Evrim Çakır: Hatay 8 aydır yaşam mücadelesi veriyor, görmeyenlere göstermek için Ankara’ya gidiyoruz

Kahramanmaraş depremleri sonrası vaat yağmuruna tutulan Hatay, seçim sonrası 'kendi haline' bırakılmış gibi. Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Evrim Çakır farkındalık yaratmak amacıyla konuştu: “Hatay 8 aydır yaşam mücadelesi veriyor, görmeyenlere göstermek için Ankara’ya gidiyoruz”

KRONOS 22 Eylül 2023 GÜNDEM

Halkevleri, 19 Eylül’de bir duyuru yaparak Hatay halkının acil taleplerinin karşılanması talebiyle kentte bir imza kampanyasını başlattıklarını ve depremin 8’inci ay dönümüne denk gelen 6 Ekim günü bu imzaları Meclis’e sunmak üzere Ankara’ya gideceklerini açıkladı.

“Yaşam hakkımız için 6 Ekim’de Ankara’dayız” diyen Hatay Halkevleri, halihazırda kentin farklı noktalarındaki üç ayrı Yaşam Merkezi ile halkın temel ihtiyaçlarını dayanışma ile karşılamaya çalışıyor. Bir yandan da Yaşam Merkezleri etrafında kurulan Yaşam Meclisleri ile halkın söz, yetki, karar hakkına sahip olduğu bir başka siyasetin gerekli ve mümkün olduğunu göstermeye çalışıyor.

Sendika.org internet sitesi, depremin ilk günlerinden bu yana Hatay’da bulunan Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Evrim Çakır’la kentin sekiz ayda nereden nereye geldiğini, kış yaklaşırken açığa çıkan yeni sorunları, Halkevleri’nin kentteki çalışmalarını, Yaşam Merkezlerini, Yaşam Meclisleri ile neyin hedeflendiğini ve 6 Ekim Ankara çağrısı ile örgütlenen imza kampanyasını konuştu.

“Temel ihtiyaçlar kamu tarafından karşılanmalı ancak bu talebi en başa yazarken kamunun çöktüğü yerde biz birbirimizi yalnız ve çaresiz bırakmayacağımızı da söyledik. Dayanışmamız, Hatay halkının yaşam mücadelesi içindir. Bu da yalnızca hayatta kalma mücadelesi değil bir başka yaşamın, bir başka siyasetin, bir başka toplumsal düzenin mümkün olduğunu savunan bir iktidar mücadelesidir” diyen Çakır, depremin ardından gelişen toplumsal duyarlılık zayıflasa da kentte yaşam mücadelesinin hâlâ oldukça zorlu bir şekilde sürdüğünü, herkesi bu konuda daha ilgili olmaya, Hatay’ı ve Hataylıların yaşam mücadelesini görmeye, gönüllü emek ve katkılarla mümkün mertebe desteklemeye çağırdıklarını söylüyor.

Depremin başından bu yana Hatay’dasınız? Geldiğinizde gördüğünüz Hatay ne durumdaydı, şimdi ne görüyorsunuz?

Hatay’da yıllardır çalışmamız, arkadaşlarımız, şubemiz vardı. Ne yazık ki depremde şube binamız da ağır hasar alarak yıkıldı. Yitirdiğimiz binlerce insanımız arasında geçmişte GYK üyemiz olarak Halkevleri yöneticiliği de yapmış olan Hatice Can ve Mithat Can da vardı.


Depremin ilk günü Genel Sekreterimiz ve Çukurova Bölgesi’nden arkadaşlarımız ulaştı Hatay’a, ikinci günü de tüm Türkiye’den pek çok üye ve yöneticimiz ve gönüllü arkadaşlarımızla birlikte buraya geldik. Önceliğimiz depremden etkilenen dostlarımızla dayanışmaktı. Ancak geldiğimizde gördüğümüz tablo, bizlerin, gelen gönüllülerin, kurumların daha fazlasını yapmasını gerektiren sorumluluklar yüklüyordu. Tüm Türkiye’nin ekranlardan duyduğu “Devlet yok” sözünün ne anlama geldiğini gördük. Kentin hastaneler ve belediye dahil kamu binaları, ticari ve kültürel merkezi ile birlikte yarıdan çoğu yıkılmıştı. Elektrik, doğalgaz, su, telefon kesikti. Kent karanlığa, soğuğa, yağışa teslim olmuştu. Enkaz altından sesler yükseliyor, enkaz çevrelerinde, sokaklarda ve parklarda insanlar acil yardım bekliyordu ancak ilk üç gün ortada devlet yoktu. Üç günün ardından devlet yetersiz ölçekte de olsa kente indi. Ancak bu kez de getirilen yardımların ve ekiplerin, halkın ihtiyaçlarıyla buluşamadığı bir koordinasyon krizi dikkat çekiyordu. Devlet sahada varken de halktan habersiz, halkın acil ihtiyaçlarına duyarsız yabancı bir organizasyon gibi hareket ediyordu. Bütün kamusal hizmetlerin ve ekonominin durduğu yerde, gıda, su ve sağlık krizi yaşanıyor, halk imkân buldukça büyük bir göç dalgası halinde kenti terk ediyordu. Adeta devlet de enkazın altında kalmış ve kent ölüme terk edilmişti. Devletin görünmediği yerde Hatay halkının ve Hatay’a büyük bir seferberlik halinde gelen gönüllülerin, emekçilerin, devrimcilerin yarattığı toplumsal dayanışma vardı. Kamunun çöktüğü yerde hayat sürebildiyse bu toplumsal dayanışma seferberliği sayesinde oldu.

Bugün Hatay’a girdiğinizde savaştan çıkmış bir kent manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. 50 binin üzerinde insanını kaybetmiş, her yeri toza boğulmuş, sokakları, caddeleri tanınamaz hale gelmiş koca bir enkaza dönüşmüş şehir şu anda burası.

Devlet ilk üç gün yoktu, kamusal sorumlulukları anlamında yine ortada yok
İlk üç gün “Devlet nerede?” sorusunun her yerde yankılandığı Hatay’da depremin üzerinden yedi buçuk ay geçtikten sonra kamusal sorumluluklarını yerine getiren bir devletten söz edemiyoruz. Hâlâ pek çok kişi temiz içme suyu ya da sağlıklı barınma koşulları gibi en temel insani ihtiyaçlara ulaşamıyor. Hasarlı konutların yıkımı ve yeniden inşasında belirsizlik hâkim. Bakanlık orta hasarlı binaların dahi yıkılıp yeniden yapılmasından yana olduklarını söylese de belirsizlik ve çaresizlik nedeniyle pek çok kişi ağır hasarlı konutlarını orta hasarlıya çevirtip onararak evine dönmeye çalışıyor. Geçici barınma sorunu hâlâ çözülmüş değil. Evine dönemeyenler toplama kampını andıran konteynır kentlerle mahalle aralarına el yordamıyla kurduğu çadırlar arasında tercih yapmak zorunda kalıyor. Hak sahibi olmak ancak mülk sahibi olmakla mümkün ki o da konteynır ya da 5000 bin TL kira yardımından ibaret bir durum yaşanıyor. Konteynır ya da İsveç çadırı alamayanlar sorunlarını dile getirmek için kamu kurumlarına gidiyor ancak muhatap bulamıyor.

Kuralsız yıkımlar nedeniyle kent asbestli toz soluyor, altyapı ve yollar sürekli tahrip oluyor, sık sık elektrik, su, internet kesintileri yaşanıyor, var olan yollar trafiğe kapanıyor, yıkımların hızlandırılması nedeniyle kazalar yaşanıyor. Okullar sanki kent bir felaketten geçmemiş gibi “kaldığın yerden devam” mantığıyla, telafi programları düzenlenmeden açıldı. Pek çok okul diğer kamu kurumları tarafından kullanılıyor. Okullar birleştirildi, sınıflar kalabalıklaştı, eğitim emekçilerinin barınma sorunu çözülmedi, toplu taşıma neredeyse yok ve öğrenciler pahalı servislere mahkûm edildi.


Burada hayatta kalmayı sürdürenler, hayatta kalma diyorum çünkü buna yaşamak denmez, sekiz aya yakın süredir koca bir belirsizliğin içerisinde kaybolmuş durumdalar. Her gün yeniden depremin ilk gününden bugüne yaşadıklarını anlatıyor, her yıkımda, her yeni düzenlemede sıfırdan başlamak zorunda kalıyorlar. Sosyal hayatın olmaması, psikososyal desteğin ihmal edilmesi nedeniyle uyuşturucu kullanımında ve intihar eğiliminde artış söz konusu. Hataylılar depremin ilk günlerinde ölüme terk edilmişti, enkaz altından çıkmayı başaran ve kentte hayata tutunmaya çalışanlara da bunca zaman geçtikten sonra adeta yaşayan ölü muamelesi yapılıyor. Devlet bu anlamıyla yine yok. Maalesef toplumsal dayanışma da ilk zamanlardaki enerjisini ve zenginliğini yitirmiş durumda. Geri çekilme bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak özellikle seçimlerden sonra bir yandan siyasi hesaplar bir yandan deprem bölgesine ilişkin sorunlu algılar nedeniyle duyarlılık ve destekler zayıflamış durumda. Oysa Hatay hâlâ enkaz altında ve daha fazla desteği hak eden bir yaşam mücadelesi veriyor.

Dayanışma seferberliğinin Sevgi Parkı örneğinde de görüldüğü gibi yer yer devlet engeline takılan ancak halk tarafından sahiplenilen bir parçası oldunuz. Neler yaptınız, nasıl yaptınız? Devlet sizi neden engellemek istedi, halk neden sahiplendi?

Sevgi Parkı’nda devletin hedef aldığı ve halkın sahip çıktığı şey salt bizler değildik, birlikte kurmaya çalıştığımız yeni yaşamdı. Bu süreçte de ne biz halkın kahramanı olmaya çalıştık, ne de onları bizlerin yardımına muhtaç insanlar olarak gördük. Bizler, gelen gönüllü arkadaşlarımız 7 ayı aşkın süredir, bilgimizi, becerimizi, deneyimimizi ve olanaklarımızı depremden etkilenen dostlarımızla olabildiğince paylaşmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de halka zayıflığını değil kendi potansiyelini göstermeye çalışıyoruz. Halkın kendi sorunlarını ortaya koyup çözümlerini geliştirebilmesi, kendi hayatını ele alabilmesi, en zorda kaldığı zamanda kendi kendini yönetme potansiyelini görebilmesi, yaşamın piyasa ya da devlet olmadan da sürebildiğini görmesi pek de tahammül edilebilir bir şey değil bu iktidar açısından.

Sevgi Parkı’na devlet 23 gün sonra geldi. OHAL Vali Yardımcısı, arkasına terörle mücadele polislerini de alıp sanki baskına gelmişti. Depremden sonra yaşama tutunma kavgası veren ailelere “üç parça battaniyen var işte, al git” dediler. Bizlere de yönelip “Siz kimsiniz, gidin buradan” diyen vali yardımcısına cevap veren yeni bir yaşamı birlikte kurmaya giriştiğimiz dostlarımız oldu. “Biz ölürken neredeydiniz, devlet nerede? Siz yoktunuz onlar vardı, siz gidin” dediler.

Sevgi Parkı’nda kurduğumuz alan, yıkıntıların arasında ışıklandırılan, insanların nefes alabildikleri, duygudaşlık kurdukları, ihtiyaçlarını giderdikleri bir yaşam alanına dönüşmüştü. 20 günde birlikte o alanda “üç battaniyeden” fazlasını var etmiştik. O yüzden öyle kolay olmadı devletin saldırması, saldırmak istediği anda da karşısına ilk dikilen biz değil, burada yeni bir yaşamı kurmak isteyen depremzedeler oldu.

Haklarının bilincine vardığında halkı öyle kolay kolay sindiremiyorlar
Sevgi Parkı dışında bir müdahale de “Çocuklar için buradayız” diyerek yürüttüğümüz eğitim destek çalışmalarımıza geldi. Deprem sonrası hükümet tarafından çok gündeme alınmasa da en ciddi sorunlardan biri eğitim alanında yaşanıyor. İki yıl boyunca pandemi nedeniyle okuldan kopan öğrenciler, depremle birlikte verilen arayla aslında toplamda üç yıllık bir kayıp yaşadı. Milli Eğitim’den bunu telafi etmeye dönük bir çaba görünmedi. Kâğıt üzerinde bazı programlar olabilir ancak bundan ne öğrencilerin ne de velilerin haberi oldu. Bu durumu dikkate alarak 40 gönüllü öğretmenimizle birlikte Eğitim Destek Noktaları kurarak telefi eğitim destek çalışmaları yürüttük. İki ayrı merkezde yürüttüğümüz çalışmalara 400 öğrenci katıldı. İhtiyaç o kadar büyüktü ki sınırlı olanaklarla başlattığımız çalışmaya bir bu kadar daha yeni başvuru geldi. Ancak çalışmalar sürerken Milli Eğitim’in müdahalesi ile karşılaştık. Sınıflarımıza kimi zaman yanlarına polisi de alıp gelerek Milli Eğitim dışında eğitim vermenin yasak olduğunu ve bu destek çalışmalarını durdurmamız gerektiğini söylediler. Biz de zaten Milli Eğitim sorumluluğunu yerine getirmediği için bu çalışmayı başlattığımızı hatırlattık. Ancak orada yine velilerin refleksi önemliydi. “Yasak” söylemi ve polisli baskınla insanları sindirebileceklerini hesap edenler, eğitim hakkına sahip çıkan velilerin itirazı ve eleştirisi ile karşılaştı. Eğitim destek faaliyetlerini sonlandırdıktan sonra da veli toplantıları yaparak bu kez telafi kursları için açılacağı söylenen okullara toplu kayıtlar yapıp eğitim hakkımızın peşinde olduğumuzu gösterdik. Haklarının ve haklı olduğunun bilincine vardığında halkın öyle kolay kolay manipüle edilemeyeceğini ve sindirilemeyeceğini, bu mücadelenin önünde duranlara sahip çıkacağını biz de gördük, onlar da gördü.

Halkevleri bu 8 ay içinde neler yaptı, bugün ne yapıyorsunuz?

Her doğal afetin büyük bir toplumsal katliama dönüştüğü bu ülkede, Halkevleri olarak İstanbul’da, Ankara’da, Karadeniz’de üyelerimizle arama kurtarma eğitimleri almamızın, mahallelerde depreme hazırlık çalışmaları yapmış olmamızın, yakın geçmişteki deprem bölgesi çalışmalarımızın kattığı bilgi ve deneyimle hareket ettik. İlk günden itibaren hızlıca arama kurtarma ekipleri kurarak Antakya ve Defne’nin mahallelerinde arama kurtarma çalışmalarına katıldık. Depremin ikinci günü Sevgi Parkı’nda bir dayanışma ve koordinasyon noktası oluşturduk. Ertesi gün de Aşağıokçular Mahallesi’nde bir aşevi kurup, bir artezyeni çalışır hale getirerek gelen giysi, gıda ve hijyen malzemelerinin dağıtımına başladık. Sevgi Parkı’nda kriz masamız, aşevimiz, enerji ve internet noktamız, revirimiz bulunuyor ve gelen yardımları acil ihtiyaç sahipleriyle buluşturuyorduk.

Toplumsal seferberlikle, dayanışmayla temin ettiğimiz ihtiyaç malzemelerinin dağıtımını depremin ikinci haftası Sevgi Parkı’nda yaşayan aileleri katarak organize etmeye başladık. Malzeme dağıtımlarında ciddi bir koordinasyon krizi yaşanıyordu. Hızlıca bulunduğumuz alanda bir toplantı çağrısı yaptık. Yaşam alanımızı birlikte organize etmek, ihtiyaçları tespit etmek ve dağıtımları planlamak için. Yaşam Meclisi kurma fikri işte ilk orada ortaya çıktı ve girişimi başlattık. Birkaç gün sonra Sevgi Parkı’nı boşaltmaya gelen vali yardımcısı ile polislerin karşısına dikilenler Yaşam Meclisi’nin kurucularıydı.

Aşağıokçular, Yeşilpınar ve Harbiye’de üç Yaşam Merkezi
Sevgi Parkı’nın boşaltılmasının ardından koordinasyon merkezimizi Aşağıokçular’a taşıdık. Pek çok aile de bizimle birlikte geldi ve burada ilk Yaşam Merkezi’nin temellerini attık. Daha sonra eski bir belde olan Yeşilpınar’da ve yakın zamanda da Harbiye’de birer Yaşam Merkezi daha kurduk.

Aşağıokçular Mahallesi’nde 70 çadır içeren üç çadır alanı düzenlendi ve bu çadır alanlarına tuvalet ve duş ihtiyaçlarına yönelik hijyen noktaları yerleştirildi. Eski bir belde olan Yeşilpınar Mahallesi’nde terk edilmiş ve harabe haldeki üç dönümlük sosyal tesis çocuk parkı, çay ocağı ve etkinlik alanı ile yeniden kullanılabilir hale getirildi. Depremin 7. ayını geride bırakırken bu iki merkeze Harbiye mahallesinde hazırlığını tamamladığımız üçüncü Yaşam Merkezini de kattık.

Yaşam Merkezleri’nde barınma, hijyen, beslenme, içme suyu, sağlık, spor, sosyalleşme gibi temel ihtiyaçlar dayanışmayla karşılanıyor, kolektif iş bölümüyle organize ediliyor. Bugüne kadar 5 aşevinde binlerce kişinin yemek ihtiyacı karşılandı. Şimdi Aşağıokçular’da aşevi çalışması sürüyor. Hâlâ sınırlı imkanlara rağmen bin kişiye yetecek yemek dağıtıyoruz. Günlük 2 ton su arıtan bir temiz içme suyu noktamız, çamaşırhanemiz, gün boyu parasız çay dağıtan bir çay ocağımız, sabah akşam spor yapılan bir spor çadırımız, kadınlara yönelik kurs ve etkinliklerin düzenlendiği Haytenin Evi adını verdiğimiz bir kadın evimiz, eğitim destek faaliyetlerinde kullandığımız konteynır kütüphane ve dersliklerimiz var. Necla Duran Parkı bu Yaşam Merkezi’nin kalbinde yer alan, film gösterimleri ve dinletiler düzenlediğimiz bir sosyal merkez olarak işliyor. Yeşilpınar Yaşam Merkezi’nde çocuk evimiz, dersliklerimiz, çamaşırhanemiz, çay ocağımız ve temiz su noktamız; yine kısa süre önce faaliyete geçen Harbiye Yaşam Merkezi’nde çamaşırhane, çay ocağı ve temiz su noktamız bulunuyor.

Kaynak: Sendika.org

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com