Sarı Yeleklilerin lideri kim olacak?

EMRE DEMİR 11 Aralık 2018 GÖRÜŞ

Fransa’da yakın siyaset tarihinin köşe taşları Cumhurbaşkanlarının ‘halka hitap’ konuşmalarından oluşur. Bu ülkede cumhurbaşkanlarının az medya karşısına çıkması, az ve öz konuşması beklenir.

Cumhurbaşkanları, geleneksel olarak yılda 2 kez gazetecilerin tüm sorularını cevapladığı bir basın toplantısı düzenler, bir de yılbaşında geçen yılın icraatlarını ve yeni yılda yapacaklarını anlatmak için halka hitap eder.

Bunların dışında cumhurbaşkanları sadece çok önemli gelişmeler olduğu takdirde halka seslenir. 1 aydır devam eden Sarı Yelekliler isyanı, sonunda Macron’u halka hitap konuşması yapmaya mecbur kıldı.

Cumhurbaşkanı adayı olduğu günden bu yana iletişim ekibi tarafından ustaca ‘genç ve dinamik lider’ imajı çizilen Macron bu sefer kötü bir ışıklandırma altında yorgun ve hafif kirli sakalla kameraların karşısına çıktı.

Önce bu isyanın çıkmasındaki sorumluluğunu kabul etti ve bugüne kadar Fransızları kızdıran ve polemiklere yol açan sözlerinden dolayı özür diledi. 13 dakikalık konuşmasında asgari ücreti 100 euro arttırma, ek çalışma saatlerinden verginin kaldırılması gibi somut vaatlerde bulundu. Konuşmanın ardından bugün devam eden gösteriler ve şiddet olayları bu konuşmanın yeterli olmayacağını gösteriyor.

Her cumartesi meydanlara inen Sarı Yeleklilerin 4. haftası bu oluşumun geleceği açısından bir dönüm noktası oldu. Hükümetin hafta boyunca şiddet olaylarına dikkati çekmesi ve can kaybından endişe ettiğini açıklaması, Mayıs 1968’den sonra ilk kez bu kadar geniş çaplı güvenlik önlemleri alması, daha gösteriler başlamadan “daha saldırgan” olması beklenen 1400 kişiyi sabahtan gözaltına alması ve geniş kitlelerin muhtemel şiddet olaylarından endişe duyması nedeniyle önceki haftalara göre daha sakin geçti.

Fransa çapında toplam 130 bin kişi gösteriye katıldı. Bu rakam büyük görünebilir. Ancak, Fransa’da demiryolu işçilerinin 3 günlük ücretli tatili iptal edilince daha büyük katılımlı gösteriler olabiliyor.

Sokak gösterileri, sosyal hareketler Fransız halkının DNA’sıdır. Ancak Sarı Yelekliler eylemlerinin Fransa ve hatta Avrupa için önemi katılımcı rakamlarıyla ölçülemez. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un seçilmesinden ve hatta benzine yapılan zamlardan çok daha önce başlamış, belki 20 yıldır devam eden sessiz bir öfkenin spontane ve anarşik bir isyanla patladığını da gösteriyor.

Bu insanları sokağa döken sadece alım gücünün düşmesi ya da artan vergiler değil, artık siyasi kararları etkileyecek güçlerinin kalmamış olması. Kimisi ellerindeki son ayrıcalıkları da kaybedecekleri korkusuyla daha fazla göçmenin ülkeye girmesini istemiyor, kimisi daha az vergi ödemek için binbir çeşit çözüm üreten zengin patronları. Talepleri olabildiğince geniş ve muğlak, parmağını uzatarak suçladıkları kesimler de bir o kadar birbirinden farklı. Kısacası, Fransa’da alt ve orta sınıfların kimlik arayışından, kökleşmiş korku ve endişelerinden beslenen yeni bir popülizm doğuyor.

Sarı Yeleklilerin kısa vadede nasıl bir değişime yol açacağı şimdilik meçhul. Ancak orta vadede Fransız siyasetinin ya sol popülizm ya da sağ popülizm olmak üzere iki farklı kutuba gitmesi yüksek bir ihtimal. Bu zıt kutuplara doğru keskinleşen iki siyasi ihtimali diğer ülkelerdeki örnekler üzerinden anlamak daha kolay.

ABD’de Wall Street’e karşı yapılan Occupy eylemleri ve sonrasında Bernie Sanders’ın başkanlık yarışında siyaseten vucüt bulan sol ile Donald Trump’un kişisel karizmasında buluşan faşizan sağ popülizm. İtalya’da sosyal medyadan doğan ve iktidara gelen sistem karşıtı sol popülist Beppe Grillo partisi ile aşırı sağcı Andrea Salvini arasında yaşanan çekişme. Fransa’daki isyan, Anglo-sakson dünyada ve Kıta Avrupasında yaşanan büyük dönüşümün bir parçası. Fransa da muhtemelen bir sonraki seçimde kendi Sanders’ını ve Trump’ını çıkaracak.

Marion Maréchal

Fransa’nın bugünkü koşullarda yeni bir Trump çıkarması daha muhtemel görünüyor. 2022 veya olmazsa 2028’de aşırı sağın Fransa’da iktidara gelmesi artık şaşırtıcı olmaz. Ancak, Trump’ın Fransa’daki muadili Ulusal Cephe Partisi’nin mevcut lideri Marine Le Pen değil. Bugün 30 yaşındaki Marion Maréchal Le Pen, hem Katolik çevrelerin desteğini alıyor hem de genç nüfusta önemli bir desteğe sahip. ABD’de popülizmin tecessüm etmiş hali her gün McDonalds’dan hamburger yiyen obez bir zenginken, Fransa’da Trump’ın muadilinin sarışın genç bir kadın olması şaşırtıcı olmaz.

Not: Türk medyasının Fransa’daki isyanları büyük bir iştahla izlemesi ve müdakkik bir gazetecilik gayretiyle izlemesi takdire şayan. Öncelikle Fransa’daki olayların Türkiye basınında bu kadar geniş yer bulması bir tesadüf değil. Dünya medyasında Fransa’daki olaylara en geniş yer veren dış basın kurumları tartışmasız Rus Hükümetinin finanse ettiği RT ve Sputnik. Türkiye’nin yoğun ilgisi de aynı çerçevede okunabilir. Popülist otoriter rejimler ABD ve AB ülkelerindeki iç karmaşaları savaşı andıran görüntüler eşliğinde vermeyi önemsiyor. Hem kendi seçmenine ‘Batı çöküyor ve biz yükseliyoruz’ anlatısını tasdik ettirmek için, hem de polis şiddetinin sadece kendi ülkelerine has olmadığını göstermek için bu görüntüler hayati önemde. Türk basınında sık sık yazılan Fransa’nın AB ordusunu teklif ettiği için ABD’nin böyle bir tuzak kurduğu iddiası, aslında Rotshchild’lerin bu eylemleri organize ettiği tezi Paris’ten bakınca ‘absürd komedi’ kategorisinde değerlendirilebecek komplo teorileridir. Ancak Fransa’yla ilgili bu yazılanları okumak bize Fransa’yı anlamak için değil ama Türk medyasının hâl-i pür melâlini anlamak için değerli veriler sunuyor. İhtimal ki, Türk medyasının komplo teorilerinden beslenen gazetecilik optiği İstanbul’un, Ankara’nın gerçeklerini de Paris’teki gibi ıskalıyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com