Pelé: O kadar çok ilk sığdırdı ki hayatına

Profesyonel futbol hayatı boyunca 6 defa bir maçta 5 gol, 30 defa bir maçta 4 gol ve 92 defa da bir maçta üç gol atmış; on yedi yaşındayken Dünya Kupası finali oynamış bir efsaneden söz ediyoruz. İşte “Siyah İnci” lakaplı Pelé...

BERKE KAYA 30 Aralık 2022 PORTRE

“Hayat” denilen şey, doğum ile ölüm arasındaki şey değildir; zira insanı, ayrıcalıklı kılan, o “arada” yapılanlardır.

Schopenhauer, “Değişim ebedi, ölümsüzlük kalıcıdır” der. İşte “Siyah İnci” lakaplı Pelé, bunun kanıtı. Henüz hayattayken “ölümsüzlük”ü tatmış biri o.

Sao Paulo’da, tedavi gördüğü Albert Einstein Hastanesi’nde çoklu organ yetmezliğinden hayata gözlerini yumduğunda 82 yaşındaydı. 82 yıla, bir değil, birkaç hayat sığdırmıştı adeta. Ayakkabı boyacılığından Spor Bakanlığı’na (1995-1998) kadar tırmanmış (!), hayranları sırf onu izleyebilmek için Nijerya’daki iç savaşta 2 günlük ateşkes ilan etmişti. İran şahı, onunla sadece 2 dakika konuşabilmek umuduyla tam üç saat havaalanında beklemişti. Bugün ezbere bildiğimiz ve gayet normal karşılanan futbola dair nice “hareket”in mucidiydi. Yoksulluğun azaltılması ve imkânı olmayan çocukların eğitime erişmesini amaç edinen vakfın kurucusu…

Hiç kuşkusuz, saymaya fırsat bulamayacağımız nice meziyet ve sıfatı, futbola borçlu Pelé. Ancak onun da hakkını verdi; 1956’dan emekli olduğu 1977’e kadar, hazırlık maçları da dâhil olmak üzere oynadığı 1363 maçta attığı 1279 gol atarak Guinness Dünya Rekorları kitabına girdi. Tüm zamanların en iyi futbolcularından biri olarak kabul edildi; adı Franz Beckenbauer, Alfredo Di Stéfano ve Karl-Heinz Rummenigge’nin yanına yazıldı. 2000’de Diego Maradona ile birlikte FIFA tarafından “Yüzyılın Oyuncusu” ödülünü kazandı. Ama benzer bir ödül, “Yüzyılın Atleti” ödülü, 1999 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından verilmişti zaten. Time ise 20. yüzyılın en önemli 100 insanı arasına Pelé’yi de koymuştu.

Aldığı ödülleri, kupaları koymak için müze açması gereken Pelé, emekliliğinden sonra ‘futbol elçisi’ olarak hem UNICEF hem de FIFA adına çalışmıştı bir süre.

17 YAŞINDA DÜNYA KUPASI FİNALİNDE

Profesyonel futbol hayatı boyunca 6 defa bir maçta 5 gol, 30 defa bir maçta 4 gol ve 92 defa da bir maçta üç gol atmış bir efsaneden söz ediyoruz. Henüz on altı yaşındayken Brezilya Millî Takımı’nda oynamaya başlayan, on yedi yaşındayken 1958 Dünya Kupası finalinde gol atandan söz ediyoruz. O gol ki, bir Dünya Kupası Finalinde Gol Atan En Genç Futbolcu unvanını kazandırmıştı ona.

Böyle bakınca bir imkânsız hayat sürdüğünü söylemek olası. Oysa her şey, Três Corações’te, Brezilya’nın güneydoğusunda, “Ocak Irmağı” anlamına gelen Rio de Janeiro’nun hemen kuzeyine düşen Minas Gerais eyaletine bağlı 80 bin nüfuslu, 828 km²’lik bir yerleşkede başladı.

Três Corações, “Üç Kalp” demekti; İsa, Meryem ve Yusuf’un kalplerini temsil ediyordu. Bir çiftçi öyle koymuştu adını ve halk zamanla benimsemiş, sevmişti bu adı.

Altın madeni açısından zengin bu yerleşke, Portekizler tarafından uzun süre sömürülmüş. Altını çıkaran zenginleştikçe, halk fakirleşmiş. İşte bu fakir insanların küçük umutlarla hayata tutunduğu yerleşkede, takvim yaprakları 23 Ekim 1940’ı gösterdiğinde, bir erkek çocuk, eski tuğlalardan yapılma fakir ve perişan bir haneyi şenlendirdi. Kömür kara gözleriyle Celeste ve Dondinho çiftini dünyanın en mutlu çifti yaptı. Her ne kadar doğum esnasında acılı ve sıkıntılı anlar yaşasa da genç anne…

O tarihlerde doğacak çocuğun cinsiyetini öğrenebilmek pek mümkün değil. Zira bu teknoloji, Três Corações’e uğramamıştı henüz. Bundan ötürü baba merak içindeydi: Acaba kız mı olacak, oğlan mı?

Amca Jorge’nin ise derdi başkaydı. “Of, çok şükür; yeterince siyah!” şeklinde oldu ilk tepkisi, doğan bebeği gördüğünde.

Yeterince siyah, ne hazin bir ifade!

Gel gör ki bu hazin tanım, bir hakikati de ifade ediyor. Çünkü Brezilya, türlü kuruluşların saptamalarını doğru kabul edersek, dünyanın en güzel insanlarının yaşadığı 15 ülkeden biri… Koyu ten, bu sebeple çok önemli… Travma dışında estetik amaçlı burun ameliyatı yaptıran bir Alman veya Fransız neredeyse bulunmaz, ama Brezilya, en fazla estetik ameliyatın yapıldığı ülke…

BOŞ TENEKE KUTULARININ YANSIMA SESİ

Babası, yani João Ramos do Nascimento (nam-ı diğer Dondinho), 20. yüzyıl yaşamını icatlarıyla derinden etkileyen Amerikalı mucit ve işadamı Thomas Edison’a hayranmış. Bu sebeple yeterince siyah oğlunun adını “Edson” koyuyor. Tam adı: Edson Arantes do Nascimento…

Peki, Pelé neyin nesi?

Bu bir yakıştırma. Kumsalda oynanan futbolda, eğer top olarak konserve kutularını kullanırsanız, olacağı bu. Pelé, o boş teneke kutularının yansıma sesi.

Oysa her ülke farklı bir içerikle süslemiş Pelé’yi; İrlanda dilinde ‘peile’, yani futbol, İbranice’de mucize, Hawai mitolojisinde tanrıça. Artık dileyen birini seçer.

Yaramaz sayılabilecek bir çocuktu aslında. Okulla arası yoktu. Zaman zaman küçük hırsızlıklara karışmıştı adı. Aklı fikri “dışarda”ydı.

Nitekim bu dışarı tutkusu, özel hayatına da yansıdı. Popülerliğinin etkisiyle düzenli bir aile hayatı yaşayamadı. Üç kez evlendi ve bu üç evlilikten yedi çocuğu oldu.

Pele, ABDnin Cosmos takımında oynadığı yıllarda…

Tabii onu bu denli “büyük” yapan bu özelliği değil. Onu yaşarken unutulmazlar arasına sokan asıl şey, hiç şüphe yok ki, üç kez havaya kaldırdığı Dünya Kupası. Bunu ondan başka yapabilen, erkek ya da kadın, başka bir sporcu yok.

Yedisinde neyse yetmişinde de odur insan, derler ya. Pek itibar etmemek lazım. Büyüdükçe küçülmesini bildi Pelé. Ama bu biraz zaman aldı tabii… Mesela kulübü Santos FC, 18 Haziran 1968 tarihinde Bogotá’da bir hazırlık maçında Kolombiya Olimpiyat Takımı’yla oynuyordu. Efsane sambacı küçük sayılmazdı; 28 yaşındaydı. Yani futbol için olgunluk sayılabilecek bir çağda…

Futbolda kırmızı kartın henüz olmadığı günler… Malum, “kırmızı kart” kuralı 1970 yılında getirildi. İşte bu maçta, Brezilyalı efsane bir defans oyuncusuna faul yapıyor. Yetmiyor, hakem Guillermo Velasquez’e hakaret ediyor. Bunun üzerine hakem Pelé’yi oyundan atıyor.

Düşünün; dünyanın en iyi oyuncularından biri sahanın dışına davet ediliyor. Olacak şey mi? Tribünler tıklım tıklım. Fakir insanların tek eğlencesi. Onu izlemeye gelmişler.

Sonra ne mi oldu?

Ne olacak, kızılca kıyamet koptu. Santos’lu futbolcular hakemin etrafını sardı. Hakem, o çemberden gözünde morlukla çıktı. Sahayı Pelé değil, o terk etti.

Yaptığı her şey, hemen hemen her şey, ezber bozdu. Yurt dışına çıkmasın diye yasa bile çıkarıldı.

1962 Dünya Kupası sonrasında zengin Avrupa kulüpler Pelé’nin peşine düşmekte gecikmediler. O dönem için büyük sayılan transfer ücretleri teklif ettiler. Ancak Brezilya hükümeti, Pelé’yi “resmi ulusal hazine” ilan edip, ülke dışına transfer olmasını yasakladı.

NE KADAR ÇOK İLK SIĞDIRDI HAYATINA

Pelé, o kadar çok ilk sığdırdı ki hayatına, belki de bunca ilk’i yaşayan ilk kişi de o. Ama biz, birkaç tanesini anmakla yetinelim: Atari 2600’deki Pelé’s Soccer isimli oyunla, bir video oyununa ismini veren ilk sporcu oldu; Life Magazine dergisine kapak olan ilk siyahi oldu.

Belki bunlar unutuldu. Ama şunlar muhtemelen unutulmayacak. Çünkü yazma yeteneği olan nadir futbolculardandı o. Akla ilk gelen İbrahimoviç ise ikincisi Pelé. Birçok otobiyografi yazdı. Belgesellerde oynadı. Ayrıca çeşitli besteler yaptı. Evet, evet; besteler yaptı. Mesela 1977’de Pelé isimli filmin tüm soundtrack’ini o besteledi. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi kampından kaçmaya çalışan bir grubu anlatan Escape To Victory adlı filmde 60’ların ve 70’lerin iyi bilinen oyuncuları ile birlikte rol aldı.

İngiliz psikanalist Donald Winnicott, kendini canlı hissetmek, canlı olmakla ilgili basit, lakin çarpıcı bir söz eder. “Kucaklama arttığında var olma devam edecektir.” der.

Bu, Pelé için söylenmiş sanki: Onu kucaklayanlar oldukça o hep var olacak!

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com