Vakıf, Hrant Dink’in 1996’daki yazısını hatırlattı: Barış istiyoruz

Hrant Dink Vakfı, Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki çatışmalara ilişkin, Hrant Dink’in 1996 yılındaki yazısını yayımlayarak, çatışmaların sona erdirilmesi ve diplomatik yöntemlerin işletilmesi istendi.

KRONOS 07 Ekim 2020 GÜNDEM

Hrant Dink Vakfı, Azerbaycan’la Ermenistan arasında Dağlık Karabağ’da başlayan çatışmalara ilişkin bir açıklama yaptı. Hrant Dink’in 11 Ekim 1996 yılında yayımlanmış bir yazısıyla birlikte yapılan açıklamada çatışmaların sona erdirilmesi ve diplomatik yöntemlerin işletilmesi istendi.

Açıklamada, “Hrant Dink Vakfı olarak, kurulduğumuz 2007 yılından bu yana, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine katkı sunmak için çalışıyoruz. Türkiye–Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine büyük önem veriyoruz. Yıllar içinde, bu iki komşu ülkeden pek çok kurum ve kişiyle yaptığımız çalışmalarda, bu konudaki duruşumuzda yalnız olmadığımızı gördük” denildi.

“MÜZAKERE KANALLARI AÇILMALI”

Bölgedeki son çatışmalardan derin üzüntü ve kaygı duyulduğu belirtilen açıklamada, “Ermenistan ve Azerbaycan toplumlarının bir arada, barış içinde yaşaması için, ilgili tüm ülkelerin yöneticilerini müzakere kanallarını açmaları, diplomatik yöntemleri işletmeleri için göreve çağırıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, Hrant Dink’in, 1996’da Agos’ta yayımlanan, barış konulu, “‘Ortada bunca silah dolaşırken, bir imza ile ben nasıl barış sağlarım?” diye kendi kendime sormuyorum da değil hani. Ama ne yapayım huyum kurumasın işte… Savaşın ölümü imzamdan, benimki de Barış’tan olsun!” yazısı da paylaşıldı.

Hrant Dnik’in 11 Ekim 1996 yılında Agos gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:

“ÖLÜMÜM BARIŞ’TAN OLSUN”

“Verdim gitti be…

Barış dendi mi fırlarım hiç düşünmeden, “ben varım” derim önkoşulsuz. Ben atıldıkça etraf-tarafım önüme dikilir. “Dur yahu sakin ol biraz, ne zıplıyorsun öyle hemen, bakalım bunun ardında neler var. Sana bulaşan eden var mı? Sen kendi işine bak. Bak bu tür “barış barış” diyenleri günün birinde punduna getirip bir şekliyle halletmiyorlar mı? İşte 12 Eylül’ün Barış Derneği davası, işte 12 Eylül’ün Aydınlar Dilekçesi. Senin neyine gerek?”

Bir an duraklıyor insan, “doğru yahu, hakikaten de öyle olmuyor mu?” diyor kendi kendine. İşte bu bir anlık bocalama savaş kışkırtıcılarının en büyük silahı aslında…
Ve Barış’ın önündeki en ciddi engel…

*

Bir diğer engel de erdemli kavramların artık haddinden fazla “gevelenen kavramlar” haline dönüşmüş olması.

Gelin düz mantığımızda tartalım biraz.

Adam “sevgi, sevgi” diye tekrarlıyor olur olmaz her yerde. Ana avrat küfür edecek karşısındakine, sıkıyor kendini, “saygı” diyor, “saygı duyuyorum” diyor kavramın içine ederek.

İyi de… Sık kullanmak içeriğini doldurmuyor ki. Sıradanlaştırıyor, anlamsızlaştırıyor ve bayağılaştırıyor bu asil kavramları.

“Hoşgörü” dedikleri şey meselâ… Ne de bol kullanılıyor şu sıralar.
“Barış” da öyle… Bol keseden bozuk para gibi harcanan kavramlardan biri de o.

*

Bu kavramlar daha çok uzar lâkin… Durun az biraz.
Fırlama anımdayım şimdi… Az ötede insanlar barış için imza istiyorlar yine. Ben durur muyum şimdi.
İmzamı atayım önce… Siz sonra uyarın beni.

“Ortada bunca silah dolaşırken, bir imza ile ben nasıl barış sağlarım?” diye kendi kendime sormuyorum da değil hani. Ama ne yapayım huyum kurumasın işte.

Barış’a ne zaman kanmadım ki?

*

Bakın neler diyor hınzırlar beni kandırmak için.

“Barış istiyoruz! Çevremizdekilerle; eşimizle, komşumuzla, iş arkadaşlarımızla konuşuyoruz: Kimse savaş istemiyor. Ama, yalnızlık duygusundan kurtulamıyoruz. Her birimiz barışı farklı nedenlerle istiyor. Hepimizin canı başka yerinden yanıyor. Savaş isteyenlerin hepsi aynı dili konuşuyor. Savaş isteyenler güçlü. Savaş, barış isteyenlerin çaresizliğinin üstünde yükseliyor.

Her sabah, bütün yüküyle üstümüze çöküyor. Savaşın orta yerinde değilsek, haberleri izliyoruz. Savaşın orta yerindeysek, savaşa sürükleniyoruz. Bu savaşa biz karar vermedik. Ama, Barış’a karar verebiliriz.
Barışı’ı unuttuk. Oysa hayat, hâlâ Barış’ı düşündüğümüzde gülümsüyor bize. Barış’ı gün günden daha az hatırlıyoruz. Belki eski bir dostun yüzü gibi belleklerimizden silindikçe kendi hayatlarımız da küsüyor bize. Savaşı iyi tanıyoruz: Yerinden yurdundan edilen insanlar, açlık, umutsuzluk, ölüm.

Unuttuğumuz Barışı düşleyebiliriz. Düşleyebilmek, en büyük gücümüz. Biz düşledikçe Barış canlanacak, soluk almaya başlayacak. Önce bir sussun silahlar. Ölüm sussun. Hayat konuşsun.

Biz, hala hayatın mucizesine inananlar, hayatla aramıza savaş sokmayalım. Kim olursak olalım, inançlarımız, görüşlerimiz ne olursa olsun, hayatlarımız savaşa neresinden bulaşmış olursa olsun, aynı yalın, berrak talebin altına birlikte imza atabiliriz. Biz, Barış isteyenler, birbirimizden uzak durdukça, Barış daha uzağa kaçıyor. Bu sefer milyonlar bir araya gelelim. Bu Barış, bizim Barış’ımız olsun.
Barış isteyenler, gelin Barış için barışalım. Barış için bir milyon imzamız olsun. Barış’a birer imza verelim.”

*

Verdim gitti be…

Savaşın ölümü imzamdan, benimki de Barış’tan olsun!

Hrant Dink (Agos, 11 Ekim 1996)

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com