Prof. Durmuş: Yandaş şirketlerin silinen vergi borcu tahsil edilse bütçe açığı kalmaz

Prof. Dr. Mustafa Durmuş, Kronos’a anlattı: AKP, 2024’de şirketlerden 2. 2 trilyon vergi almayacağını söylüyor. 2024 yılında öngörülen bütçe açığı ise 2,7 trilyon. Bu vergiler alınsa bütçe açığı kapanacak. Türkiye zaten bütçe şeffaflığı açısından Rusya ve Zimbabve'nin bile gerisinde...

ÖZLEM ERGUN 26 Ekim 2023 SÖYLEŞİ

Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan 2024 Yılı Bütçesi, Meclis Plan ve Bütçe komisyonuna geldi. 24 Kasım’da tamamlanacak görüşmelerin ardından 2024 yılı bütçesinin, 4-15 Aralık tarihleri arasında Meclis Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor.

2024 bütçesinde 8 trilyon 437 milyar TL gelir, 11 trilyon 89 milyar TL gider öngörülürken, bütçe açığı 2 trilyon 652 milyar TL…

2024 yılı bütçesinde tüm bu gelir/gider rakamlarını oluşturan kalemlerde dikkat çeken başlıklar var. Vergi gibi…

Çünkü; toplam vergi gelirlerindeki artış bir yıl öncesine göre tam yüzde 73,5 oranında.

Vergi gelirlerinde aslan payını ise tüketimden alınan vergiler oluşturuyor. Bütçeye en büyük gelirin 2 trilyon 498 milyar TL ile Katma Değer Vergisi’nden (KDV) sağlanması bekleniyor. KDV’yi ÖTV takip ediyor. 2023 yılında 512 milyar 643 milyon lira olan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), 2024 yılı için 3 kat artışla 1 trilyon 409 milyon lira öngörülmüş.

‘Vergi harcaması’ denerek; ‘vergi muafiyeti’, ‘vergi istisnası’, ‘vergi indirimi’ adı altında sermayeden alınmayacak tutar ise 2.2 trilyon. -Bütçe açığının 2 trilyon 652 milyar olduğunu hatırlarsak, neredeyse tüm bir açığı kapatmak için yeterli.-   

“TÜİK verilerine göre, geçen yıl imalat sanayindeki şirketler yüzde 423 oranında kâr elde ettiler. Kârlılıkları 1 yılda 4 kattan fazla arttı. Türkiye’nin dolar milyarderleri var, inanılmaz zenginleri var. Siz şimdi bunları görmüyorsunuz, kamu kaynaklarını ihaleler yoluyla onlara verdiğiniz gibi bu şirketlerden vergi de almıyorsunuz” diyen iktisatçı-yazar Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 2024 bütçesindeki vergilere ilişkin sorularımızı yanıtladı. ‘Bütçeler ne anlatır, ne işe yarar?’ Durmuş’la konuştuk.

BÜTÇELER, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN DE GÖSTERGEDİR

Bütçeler neden önemlidir, içerikleri ve hazırlanış süreçleri ne anlatır?

Bütçeler çok önemli siyasal, hukuki,  iktisadi ve yönetsel belgelerdir. Çünkü; hükümetlere harcamaları ve gelirleri açısından meşruiyet kazandırırlar. Egemen yöneten sınıfların en önemli ekonomi ve maliye politikası araçlarıdır. Sermaye ve servetin yeniden üretimine yardımcı olan araçlardır.

Aynı zamanda sosyal sınıflar ve farklı kimlikler arasındaki çatışmanın sergilendiği en önemli alanlar arasında yer alırlar. Siyasal iktidarların demokratik ve sosyal hak ve özgürlükler konusundaki duruşlarının da en önemli göstergeleridir.

ENFLASYONİST, OTORİTER BİR REJİM BÜTÇESİDİR

2024 yılı bütçesinin karakteristik özellikleri nedir?

Enflasyonist bir seçim bütçesidir. Faiz bütçesidir. Kaynakların sermayeye daha çok aktarıldığı, buna karşılık sermayeden daha az vergi alınan bir bütçedir. Güvenlikçi, militarist, siyasal İslamcı, otoriter bir rejimin bütçesidir.

Kamusal hizmetlerde reel kesintilere neden olan bir bütçedir. Yani yoksullaştıran bir kemer sıkma bütçesidir. Ağır vergiler yoluyla yükün emekçilerin omuzlarına bindirildiği bir bütçedir. ‘Bütçe Hakkı’nın yok edildiği bir bütçedir.

KAYNAKLAR KİMİN İÇİN NASIL KULLANILACAK?

‘Bütçe Hakkı’ diye bir kavramdan söz ettiniz. Nedir Bütçe Hakkı?

11 trilyon TL’yi aşkın, ekonomik sosyal ve siyasal hayatımız üzerinde çok önemli etkilere sahip bulunan bir mali kaynağın nasıl kullanılacağına ilişkin olarak toplumun bütününün rızasının alınması ve bu kaynağın kullanımının her aşamada sıkı bir biçimde denetlenmesi beklenir.

Üretenlerin, değeri yaratanların yani işçilerin, emekçilerin, halkın, vergi mükelleflerinin, özcesi ülkede yaşayan herkesin doğrudan ya da dolaylı mekanizmalar aracılığıyla ödedikleri vergilerin nerelere harcandığını ya da harcanmadığını denetleyebilmeleri gerekir.

Bu denetim bütçenin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında yani bütün bir bütçe sürecinde yapılabilmelidir.

İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DE ‘BÜTÇE HAKKI’NA DAHİLDİR

Özgürce ifade, basın ve örgütlenme hakkını savunmak ve enflasyon vergisine karşı çıkmak bütçe hakkının gereğidir. Ancak günümüzde bütçe hakkını konuşurken iki önemli konunun özellikle altını çizmek gerekiyor.

Ekonomik ve sosyal haklar kadar, özgürce ifade, basın ve örgütlenme hakkı da temel bir bütçe hakkıdır.

Çünkü bütçe hakkının olabilmesi ve ekonomik hakların hayata geçebilmesi için öncelikle insanların düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ve özgür bir basına sahip olmaları gerekiyor.

Karşılıksız para basarak hükümetlerin örtülü bir biçimde vergi almalarının önlenmesi de bütçe hakkının zorunlu bir parçasıdır.

Yani monetizasyonla (para basılarak borcun ödenmesi) ve ardından gelen yüksek enflasyonla sonuçlanabilecek bir finansman gizli bir vergilendirmedir.

Çünkü enflasyon, ulusal paranın değerini düşürerek yoksul halkın gelirinin bir kısmına daha el konulmasıyla, aynı zamanda da değer üzerinden alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin halkı daha da yoksullaştırmasıyla sonuçlanıyor.

TÜRKİYE 120 ÜLKE ARASINDA SIFIR PUAN İLE EN SONDA

‘Bütçe Hakkı’yla ilgili yapılmış araştırmalar var mı? Dünya ile kıyaslandığında Türkiye ‘Bütçe Hakkı’nın neresinde?  

International Budget Partnership’in Açık Bütçe raporunda bütçe şeffaflığı açısından Türkiye 100 üzerinden 55 puan ile Rusya’nın (73) ve Zimbabve (59) gibi birçok ülkenin gerisinde kalıyor.

Bu puanlar içinde Türkiye’nin ‘sıfır’ çektiği bir alan var ki aslında bu sonuç sürpriz değil: Halkın bütçe süreçlerinde karar alma mekanizmasına katılımı.

Yani yönetsel düzeyde, yasa/mevzuat hazırlama düzeyinde ve etkin denetleme düzeyinde halkın doğrudan ya da etkin dolaylı katılımından söz edemiyoruz.

Yukarıdan aşağıya aşağı, merkeziyetçi ve bürokratik bir biçimde örgütlenmiş olan bütçe süreci söz konusu olduğundan, halk kararlara katılamıyor.

Raporda, Türkiye’de 2012 yılından bu yana bütçe öncesi hazırlanması/paylaşılması gereken belge ya da dokümanların eksik ve geç hazırlandığı bilgisi de var.

Bütçe şeffaflığı konusunda Türkiye 120 ülke arasında ancak 46’ncı sırada yer alabiliyor.

Bütçe hazırlamaya toplumsal örgütlerin katılımı açısından Türkiye, 120 ülke arasında 0 puan ile en sonda yer alıyor.

Türkiye’nin Meclis ve Sayıştay denetimi anlamında bütçe denetim puanı 61. Ancak hem Meclis’in hem de Sayıştay’ın son yıllarda etkisizleştirilmesi yüzünden yeni raporlarda bu puanın daha da düşmesi bekleniyor.

KKM’NİN VARLIĞI ‘BÜTÇE HAKKI’NIN İHLALİDİR 

Bu raporla ilgili bir de şöyle bir şey var, raporun bütçe hakkıyla ilgili Türkiye’de yakalayamadığı çok fazla konu bulunuyor. Mesela; Kur Korumalı Mevduat’ın (KKM) varlığı, bütçe hakkının ihlali anlamına geliyor. KKM’ye ne kadar ödeme yapıldığı bile belli değil. Bu ve benzeri şeyleri uluslararası kurumların yakalayabilmesi çok kolay değil. Buna rağmen puanımız çok kötü.

Oysa bize demokratik ve katılımcı bütçe gerek. Bütçe, Saray’da yapılıp Meclis’te onaylatılarak değil, halkın katılımıyla olmalı. Bütçe halkın beklenti ve talepleriyle şekillenip Meclis’e öyle gelmeli. Çünkü Bütçe Hakkı, halkın bütçeye aktif katılımı ve sonuçlarını da sorgulayabilmesidir.

GELİR VERGİSİNİN ÜÇTE İKİSİ EMEKÇİLERDEN ALINIYOR

Tekrar 2024 bütçesinde geri dönecek olursak, vergi gelirlerinin dağılımı yüzde 34 dolaysız, yüzde 66 dolaylı vergiler olarak öngörülmüş. İki vergi türü arasındaki bu fark neyi anlatır? 

Yüzde 34 olan dolaysız vergilerin yüzde 16’sı gelir vergisinden, yüzde 17’si kurumlar vergisinden, yüzde 1’i mülkiyet üzerinden olmak üzere gelir, kazanç ve servet unsurlarından alınıyor. Yani doğrudan alınan vergiler.

Gelir vergisinin çok önemli bir kısmı stopaj yoluyla alınıyor, stopajın da en az yüzde 65’i emek geliri elde edenlerden alınıyor. Bu demek oluyor ki, gelir vergisinin üçte ikisini emekçiler ödüyor.

Burada sermayedarların doğrudan ödediği vergi türü kurumlar vergisidir. Kurumlar vergisinin toplam içindeki tutarı çok değil. Yüzde 34 dolaysız verginin içerisindeki oranı sadece yüzde 10. Kurumlar vergisi, dolaysız vergilerin üçte biri civarında.

Kurumlar vergisini de milyonu aşan şirket/kurum içinde çok azı ödüyor. Bunlar da çoğunlukla devlet kurumları. Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı gibi… Sermayenin içindeki kamu kurumlarının varlığı, bir anlamda şirketlerin vergi yükünü de hafifletiyor.

DOLAYLI VERGİLER ENFLASYONLA ARTIYOR ZATEN

2024 yılı bütçesinde halktan alınacak vergilerdeki artış özellikle dikkat çekiyor. 2023 yılında 512 milyar 643 milyon lira olan özel tüketim vergisi (ÖTV) gelir hedefi gelecek yıl için 3 kat artışla 1 trilyon 409 milyon lira öngörülmüş. Vergi gelirlerindeki toplam artış ise yüzde 73,5… Bunun toplum için anlamı nedir?

Toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergiler yüzde 66 paya sahip. Dolaylı vergilerin özelliği şu, bunu herkes ödüyor. Sokağa çıkan, alışveriş yapan hatta evinde otururken elektrik yakan, su kullanan herkes ödüyor. Dolaylı vergiler halkın ödediği vergiler ve çok önemli bir özelliği var.

Birincisi bu vergiler, enflasyonla artan vergilerdir. Bir malın fiyatı enflasyondan dolayı arttığında vergi oranı aynı kalsa bile vergisi artmış olur.

İkincisi bu vergiler adaletsiz vergilerdir. Şöyle ki, geliri düşük olanda verginin yükü daha fazla hissediliyor. Düşük gelirlerde çok ağır, yüksek gelirlerde çok hafif hissedildiği için adaletsiz. Aynı enflasyon gibi…

Hal böyle olunca hemen bütün vergi yükünün emekçilerin omuzlarında olduğunu söyleyebiliriz. İşte buna ‘kemer sıkma’ deniyor. Bütçe açığını kapatmanın yollarını halktan daha fazla vergi alarak bulmaya çalışıyorlar. Bunun alternatifi şu olabilirdi, zenginlerin elini cebine sokmasını sağlayabilirdiniz. Zenginlerden artan oranlı servet vergisi alınabilirdi.

Biz burada şunu söylüyoruz. Gelir dağılımı zaten çok adaletsiz, hiç olmazsa vergilerle bu adaletsizlik bir parça dengelenmeli.

2024’TE SERMAYENİN 2.2 TL’LİK VERGİSİ SİLİNECEK

Yurttaşlardan alınan vergiler artırılırken, diğer tarafta da sermayenin affedilen vergileri var. Bu konuda tablo nedir?

TÜİK verilerine göre, geçen yıl imalat sanayindeki şirketler yüzde 423 oranında kâr elde ettiler. Kârlılıkları 1 yılda 4 kattan fazla arttı. Türkiye’nin dolar milyarderleri var, inanılmaz zenginleri var. Siz şimdi bunları görmüyorsunuz, kamu kaynaklarını ihaleler yoluyla onlara verdiğiniz gibi bu şirketlerden vergi de almıyorsunuz.

2024 yılı bütçesi, AKP’nin şirketlerden 2. 2 trilyon vergi almayacağını söylüyor.  Bunun adına ‘vergi harcamaları’ deniyor. Vergi harcaması, vergiler toplanırken yapılan harcamalar değil. Vergi harcamalarından kasıt şu: Ben seneye ‘vergi muafiyeti’, ‘vergi istisnası’, ‘vergi indirimi’ adı altında bu kadar vergiyi almayacağım.

Şimdi bunların toplamı seneye 2. 2 trilyon olacak, bu yıl 994 milyardı. Yani sermayeden alınmayacak vergilerde seneye 2 kattan fazla artış olacak. 2024 yılında öngörülen bütçe açığı ise 2,7 trilyon. Bu vergiler sermayeden alınsa bütçe açığı hemen hemen kapanacak ama iktidar bunu yıllardır bu şekilde yapıyor zaten.

EGEMEN SINIF, VERGİ POLİTİKALARINI DA BELİRLER

“Vergilendirme politik bir tercihtir” diyorsunuz. Bunu açabilir miyiz?

Konunun özünde vergilemenin, tıpkı kamu harcamaları gibi sınıflar arasındaki kavganın temel alanlarından biri olduğu gerçeği yatıyor. Kısaca, siyasal iktidarlar üzerinde etkili olan egemen sınıf ya da kimlikler vergi politikalarının nasıl olacağı üzerinde de etkili oluyorlar.

Ayrıca vergilemeye ilişkin tartışmaların nesnel olması mümkün değil. Sınıfsal çıkar farklılıkları, ideolojik farklılıklar ve değer yargıları vergi politikaları üzerinde belirleyici öneme sahip.

Bu bağlamda vergileme meselesi aynı zamanda politik bir tercih meselesidir. Nitekim devleti yönetenlerin ve onların temsil ettikleri sosyal sınıf ve kimliklerin tercihleri hem vergileme hem de kamu harcamalarının belirlenmesinde, kısaca bütçenin belirlenmesinde etkili oluyor.

Bu yüzden de çok daha farklı sınıfsal ve ideolojik temele oturan bir siyasal iktidarda çok daha farklı vergi ve bütçe politikalarının uygulanabilmesi mümkün.

MAGNA CARTA: KRAL DAHA AZ SAVAŞSIN DİYE…

Gönüllü bağışlardan zorunlu vergilemeye geçiş sürecinde en önemli faktörün savaşlar olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Savaşlar ile vergiler arasında nasıl bir ilişki var?

Modern anlamda gelir vergisi ilk kez ABD’de 1913 yılında, Birinci Dünya Savaşının finansmanını sağlamak için gündeme getirildi. Bu yüzden savaş harcamaları ya da günümüzdeki tanımıyla ‘savunma’ veya ‘güvenlik’ harcamaları ne kadar fazla olursa vergi de, verginin getirdiği yük de o kadar fazla oluyor.

Verginin yükünün emeğin üstüne yıkıldığı mevcut vergi sistemlerinde, savaş harcamalarının karşılanabilmesi ancak halkın daha fazla vergilendirilmesiyle mümkün olabiliyor. Kısaca siyasal iktidarlar bu tür harcamalara ne kadar eğilimli iseler, o kadar fazla kaynak yaratmak zorunda kalıyorlar.

Bu bir yandan halkın üzerindeki vergi yükünü o denli artırırken, diğer yandan yeni borçlanmalara neden oluyor.

Nitekim Bütçe Hakkının ortaya çıkışına Magna Carta’ya (1215) bakıldığında, bunun Britanya Kralı Charles’in savaş çıkartma yetkisini kısıtlamak, yani onun daha fazla savaşarak halktan daha fazla vergi toplamasını önlemek için gündeme getirildiği anlaşılıyor.

Bu nedenle de -çıkış kaynağı savaşlar olmasından ötürü- savaşlar ile vergi doğrudan ilişkili ise, tersinin de geçerli olması yani verginin barışla da doğrudan ilişkisinin olması gerekir.

Çünkü her türden barış -toplumsal barış dâhil- vergiye olan ihtiyacı azaltır. Yani halk daha az vergi ödemek istiyorsa barışı daha fazla savunmak zorunda.

Günümüzde çağdaş vergileme ilkeleri arasında; eşitlik, adalet, harcamalarda dürüstlük ve vergiye demokratik gönüllü katılım kadar, barış da zorunlu bir vergi ilkesi olarak savunuluyor artık.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram