Minnet dolu bir kitap: Behçet Hoca

GÜLDEN KARA 18 Aralık 2019 KÜLTÜR

“Behçet Hoca“, Behçet Necatigil’in talebesi olmak bahtiyarlığını ve sorumluluğunu hissettiren minnet dolu bir kitap. Öğrencisinden ‘Hoca’sına bir vefa kitabı. Ve çok daha fazlası.

Biliyoruz ki Hilmi Yavuz şiirde olduğu kadar düzyazıda da ustadır. Geçmiş Yaz Defterleri, Bulanık Defterler, Ceviz Sandıktaki Anılar hemen ilk akla gelen deneme ve anı kitapları. En son 2018 yılında Lirik Defterler’i yayımlamıştı. Uzun zamandır Hilmi Yavuz’un gazete yazılarından da mahrum kaldığımız için büyük bir iştahla, satır satır altını çizerek okudum yeni kitabını. Yeniden bir Hilmi Yavuz metni okumanın hazzıyla (Hoca’nın imlâsını bile özlemişiz!) sıcağı sıcağına bu cümleleri kuruyorum.

Hilmi Yavuz, 1950-1954 yılları arasında Kabataş Erkek Lisesi’nde öğrencidir. -Hasan Pulur, Hikmet Sami Türk gibi isimler sınıf arkadaşlarıdır- Behçet Necatigil ise lisede edebiyat öğretmenidir. Behçet Hoca’yla o yıllarda başlayan hoca-talebe ilişkisi, Necatigil’in 63 yaşında vefatına kadar devam eder. Kitabın Prolog bölümünde Hilmi Yavuz şu notu düşüyor: “Bu kitap, öğrencilik, yeniyetmelik ve daha sonraki yıllarında kendisine kılavuzluk etmiş, yol göstermiş bir ‘Hoca’ya yaşam boyu duyulan minnet duygusunu dilegetirmek amacıyla yazıldı. Necatigil’e daha doğrusu, “Behçet Hoca’ya bu kitabın layık olup olmadığını elbette kestirmek durumunda olan ben değilim. Umarım öyledir.”

“Behçet Hoca” bir biyografi kitabı değil. Necatigil’in şiirine, kişiliğine ve birlikte yaşanmış anlara yer veren bir Hilmi Yavuz kitabı. Defter ebadında basılan 160 sayfalık eserin, son bölümünde (sayfa 122-156 arası) Yavuz’un daha önce dergi ve gazetelerde yayımlanmış Necatigil üzerine yazıları bulunuyor. Kitapta fotoğraf, mektup, not ve kitap kapağı gibi çok sayıda görsele de yer veriliyor.

Necatigil kimdir? Hilmi Yavuz şöyle yazıyor.
“Necatigil ne mutlu bir çocukluk ne de bir ilk gençlik yaşamıştır. 2 yaşındayken annesini yitirmiş, yaşlı anneannesiyle büyümüştür ve hastalıklar… Hastalıklar haram eder hayatı diye yazar Hoca, yaşarken ölüm! Sonra evlilikte yaşlı ve hastalıklı bir kayınvalideyle yaşamak! Huriye Hocanım (Hoca’nın eşi, Huriye Necatigil) “Behçet anneme kuş gibi bakardı…” demişti. Dar ve sınırlı bir yaşam!”

Behçet Necatigil eşi Huriye Hanım’la…

Kitapta, şiiriyle hayatı bire bir örtüşen bir portre çıkıyor karşımıza. Şiir en öncedir, Behçet Hoca’da. Hatta o kadar en öncedir ki eşine “Huriye, senin yerin şiirden sonradır!” demiştir. Şiirinde yaşamına aykırı düşen hiçbir şey yoktur. “Dünya, bir kitap olmak için vardır.” diyen Mallerme gibi Necatigil de “Her aşktan geriye kaç şiir kalır, ona bakalım” diyen bir büyük şairdir.

“HER ŞEY YARIM YÂRİM”

Hilmi Yavuz’un Necatigil’le ilgili saptadığı hususlardan en birincisi ‘yarımlık’ duygusudur ve bu insanlık durumu olarak vardır Behçet Hoca’da. “Her şey yarım yarim” dizesini Necatigil, Rauf Mutluay’la konuşmasında şöyle açar. “Yarımlık. İstediğim halde birçok şeyi söyleyememiş, açıklayamamış olmanın verdiği eksiklik, yarımlık duygusu.”

Bu Dünya yarım’dır; bütünlük ancak mecaz ve metaforlar aracılığıyla Hakikat dünyasına eklemlendiğinde sağlanacaktır. Heidegger, Hakikat’in örtülü olduğunu ve onu ifşa etmenin, örtüyü kaldırmanın şiirin işi olduğunu söyler. Necatigil’e göre de “Gerçek çok zaman örtülüdür”. Var olmak bu Dünya’da arada bir yerlere sıkışarak ilişip, eğreti oturmaktan öte bir şey değildir.

“Nerden niçin mi geldim
Bilmeden bir şey diyemem, ya siz?
Hem hiç önemli değil
Geldim, yer açtılar, oturdum
Girip çıkanlar vardı.
Zaten ben geldiğimde.”

“YAŞAMAK AZAPTIR ÇOĞU ZAMAN”

Hilmi Yavuz’un Hoca’sıyla ilgili ikinci önemli tespiti “Yaşamak azaptır çoğu zaman.” İlk kitabı Kapalıçarşı‘nın ilk dizesidir bu. Necatigil’de yaşamın nasıl süreceği baştan belli gibidir. Tıpkı kayayı uçurumun dibiden yukarıya taşımaya yazgılı Sisyphos’un, yukarıya çıkardığında kayanın tekrar aşağıya, uçurumun dibine düşeceğini biliyor olması gibi. Yavuz’un ifadesiyle “Necatigil de ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçmeye yazgılı olmanın, yaşama azabından kurtulmanın, yani alınyazısını değiştirmenin olanıksız olduğunun bilincindedir.” Behçet Hoca’da ‘yaşama azabı’ sadece ruhsal değildir bedensel olarak da yaşar. Çocukluğundan beri bir türlü kurtulamadığı hastalıklar hep kendini hissettirir. Hastalıklar haram etmiştir hayatı. (Hoca, akciğer kanserinden vefat edecektir.)

Bu azaplardan kurtuluşun yolu olarak eve sığınır Necatigil. “Hoca’nın siperi ev’dir. Güvendedir orada, Eşi, çocukları, kitaplar! Yaşama azabı, orada geçici de olsa bir süre için yerini yaşama sevincine bırakır.” Eşyalar, kitaplar, masasının üstü, çekmece içleri hep Hoca’nın istediği düzendedir. Hayatı kasten daraltmak sözkonusu olursa,’ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçmek’ sanki daha katlanılabilir olacaktır.

GURBET, HASRET VE HİKMET BURCU!

Behçet Hoca Hilmi Yavuz, Everest Yayınları, 2019 Sayfa 159

Kitapta en dikkat çeken bölümlerden biri de şiir, lirizm ve hikmet bahsinin geçtiği sayfalar. Her şair Necatigil’e göre “şiir hayatı boyunca üç burçtan: gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçer” -Bunu kemâle ermek, insan kalmak olarak da okuyabiliriz. Dünya yolculuğunun durakları…- Gurbet burcunda şair Robinson Crusoe gibi, ıssız bir adaya düşmüş gibidir. Bir savunma içgüdüsü, onu bulduklarıyla bir yapı, bir çatı kurmaya, varlığını böylece kanıtlamaya zorlar. Sonra Hasret burcuna geçer. Şair ‘kendi şiirini özlüyor’dur. Yazdıklarının ne kadar kendisi ne oranda başkaları olduğunu görür ve kendi yazış biçimini bu süreçte bulur. “Sonra? Sonra zaman geçer, birden görür: Çevreyi, dünyayı dilediğince bir biçime sokmanın zorluğunu görür. Belli bir çevrenin ya da ‘dünyanın mutluluğunu’ hâlâ gerçekleştirememiştir. Bunu anlar. Anlar ki kendi küçük özlemlerini bile gerçekleştirememiştir, yakın çevreyi bile değiştirememiştir… O zaman Hikmet burcuna girer… Ve kalan galiba, daha çok Hikmet burcunun ürünleridir.” Hikmet burcunda yazılan şiir liriktir. Behçet Necatigil’e göre “Gönlü olan bir insan ne yaparsa yapsın lirizmden, lirizmin düşünce alanına aktarılması, geçirilmesi olan ‘hikmet’ten, bilgelikten vazgeçemeyecektir.”

 

20 YIL SAKLADIĞI SINAV KAĞIDI VE İLHAN BERK’İN ŞAKASI!

Kitapta Behçet Hoca’nın  kişiliğine dair  Hilmi Yavuz’un kimi şahitlikleri de var. Bir  örnek:

“Bir anı. Sanırım 1974 kışı olmalı… Yemekte Oktay Akbal var, Rauf Mutluay  var, İlhan Berk var, bir de ben!
İlhan Berk’in Hoca’ya aklı sıra şaka yapacağı tuttu, “Behçet” dedi birden “Sen çok baba bir hocaymışsın, herkese 10 üzerinden 10 veriyormuşsun, adın da “On’cu Behçetmiş!”
Hoca’nın fena halde sinirlendiği belliydi. Sofradan hışımla kalktı ve beş dakika geçmiş ya da geçmemişti ki, elinde bir kağıtla döndü. Kağıt, benim lise son sınıfta Hoca’nın edebiyat sınavı kağıdımdı. Hoca sınav kağıdını Mutluay’a doğru uzattı ve o kendine özgü öfkesiyle “Sen edebiyat hocasısın, bak bakalım bu kağıt kaç eder?”
Mutluay gülümseyerek İlhan Berk’e döndü, “Bu kağıda 10 değil yıldızlı 10 verilir,” dedi.
Hepimiz sofradakiler hatta bir ara masaya gelen Huriye Hocanım, çok şaşırmıştık. Tam 20 yıl öncesi 1954’te, sıradan bir edebiyat sınavında bir öğrencinin kağıdını saklamış olması? (Kitapta bu sınav kağıdının görsellerine yer veriliyor.)
İlhan Berk’in şaka da olsa yaptığı nezaketsizlik, Hoca’nın asla affetmediği şeydir, -laubalilik ve ciddiyetsizlik de!

SUSANLARA HİÇBİR ŞEY SORMAYINIZ

Hilmi Yavuz’a göre Hoca’nın en belirgin özelliklerinden biri de, soru sorulmasındaki aşırı titizliğiydi: “Susanlara hiçbir şey sormayınız, dizesi onundur. Sorulmaması gereken sorulara da içerlerdi.”

Behçet Hoca’daki sorumluluk duygusuna da dikkat çekiyor Hilmi Yavuz.
“Hoca’nın 13 Aralık 1979’da ölümünden sonra Necatigil ailesinin isteği üzerine, Hoca’nın kitaplarının, Bütün Eserleri olarak bir eleştirel basımını yapmakla görevlendirildiğimizde, bazı özel belgeleri de görmüştük. Bunlardan biri de Dönüm dergisinin (Hilmi Yavuz’ların lisede çıkardığı dergi) gelir ve giderleriyle ilgili küçük bir defterdi. Hoca bu defteri saklamış. Belleğimde kaldığına göre, defterde şöyle notlar da vardı:
“3 B’den Hilmi Yavuz’a, satış için 20 dergi verildi, 3 lira alındı”
Bu Behçet Hoca’da sorumluluk duygusunun ne kertede baskın olduğunu gösterir.
Geçerken belirteyim. Bulduğumuz belgelerden biri de Hoca’nın 1948 yılında Huriye Hanım’la evliliğine ilişkin masraflarının ayrıntılarına ilişkindi.”

Kitapta bunun gibi şahitliklere ve gözlemlere dayalı birçok detay var. Son söz olarak diyebiliriz ki Allah herkese Behçet Necatigil gibi bir Hoca, her öğretmene de Hilmi Yavuz gibi bir talebe nasip etsin.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram