‘AKP orta sınıfı bilerek eziyor; şirketlere gelir transferi yapmak için’

İktisatçı Doç Dr. Metin Altıok, ‘asgari ücret-enflasyon’ tartışmalarını Kronos’a değerlendirdi: Enflasyon son üç yıldır sermayenin kârlılığını arttırmak için kullanılıyor. Ücretler düşürülerek çalışanlardan sermayeye gelir transferi yapılıyor. Ertelenen ekonomik kriz, seçimlerin ardından toplumu sefalete sürükleyecek.

ÖZLEM ERGUN 19 Aralık 2023 SÖYLEŞİ

Milyonların gözü-kulağı 2024 yılı asgari ücretinin ne olacağında çünkü bu rakam çoktan ‘ortalama ücret’ haline gelmiş durumda. Çalışanların yaklaşık yüzde 80’i asgari ücretin etrafına çapanlanmış rakamlara mecbur bırakılırken, ülke bu haliyle yoksullukta çoktan eşitlendi bile.

İkinci kez toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na katılan işçilerin “Bizim çocuklarımız da var. İster istemez bizim çocuklarımız da meyve yemek istiyor, peynir yemek istiyor” demeleri, asgari ücret gözleyen milyonların derdine tercüman oldu.

Karayollarında 9 yıldır taşeron işçi olarak çalışan Durmuş Öztürk hayat mücadelesini şöyle özetledi: “26 yıllık evliyim, eşim ilk aldığım evlilik yüzüğü ile ilk aldığım küpeyi vererek ‘Bunları bozduralım, evimize bir şeyler alalım’ dedi ve ben eşimin ziynet eşyasını bozdurup çocuğumun boğazından bir şeyler geçirdim.”

AKP VE ASGARİ ÜCRETİ OYA TAHVİL ETMEK

İktisatçılar; seçimlerin şafağında son bir kez ‘yüksek’ belirlenecek asgari ücreti oya tahvil etme peşinde olan AKP’nin, ‘verilmiş olanı’ enflasyon marifetiyle geri alacağına dikkat çekiyor. Son 2 yılda altı aylık periyodlarla belirlenmiş asgari ücrete 2024 yılında ara zam yapılmayacağının mesajı, AKP sözcüleri tarafından verilmişti zaten.

Peki; “Ücretler arttığı için enflasyon artıyor” demeye getirilen bu denklemde gerçek nedir? Şirket kârları artarken, asgari ücretin baskılanmasındaki ısrar ve inat neden?  İktisatçı Doç. Dr. Metin Altıok sorularımızı yanıtladı.

Altıok, AKP sözcülerinin iddiasının aksine yüksek enflasyonun sermayeye hizmet ettiğine, şirketlerin katlanan kârlarını enflasyona borçlu olduğuna dikkat çekiyor:  “Şirket kârlarının bilanço anlamında 4 kattan fazla artış göstermesi, yüksek enflasyon koşullarında bilanço değerleri üzerinden işlem hacmini gösterir. Yani şirketler ürettiği malları enflasyon nedeniyle daha yüksek bir fiyattan satmışlar demektir.”

Enflasyon yoluyla reel ücretlerin düşürülerek orta sınıftan sermayeye gelir transferi yapıldığını söyleyen Altıok, “Bunun için AKP hükümeti son dönemde enflasyonist politikalarla bilinçli olarak ortalama reel ücretleri düşürüp çalışanların büyük bir kesimini asgari ücrette eşitledi” diyor.

Sözü, “Ücret farklılıklarının giderek azalması ve asgari ücretin, ortalama ücret haline gelmesinin ülkede orta sınıfın erimesinde büyük etkendir” diyen iktisatçı Metin Altıok’a bırakıyoruz.

ASGARİ ÜCRETLİLER 2014’DE YÜZDE 30’DU, BUGÜN 60’LARI GEÇTİ

Asgarinin az üstüne çapalanmış ücretlerle birlikte düşünüldüğünde asgari ücretin yüzde 60 gibi bir oranla ‘ortalama ücret’ haline geldiğini görüyoruz. Yani memleketin yarıdan fazlası asgari ücretle çalışıyor. Bunun anlamı nedir?

Asgari ücret tartışmaları yoksulluktan gelir ve ücret dağılımına, enflasyondan verimliliğe kadar pek çok ekonomik yapı üzerinde etkilidir. Ne var ki ülkemizde son dönemlerdeki asgari ücret tartışmaları, büyük ölçüde asgari ücretin miktarı üzerinden yapılıyor ve asgari ücretin alım gücü ön plana çıkarılıyor.

Bir ülkede asgari ücretin satın alma gücü elbette önemlidir. Ancak asgari ücret, çalışana verilecek ücretin en alt limitini temsil ettiğinden esas odaklanılması gereken miktarı değil, asgari ücret üzerinde gelir elde eden kişilerin toplam çalışanlar içindeki oranı olmalıdır.

Türkiye’de 2014 yılında asgari ücretle çalışanların, ücretli çalışanlara oranı yaklaşık yüzde 30 civarındayken, TÜİK’in resmi verileri, DİSK-AR raporu ve Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun da belirttiği üzere 2023 yılının sonunda yüzde 60’ları geçmiştir.

ÇALIŞANLARIN YÜZDE 30’U ASGARİ ÜCRET BİLE ALAMIYOR 

Ayrıca kayıt dışı istihdamın yaygınlığına paralel olarak, hatırı sayılır sayıda çalışanın asgari ücretin altında ücretlendirildiği de bilinmektedir. Nitekim ülkedeki göçmen ve yabancı işgücü potansiyeli ile birlikte kayıt dışı istihdamı da gözönünde bulundurduğumuzda ücretle çalışanların yaklaşık yüzde 30’unun da asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırıldığını söyleyebiliriz.

Ücretle çalışanların yüzde 60’ından fazlasının asgari ücretle ve yüzde 30’un da asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırılıyor olmasının anlamı şudur; sermaye sınıfının düşen kâr oranlarını, üretim ve verimlilik artışı üzerinden yükseltemediği koşullarda, işçi sınıfını ücret hadleri üzerinden denetim altında tutar ve emeğin sömürü yoğunluğunu arttırarak kârlılığı artırır.

Nitekim Covid-19 pandemi sonrası tüm dünyada olduğu gibi sermaye birikimini genişletmek ve küresel rekabette daha fazla pay almak isteyen Türkiye sermaye sınıfı, emek maliyetlerini düşürmek ve Türkiye işçi sınıfını Çin işçi sınıfı ile eşdeğer hale getirebilmek için asgari ücretin düşük belirlenmesi politikalarına ihtiyaç duymakta. Bunun için AKP hükümeti son dönemde enflasyonist politikalarla bilinçli olarak ortalama reel ücretleri düşürüp çalışanların büyük bir kesimini asgari ücrette eşitlemektedir.

ASGARİ ÜCRETİN ANLAMI, ÇALIŞANLARIN DÜŞÜK ÜCRETE KARŞI KORUNMASIDIR

Asgari ücretin anlamı ve aslında amacı nedir?

Asgari ücret, “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün cari fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmaktadır. Ancak buradaki ekonomik tanım anayasadaki “çalışanların ekonomik durumunu” veya “ülkenin genel ekonomik durumunu” kapsamayan, işçinin ailesini değil, birey olarak kendisini referans alan dar bir tanımlamadır ki, Türkiye’nin istihdam yapısı ve demografik özellikleri düşünüldüğünde bu bireysel tanımlamanın işçi sınıfı hanesine yeterli bir ekonomik refah sağlamaktan uzak olduğu da açıkça görülmektedir.

Asgari ücretin temel amacı, çalışanların daha düşük ücretlere karşı korunması ve rekabetin çalışanların haklarının ihlal edilmesi üzerinden yapılmasını önlemektir. Bu anlamda asgari ücret adil ve insan onuruna yakışır bir temel gelir düzeyi sağlamayı amaçlayarak gelir adaletsizliğini azaltma çabalarına katkıda bulunmalıdır.

ORTA SINIF ERİYOR: SERMAYEYE GELİR TRANSFERİ YAPILDI

Asgari ücretin, ortalama ücret haline gelmesi ‘orta sınıfın erimesi’ anlamına da gelir mi? AKP’nin ücret politikalarının, orta sınıf üzerindeki etkisi nedir?

Ücret farklılıklarının giderek azalması ve asgari ücretin, ortalama ücret haline gelmesi ülkede orta sınıfın erimesinde büyük etkendir.

AKP iktidara geldiğinden bugüne kadarki gelir dağılımı verilerine baktığımızda aslında en yoksul yüzde 20’lik grubun gelirden aldığı payın yüzde 5.8 ile yüzde 6 arasında gidip gelmektedir; bu dönem için daha çok orta gelir grubu dediğimiz orta direk paylarını artırabildi. Fakat son üç yıllık dönemde şu fark edildi ki zaten ülkedeki en yoksul kesim en altta ve transfer edilecek bir gelirleri yok, o zaman gelir dağılımını bozmak için orta sınıfları hareketlendirmek gerekir. İşte son üç yılda borçlanma ve enflasyon politikalarıyla reel ücretleri ve maaşları düşürerek ikinci ve üçüncü yüzde 20’lik kesimden yani orta sınıf denilen kesimden en yüksek gelir grubuna sermaye ya da gelir transferi yapılmaya çalışıldı.

AKP bunu bilerek yapıyor. Enflasyonla reel ücretleri düşürerek toplumun büyük bir kesimini işçileştiriyor, hatta asgari ücrete razı etmeye çalışıyor. Fiili olarak hali hazırda çalışanların yüzde 60’ından fazlasının asgari ücretli olarak istihdam ediliyor olması, bize aslında bu politikanın çok da bilinçsiz olmadığını gösteriyor.

ŞİRKETLER, ENFLASYON SAYESİNDE MALLARINI YÜKSEK FİYATTAN SATABİLDİ 

Şirket kârlarının 2022 yılında yüzde 423 artışla 1 trilyon 511 milyar TL’ye ulaştığını biliyoruz. Çalışanlar için geçerli olan ekonomik kriz tablosunun, sermaye için geçerli olmadığı ortada. Hal böyleyken, asgari ücretin baskılanmasındaki ısrar neden?

Şirket kârlarının bilanço anlamında 4 kattan fazla artış göstermesi sermaye sınıfının küresel rekabet, kârlılık ve verimlilik krizini aştığını göstermez. Bu kârlar şirketlerin yaşanan yüksek enflasyon koşullarında bilanço değerleri üzerinden işlem hacmini gösterir. Yani şirketler ürettiği malları enflasyon nedeniyle daha yüksek bir fiyattan satmışlar demektir.

Gerçekte 2017 yılından bu yana şirketler kâr oranlarının düşme eğilimi yasası altında bir rekabet ve kârlılık krizi içindedir. Sermaye sınıfı, kârlılık krizini aşmak amacıyla uygulanan enflasyonist ve kemer sıkma politikalarıyla işçi sınıfının ücretlerini 2018’den beri reel olarak düşürmeye ve yaratılan artık-değer’den aldığı payı azaltmaya çalışmaktadır.

Bu sebeple ücretlerin ve özelde asgari ücretin baskılanmasındaki ısrar, şirketlerin kârlılığını arttırmak için mevcut otoriter rejimin emek üzerinde daha çok denetim uygulaması anlamına gelir. Dolayısıyla şirketlerin kârlılık stratejileri, ücretler üzerinden işçi sınıfının refahını azaltıcı şekilde biçimlendirilmektedir.

SERMAYE BİRİKİM MODELİ TIKANDI

Asgari ücret görüşmeleri komisyonda sürerken, ‘bölgesel asgari ücret’ uygulaması gündeme getirildi. İşveren temsilcilerinin ilk kez 2005 yılında telaffuz ettiği bu model, neden şimdi bir kez daha gündemde?

Bölgesel asgari ücret, bir ülkede ya da bölgede farklı yaşam maliyetleri göz önüne alınarak belirlenen bir ücret türüdür. Asgari ücretin bölgelere göre farklılaşan düzeylerde belirlenmesi, asgari ücretin genel felsefesine aykırıdır. Çünkü asgari ücret zaten kişinin en az geçimlik ücret düzeyidir. Dolayısıyla bölgeseli olamaz. Gerçekte bölgesel asgari ücret tartışmaları yeni değil, 2005 yılında Ankara Sanayi Odası Başkanı olan Zafer Çağlayan’ın bölgesel asgari ücret uygulamasına gidilmesi halinde özellikle Doğu ve Güney Doğu’da işsizlik sorununun çözüleceğini söylemesiyle gündeme getirildi.

Bölgesel asgari ücret tartışmasının şimdi yeniden alevlenmesinin sebebi, Türkiye’de kâr oranlarının düşmeye başlaması ve sermaye birikim modelinin tıkanmasıyla ilgilidir. Özellikle 2018 krizi sonrası Türkiye ekonomisi tamamen ücretlerin baskılanmasına dayanan bir küresel rekabet stratejisi izlediği için bölgesel asgari ücret önerisi kârlılığı yükseltici, rekabeti arttırıcı bir faktör olarak yeniden gündeme getirilmiştir.

KÜRT İLLERİNDE ÇALIŞANLAR DAHA DÜŞÜK ÜCRET ALACAKTIR

Bu modelin, çalışanlar ve toplum için anlamı nedir? İşveren temsilcilerinin iddia ettiği gibi bu yolla ‘işsizliği bitirmek’ diye bir şey söz konusu olabilir mi gerçekten?

Türkiye genelinde gelir adaletli dağılmadığı gibi benzer şekilde bölgeler arasında da gelir adil bir şekilde dağılmamaktadır. Bu sebeple asgari ücretin bölgesel olarak belirlenmesi bölgeler arası gelir uçurumunu daha da artıracaktır. Bu nedenle önerinin mevcut herhangi bir soruna çözüm olacağını sanmıyorum. Aksine, ortalama ücretlerin biraz daha düşürülmesiyle, emeğin çok daha örgütsüz olduğu ve sermaye sınıfının yerel iktidar odaklarıyla bütünleştiği bölgelerde ücretin çok daha gerilemesiyle sonuçlanabilir. Bu da çalışanların bölgeler itibarıyla daha da yoksullaştırılmasına ve hem sınıf içi hem de sınıflararası haksız rekabete yol açmasını neden olur.

Ayrıca ne tür bir bölge tanımlaması yapılırsa yapılsın, hepimiz biliyoruz ki en düşük gelire sahip bölgeler Doğu ve Güneydoğu bölgeleridir. Aralarına Artvin, Bayburt, Gümüşhane, Yozgat gibi bölge dışından birkaç il serpiştirilmiş olsa da Kürt illerinde çalışanlar, resmi bir kararla ülkenin öteki bölgelerinde çalışanlardan daha düşük ücret alacaktır.

İşsizliği bitirmekten ziyade bölgeler arasında farklı ücret uygulaması açıkça büyük kentlere yönelik göçü teşvik edeceği, işgücü göçü nedeniyle büyük şehirlerde işsizliği arttıracağı ve ortalama ücretleri daha da düşüreceği beklenmelidir.

ENFLASYON, EMEK MALİYETİNİ DÜŞÜRMENİN EN ÖNEMLİ ARAÇLARINDAN BİRİ

Asgari ücret, son iki yılda enflasyondaki artışı nedeniyle altı aylık periyodlarla belirlenmişti. 2024 yılında ise ara zam yapılmayacağının mesajı, AKP sözcüleri tarafından verildi. Bir anlamda, “Ücretler arttığı için enflasyon artıyor’ demeye getirilen bu denklemde gerçek nedir?

TÜİK’in resmi verilerine göre dahi ortalama enflasyonun Kasım 2023’de aylık yüzde 3.28 arttığı ve yıllık ortalama bazda yüzde 61.98 olduğu belirtilmiştir. Enflasyonun önemli bir sebebinin bir önceki yılın aynı ayına göre en çok artış gösteren ana grubu konut, gıda ve tarım ürünleri, ulaştırma sektörü vb. gruplardan kaynaklı olduğu düşünüldüğünde ücretler arttığı için enflasyon artıyor söylemini geçersiz kılmaktadır.

Enflasyonun gerçek sebebi bu ana grupların satın aldığı ham ve yarı mamul madde fiyatlarının tüm dünyada yaşanan ekonomik krizden kaynaklı olarak giderek yükseliyor olması, petrol ve enerji fiyatlarındaki ani artışlar, küresel meta zincirlerindeki aksamalar ve özellikle konut sektöründeki spekülatif fiyat artışlarının gerçekleşmesinden kaynaklı olduğu söylenebilir. Nitekim literatürde konuyla ilgili yapılan çalışmalarda ücret-fiyat sarmalına ilişkin hipotezi güçlendiren ücretlerin enflasyona neden olduğu tezinin bulgularına pek rastlanmamaktadır.

Bu yüzden AKP sözcülerinin daha şimdiden 2024 yılında asgari ücrete ikinci bir zammın olmayacağını söylemesi, gerçekte işçi sınıfının reel ücretlerinin yüksek enflasyon koşullarında düşürülmesi ve baskı altında tutulması politikalarına devam edileceğini göstermektedir.

Yani emek maliyetlerinin sermaye sınıfına daha az bir maliyet yaratması ve sermayenin karlılığını arttırmak için başvurulan kemer sıkma ve enflasyonist politikalarının sürdürüleceğini söylemektedir.

Çünkü enflasyon gelir bölüşümünü bozan, gelir dağılımında adaletsizliği yaratan ve karlılığı arttıran bir politik araç olarak dönem dönem bütün ülkelerde başvurulan bir araç olmuştur. Son üç yıldır da Türkiye’de emek maliyetini düşürebilmenin en önemli araçlarından biri olarak enflasyon kullanılıyor; yani sermayenin karlılığını arttırmak için.

KRİZ, PALYATİF ÇÖZÜMLER VE ENFLASYON DÖNGÜSÜYLE ERTELENDİ AMA…

Yerel seçimlerin ardından sermaye için geçerli olmayan ekonomik kriz tablosunun toplum için çok daha can yakıcı hale geleceğine dikkat çekiliyor. Seçimlerin ardından bizleri neler bekliyor, bu konudaki öngörüleriniz nedir? 

Kamuoyu nezdinde temel bir sosyal politika aracı olan asgari ücret, Türkiye’de son yıllarda yapılan seçimlerin ana gündem konusu haline gelmiştir. Nitekim asgari ücrette yüksek artışların seçim tarihlerine denk düşmesi, asgari ücretin belirlenirken politik ajandanın etkisinde olduğunu bize gösteriyor.

2024 asgari ücretinin yüksek enflasyon ve alım gücünü hızla eriten hayat pahalılığının yaşandığı koşullarda saptanması ve Mart 2024’te yerel seçimlerin olması asgari ücret müzakerelerini daha da önemli hale getiriyor. Bu yüzden AKP hükümeti yerel seçimlerin şafağında bir kere daha asgari ücreti ve buna bağlı olarak diğer ücret ve maaşları yüksek belirleyerek oya tahvil edebilir.

Ancak seçimlerden sonra şimdilik genişlemeci palyatif çözümlerle ve yaratılan enflasyon döngüsüyle ertelenen ekonomik krizi gidermek amacıyla uygulamak zorunda kalınacak kemer sıkma politikaları toplumun büyük bir kesimini sefalete ve yoksulluğa sürükleyecektir.

MÜCADELE ARAÇLARI VE GERÇEK BİR MUHALEFET GEREK

Kriz dolayısıyla yaşanan ekonomik durgunluk, yüksek işsizlik ve yüksek bir hiperenflasyon olgusu gelir dağılımını toplumun genişçe bir kesimi olan emekçi sınıf açısından daha da kötüleştirirken, sermaye sınıfı için birikimin ve servetin transferine hizmet edecektir. Dolayısıyla mülksüzleştirilen, proleterleştirilen işçi ve emekçi sınıfını 2024 yılında bekleyen daha çok sömürü ve daha çok yoksulluk olacaktır.

Son olarak söylemek istediğim şey; odaklanılması gereken asıl nokta asgari ücretin nasıl ve ne kadar belirleneceğinden çok, işçi sınıfı açısından gerçek anlamda refah artışı sağlayacak olan bir ücret geliri elde edip etmediği olmalıdır. Bu da işçi sınıfının refahtan pay alması için gerekli mücadele araçlarını yaratmak ve gerçek bir muhalefet tarzını geliştirmekle kazanılabilir. Ancak bu sayede ücretlilerin yaratılan artık-değer’den aldıkları payın artırılması mümkün olur.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram