Bin failden 993’ü aramızda: ‘Kadının beyanı esastır’ nedir, neden cezasız bırakılıyor?

Beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına gelen 'kadının beyanı esastır’ ilkesine rağmen, yargıdaki cezasızlık pratiği hayatta kalanı değil, faili korumaya devam ediyor.

KRONOS 08 Mart 2021 GÜNDEM

Fotoğraf: Dilara Açıkgöz / csgorselarsiv.org

Cinsel suçlarda söz konusu olan “Kadının beyanı esastır” ilkesi, delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına geliyor. Peki ‘Kadının beyanı esastır’ nedir, buna rağmen yargıdaki cezasızlık pratiği nasıl işliyor?

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Hacettepe Üniversitesi ile 2015’te yayınladığı araştırmaya göre, Türkiye’de fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan her 100 kadından 89’u, maruz kaldığı şiddeti herhangi bir resmi kuruma bildiremiyor. Resmi makamlara ulaşan 11 vakadan polise bildirilen vaka sayısı 7. Polis ise kendisine bildirilen bu 7 vakanın en az yüzde 42’sinde şikayeti savcılığa bildirmiyor.

Kadın hakları savunucusu, feminist avukat Ezel Buse Sönmezocak, 8 Mart’ta kaleme aldığı yazıda, Adalet Bakanlığı 2018 Adli İstatistikleri uyarınca savcılık makamının, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda önüne gelen şikayetlerin yalnızca yüzde 34.7’sinde iddianame düzenlendiğini bildirdi. Ancak Sönmezocak’a göre, iddianame düzenlenerek yargılaması yapılan cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda fail aleyhine mahkumiyet hükmü kurulma oranı ise yüzde 51,4 olarak sınırlı kalıyor.

Sönmezocak, “Basit bir matematik hesabıyla, kısaca, Türkiye’de her 1000 (bin) şiddet vakasından yalnızca 7’sinde fail aleyhine mahkumiyet kararı verilmektedir. Yani geri kalan tam 993 cinsel şiddet faili toplumda serbestçe yaşamına devam etmektedir. Bu 993 fail; okulda, işyerinde, sokakta, markette ya da toplu taşımada, aramızdadır” diyor. Avukat Sönmezocak’ın Milliyet’te kaleme aldığı yazı şöyle:

“BİN FAİLDEN 993’Ü NEDEN ARAMIZDA?”

“Aynı araştırmaya göre bunun en önemli nedeni yargı süreçlerine güvenmeme, inanılmama ve damgalanma korkusu ile kadınların maruz bırakıldıkları cinsel şiddeti her zaman resmi makamlara bildirme gücü ve cesaretini kendinde bulamayışıdır. Kadınlar şiddeti bildirdiğinde ise sonu gelmez ve meşakkatli yargılamaları ve dahası, olası cezasızlığı göze almaktadır.”

“Kadınlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardaki sistematik cezasızlık ve yargılama sürecinde kadınlara yaşatılan ikincil mağduriyetlere tepki olarak, “kadının beyanı esastır” ilkesini savunmaktadır. Bu ilke ile talep edilen, kadınların şiddete dair beyan ve anlatılarının ciddiyetle ele alınarak soruşturma ve kovuşturma için yeterli sayılması, tüm kanıtların süratle toplanması ve yargılamanın ikincil mağduriyet yaşatabilecek her türlü cinsiyetçi tutum ve davranıştan uzak bir şekilde süratle tamamlanmasıdır.”

“İstanbul Sözleşmesi’nin devletlere getirdiği en temel yükümlülüklerden biri de toplumsal cinsiyet temelli şiddet vakalarının etkili bir biçimde soruşturulup kovuşturulması yükümlülüğüdür. Buradaki “etkili” ifadesi vakaların kolluğa intikalinden itibaren ciddiyetle ve süratle ele alınmasını ve ilerleyen tüm safhalarda şiddete maruz bırakılanların cinsel geçmişi veya özel yaşantısı gibi konuyla ilgisi olmayan ayrıntıların soruşturma dışında tutularak vakanın toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet olduğu anlayışıyla ele alınmasını gerektirir.”

Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org

“Görüldüğü üzere, ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi ile talep edilen, keyfi bir adalet talebi değil aksine, İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere insan hakları hukukunun taraf devletlere getirdiği bağlayıcı bir hukuki yükümlülüktür. Zira ‘kadının beyanı esastır’ ilkesi ile talep edilen, ispat yükünün tamamen tersine çevrilmesi ya da hiçbir yargılama yürütmeksizin fail için mahkûmiyet kurulması talebi değil, şiddet vakalarının ciddiyetle, süratle, etkili ve ikincil travmalara mahal vermeksizin ele alınmasıdır.

“PEKİ AMA MASUMİYET KARİNESİ?”

“Kökeni ‘Bir masumun suçsuz yere cezalandırılmasındansa, bir suçlunun topluma salınmasının yeğ olduğu’ teolojik önermesine dayanan masumiyet karinesi gerekçe gösterilerek kadınların tutarlı beyanlarına rağmen cinsel suçun varlığının hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın ispatı yönünde delil aranması, adalete ulaşma amacından sapılarak faillerin cezasız kalmasına yol açmaktadır.”

“Bu durum, şiddete maruz bırakılanları yalnızlaştırmakta, şiddeti konuşamaz hale getirmekte ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirmektedir. Sahi, bir masumun cezalandırılmasındansa, en fazla kaç tane suçluyu topluma salabiliriz?”

“Örneğin, 993 yeterli midir? Eğer her 1000 vakada 993 cinsel şiddet faili toplumda serbestçe hayatına devam edebiliyorsa, bu hala basit bir usul hukuku problemi mi, yoksa kadının insan haklarının ağır ve sistematik bir ihlali problemi midir?”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com