Değişen siyaset, değişmeyen devlet

KRONOS 26 Nisan 2020 GÜNDEM

Vedat İlbeyoğlu, Evrensel: Halka ‘kızarak’ doğruculuklarından şaşmayanların unutmaması gereken şudur ki, siyaseten kime ‘kızdığımızdır’ asıl önemli olan. Sonuçta pedagoji dersinde değiliz; siyaset belirliyor bugünümüzü, geleceğimizi. Siyasetimizin konusu, ‘kızmak’la ifade edilecekse eğer, ‘iktidara kızmak’ olmalı. ‘Halka kızmak’ iktidar siyasetinin bir argümanı olabilir ancak. Muhalif olup da “iktidar da suçlu vatandaş da” demek, siyasal hasmımıza ait olan asıl sorumluluğu, asıl suçu ötelemek, hafifletmek olur. Velhasıl, her daim bir mücadele içinde olduğumuzu unutmayalım. Yorumlarımız, eleştirilerimiz, perspektifimiz, ‘kızdıklarımız’, karşıt güçler arasındaki bu mücadelede bize ne kattığına, karşıtımıza ne kaybettirdiğine göre belirlenmeli… Hele ‘siyasetin zamanı mı?!’ tazyikinin geçer akçe olduğu böylesi can pazarı zamanlarında, siyasal odaklanma ve iktidar eleştirisinden irtifa kaybetmemek, hem salgın illetinden hem de insanlarımızın başına örülen siyasal illetten kurtulmanın asgari ‘muhalif’ tutamak noktası oluyor.

Hakkı Özdal, Gazete Duvar: Erdoğan ve yönetiminin, Mustafa Kemal ve bazı başka kurucu simgeleri, böyle “kapsaması”, aslında bunların geleneksel olarak temsil ettikleri bir gerilimin kendi lehlerine çözüldüğü yönündeki özgüvenden kaynaklanıyordu. Kırk yıla varan bir dönüşüm sürecinin ardından, Türkiye yönetici sınıflarıyla kol kola tamamına erdirdikleri inşa; artık cumhuriyetsiz bir cumhuriyet, meclissiz bir meclis, hatta Atatürksüz bir Atatürk imgesini sahiplenebilecekleri koşulları yaratmıştı. Bilakis, bütün bunların kendi iktidarları için zararsız birer kabuğa dönüştüğünü bilen bir cesaretle, neredeyse bir sahne performansıyla katıldılar 23 Nisan’ın yüzüncü yılına. Meclis’in kuruluş yıldönümü vesilesiyle kutlanan bir günü, salgın bahanesiyle Meclis’e bile gitmeyip, ama salgına karşı, ‘fiziksel mesafe’ gibi en temel önlemlerin bile ihlal edildiği bir çocuk bayramı müsameresiyle kutlamak, bir tür zafer kutlamasına dönüştü onun için. Zaten aynı gecenin Ramazan başlangıcı olması, bu zaferin teyidi için muazzam bir takvim cilvesiydi. Usulen anılan 23 Nisan meselesinden derhal Ramazan’a geçildi ve ‘balkon seremonisi’ biter bitmez, cami hoparlörleri gürlemeye başladı. Erdoğan ve rejimi, bugün simgesel düzeyde ‘uzlaşmış’ gibi göründüğü ‘kabuk halindeki’ cumhuriyetin sembolizmiyle bile ihtilaflıdır ve bugünkü zahiri resmin bir işlevi kalmadığında, geçen 23 Nisan’da sergilenen müsamere de anlamsızlaşacak, geriye o bile kalmayacaktır. Neo-islamcı rejim, kurulmasına ortak olduğu iktisadi düzenin çıkarları uğruna büründüğü postlardan vazgeçmeye hazır bir ideolojik zırhla kaplıdır bir yandan da…

Hasan Cemal, T24: Sadece HDP’nin durumu bile bugün egemenliğin millette olmadığını, milletin seçim sandığına atılan oylarının hiçe sayıldığını göstermeye yeter de artar bile. Eğer 23 Nisan, 29 Ekim demokrasiyle taçlandırılamazsa, Saray’ın, Tek Adam’ın değirmenine su taşımaya devam ederiz. Saray’dan Saray’a, Sultan’dan Tek Adam’a derken, 23 Nisan’dan elimizde kalan ne ki diye düşünmek zorundayız.

Memduh Byraktaroğlu, Korkusuz: Yeni çıkanlar ve yeniden ortaya çıkmaya hazırlananlar, yine o aynı “sihirli” kelimeyi dillerinden düşürmeden fink atıyorlar… “Değiştim… Değiştik… Değiştireceğiz…” İyi ama… Türkiye’nin bu yaşadığı toplumsal, ekonomik, siyasal ve hukuksal olaylar değişim ise eğer… Bu nasıl değişim? Neyzen Tevfik’in dediği gibi:
“Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti!”…

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:

https://soundcloud.com/user-436877268/260420-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com