TTB: Kanser vakalarında ‘ceza infazının ertelemesi’ zorunlu olmalı

Verdiği kararlarla tepki çeken Adli Tıp Kurumu için “Adli Tıp Kurumu ve yargı doğrudan ilişkililer. Son dönemde bu bağımlılık çok daha tehlikeli bir hal aldı” diyen TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, kanser hastalarına ceza infaz ertelemesi verilmesinin de zorunlu olması gerektiğini belirtti.

KRONOS 27 Ağustos 2021 GÜNDEM

Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı

Türkiye’nin kanayan yaralarından biri olmasına rağmen yıllardır bu konuda hiçbir iyileştirici düzenlemeye gidilmeyen sorunların başında cezaevlerindeki hasta tutukluların durumu geliyor. Cezaevlerinin olumsuz koşullarından kaynaklı mevcut hastalıkları ağırlaşan ya da yeni hastalıklara yakalanan tutuklular tedavi imkanlarından yeterince faydalanamıyor. Özellikle de Kovid-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirler nedeniyle hasta tutukluların düzenli kontrol ve tedavilerinde salgın döneminde ciddi aksamalar yaşandığı ilgili kurumlarca sık sık kamuoyunun gündemine getirildi.

604 AĞIR HASTA TUTUKLU VAR 

Hastalıkları ağırlaşan tutuklular, infazları ertelenmediği için demir parmaklıkların arkasında hayatını kaybetti. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, 2020 yılında cezaevlerinde 27 hasta tutuklu hastalıklarından dolayı yaşamını yitirdi. 2021 yılının sadece ilk üç ayında ise cezaevlerinden 13 hasta tutuklunun cenazeleri çıktı. Bir ağır hasta tutuklu ise tahliye edildikten kısa süre sonra hastanede yaşamını yitirdi. Demir parmaklıkların arkasında halen 604’ü ağır bin 605 hasta tutuklu bulunuyor.

Siyasi gerekçelerle cezaevinde olan hasta tutukluların tahliyesinin önüne geçildiği hukuki mekanizmanın merkezinde ise Adli Tıp Kurumları (ATK) var. Kadroları doğrudan Adalet Bakanlığı tarafından atanan ATK’lar, kamu hastanelerinin “cezaevinde kalamayacakları” yönünde rapor verdiği kişilere dair aksi yöndeki raporlarıyla infazlarının önüne geçiyor. Bu raporlardan dolayı bugüne dek onlarca hasta tutuklu yaşamını yitirdi.

‘ADLİ TIP KURUMU’NUN RAPORLARI TARTIŞMALI’ 

Mezopotamya Ajansı’na konuşan ve adli Tıp alanında uzmanlığı bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ATK raporunun özellikle hüküm giymiş hasta tutuklular için “infaz ertelemesi” söz konusu olduğunda büyük bir öneme sahip olduğunu söyledi. Bu raporların hazırlanmasında ATK’lerin birtakım kriterler uyguladığını kaydeden Fincancı, ilk önce hasta tutukluların kimi tekniklerle muayenesinin yapıldığını, tıbbi belgelerin değerlendirilmesi sonrasında karar aşamasına gidildiğini söyledi. Bu kriterlerin standart olmadığını vurgulayan Fincancı, aynı sağlık sorunları olan iki ayrı tutuklu için farklı ATK raporları çıkabildiğini ifade etti.

‘GÖRÜŞME VE ÖYKÜ ALMA İŞLEVSİZ’

Başvurucu kişinin bütüncül değerlendirmesi için gerekli olan “öykü alma, fiziksel muayene ve ruhsal değerlendirme” gibi kriterlerin uygulanmadığını dile getiren Fincancı, ATK uzmanlarının bir kısmının “görüşme ve öykü alma”nın işlevsiz olduğu yönünde yaklaşıma sahip olduğunu kaydetti. Rapor hazırlanırken önemli tanı araçlarından birisinin kişinin öyküsünün dinlenmesi ve görüşmede elde edilen bilgiler olduğunun altını çizen Fincancı, “Çünkü o bilgiler bize yol gösterir ve ruhsal değerlendirme için de önemli veriler barındırır kişinin görüşmedeki beden dili. Bunlar olmayınca ATK’de ciddi bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Örneğin ATK’de infaz ertelemesi için yönlendirilen bir mahpusun nasıl bir cezaevinde kaldığı, o cezaevinin özellikleri, cezaevinde kişinin hareket kısıtlılığına uygun bir ortam olup olmadığı mutlaka öğrenilmeli. Çünkü tıbbı değerlendirmede bu esastır” diye konuştu.

‘KANSER VAKALARINDA İNFAZ ERTELENMESİ ZORUNLU OLMALI’

TTB Başkanı Fincancı, kemoterapi almak zorunda kalan kanser hastası tutsakların “cezaevinde kalamaz” raporlarına rağmen infazlarının ertelenmemesi üzerinde de durdu. Kanser hastalarının çok uygun koşullarda tedavilerini sürdürmesi gerektiğini söyleyen Fincancı, fakat cezaevlerinde böylesi ortamlar bulunmadığını belirterek, “Kemoterapi ilaçları bağışıklık sisteminde de ciddi anlamda sıkıntılara yol açıyor ve dolayısıyla bu insanları her türden mikroorganizmaya açık hale getiriyor. Bir cezaevi koşullarının özellikle temizlik açısından, bu tür mikroorganizmalardan korunma açısından uygun olmadığını biliyoruz. Ayrıca cezaevlerinde ne yazık ki beslenme ile ilgili de sınırlılıklar olduğunu biliyoruz. Oysa ki bu insanların iyi beslenmesi gerekiyor, kemoterapi ilaçlarının protokollerine göre bir takım beslenme çeşidi uygulanması gerekiyor ama cezaevinde bu olanaktan yoksun oluyorlar. Dolayısıyla özellikle bu tür vakalarda tabii ki infaz ertelenmesi zorunlu bir uygulama olmalı. Tabii bunun ötesinde kanser hastalarında ruhsal iyilik ve sosyal iyilik halinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Sosyal desteğin olması, yakınlarıyla birlikte olması onların tedavi sürecini daha kolay atlatmasına olanak sağlıyor” dedi.


 

ATK VE YARGI İLİŞKİSİ

Prof. Fincancı, ATK’nin Adalet Bakanlığına bağlı bir kurum olmasının yargıyı da bağlı bir kuruluş haline getirdiğini ifade etti. Fincancı sözlerini şöyle sürdürdü: “ATK ve yargı doğrudan ilişkililer. Son dönemde tek adam rejimine geçişle beraber bu bağımlılık çok daha tehlikeli bir hal aldı. Çünkü artık bakanlıklar sadece idari makam ve denetleyici makam tek, dolayısıyla denetlenebilir değil. Toplumda da bunun denetlenebilir olmaması adalet duygusunu sarsan bir yaklaşım. Burada çoklu bir bilirkişi mekanizması, farklı görüşlerin ifade edilebilmesi, belgelemelerin farklı görüşler tarafından yapılması ve bu belgelemelerde bilimsel niteliğe göre yapılabilmesi belki koruyucu olabilirdi. Ama burada da, yargının çok ciddi bir direnci var. Sanki son sözü söyleyecek olan ATK imiş gibi bir algı içindeler. Dolayısıyla tek adam rejiminde tek seslilik halini kaçınılmaz kılıyor bu yaklaşımlar.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com