Erdoğan büyükelçilere iç politika anlattı: 27 Nisan bildirisi, 17-25 Aralık…

13. Büyükelçiler Konferansı’nda konuşan Erdoğan: "27 Nisan Bildirisi’nden, 7 Şubat MİT krizine, 17/25 Aralık'tan 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar devletin içine çöreklenmiş yapıların hedefi haline geldik."

KRONOS 08 Ağustos 2022 GÜNDEM

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13. Büyükelçiler Konferansı’nda konuştu. “Merhum Cengiz Aytmotov’un ifadesiyle; bir günü bir asra bedel olan bu dönemlerde en küçük bir hatanın, ihmalin sonuçları çok ağır olacaktır. Bunun önüne geçmek ise ancak istişare kültürü ve iş birliği ruhunun içselleştirilerek, bakanlıklarımızın arasında güçlendirilmesiyle mümkündür” diyen Erdoğan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:

‘2023 VE ÖTESİNDE AKİL VE MÜŞFİK TÜRK DİPLOMASİSİ’

“Dünyanın dört bir köşesinde görev yapan, devletimizi gururla temsil eden büyükelçilerimiz tespit, teklif ve değerlendirmelerinin son derece kıymetli olduğuna inanıyorum. Sizlerden bu süreçte görüş ve kanaatlerinizi açık yüreklilikle paylaşmanızı rica ediyorum.

İlk kez 2008 yılında Büyükelçiler Konferansı’nın önemi, aradan geçen 14 yıllık süre zarfında çok daha iyi anlaşılıyor.

Her yıl küresel diplomasinin fotoğrafının çekildiği konferans vesilesiyle hem geçmiş yılın muhasebesini yapıyor hem de ülkemizin tehditler ve fırsatlar karşısında daha hazırlıklı olmasını sağlıyoruz.

Büyükelçilerimizin kendi aralarında tecrübe ve bilgi paylaşımına imkân veren, devletimizin diğer kurumların koordinasyonunu artıran konferansın, idari yapımızda önemli bir ihtiyacı giderdiğini görüyoruz.

‘2023 ve ötesinde akil ve müşfik Türk diplomasisi’ temasıyla gerçekleştirilen 13. Büyükelçiler Konferansı’nın da verimli, ufuk açıcı tartışmalara zemin teşkil edeceğini düşünüyorum.

‘FİKİR TEATİSİNE İHTİYACIMIZ ORTADADIR’

Bilhassa bölgemizde ve küresel ölçekte yaşanan kritik gelişmeler dikkate alındığında samimi fikir teatisine olan ihtiyacımız ortadadır.

Bürokratik oligarşinin sembollerinden olan, kurumsal taassubun geçmişte ülkemize yüklediği faturaları hepimiz gayet iyi biliyoruz. Türkiye sadece devlet organlarında eşgüdüm eksikliğinin değil, rekabetin, güç savaşının, çekişmenin, hatta çatışmanın bedelini ödemiş bir ülkedir. İlk göreve geldiğimizde bu sorunla maalesef biz de pek çok defa yüzleştik. Kendini milletten, milletin yetki ve sorumluluk verdiği siyasi iradeden üstün gören elitist zihniyetin engellemelerine maruz kaldık.

Devletin içine sızmış örgütlerden farklı menfaat gruplarına kadar birçok karanlık odakla karşılaştık, mücadele ettik. 27 Nisan Bildirisi’nden, 7 Şubat MİT krizine, 17/25 Aralık girişiminden 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar devletin içine çöreklenmiş yapıların hedefi haline geldik. Devletin içine sızmış örgütlerden farklı menfaat gruplarına kadar birçok karanlık odakla karşılaştık, mücadele ettik.

‘HAMDOLSUN TÜM SALDIRILARI BOŞA ÇIKARDIK’

Milletimizin güçlü desteği ve demokratik zeminde yürüttüğümüz kararlı mücadele sayesinde hamdolsun tüm saldırıları boşa çıkardık. Devletine ve milletine bağlı vatanperver bürokratlarımızın da çabalarıyla ülkemize tarihi önemde eserler, hizmetler, yatırımlar kazandırdık.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerek Türkiye’ye ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak bedel ödeten vesayetçi yaklaşımları tamamen rafa kaldırdık. Karar alma süreçlerini hızlandırarak yönetimde çift başlılığa son veren bu sistemin özellikle avantajlarını bilhassa salgın döneminde müşahede ettik.

Türkiye son asrın en büyük sağlık krizini başarıyla yöneten birkaç ülkeden biri oldu.

Kendi insanımıza sahip çıktığımız gibi bizden talepte bulunan 161 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa destek gönderdik. Gerek vatandaşlarımızın diğer ülkelerden tahliyesi, gerekse yardımların ulaştırılması konusunda fedakârca çalışan büyükelçilerimizi canı gönülden tebrik ediyorum. Burada yakaladığımız başarıları bölgemizde gerilimlerin azaltılması, barışın tesis edilmesi noktasında da sergilemenin gayretindeyiz. Çevremizde barış ve iş birliği kuşağı oluşturma, iyi komşuluk ilişkilerini geliştirme anlayışıyla hareket ediyoruz.

Yaşadığımız acı tecrübeler savaşı kazananın adil bir barışın da kaybedeninin olmayacağını göstermiştir. Çocukların daha ömürlerinin baharındayken can verdiği bir ortamda kimsenin kendini görevde hissedemeyeceği açıktır.

PUTİN VE ZELENSKİ İLE GÖRÜŞMELER

Rusya- Ukrayna savaşında ilk günden itibaren hep bu hususa dikkat çektik. Hem sayın Zelenski ile hem sayın Putin’le görüşmelerimizde sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğinin altını çizdik.

Önce Antalya’da ardından da İstanbul’da yapılan temaslar umutların yeniden yeşermesine sebep olmuştu. Fakat sahada yaşanan gelişmeler dolayısıyla oluşan müspet atmosferi kalıcı ateşkese tahvil etmek ne yazık ki mümkün olmadı.

Elbette bizim gibi barışı savunanlar kadar savaşın uzamasını isteyenler vardı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen çabalarımızı sürdürerek tahıl koridoru mutabakatının hayata geçirilmesini temin ettik. Şu anda bildiğiniz gibi gemiler geliyor. Böylece gıda krizinin kapıda olduğu bir dönemde dünya arz güvenliğine katkıda bulunduk. Şimdiye kadar ciddi bir sıkıntıyla karşılaşmadan bu mutabakatı işletmeyi başardık.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

    Erdoğan da böyle mi gidecek?

    Erdoğan’ın kafasında ‘kazanmak için’ bir oyun planı var mı?

    Bu haberler de ilginizi çekebilir:

       

      ‘AZERBAYCAN’IN İŞGAL ALTINDAKİ TOPRAKLARI…’

      Nasıl bal bal diyerek ağız tatlanmazsa barış nutukları atarak da dünyada barış tesis edilemez. Yurtta barış dünyada barış ilkesi ancak proaktif, girişimci yaklaşımlarla gerçeğe dönüşebilir. Aynı şekilde sahada güçlü olmadan masada kazanım elde etmenin zorluğu da ortadır. Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının azatlık süreci bunun en çarpıcı örneğidir.”

      Takip Et Google Haberler
      Takip Et Instagram
      WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com