Mehmet Niyazi’nin Ötüken’inde 23 kuruşluk tartışma

15 Temmuz sonrası tutuklanan yazar Ahmet Turan Alkan'ın kitaplarını satıştan kaldıran ve adını internet sitelerindeki 'yazarlar' kısmından silen Ötüken Yayınevi bu kez Yayın Yönetmeni Çakır'ın bir redaktörün emeğiyle alay paylaşımı ile gündemde. Yayınevi Emekçileri tepkili...

SEVİNÇ ÖZARSLAN 26 Temmuz 2023 HABER ANALİZ

Dört yıl önce hayatını kaybeden yazar Mehmet Niyazi’nin kurucuları arasında bulunduğu Ötüken Yayınevi, bazı yazarların kitaplarını 15 Temmuz sonrasında yayından kaldırdığı için prestij kaybetmiş ve saygınlığını yitirmişti. Ötüken şimdi de ’23 kuruş’luk bir tartışmanın ortasına düştü. Hem de genel yayın yönetmenleri Göktürk Ömer Çakır sayesinde.

Olay kısaca şöyle: Deniz adında bir redaktörün iddiasına göre daktilo edilmiş bir metni bilgisayar ortamına geçirmek için Ötüken’le vuruş başına 23 kuruşa anlaşıldı. Deniz bu rakamı iki kere teyit ettirdiğini savunuyor. Anlaşma sonrası Deniz 1940’lı yıllarda yazılmış zor bir metni 10 gün sonra yayınevine teslim ediyor ancak karşılığında Deniz’e 260 TL ödeme yapılıyor. Oysa vuruş başına 23 kuruş üzerinden yapılan hesaba göre Deniz’e 20 bin TL ödenmesi gerekiyor. Yayıncı 260 TL ödemeyi biz “23 kuruş demek istemedik 0,0023 demek istedik” diye savunuyor.

Yayıncılık piyasasında dizgi işine verilecek ücret en fazla 850-1000 TL civarında. 20 bin TL gibi bir ücreti Türkiye şartlarında hiçbir yayınevi vermiyor. Ancak tartışma Ötüken’in Genel Yayın Yönetmeni Göktürk Ömer Çakır’ın, üzerinde 23 kuruş yazan bir tişört fotoğrafını sosyal medyada yayınlaması ve Deniz’in emeğiyle dalga geçmesinden sonra başka bir boyuta taşınıyor.

Yayınevi Emekçileri, Deniz’in maruz kaldığı sömürüye karşı bir bildiri yayınladı ve “Arkadaşımızın on günlük emeğine reva görülen insanlık dışı ücret karşısında öfkeliyiz. 240 TL’nin on günlük bir iş karşılığı teklif edilmesi bile bizler ve mesleğimiz için son derece üzücüyken, bugün gelinen noktada, söz konusu yayınevinin genel yayın yönetmeninin yayın emekçileriyle açık açık dalga geçmesini, mesleğimize, emeğimize hakaret kabul ediyoruz.” diyerek olay tepki gösterdi. Ahmet Büke’nin de aralarında bulunduğu bazı yazarlar da Çakır’ın paylaşımına oldukça tepkili.

60 yıllık bir geçmişe sahip olan, öğrenci harçlıklarıyla, bodrum katlarında bin bir emekle kurulan Ötüken’in böyle bir duruma gelmesi gerçekten üzücü. Bunda en büyük pay sosyal medya hesabından Mussolini ve Hitler’e güzellemeler yapan, faşizme göz kırpan, son tartışma ile de bütün dikkatleri üzerine çeken Göktürk Ömer Çakır.

Laleli Büyük Reşit Paşa Caddesi’ndeki Yaprak Kitabevi’nin içinde kurulan, daha sonra Nuruosmaniye’de bir apartmana taşınan Ötüken Neşriyat, yayıncılık hayatına 20 yıldır İstiklal Caddesi 65 numarada devam ediyor.

Evet, Ötüken Yayınevi, öğrencilik zamanından beri dost olan Mehmed Niyazi (1942-2018), Nevzat Kösoğlu (1940-2013) Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Prof. Dr. H. Fehim Üçışık, Özer Ravanoğlu, Mustafa Yıldırım, Ahmet İyioldu, Nurhan Alpay tarafından 1964 yılında kuruldu.

Tüm öğrencileri akrabalarından aldıkları 3-5 bin liranın yanı sıra harçlıklarını birleştirerek Ötüken’i hayata geçirdiler. Maddi olarak sıkıştıkça onlara Mehmed Niyazi’nin, Sakarya’nın ileri gelen esnaflarından biri olan manifaturacı babası destek oldu. Çoğu hukuk okuyan gençler, okullarını bitirip yedek subay olduklarında dahi asker maaşlarını yayınevine yatırdılar.

Hiçbirinin para kazanmak gibi bir gayesi yoktu. Tek dertleri, ‘bizim de bir yayınevimiz olsun’ düşüncesiydi. O yıllarda sağ görüşlü yazarların eserlerini yayınlayan bir ya da iki yayınevi vardı. Onlar da ağırlıklı olarak dini kitaplar neşrediyordu. Bu nedenle sağ camiada yayıncılığın başlangıcında Ötüken’in rolü büyüktür.

Mehmed Niyazi ve arkadaşları önce Peyami Safa’nın Yalnızız romanını matbaaya verdiler, fakat telifinde problem çıkınca Reis Bey ilk yayımladıkları eser oldu. Ardından Kısakürek’in Benim Gözümde Adnan Menderes, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Ulu Hakan Abdülhamid Han, Sezai Karakoç’un İslam’ın Ekonomi Strüktürü ve İslam’ın Dirilişi geldi.

Reis Bey, çok satmasa da yayıncılık hayatına renk, üniversite öğrencilerine şans getirdi. Kitabın kapağı o kadar beğenildi ki, başta İnkılap Kitabevi (1927) olmak üzere bütün kitapçılar vitrinlerini kırmızı kapaklı Reis Bey ile donattılar.

Kısakürek’in bugün dahi tüm kitaplarında kullanılan ‘imzalı kapak tasarımı’ fikri onlara aittir. Vefat etmeden önce sürekli çalıştığı İSAM’ın Kütüphanesi’nde görüştüğüm Mehmed Niyazi, Reis Bey’in ilk telifiyle ilgili bir anısını şöyle anlatmıştı:

“Sirkeci’de Meserret Kahvehanesi vardı. Necip Fazıl, her sabah ajans dinlemeye gelir, öğlen ikiye kadar Meserret’te vakit geçirirdi. Reis Bey’in ilk telifini ödemek üzere Üstad ile orada buluşmak üzere sözleştik. Meserret diğer kahvelere göre biraz pahalıydı. Her yerde çay bir lira ise orada beş lira. Neyse çaylarımızı içtik, Üstad’a içinde 5 bin lira olan zarfı takdim ettik, kalkıp gideceğiz. Kalkarken çayların parasını o ödemek istedi. Zarfın içindeki 5 bin liranın, bin lirasını çıkarıp çaycıya uzattı. Çaycı da ‘Bozuk para yok muydu?’ diye sordu. Üstad’ın cevabı, ‘Bozuk para kullanmıyorum, üstü kalsın.’ oldu. Biz tabii şaştık kaldık. Kahveden çıkmak üzereyken ben geri döndüm, çaycıya ‘Sen şu beş lirayı al, bin lirayı bana geri ver.’ dedim. Parayı Üstad’a fark ettirmeden tekrar geri koydum. Üstad öyle bir adamdı.”

Niyazi’nin aynı yıllarda yayımlanan ve henüz 26 yaşındayken yazdığı Var Olma Kavgası’da okurdan epeyce ilgi gördü. Eser 5 bin adet sattı, ki bu rakam o yıllar için çok iyiydi. Cemil Meriç, Fuad Köprülü, Erol Güngör, Nihal Atsız, Yılmaz Öztuna, Ziya Nur Aksun ve Tarık Buğra’nın eserleriyle hemhal olmak da yine o heyecanlı gençlere nasip oldu. 1971’de Abdülhak Şinasi Hisar’ın tüm eserlerini yeniden yayımladılar.

Sonra talihsizlikler yaşadı yayınevi. 1984’teki büyük Cağaloğlu yangını iflas etmesine neden oldu. 1990’a kadar küçük kitap hiç yayınlamadılar. Durumu toparlamak için telif ansiklopediler, 14 cilt çıkan Büyük Türk Klasikleri, 17 ciltlik Sahih-i Buhari ve Tercümesi gibi eserler bastılar.

Mehmed Niyazi ile 23 Haziran 2014’te yaptığımız konuşmadan sonra Ötüken’in aslında hak ettiği değeri bulamamış bir yayınevi olduğunu düşünmüştüm. Çok daha iyi bir yerde, konumda olabilecekken mesela Can, İnkılâp, Remzi gibi markalaşamamasına, yayıncılık geçmişiyle daha geniş bir kitleye ulaşabilecekken bunu başaramamasına üzülmüştüm. Sezai Karakoç’un Diriliş’i, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu’yu Ötüken’den sonra kurmaya karar verdiği pek bilinmez. Kapı gibi yazarlarla yola çıkan, bir anlamda onlara el uzatan bir yayıneviydi.

Bugün gelinen noktada ise Ötüken hazin bir hikâyedir. Yarım asırlık tarihine maalesef ‘yazarına sahip çıkamayan yayınevi’ ibaresini de yazdırdı. 27 Temmuz 2016’da tutuklanan ve iki yıl hapis yattıktan sonra tahliye edilen Ahmet Turan Alkan’ın yayıncısı olan Ötüken, 15 Temmuz 2016’dan sonra yazarın kitaplarını satıştan kaldırdı. İnternet sitelerinde bile ‘yazarlar’ kısmında adını göremezsiniz. Üstüne bir de emek sömürüsünden başka bir şey olmayan 23 kuruş tartışması… Öğrencilerin harçlıklarına ve emeğine yazık oldu.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com