Hasan Cemal: Yüz yılın sonunda geldiğim nokta hüsran, yenilgi

Köln'de düzenlenen toplantıda konuşan gazeteci-yazar Hasan Cemal, "Şu yüzyılın sonunda geldiğim noktayı bir kelimeyle ifade etmek isterim. O da hüsran. Hüsran yani hüzün, yenilgi" şeklinde konuştu.

SELAHATTİN SEVİ 30 Ekim 2023 GÜNDEM

Cumhuriyetin 100. yılı etkinlikleri kapsamında Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen panele katılan gazeteci ve yazar Hasan Cemal, tam anlamı ile işleyen bir demokrasiye ulaşılamadığını, sürekli darbelerle mücadele etmek zorunda kalındığını söyledi. Cemal, “Şu yüzyılın sonunda geldiğim noktayı bir kelimeyle ifade etmek isterim. O da hüsran. Hüsran yani hüzün, yenilgi.” ifadelerini kullandı. Yazar, gazeteci ve sosyolog Oya Baydar ise yaptığı konuşmada, bugünkü sorunların kökeninin Cumhuriyetin kuruluşundaki ‘doğum hastalıkları’ ile ilişkili olduğunu, o hastalıklarla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

Merkezi Almanya’nın Köln kentinde bulunan Türkiye Almanya KültürForumu , 29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü, kendi kuruluşunun 30’uncu yıldönümü dolayısıyla iki toplantı ve bir gala akşamı düzenledi.

Alman kamu yayıncısı WDR’nin Köln’deki radyo evindeki panelde söz alan gazeteci Hasan Cemal,  devrimci olarak nitelendirdiği Cumhuriyeti kuran kadroların saltanatı kaldırdığını hatırlatarak, “Yüz yıl sonra bir başka saltanat başımıza geldi. O da Erdoğan saltanatı.” diyerek gelinen durumu hüsran olarak nitelendirdi. Türkiye’yi yöneten siyasi liderlerin ilk dönemlerdeki devrimci ruhu yakalayamadığını kaydeden Cemal, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Siyasi liderler Türkiye’de demokrasi devrimini yapamadılar. 10 yılda bir gelen darbelere birlikte karşı çıkamadılar. 27 Mayıs’ta 1960’ta bir darbe oldu. Üç başbakanı, iki bakanı astılar. Tekrar siyasete dönüldü. Fakat 10 yıl sonra bir darbe daha geldi. Yine astılar genç insanları. Siyaset yasakları tekrar kondu. Buna da karşı çıkamadı siyaset kadroları. 10 yıl sonra bir darbe daha geldi. Yine idamlar, siyaset yasakları, yine aynı siyaset kadroları. Eli kolu bağlı beklediler. Bir mutabakat, bir uzlaşmayla neden karşı çıkmadınız? Karşı çıksa idiniz Türkiye’de hem demokrasi kurulur; hem de asker sivil yerli yerine otururdu.”

Atatürk döneminde Cumhuriyeti kuran devrimcilerin de yanlışları olduğunu söyleyen Hasan Cemal, “Yani askere bir kurtarıcının ruhu verilmesi, bu uzlaşmanın bir türlü karşılanamaması. Oradan da başlıyor. Ama ben 1946’dan sonra yetmiş yedi yıldır bir uzlaşma modeli çıkaramayan son yetmiş yedi yılın sivil siyasetçilerini suçluyorum.” ifadelerini kullandı.

‘KÜR SORUNU, 1915… HİÇBİRİYLE YÜZELEŞELİM DEMEDİK’ 

Türk ve Alman siyasetini kıyaslayan gazeteci Cemal, “Willy Brandt gibi bir liderimiz çıkmadı. O 1970 yılında Varşova’da Holokost anıtının önünde diz çöktüğü vakit kimsenin haberi yoktu. Alman kamuoyunun ancak yüzde 35’i bunu onaylıyordu. Peki biz? Türkiye’de bu kadar darbe, bu kadar idam, bu kadar işkence. Ayrıca Kürt sorununda yaşanan acılar, efendim 1915 ile ilgili şeyler. Hiçbiriyle yüzleşelim demedik.” dedi.

Kürt sorununa da değinen Hasan Cemal, Erdoğan’ın Kürt sorununu yüreğinde hissetmediğini öne sürerek, bu konuyu oy ve seçim kazanmak için kullandığını ‘oy kaybedeceğini gördüğü anda da tekmeyi vurdu’ benzetmesiyle anlattı.

‘ERDOĞAN KEŞKE KÜRT SORUNU DEMESEYDİM DEDİ’ 

Bir anısını da paylaşan Cemal, şunları söyledi:

“Erdoğan 2005 yılında Diyarbakır’a gitti. ‘Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunudur’ dedi. İlk defa Türkiye’de bir başbakan sorunun adını koyarak Kürt sorunu diyordu. Arkasından ‘Bu Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur, devletin de sorunudur’ dedi. Büyük Kürt kitleleri için 2005 yılında büyük bir umut patlaması oldu. Fakat bu konuşmasından en çok bir hafta sonra bir uçak seyahatinde, aralarında benim çok yakın arkadaşım olan birinin de bulunduğu 4-5 gazeteciye dedi ki, ‘Yahu keşke Kürt Sorunu demeseydim.’ Bunu duyduk ama o zaman yazılmadı bu yazı. ‘Bunu söyleyen adamdan bir şey çıkmaz’ demiştik. Ama buna rağmen ondan sonra bir takım adımlar atmaya başladı. Ama Kürt sorununu dediğim gibi siyasi olarak şeyde seçim sandığında kullanabilir miyim diye baktı. Olmayınca da gitti. Yani çok çok özeti budur bu işin.”

‘ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDEN SARAY’A TAŞINMA ÇOK SİMGESEL’ 

Erdoğan’ın iktidara geldiğinden bu yana ‘sinsi sinsi’ Türkiye’nin laik düzeninin temellerini ‘kemirmeye’ başladığını söyleyen Hasan Cemal, “Sinsi sinsi diyorum çünkü yıllar ilerledikçe çok daha açık adımlar atmaya başladı. Her şeyi bir kenara bırakın, şu son döneme bir bakın. Bu dönemde Erdoğan geldi, ilk yaptığı şeylerden biri Çankaya Köşkü’nden Saray’a taşındı. Çok simgesel bir adımdır. Çankaya Köşkü Atatürk’ün yeridir. Cumhuriyetin en önemli simgelerinden biridir. Saraya geçti. Arkasından Ayasofya’yı ki müze yapan yine Atatürk’tür, camiye çevirdi. Yine çok simgesel. Üçüncüsü şu dönemdir. ‘Cumhuriyet kutlamalarını boşver…’ Ne derse desin bayrak isim isim. Boşverdi ve Cumhuriyet Bayramından bir gün önce Atatürk’ün adını taşıyan bir mekânda (Atatürk Havalimanı) İslamcı çizgileri ağır basan bir miting düzenledi. Filistin için ama İslami çizgileri son derece ağır. Bununla da yetinmedi. İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e doğru Türk donanması geçecek. Nereden selamlayacak biliyor musunuz? Erdoğan, Boğaz’da, Vahdettin Köşkü’nde.” şeklinde konuştu.

Dinleyicilere, “Siyah beyaz tavırdan vazgeçin. Vazgeçmeden bu şeyi anlayamayız.” sözleriyle seslenen Cemal, Cumhuriyetin kazanımlarına değinerek, “Medeni Kanun’un nasıl çıkarıldığını bir dakika izin verirseniz anlatacağım. Medeni Kanun bu memlekette kadınların özgürlüğü dediğimiz şeyin temelini atmıştır. Medeni Kanun’un çıkışında denir ki Adalet Bakanlığı al şunu Türkçeye çevir sonra uyarla Türkiye koşullarına. Uzar gider bunun görüşmeleri Mecliste. En çok karşı çıkıp komisyon görüşmelerini uzatan da çok kadınlı evlilik, tek kadınla ilgilidir. Atatürk bunun üzerine Adalet Bakanını çağırır, ‘Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu çevirdik. Çevirdiğiniz haliyle aynen meclise götürün ve geçsin’ der. Bu aynen geçer Meclisten. Bugün Türkiye’de kadın hakları falan derken böyle bir devrimci tavırdır arkasındaki” dedi.

OYA BAYDAR: DOĞUŞTAN GELEN SAKATLIKLAR VAR… 

Yazar, gazeteci ve sosyolog Oya Baydar ise, siyasal islam ile birlikte ‘pompalanan’ ve yükselen milliyetçiliğin de en büyük sorun olduğunu söyledi.

Kişisel tarihinden yola çıkarak 63 yıldır siyasi bir mücadelenin içinde olduğunu belirten Baydar, “Biz dünyanın değişmesini istedik, barış olsun istedik, insanlar sömürü ortadan kalksın istedik… Bugün, 63 yıl sonra hem dünya açısından hem Türkiye açısından başladığımız noktanın çok daha gerisindeyiz ve bunun ne kadar acı olduğunu anlatmam çok güç. Bugün “Bir şeyleri düzeltmeye, değiştirmeye artık vaktim yok” duygusu geliyor. Bu duygu da insanı hakikaten kötümser yapıyor. Tekrar söyleyeyim, belki de bunu gençler böyle düşünmeye bilir ve düşünmesinler lütfen. Ama benim psikolojim, kuşağımın psikolojisi biraz böyle.” dedi.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarına değinen Oya Baydar, “Dağılmış ve yenilmiş bir imparatorluk topraklarından kalan, üzerinde kurulmaya çalışılan bir şey” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şu benzetmeyi yapıyorum çocuk doğuyor, fakat son derece kötü koşullarda. Belki biraz erken doğum ama yani doğmasa ölecek belki ve bu kurtarılmaya çalışıyor. Böyle doğumlarda muhtemelen aramızda hekimler de vardır. Böyle doğumlar her zaman sakat doğumlar olur. Yani bir sakatlıkla malul olur o doğan. Bunun adı Cumhuriyet ise eğer Cumhuriyet’in galiba en başta siz söylediniz. Yani bir temel günahları, günah demeyelim. Temel sakatlıkları var. Doğuştan gelen sakatlıklar bunlar. Onun için bugün ne desek? Nedir bu temel sakatlıklar? Birincisi, bir imparatorluktan kalmış olan bölgelerde en şey unsur olan Türk unsuru üzerinden bir Cumhuriyet kuruluyor. Ve bu Müslüman… Böyle olduğu zaman o topraklar üzerinde yaşayan, yaşamış olan, hem fiilen yaşamış olan hem de var psikolojik olarak onun uzantıları olan zümreleri halklar tanımıyor ve asimilasyona sebebiyet veriyor.

‘YÜZLEŞEMEDİK’

Türkleştirme üzerinden giden bir partilerin falan bir manada önemi yok. Biz bugüne kadar bunu halletmedik söyledi arkadaşlarımız. Hiçbir şeydir. Pontus tehciri de daha biraz öne gidiyorum. Pontus tehciri ile hesaplaşılamadı 1915’le hesaplaşılamadı. Yani yüzleşilemedi diyelim isterseniz ondan sonra gidelim. Dersimli hesaplaşılamadı Kürt bölgelerine, Kürtlerle hiç hesaplaşılamadı. Bugüne kadar hesaplaşma, hesaplaşma geldi ve bugün yaşadığımız ve Hasan’ın yani hüsran dediği şey demokrasi olur mu olmaz mı? Tamamen bu doğuş günahlarına bağlı. Peki ne olacak? Hiç mi böyle? Hep böyle mi gidecek? Yani CHP şöyle olacak, bilmem kim böyle olacak, hedefi ne olacak, bu ne olacak ve biz hiç bundan çıkamayacak mıyız? Yani bugünkü sorunumuzun kökeni Cumhuriyetin kuruluşundaki çocukluk demeyelim doğum hastalıklarıdır. O hastalıklarla başa çıkılmaz ise böyle gider bu iş.”

‘ERDOĞAN, KIRMIZI ÇİZGİLERİN SAHİPLERİ TARAFINDAN DİZE GETİRİLDİ’ 

Cumhuriyetin kuruluşundan 15 yıl önceki İttihat ve Terakki deneyimine değinen Baydar, ‘derin devlet’ vurgusu yaptı:  “Derinlerde bir devlet vardır. Her zaman o derinlerdeki devletin kırmızı çizgileri vardır. Daha doğrusu şöyle diyelim derin devlet demeyelim, kırmızı çizgileri bu cumhuriyet diyelim. Kürt meselesini konuşuyorduk. Onun için söylemeye çalıştım bunu. Bu sadece Erdoğan meselesi falan değil. Bugün vardığımız noktada, hele son 2016’dan itibaren derin devlet son derece güçlü bir şekilde, yani derin devlet. Şöyle anlayın, o zihniyet kim? Birilerinde teslim edilen, temsil edilen o zihniyet son derece güçlü bir şekilde müdahale etmektedir. CHP’nin bu halinin şeyidir yani. CHP’yi gördük son seçimlerde nerede başlayıp nereye geldiğini ırkçı faşistlerle beraber kim getirdi onları ırkçı faşistler ile koalisyon yapmaya kadar o noktaya kadar. Kürt meselesi de böyledir. Bir dönem bu işe tamam çok içinde bulunmasa da çözmeye çalışan Erdoğan, hemen bu kırmızı çizgilerin sahipleri tarafından dize getirilmiştir. Ele geçirilmiştir. Şimdi bizzat bu ele geçirilmiş durumdadır ve bir de başına şey konmuştur. 2016’dan sonra müfettiş konmuştur. Biliyorsunuz MHP’de müfettişler. Yani MHP neden var? Mhp’nin bütün söyledikleri olur. Türkiye’de ne diyorsa o çıkacaktır. Seçim gününden tutun, neyin nasıl yapılacağına kadar. Nedir bu? Şunu demek istedim. Bu temeldeki zihniyeti ve bu temeli göremezsek o parti şunu yapar, bir parti bunu yapar ama biz bu işi kolay kolay çözemez, bir daha asla da hemen bir şey söyleyeyim.”

‘ŞU AN GERÇEKTEN TEK DİRENEN KADIN HAREKETİ’

Cumhuriyet’in kazanımlarına da dikkati çeken Baydar, “O kazanımları da hemen söyleyeyim. Kendimi de içine katarak, sol kesimi de katarak o kazanımlarını biz değerlendiremedik. O kazanımların bazılarına da çok sahip çıkamadık. Bir Cumhuriyet eleştirisi ya da Kemalizm eleştirisi. Kendim için söylüyorum, kimse alınmasın bunları yaparken. Ama o kazanımları görüp asıl kazanımları tutmamız gerektiğini beceremedik… Bir tek kadın hareketi var şu anda direnen. Ama şöyle bir şey var mesela kadın hareketi de kadın kurumlarında direniyor kadın hareketiyle birlikte. Mesela Kürt meselesini, kadın hareketinin bütünü ile birlikte bir Kürt meselesini şey yapamıyoruz daha o bir birlikte de sağlayamıyoruz. Ama tek direnen şu anda gerçekten kadın hareketi. Burada belki o cumhuriyetin kazanımlarının bir payı var” şeklinde konuştu.

Moderatörlüğünü Deutche Welle’den Banu Güven’in yaptığı “Türkiye Cumhuriyeti 100 Yaşında – Bir Eleştirel Değerlendirme” başlıklı toplantıda ayrıca Lale Akgün, Ziya Pir, Christiane Schlötzer, Günter Seufert de söz aldı.

KİMLER KATILDI?

29 Ekim akşamı yapılan galada ise Federal Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir açılış konuşmasını yaptı ve Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihini kendi persfektifinden değerlendirdi.

Yunanistan ve Almanya kökenli ünlü şarkıcı Alexandra Gravas ve Mehmet Akbaş’ın verdikleri konserle geceye renk kattı.

KulturForum’dan yapılan açıklamaya göre etkinliklere katılan konuşmacılar şöyle:

Ezdard Reuter (çocukluk ve gençlik dönemi Ankara geçmiş olan Mercedes Benz’in eski Başkanı), Berivan Aymaz (Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Meclisi Baskanvekili – Yeşiller), Oya Baydar (Yazar, Yorumcu), Hasan Cemal (Gazeteci-Yazar), Can Dündar (Gazeteci-Yazar), Deniz Yücel (Gazeteci-Yazar) ve Osman Okkan (Belgesel Yönetmeni, KulturForum Sözcüsü), Renan Demirkan (Oyuncu, Yazar), Tuba Sarıca (Gazeteci, Yazar), Gerrit Wustmann (Gazeteci, Yazar), Lale Akgün (eski Federal Milletvekili, SPD), Ziya Pir (eski TBMM Milletvekili, HDP), Christiane Schlötzer (Süddeutche Zeitung eski Türkiye Muhabiri), Günter Seufert (Gazeteci-Yazar, Sosyolog)

KULTUR FORUM NEDİR, NE ZAMAN KURULDU?

KültürForum, 1993 yılında Köln’de kuruldu. Türkçe’nin ve Almanca’nın büyük yazarları Yaşar Kemal ile Günter Grass’ın vefat ettikleri 2015 yılına kadar birlikte Onur Başkanlığı’nı yürüttükleri KültürForum, geçtiğimiz 30 yıl içinde Mikis Theodorakis ve Zülfü Livaneli’nin kurduğu Türkiye Yunanistan Dostluk Girişimi ve Hrant Dink Forumu ile yoğun işbirliği içinde yankı getiren uluslararası kültür ve medya projeleri gerçekleştirdi. Türkiye’de baskı altında olan kültür, sanat ve medya insanları ile dayanışma kampanyaları da sürdüren Forum, tanınmış yazar ve politikacıların desteğiyle yürüttüğü Hukuksal Destek Fonu ile Türkiye’de çok sayıda politik tutuklu ve ailelerine yardımcı olmaya çalışıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com