Bir Anadolu bilgesi: Hacı Boydak

BAHADIR POLAT 03 Ağustos 2019 GÖRÜŞ

Onunla ilk tanışmamız, Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki şirket merkezinde olmuştu. 2006 sonbaharıydı. Aksiyon Dergisi’nin Kayseri dosyası için bu kente gitmiştik. 2002’de girdiği ilk genel seçimde tek başına iktidara gelen Adalat ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin en yüksek oy oranına ulaştığu şehirlerin başında geliyordu bu Orta Anadolu kenti. Sanayileşme ve ihracattaki başarısı ülke sınırlarını aşmıştı. Haliyle böyle bir dosya için ilk görüşülecek isimlerden biri, o dönem Kayseri Sanayi Odası Başkanı olan Mustafa Boydak’tı. Mustafa Bey’le görüştükten sonra abisi ve kardeşinin de şirket merkezinde olduğunu öğrenince, üçünü bir fotoğraf karesinde bir araya getirmek istedik. Sonuçta üç ünlü sanayici kardeşi eski bir tekstil makinesinin başında görüntüledik. Fotoğraf bizim için çok kıymetliydi lakin beni asıl heyecanlandıran, fotoğraf çekimi sonrasında yaptığımız sohbet olmuştu.

Kayserili sanayicilerin o dönem, “ağa” diye hitap ettikleri, Anadolu’nun en büyük birkaç holdinginden birinin başındaki Hacı Boydak ile ilk görüşmemdi bu. Mesafeli, ciddi ve egosu tavan yapmış birini beklerken son derece sıcakkanlı, şaşırtıcı derecede mütevazı ve esprileriyle çevresini kırıp geçiren bir iş adamıydı tanıştığım. Muhatabıyla adet yerini bulsun diye tanışmıyordu. İsmimizi hemen benimsiyor, sohbet devamında sürekli ismimiz ile hitap ediyor ve ülke gündemi, gazetecilik, dergicilik hatta fotoğrafçılık üzerine şaşırtıcı derecede ayrıntılı sorular soruyordu. Hali tavrı, doğallığı ve merakı beni çok etkilemişti. Bu görüşmeden birkaç ay sonra 2007’nin ilk aylarında akşam uçağı ile Kayseri’den dönüyordum. Sanırım yine Kayseri sanayisi üzerine bir çalışma yapmıştım ancak moralim son derece bozuktu. İstediğim görüşmeleri yapamamıştım. O sırada Boydakların da aynı uçakta olduğunu gördüm. Memduh Bey ile selamlaştık. Kendisine meslektaşlarını şikayet ettim, şaka yollu da olsa. O da hemen “siz kendinizi niye üzüyorsunuz Bahadır Bey, Kayserinin en önemli sanayicileri burda, buyrun ben sizi görüştüreyim.” Demez mi? Çok mutlu olmuştum, moralim yerine gelmişti. O akşam Memduh, Hacı, Mustafa ve Şükrü Boydak ile bir restoranda uzun uzun Kayseri sanayisini konuştuk.

Sohbet esnasında söz dönüp dolaşıp Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geldi. Zira onuncu cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi Mayıs ayında doluyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi on birinci cumhurbaşkanını seçecekti. Meclis aritmetiği AKP lehine olduğu için, partinin göstereceği aday seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Henüz adaylar belli değildi ancak medyada ve tabi toplumda aday-toto oynanmaya başlanmıştı. AKP’de en kuvvetli aday Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’dü. Zaten ismi zikredilenler çoğunlukla, AKP’ye merkez sağdan katılanlardı. O dönemin denge politikasının gereği buydu.

Yemek masasında Hacı Bey bana cumhurbaşkanı adayımı sordu. Merkez sağ tandanslı birkaç isim zikrettiğimi hatırlıyorum. Kendisi ise bana AKP’nin cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olacağını, oldukça iddialı şekilde söyleyiverdi. Gül, o dönem başbakan yardımcısı ve dış işleri bakanı idi. Tabi bir de Kayserili’ydi. Boydaklar’ın hem hemşerisi hem de yakın dostuydu. Ancak o güne kadar adı adaylar arasında hiç geçmemişti. Refah kökenli olduğundan, ismi baştan elenmişti. Bütün bunları düşünerek, tabi işin içine gazeteci egomu da katarak böyle bir ihtimalin olmadığı söyledim. Hacı Bey ise hiç geri adım atmadı. Benimle Abdullah Gül ismi üzerine iddiaya girmek istedi. Şaşırmıştım lakin hemen kabul ettim çünkü iddiayı kazanacağım garantiydi! Yemek masasında takım elbisesine iddiaya girdik. Sonrası malum! Hacı Bey iddiayı kazandı, hiç beklenmedik şekilde Gül aday oldu ve ben yine Kayseri’ye bu kez Gül dosyasını yapmaya gittim.

İddiayı kaybetmiştim lakin Hacı Bey’i kazanmıştım. Benim için iyi bir haber kaynağı olduğu kadar, samimi bir dost da oldu. Hem bir gazeteci hem bir insan olarak ondan çok şey öğrendim. Malum süreçler, ikimizi de bir yaprak gibi savurup atana kadar da dotluğumuz devam etti. Bu yazıda, tanıdığım, gördüğüm, şahit olduğum ve hep iyi bildiğim Hacı Boydak’ı anlatmata çalışacağım. Şunu baştan belirteyim, üç yıldır cezaevinde çile dolduran Hacı Boydak bu kırık dökük yazıyla anlatılamayacak kadar üstün niteliklere sahip biridir. Bu yazıyı sadece yıllardır göremediğim, konuşamadığım, samimi ve vefalı bir dostla uzaktan da olsa hasbihal edebilmek, ucundan kıyısından da olsa dertleşebilmek için kaleme aldım.

AİLE BİRLİĞİNİN MİMARI
Hacı Boydak’ın şirketteki macerası, Anadolu tüccarının sanayiliği yeni öğrenmeye başladığı yıllara rastlıyor. Onun delikanlılık çağında, 80’lerin başında şirketin kurucuları Sami ve Mustafa Boydak yol ayrımındadır. İki kardeş ortaklıklarını sonlandırıp yola ayrı ayrı devam etme kararı alacaktır. Toplantı odasında aile büyükleri hararetli bir toplantı halindedir. Kapıda ise iki kurucusunun çocukları (amca çocukları) beklemektedir. Dışarıdaki merak ve endişenin ısısı, içerideki tartışmanın hararetinden yüksektir.
İki kardeşin ayrılma kararı almasına ramak kalmıştır. Dışarıda kendilerinden yaşça büyük Hacı abilerinin arkasında sıralanmış iki kardeşin çocuklarınınsa yürekleri ağzındadır. İşin tuhaf yanı babalarının aksine çocukların hiçbiri ayrılık istememektedir. Kapıyı dinleyen Hacı Boydak, ayrılık kararının kaçınılmaz hale geldiğini anladığı anda kararını verir. Önce vücudunu dikleştirir, sonra kafasını geriye çevirir. Kardeşleri ve amca çocuklarıyla göz göze gelir. Hiç konuşmazlar ancak onların bakışlarındaki kararlılık ona yetmiştir.

Aniden kapıyı açar ve içeri girer. Aile büyükleri şaşkına dönmüştür. Hacı Boydak onların tepki göstermesine fırsat vermeden “Baba-amca biz ayrılmak istemiyoruz. Yola beraber devam edelim. Siz anlaşamıyorsanız, şirketin idaresini bize bırakın. Siz başımızda durun yeter.” Diyor. Boydak ailesinin sanayileşme ve dünyaya açılma yolculuğu işte bu sıradışı aile hikayesiyle başlar. Aile şirketlerinde ayrılıklar sonraki nesillerde görülürken, belki Anadolu’da ilk kez bir aile şirketini bölünmekten, küçülmekten ikinci nesil kurtarmıştır. Hacı Boydak aile işini kurtarmakta gösterdiği sıradışı kişiliğini daha sonra hem iş hem sosyal yaşamına fazlasıyla yansıtacaktır.

TUTKUYLA OKUYAN ADAM

Hacı Boydak ailedeki ikinci neslin en büyüğüdür. İş yaşamına erken girdiği için üniversiteye gitme şansı olmamıştır. Zaten o yıllarda Kayseri’de ticarete kabiliyeti olan çocukları okutmama geleneği vardır. Ticarete istidadı olanlar babalarının yanına şirkete, olmayanlarsa okula gönderilmektedir. Hacı Boydak’ın ticari becerisini keşfeden aile büyüklerini onu hemen şirkette istihdam etmeye başlamıştır. Genç Hacı’nın kafası ticarete çok basmaktadır basmasına lakin okumak, öğrenmek, keşfetmek de onun için bir tutkudur. Nitekim bu tutkusundan hiç geri adım atmayacak, ve yıllar sonra ülkenin en fazla okuyan girişimcilerinden biri olacaktır.

Onun kitaplarla ilişkisini yine bir Kayseri seyahatinde fark etmiştim. Holdingteki odasında yanından hiç ayırmadığı bilgisayarını açmış ve okuduğu kitapların listesini göstermişti. İlk kez okuduğu kitapların listesini tutan birini görüyordum. O kişinin dev bir holdingin başkanı olması meseleyi daha ilginç bir hale getiriyordu. Kitap listesini incelemiştim uzun uzun. Her türden kitap vardı. Tahmin edilebileceği gibi kendini sadece iş dünyası kitaplarıyla sınırlamamıştı. Özellikle romanlara yönelik ilgisi şaşırtmıştı beni.
Hacı Boydak’ın okuma tutkusu kitaplarla sınırlı kalmamıştı elbette. İki küçük kardeşi Memduh ve Bekir Boydak’ın üniversite eğitimlerine, yabancı dil öğrenmelerine büyük önem ve destek vermiş, böylelikle aile şirketinde alaylı değil, mektepli girişimciler dönemini başlatmıştı. Mektepli girişimciler dönemi aynı zamanda Boydak Holdingi’nin profesyonelleşmesi ve dışa açılma sürecinin de miladı olacaktır. Hacı Boydak ise içinde hiç sönmeyen yüksek öğretim ateşinin karşılığını yıllar sonra alacaktır. Boş vakitlerinde çalışıp üniversite sınavına hazırlanır ve nihayet açık öğretim sosyoloji bölümünden mezun olarak o da mektepli girişimciler sınıfına dahil olur.

Bütün iş yoğunluğuna rağmen 50’sinden sonra açıktan üniversite bitirecek kadar azimli ve iradeli bir girişimci olan Hacı Boydak’ın azim ve irade örnekleri sadece eğitim ve okuma ile sınırlı değildir. Onu ilk tanıdığımda kilo sorunları yaşayan biriydi. O görüntüsüne alışmışken, şirket merkezindeki bir sonraki buluşmamızda şaşkına dönmüştüm. Hacı Bey tanınmayacak kadar değişmişti. Tabi hemen sonra yaptığı rejimi anlatmaya başlamıştı.

Gerçekleştirmeyi başardığı hedeflerinden bahsetmeyi seven bir yapısı vardı. Önce su diyeti yaparak hızla kilo vermiş ardından buna uygun bir beslenme alışkanlığı edinmişti. Onun zaten en baskın özelliği, yaptığı işi tam yapmasıdır. Hacı Bey için yarım ve eksik iş, hiç yapılmamıştır aslında. Ben bu felsefesinden ayrıldığını veya taviz verdiğini hiç görmedim.

Onun sıradışı özelliklerine değinmişken, motorsiklet tutkusundan da bahsetmemek olmaz. Hacı Bey tam bir motorsiklet tutkunudur. Kayseri’de kendisi gibi arkadaşlarından bir grup kurmuştu ve özellikle yaz aylarında motorsikletle farklı şehirlere turlar düzenliyorlardı. Hatta bu işi o kadar ilerletmişlerdi ki bu seyahatler bir süre sonra yurt dışına uzanmıştı. Çok keyif aldığı Balkan turunu uzun uzun anlatmıştı bana.

Hacı Boydak bu özelliklerinden de görüleceği gibi kendini sadece iş dünyasına hapsetmeyen, hayatı bütün boyutlarıyla yaşamayı seven bir insandı. İnsanın başını döndüren hiperaktif bir kişiliği vardı. Böyle bir karakterin, yıllardır bir hapishane odasına nasıl sığabileceğini düşününce açıkçası işin içinden çıkamıyorum ve çok üzülüyorum. Lakin benim bu üzüntümde imdadıma yine o karakter yetişiyor. Çünkü pek çok renkli özelliğin yanı sıra Hacı Boydak’ın en baskın yönü, en ayırt edici özelliği pozitif karakteridir.

Evet, Hacı Boydak İflah olmaz bir iyimser ve her şartta hayata pozitif bakabilen biridir. En krizli ve en sıkıntılı dönemlerde bile ben onun “işlerimiz kötü” hadi onu geçtim “işlerimizde sıkıntı var” dediğini bile duymadım. Sektördeki sorunlardan bile şikayet etmezdi. Kötümserliğin bulaşıcı olduğuna inanırdı. Şimdi onun bu iyimserliğinin cezaevi koşullarında sadece kendisine değil, çevresindeki insanlara da ihtiyaçları olan enerjiyi sağladığına inanıyorum.

Hacı Boydak’ı anlatırken en özel bölümü iyilik ve hayır hasenad işlerine ayırmak gerekir. Zira bütün vasıflarının ötesinde o iyiliği, iyilik yapmayı, ihtiyacı olanlara yardım etmeyi bir yaşam tarzı haline getirmiştir. Ben camiye yardım eden çok girişimci gördüm ancak bir kiliseye yardım edene ilk kez rastlamıştım. Ve bunu Kayserili dindar-muhafazakar iş adamı kimliği ile hiçbir komplekse kapılmadan yapabilmesidir onu farklı kılan. Dönemin karakteristiği gereği hakkındaki iddianamede onun sadece hizmet hareketinin eğitim yatırımlarına verdiği destekten bahsediliyor. Mesela AKP iktidarına çok yakın duran vakıf ve derneklere yaptığı yardımlardan ve özellikle onların henüz iktidar gücünü arkasına almadığı dönemlerdeki yardımlardan hiç bahsedilmiyor! Yaptırdığı karakol binalarından, emniyet teşkilatına aldığı araçlardan, verdiği mobilyalardan da hiç söz edilmiyor.

Hatta bir adım daha ileri gidip isim vereyim. İktidarın gözde yardım derneği Deniz Feneri Derneği’nin en zor zamanlarında, amasız fakatsız destek veren nadir iş adamlarındandır Hacı Boydak. Bunu en iyi o derneğin yöneticileri biliyor. Tabi onların çıkıp bu konuda iki kelime hakkaniyetli açıklama yapmasını beklemek abesle iştigal! Ben bu konulardaki ayrıntılı ve tarihe not düşecek bilgilerin ileride Hacı Bey’in hatıralarında ayrıntılı olarak yer alacağına inanıyorum.

Hatırat demişken orada yer alması muhtemel birkaç isimden daha burada bahsetmek istiyorum. Böylelikle Abdullah Gül bahsine tekrar dönüyoruz. Yazının başında da anlattığım Boydak ailesi ile Gül arasındaki dostluk çok eskilere dayanır. Nitekim ortada ismi hiç zikredilmemişken Gül’ün on birinci cumhurbaşkanı olacağını Hacı Boydak’ın bilmesi boşuna değildi. Boydaklar, başta Hacı Boydak olmak üzere Abdullah Gül ve Gül ailesine karşı desteklerini ve vefalarını hiçbir dönem esirgemedi. Bunun karşılığında gördükleri muamele ise herkesin malumu.

Boydaklar denilince zikredilmesi gereken diğer isimse elbet Mehmet Özhaseki’dir. Halen AKP genel başkan yardımcısı olan ve son yerel seçimde Ankara’da Mansur Yavaş’a yenilen Özhaseki, on yıldan fazla süre Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptı. Boydak ailesini ondan daha yakından tanıyan çok az insan var. Ve Özhaseki, Hacı Boydak ve Boydak ailesinin gördüğü zulüm ve uğradığı hukuksuzluk karşısında tek kelimelik bir itiraz bile yapmamıştır. Bu bakımdan Özhaseki’nin pozisyonu ibretliktir. Bu iki isim sembolik önemde olduğundan özellikle dile getirmek istedim. Ancak elbette Kayseri’de bu vebale ortak onlarca önemli şahsiyetten (!) bahsedebiliriz. Pandora’nın kutusu açıldığında belki Hacı Bey hepsine tek tek teşekkür eder! Malum çok iyi not tuttuğundan, kimseyi atlamayacaktır. Bu arada bahsi kapatmadan belirtelim. Vefadan ve adaletten zerre nasiplenmemiş bu güruhun sonrası için yine Hacı Bey’in o iflah olmaz iyimserliğine güvendiğinden hiç şüpheniz olmasın!

KAYSERİ ONUN HAKKINI ÖDEYEMEZ

Boydak ailesinin ellili yılların sonlarında başlayan sanayileşme yolculuğu, seksenlere kadar ailede bir sanayicilik kültürü ve alt yapısı oluşturdu. İkinci neslin devreye girmesiyle mobilya üretimi ve bu alanda markalaşma, ailenin amiral gemisi haline getirildi. Turgut Özal’ın dışa açılma ve ihracat hamlesini iyi değerlendiren grup, seksenlerin ikinci yarısından itibaren sadece iç değil dış piyasaya da mal satılabileceğini öğrendi ve hızlı bir büyüme sürecine girdi. 90’lı yıllarda yaşanan kur artışları, devalüasyonlar ve siyasi istikrarsızlıklar Boydak ailesini ihracat ve dış pazarlar odaklı bir büyüme trendine soktu. 90’lar aynı zamanda grubun özellikle mobilya sektöründe İstanbul ve diğer büyük şehirlere açılarak bayilikler yoluyla satış ağını genişlettiği dönemdir. İki binli yıllardan sonrası ile Boydak ailesi için holdingleşme ve markalaşma, yurt dışı mağazalaşma ve yatırım çeşitlendirme dönemidir.

15 Temmuz 2016’dan sonra herkesin bildiği gibi Boydak ailesine ait bütün şirketlere el konuldu. Hatta aile üyelerinin şirket ve hisseleri bile ellerinden alındı. 15 Temmuzdaki o hain darbe girişimini en ağır dille kınamalarına rağmen neredeyse bütün aile bireyleri hakkında soruşturma açıldı. Pek çoğu hapis yattı, tabi faturanın en büyüğü Hacı, Memduh ve Şükrü Boydak’a kesildi. Hacı Bey şimdi emekli maaşı ile geçinen bir vatandaş. Ancak onun öncülük ettiği, büyüttüğü şirketler halen 12 bin ailenin geçimini sağlamaya devam ediyor. Boydak Holding hala Kayseri’nin en büyük işvereni. Ailenin inşa ettiği bütün binalar kamuya ve halka hizmet vermeye devam ediyor. Yurt genelindeki iki bin bayisi ile dev bir dolaylı istihdam kaynağı aynı zamanda yurtdışındaki üç yüzden fazla mağaza ise bu alanda hiçbir Türk şirketine nasip olmamış bir başarı.

Dolayısıyla Kayseri sanayisinin amiral gemisi halen Boydak şirketleri. Pek çok meslektaşı gibi Hacı Boydak da işlerini büyütünce şirket merkezini İstanbul’a, yatırımlarını da teşvikli bölgelere taşısaydı, bugün Kayseri’de böyle bir istihdam kaynağı olmayacaktı. Uzun sözün kısası, Kayseri halkı Hacı Boydak’ın hakkını ödeyemez. Umarım kendisiyle helalleşme fırsatları olur!
Çok sevdiğim bir söz var, “sen tohum at git, kim hasat ederse etsin.” Zamanında memleketine çok güçlü tohumlar atan Hacı Boydak, şimdi bir hapishane odasında çayını yudumlayıp kitabını okurken bile devasa bir hasadın vesilesi olabiliyor. On binlerce aile halen onun sayesinde evlerine ekmek götürmeye devam edebilyor. Ve böyle bir kriz ortamında şirketlerin ayakta kalmakta zorlandığı bir dönemde bile, onun attığı sağlam temeller sayesinde Boydak Holding yoluna Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) yönettiği en güçlü şirketlerden biri olarak devam edebiliyor. Aynen Akın İpek’in İpek Holding’i gibi…Böyle bir onur, böyle bir bereket, böyle bir hayır bu hayatta kaç kişiye nasip olur ki?

Şuna bütün kalbimle inanıyorum: Hacı Boydak’ı tekrar iş dünyasında gördüğümüzde, karşımızda sadece renkli, çok yönlü ve başarılı bir girişimci değil, bir Anadolu Bilgesi’nin çıkacağına şimdiden iddiaya girebilirim…
Ve bu kez iddiayı kazanacağımdan hiç şüphem yok…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram