokrasi ve özgürlük kanadının sesi haline geliverdi. Açıkçası ben de başlarda umutlu değildim. Ama siyasetin kelli-felli yüzlerini birer birer Can Erzincan ekranında boy vermeye başladığını görünce “Ulan oluyormuş be!” dediğimi hatırlıyorum.

Sanayi mescidinde zaman zaman yan yana kıldığımız Cuma namazlarının ardından Cuma’nın “Allahım bizi yarı yolda bırakma!” diye dua ettiğine adım gibi eminim. Cuma herşeye rağmen yılmadı.

Arkasından olmadık iftiralar attılar yılmadı… Ona hiçbir zaman gazeteciliği yakıştırmadılar “çarıklı” dediler yılmadı… Gırtlağına basarak susturmaya çalıştılar yılmadı…

Ve şimdi böylesine naif bir adamı “terörist” yaftasıyla Silivri’ye hapsettiler! İftiracı – itirafçı furyasında eminim ki Cuma’ya “bize isim ver!” dediler. Ama Cuma yine yılmadı…

Sanayi Mescidi’nden Can Erzincan’a giden dar yollarda yürürken Cuma’nın serzenişini dün gibi hatırlıyorum: “Keşke bir büfe açsam… Keşke sadece meyve suyu satsam!”

Şimdi anlıyorum ki; Cuma bu dileğini hiç de öylesine söylememiş. O sözlerinin altında taşıdığı muazzam bir sorumululuğun ağırlığı varmış.

Sevgili Cuma!

Dilerim zalimin zulmü tez zamanda sona erer.

Sen ve arkadaşların bir an önce özgürlüklerine kavuşur.

Sana söz!

Açacağın meyve suyu büfesinin ilk müşterisi ben olacağım.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com